Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
dört yüz bin milletten mürekkep nebâtât ve hayvânât orduları Onun emri altında ve kabza-i tasarrufunda bulunan hadsiz bir kudret ve kuvvet sahibine dayanabilirsin" diye mânevî bir ders verdiğini ve o dersle, değil şimdiki düşmanlara, belki bütün dünyaya meydan okuyabilir bir iktidar-ı îmânî hissettiğini ve bütün rûhuyla beraber
dediğini ifade etmiştir.
Üçüncü Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Ebedî bir dünyada ve bâki bir memlekette, dâimî bir saâdete namzet olduğunu, fakat bu gâye-i hayal ve hedef i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak mahlûkatın bütün harekâtlarını ve herşeylerini bilen ve kaydeden bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudretiyle olabildiğini düşünürken, kalbine itmi'nan veren bir izah istediğini ve yine o âyete müracaat ettiğinde, o âyet ona,
'daki
'ya dikkat edip, "Senin ile beraber lisân-ı hal ve lisân-ı kâl ile
'yı kimler söylüyorlar?" diye emredince, bütün nebâtât ve hayvânâtın lisân-ı hal ile
in mânâsını yâd ettiklerini gördüğünü ve Kudretin azamet ve haşmetini mevcudatta nasıl temâşâ ettiğini ifade etmiştir.
Dördüncü Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Kendi vücudu, belki bütün mahlûkatın vücudları ademe gidiyor diye elîm bir endişede iken, yine bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğini ve îmân dürbünü ile baktığında, ölümün fırak değil visâl olduğunu, bir tedbil-i mekân ve bâkî bir meyvenin sünbüllenmesi olduğunu beyân etmiştir.
Beşinci Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Hayatın çabuk sönmesi teellümüne karşı, âyet-i hasbiyeden aldığı imdad ile der: "Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyûma baktıkça ve îmân dahi hayata hayat ve ruh oldukça bekâ bulur." Hem bâkî meyveler verdiği için, ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmayacağını izah etmiştir.
Ölü olmayanlar veya diri olmak isteyenler, hayatın mâhiyetini ve hakîkatini anlamayı arzu edenler, Dördüncü şuâdaki bu mertebenin dört meselesine baksınlar, dirilsinler.
Altıncı Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Dâimî tahribatçı olan zevâl ve fenâ ve mütemâdiyen ayırıcı olan ölüm ve adem, dehşetli bir sûrette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu görmesi üzerine, fıtratındaki aşk-ı mecâzî, bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda, bir medâr-ı tesellî bulmak için, bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğinde, "Beni oku ve dikkatle mânâma bak" demesi üzerine, Sûre-i
Üçüncü Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Ebedî bir dünyada ve bâki bir memlekette, dâimî bir saâdete namzet olduğunu, fakat bu gâye-i hayal ve hedef i ruh ve netice-i fıtratın tahakkuku, ancak mahlûkatın bütün harekâtlarını ve herşeylerini bilen ve kaydeden bir Kadîr-i Mutlakın hadsiz kudretiyle olabildiğini düşünürken, kalbine itmi'nan veren bir izah istediğini ve yine o âyete müracaat ettiğinde, o âyet ona,
Dördüncü Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Kendi vücudu, belki bütün mahlûkatın vücudları ademe gidiyor diye elîm bir endişede iken, yine bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğini ve îmân dürbünü ile baktığında, ölümün fırak değil visâl olduğunu, bir tedbil-i mekân ve bâkî bir meyvenin sünbüllenmesi olduğunu beyân etmiştir.
Beşinci Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Hayatın çabuk sönmesi teellümüne karşı, âyet-i hasbiyeden aldığı imdad ile der: "Hayat, Zât-ı Hayy-ı Kayyûma baktıkça ve îmân dahi hayata hayat ve ruh oldukça bekâ bulur." Hem bâkî meyveler verdiği için, ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmayacağını izah etmiştir.
Ölü olmayanlar veya diri olmak isteyenler, hayatın mâhiyetini ve hakîkatini anlamayı arzu edenler, Dördüncü şuâdaki bu mertebenin dört meselesine baksınlar, dirilsinler.
Altıncı Mertebe-i Nûriye-i Hasbiye: Dâimî tahribatçı olan zevâl ve fenâ ve mütemâdiyen ayırıcı olan ölüm ve adem, dehşetli bir sûrette bu güzel dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça edip güzelliklerini bozduğunu görmesi üzerine, fıtratındaki aşk-ı mecâzî, bu hale karşı şiddetli galeyan ve isyan ettiği zamanda, bir medâr-ı tesellî bulmak için, bu âyet-i hasbiyeye müracaat ettiğinde, "Beni oku ve dikkatle mânâma bak" demesi üzerine, Sûre-i