On Beşinci Şua

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ustasının herşeyin herşeyle münasebetini gören ve herşeyin hayatına lazım bütün şeyleri görüp tam yerinde ona yetiştiren ihatalı ilminin derin ve ince cilveleri ile kendini tanıttıran Sani-i Zülcelalini hayatlarının lisan-ı halleriyle, ins ve cin ve melek olan zişuurların kal dilleri gibi tahiyyelerle alkışlar ve tebriklerle
b670.gif
derler.
Ve hayatlarının fiyatını doğrudan doğruya bütün mahlukatı bütün ahvaliyle bilen Halıklarına ubudiyetkarane takdim ediyorlar ki, Mirac Gecesinde bütün zihayat namına Muhammed Aleyhissalatü Vesselam, Vacibü'l-Vücudun huzurunda, selam yerinde
b670.gif
deyip bütün zihayat taifelerinin tahiyye ve hediye ve manevi selamlarını takdim etmiş.
Evet, adi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle şeksiz bir mahir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi, kâinatı dolduran hadsiz zihayat makineler de, herbirisi bin bir mu'cizât-ı ilmiyeyi gösteriyorlar. Elbette yıldız böceğinin ışığına nisbeten güneşin ziyası derecesinde ilmin cilveleri ile o zihayatlar, Usta ve sermedi Sanatkarlarının vücub-u vücuduna ve mabudiyetine pek parlak şahadet ederler.

İkinci kudsi kelime-i Miraciye,
b673.gif
'dür. Madem hadisçe namaz, müminin miracıdır ve Mirac-ı Ekberin cilvesine mazhardır; ve madem dünya seyyahı, her alemde, ilim sıfatıyla Allamü'l-Guyub Halıkını bulmuş; biz dahi o seyyahla beraber, mübareklerin ve görenlere "Barekallah" dedirtenlerin ve
b673.gif
'nün geniş alemine girip bütün ziruhun masum, mübarek yavrulanlarını ve bütün zihayatın mukadderat ve programlarının kutucukları olan tohum ve çekirdekleri başta olarak, o mübarekat alemini temaşa ve mütalaa ile kudsi sıfat-ı ilmin mu'cizâtlı, ince cilveleriyle Halıkımızı ilmelyakin ile bilmeye o seyyah gibi çalışacağız.
Evet, gözümüzle görüyoruz ki, bütün o masum yavrucuklar ve o mübarek mahzencikler, sandıkçıklar; bir Alim-i Hakîmin ilmiyle hem umumu, hem her bir ferdi, birden bir uyanmak ve gaye-i hilkatine yürümek için bir hareket alırlar. Hakikat nazarıyla bakanlara "Bin barekallah, yüz bin maşaallah!" dedirtirler.
Evet, mesela nutfeler, yumurtalar, tohumlar, çekirdekler, herbiri birden ilimden gelen bir ince nizam ve o nizam, maharetten gelen tam bir mizan içinde; o mizan, yeni bir tanzim, o ise taze bir ölçü ve tevzin içinde; o dahi bir temyiz ve terbiye ve müteşabih emsalinden kasti farika alametleri içinde; o da sanatlı bir tezyin ve süslenmek içinde; bu dahi hakimane, layık, mükemmel cihazat ve tasvir içinde; bu ise kerimane, rızık isteyenlerin zevklerini memnun etmek için, o mahlukların ve meyvelerin etleri ve yenilen kısımlan ihtilaf içinde; bu ise alimane, mucizane, ayrı
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ayrı nakışlar, zinetler içinde; bu da ayrı ayrı güzel, hoş kokular ve lezzetli tatlar içinde; ki kemal-i intizam içinde, birbirinden mütemayiz, ayn iken, kesret ve sürat ve vüsat-i mutlaka içinde, sehivsiz, hatasız, bütün onların suretlerinin inkişafları ve her mevsimde o harika halin devamı içinde, bütün o mübareklerin herbiri ve beraber, bu mezkur on beş dil ile ustalarının harika maharetini ve mu'cizâtlı ilmini göze gösterip Allamü'l-Guyub, Vacibü'l-Vücud Sanilerini güneş gibi bildiriyorlar. İşte bu pek geniş ve parlak şehadetleri ve Sanini tebrikleri içindir ki, Mirac Gecesinde bütün mahlukat hesabına konuşan zat-ı Muhammediye (a.s.m.)
b673.gif
kelimesini selam yerinde demiş.

Üçüncü kelime ,
b676.gif
'dür ki, hem umumi Mirac-ı Ekber-i Muhammedide (a.s.m.), hem her müminin hususi miracı olan namaz teşehhüdünde, hergün hiç olmazsa on defa, yüz milyonlar ehl-i iman, o kudsi kelimeyi, Peygamberin (a.s.m.) tebaiyetiyle dergah-ı İlahiye takdim edip kâinatta ilan ederler. Miraca dair Otuz Birinci Söz, Miracın bütün hakikatlerini, bir muhatap ittihaz ettiği muannid, mülhid, münkirlere karşı dahi gayet kati ve kuvvetli bir surette ispat ettiğine binaen, tafsilatını ve hüccetlerini ona havale ederek, gayet muhtasar bir işaretle bu üçüncü kelime-i Miraciyenin geniş manasını gösteren ziruh, zişuur taifelerinin acib alemine bakıp, ilm-i ezelinin cilveleriyle Halıkımızın vahdet ve mevcudiyeti içinde kemal-i rahmaniyetini ve rahimiyetini ve azamet-i kudret ve şümul-ü iradetini bilmeye çalışacağız:
Evet, bu alemde görüyoruz ki: Bu ziruhlar, şuuren ve aklen olmasa da hissen, fıtraten hissediyorlar ki, herbiri, hadsiz bir acz ve zaaf içinde, hadsiz düşmanları ve incitenleri var. Ve hadsiz bir fakr ve ihtiyaç içinde, hadsiz hacatı ve matlubları var. İktidarı ve sermayesi binden birine kafi gelmediğinden, bütün kuvvetiyle bağırır ve ağlar, manen, fıtraten yalvarır, kendine mahsus sesiyle, lisanıyla dualar, niyazlar, bir nevi namazlar, salavatlar ile bir Alim-i Kadir dergahına iltica ederken, birden görüyoruz ki, o bağıranların her işini, her ihtiyacını bilen ve her derdini ve zararını anlayıp yalvarmasını, fıtri duasını işiten Alim-i Mutlak bir Kadir-i Hakim, imdatlarına yetişir, bütün istediklerini yapar. Ağlamalarını gülmeye, bağırmalarını teşekkürlere çevirir. Bu hakimane, alimane, rahimane yardım, pek parlak bir tarzda ilim ve rahmetin cilveleriyle bir Mucib-i Muğis, bir Rahim-i Kerimi bildirip o ziruh aleminin bütün salavat ve ubudiyetlerini Ona takdim ve tahsis eder manasıyla, Mirac-ı Ekberde Muhammed Aleyhissalatü Vesselam ve mirac-ı asgar olan namazlarda onun ümmeti,
b677.gif
der.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Dördüncü kelime-i kudsiye,
b678.gif
'dir. Risale-i Nurun çok hakikatleri namaz tesbihatında ihtar edilmesi hikmetiyle, hem Fatihanın, hem teşehhüdün kelimelerinin hakikatlerini kısa işaretlerle beyan etmeye adeta ihtiyarsız sevk edildim.
İşte, Mirac-ı Muhammedide (a.s.m.) denilen
b679.gif
kelime-i kudsiyesi, ehl-i marifet ve İmân ve külli şuur sahibi olan ins ve cin ve melek ve ruhanilerin, kâinatı güzel tayyibeleri ve haseneleri ve ubudiyetleriyle güzelleştiren ve güzellerin alemine bakan ve sermedi Cemil-i Mutlakın hadsiz cemal ve güzelliklerini ve kâinatı süslendiren isimlerinin daimi güzelliklerini tam bilen ve aşk ve şevkle külli ubudiyetler ile mukabele eden ve parlak İmân ve geniş marifetler ve medh ü senaların revaih-i tayyibe ve hoş kokularıyla Halıklarına karşı o hadsiz tayyibatlar manasıyla Miracda söylenmiş sırrıyla, teşehhüdde bütün ümmet, hergün usanmadan o kudsi kelime-i tayyibeyi tekrar ederler. Evet, bu kâinat, nihayetsiz bir hüsün ve cemal-i sermedinin ayinesidir. Ve cilveleri ve kâinattaki bütün cemal ve kemal ve güzellikler, o sermedi hüsünden gelir ve ona intisapla güzelleşir, kıymeti yükselir. Yoksa, karma karışık bir virane, bir hüzüngah olur. Ve o intisap ise, saltanat-ı uluhiyetin dellalları ve ilancıları olan ins ve melek ve ruhanilerin marifet ve tasdikleriyle anlaşılır. Hatta o dellalların güzel ve tatlı hamdlerini ve senalarını ve Mabuduna medihlerini ve onların kelimelerini her tarafa neşir ve Arş-ı Azamın canibine sevk etmek için, hava unsurunun zerreleri emirber neferler, küçücük diller ve kulaklar gibi o güzel kelimeleri dergah-ı Uluhiyete takdim etmek için o pek harika vaziyet-i acibe havaya verildiğine kuvvetli bir ihtimal var diye kalbime geldi.
İşte, ins ve melek, nasıl ki imanları ve ubudiyetleriyle Mabud-u Zülcelali bildiriyorlar; öyle de, o Hakim-i Zülcelal dahi, o ilancılara verdiği çok cami istidatlarla, pek harika cihazlarla ve dekaik-ı ilmiyeleriyle herbirisini bütün kâinatla alakadar bir küçük kâinat hükmüne getirmekle, Kendini pek parlak bir tarzda bildiriyor. Mesela, insanın küçücük kafasında ceviz kadar bir yerde kuvve-i hafıza, kuvve-i hayaliye, kuvve-i müfekkire gibi müteaddit, acib makineleri yaratmak ve kuvve-i hafızayı bir büyük kütüphane hükmüne getirmekle, ilm-i ezelinin cilvesiyle, güneş gibi Kendini gösteriyor " Haşiye
Şimdi, sabıkan zikredilen ve ilm-i muhitin külli hüccetlerine işaret eden ve bir geniş hüccet olarak hadsiz bürhanları ihtiva eden ve on beş delil ile ilm-i muhiti gösteren Arabi parçanın gayet kısa bir mealine ve bir nevi tercümesine işaret ederiz:
Haşiye: Pek şiddetli hastalığım müsaade etmiyor; Hüsrev'in tercüme vazifesine yalnız bir mehaz ve yardımdır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
On beş delilden BİRİNCİSİ:
b680.gif

Yani, bütün mahlukatta müşahede edilen ölçülü düzgünlük, mizanlı intizam, ihatalı bir ilme şahadet eder.
Evet, muntazam bir saray gibi kâinattan ve Manzume-i Şemsiyeden ve kelimeler ve seslerin neşrinden zerreleri medar-ı hayret bir intizam gösteren hava sahifesinden ve üç yüz bin ayrı ayrı nevileri her baharda bir intizam-ı ekmel içinde yetiştiren zemin yüzünden tut, ta her bir zihayatın vücudundaki aza ve cihazat ve hüceyrat ve zerrelere kadar derin, ihatalı, şaşırmaz bir ilmin eseri olan mizani düzgünlük ve tam intizam bulunması, gayet zahir ve kati bir surette, ihatalı bir ilme delalet ve şahadet eder demektir.
İKİNCİ DELİL:
b681.gif
'dir.
Yani, bütün kâinattaki masnuatta, cüz'i-külli, seyyarattan ta kandaki küreyvat-ı hamra ve beyzaya kadar herşeyde gayet düzgün bir ölçü, mütenasip bir mizan bulunması, bedahetle muhit bir ilme delalet ve kati şahadet eder.
Evet, görüyoruz ki, mesela bir sineğin, bir insanın azaları ve cihazatı, hatta cesedinin hüceyratı ve kanındaki kırmızı ve beyaz kürecikleri o derece hassas bir mizan ve ince bir ölçü ile yerleştirilmiş ve o derece birbirine münasip ve uygun ve cesedin sair azalarında öyle muntazam bir tenasüp var ki, nihayetsiz bir ilme malik olmayan, o vaziyeti onlara vermesi hiçbir cihette imkanı yok.
İşte, aynen bütün zihayat ve enva-ı mahlukat, zerrattan ta Manzume-i Şemsiyedeki seyyarata kadar, öyle tam bir muvazene ve zerre kadar şaşırmaz bir düzgün ölçü hükmetmesi, ihatalı bir ilme kati delalet ve parlak şahadet eder. Demek, ilmin her delili, Zat-ı Alimin mevcudiyetine dahi delildir. Sıfat mevsufsuz olması muhal ve imkansız olmasından, bütün hüccetleri Alim-i Ezelinin vücub-u vücuduna kuvvetli ve gayet kati bir hüccet-i kübradır.

ÜÇÜNCÜ DELİL:
b682.gif
'dir.
Yani, bütün kâinattaki hallakıyet ve faaliyette ve tebeddülat ve ihya ve tavzifat ve terhisatta, bütün masnuattın herbiri ve her bir taifenin tesadüf imkanı olmayan öyle kasti ve bilerek takılan hikmetleri ve faideleri ve vazifeleri var ve görüyoruz ki, ihatalı bir ilmi bulunmayan, hiçbir cihette, hiçbirisine icad noktasında sahip çıkamaz. Mesela, hadsiz zihayattan bir insanın yüz cihazatından birtek cihazı olan lisanı, bir et parçası iken, iki büyük vazifesiyle yüzer hikmetlere, neticelere, meyvelere, faidelere alet oluyor. Taamların zevkindeki vazifesi, ayrı ayrı bütün tatları bilerek cesede, mideye haber vermek ve rahmet-i İlahiyenin matbahlarına dikkatli bir
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
müfettiş olmak; ve kelimeler vazifesinde kalbe ve ruha ve dimağa tam bir tercüman ve santral olmak, elbette gayet parlak ve kati bir surette ihatalı ilme delalet ve şahadet eder. Birtek dil, hikmetleri ve meyveleriyle böyle delalet etse, hadsiz lisanlar ve hadsiz zihayatlar, nihayetsiz masnuat, güneş zuhurunda ve gündüz katiyetinde, nihayetsiz bir ilme delalet ve şahadet ve Allamü'l-Guyubun daire-i ilminden ve hikmetinden ve meşietinden hariç hiçbir şey yoktur diye ilan ederler.

DÖRDÜNCÜ DELİL:
b683.gif
'dir.
Yani, bütün zihayat, zişuur aleminde, her neve ve her ferde, hususi ve ona münasip ve umuma şamil inayetler, şefkatler, himayetler, bedahet derecesinde ihatalı bir ilme delalet ve o inayetlere mazhar olanları ve ihtiyaçlarını bilen bir Alim-i İnayetkarın vücub-u vücuduna hadsiz şehadetler eder, demektir.

İHTAR: Risale-i Nurun hülâsatü'l-hülasasının zübdesi olan Arabi fıkradaki kelimelerin izahı ise, Kur'andan tereşşuh eden Risale-i Nurun ayat-ı Kur'aniyenin lemeatından aldığı hakikatlere, hususan ilim ve iradeye ve kudrete dair delillere ve hüccetlere işarettir ki, bu Arabi kelimelerin işaret ettikleri o ilmi deliller, ehemmiyetle tefsir ediliyor. Demek, herbiri çok ayatın birer işaret ve birer nüktesini beyan etmektedir. Yoksa, o Arabi kelimelerin tefsiri ve beyanı ve tercümesi değildir. Sadede dönüyoruz.

Evet, gözümüzle görüyoruz ki, bizleri ve bütün ziruhları bilir ve bilerek şefkatle himaye eder ve ihtiyacını ve her derdini bilir ve bilerek inayetiyle imdadına yetişir bir Alim-i Rahim var. Hadsiz misallerinden birisi:
İnsanın rızık ve ilaç ve muhtaç olduğu madenler cihetinde gelen hususi ve umumi inayetler, pek zahir bir surette, bir ilm-i muhiti gösterir ve bir Rahman-ı Rahime rızık, ilaç, madenlerin adedince şehadetler ederler. Evet, insanın, hususan acizlerin ve yavruların iaşeleri ve bilhassa mide matbahından cesedin rızık isteyen azalarına, hatta hüceyrelerine herbirine münasip rızkını yetiştirmeleri ve dağlar bir eczahane ve insana lazım bütün madenlerin bir anbarı olmaları gibi hakimane işler, gayet ihatalı bir ilim ile olabilir. Serseri tesadüf, kör kuvvet, sağır tabiat, camid, şuursuz esbab, basit, istilacı unsurlar, hiçbir cihette bu alimane, basirane, hakimane, merhametkarane, inayetperverane olan iaşe ve idare ve himayet ve tedbirlere karışamazlar. Yalnız, o zahiri esbab, Alim-i Mutlakın emriyle, izniyle, ilim ve hikmeti dairesinde bir perde-i izzet-i kudret-i İlahiye olarak istimal ve istihdam edilmeleri var.

BEŞİNCİ ve ALTINCI DELİL:
b684.gif
'dir.
Yani, herşeyin, hususan nebatat ve eşcar ve hayvanat ve insanların şekilleri ve miktarları, ilm-i ezelinin iki nevi olan kaza ve kaderin düsturlarıyla sanatkarane
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
biçilmiş ve herbirinin kametine göre tam münasip dikilmiş, mükemmel giydirilmiş, gayet muntazam birer hikmetli şekil verilmiş. Onlar, herbiri ve beraber, bir nihayetsiz ilme delalet ve bir Sani-i Alime adetlerince şahadet ederler demektir.
Evet, mesela, numune olarak hadsiz misallerinden yalnız tek bir ağaç ve bir ferd-i insana bakıyoruz, görüyoruz ki: Bu meyveli ağaç, o çok cihazatlı insan, hiçbir ressam tam taklidini yapamayacak derecede zahiri ve batını, dış ve içi öyle bir gaybi pergarla ve ince bir ilmin kalemiyle hudutları çizilmiş ve tam intizamla her azasına münasip suret verilmiş ki, meyve ve neticlerine ve vazife-i fıtratlarına yetişsin. Bu ise nihayetsiz bir ilimle olabilmesi cihetiyle, herşeyin herşeyle münasebetini bilip ve nazara alan ve bu ağaç ve bu insanın bütün emsallerini ve nevilerini ilm-i ezelisinin kaza ve kader pergar ve kalemiyle dış ve iç miktarlarını ve suretlerini hakimane yapılmasını bilerek işleyen bir Sani-i Musavvir, bir Alim-i Mukaddirin hadsiz ilmine ve vücub-u vücuduna nebatat ve hayvanat adedince şahadet ederler demektir.

YEDİNCİ, SEKİZİNCİ DELİL:
b685.gif
'dir.
Yani, ehemmiyetli bir hikmet için, zahir nazarda müphem ve gayr-i muayyen tevehhüm edilen eceller ve rızıklar, ipham perdesi altında kaza ve kader-i ezelinin defterinde mukadderat-ı hayatiye sahifesinde her zihayatın eceli mukadder ve muayyendir, tekaddüm, teahhur etmez. Ve her ziruhun rızkı tayin ve tahsis edilip kaza ve kader levhasında yazıldığına hadsiz deliller var. Mesela, koca bir ağacın ölmesi, onun bir nevi ruhu olan çekirdeğini onun yerinde vazife görmek için bırakması, bir Alim-i Hafizin hikmetli kanunuyla olması ve yavrunun rızkı olan süt, memelerden gelmesi ve kan ve fışkı içinden çıkıp hiç bulaşmadan safı, temiz olarak ağzına akması, tesadüf ihtimalini kati bir surette red ve bir Rezzak-ı Alim-i Rahimin şefkatli düsturuyla olduğunu gayet kati gösteriyor. Bu iki cüz'i misale bütün zihayat, ziruh kıyas edilsin.
Demek, hakikatte hem ecel muayyen ve mukadderdir, hem rızk herkese göre bir taayyün içinde mukadderat defterinde kayıt edilmiştir. Fakat, gayet mühim bir hikmet ipin hem ecel, hem rızık perde-i gaybda ve müphem ve gayr-i muayyen ve zahiren tesadüfe bağlı gibi görünüyor.
Eğer ecel güneşin gurubu gibi muayyen olsa idi, yarı ömür gaflet-i mutlakada ve ahirete çalışmamakla zayi olup, yarı ömürden sonra hergün ölüm darağacı tarafına bir ayak atmak gibi dehşetli bir korku alıp eceldeki musibet yüz derece ziyadeleşmesi sırrıyla, başa gelen musibetler ve hatta dünyanın eceli olan Kıyamet perde-i gaybda merhameten bırakılmış.
Rızık ise, hayattan sonra nimetlerin en büyük bir hazinesi ve şükür ve hamdin en zengin bir menbaı ve ubudiyet ve dua ve ricaların en cemiyetli bir madeni
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
olmasından, suret-i zahirede müphem ve tesadüfe bağlı gibi gösterilmiş. Ta her vakit Rezzak-ı Kerimin dergahına iltica ve rica ve yalvarmak ve hamd veşükürşefaatiyle rızık istemek kapısı kapanmasın. Yoksa, muayyen olsa idi, mahiyeti bütün bütün değişecekti. Şakirane, minnettarane ricalar, dualar, belki mütezellilane ubudiyet kapıları kapanırdı.

DOKUZUNCU, ONUNCU DELİL:
b686.gif

Yani, her masnuda, hususan bahar mevsiminde zemin yüzünde sermedi bir hüsün ve cemalin cilvelerini gösteren bütün güzel mahluklar, ezcümle çiçekler, meyveler ve kuşçuklar ve sinekler ve bilhassa yaldızlı ve yıldızlı kuşçukların hilkatlerinde ve suretlerinde ve cihazatlarında öyle mucizane bir maharet ve dikkat ve harika bir sanat, bir ittikan, bir mükemmeliyet ve sanatkarlarının mu'cizâtlı hünerlerini gösteren ayrı ayrı, çeşit çeşit tarzlarda şekiller, makinecikler, gayet ihatalı bir ilme ve-tabirde hata olmasın-gayet maharetli ve fünunlu bir meleke-i ilmiyeye kati delalet ve serseri tesadüfün ve şuursuz ve müşevveş esbabın müdahale etmesinin imkansız olduğuna şahadet ettikleri gibi;
b687.gif
ifadesiyle o güzel masnularda o derece bir şirin süslemek ve tatlı bir zinet ve cazibedar bir cemal-i sanat var ki, nihayetsiz bir ilim ile iş görür ve herşeyin en güzel tarzını bilir ve sanatkarlığın cemal-i kemalini ve kemal-i cemalini zişuurlara göstermek ister ki, en cüz'i bir çiçeği ve küçük bir sineği ihtimamkarane, mahirane, sanatperverane ehemmiyetle tasvir ve icad eder. Bu ihtimamkarane tezyin ve tahsin, bedahetle hadsiz ve herşeye muhit bir ilme delalet ve o güzellerin adedince, bir Sani-i Alim-i Zülcemalin vücub-u vücuduna, şehadetler ederler demektir.

Beş külli delil ve hüccetlerini ihtiva eden ON BİRİNCİ DELİL:
b688.gif

Bu delil, sabıkan zikredilen Arabi fıkranın ahirinde yazılan delilin başka ve daha güzel bir tarzıdır. Şiddetli hastalık sebebiyle, gayet kısa bir işaretle bundaki beş altı geniş delilleri beyandır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Evvela: Bütün zeminde görüyoruz: Tam bilmekten ve maharetten gelen gayet suhulet ve kolaylıkla acib zihayat makineler, defaten ve bir kısmı bir dakikada düzgün, ölçülü, emsalinden farikalı yapılmaları, nihayetsiz bir ilme delalet ve sanattaki maharet-i ilmiyeden gelen suhulet ve kolaylık derecesinde o ilmin kemaline şahadet eder.
Saniyen: Gayet kesret ve çokluk içinde şaşırmadan gayet derecede sanatlı, mükemmel icadlar, nihayetsiz bir kudret içinde hadsiz bir ilme delalet ve Alim ve Kadîr-i Mutlaka hadsiz şahadet eder.
Salisen: Sürat-i mutlaka ve gayet çabuk yapılmakla beraber, gayet derece mizanlı, ölçülü icadları, hadsiz bir ilme delalet ve adetlerince, bir Alim-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlaka şahadet ederler.
Rabian: Gayet geniş bütün zemin yüzünde hadsiz zihayatların vüsat-i mutlaka ile beraber gayet sanatkarane, süslü, kemal-i hüsn-ü sanat ile yapılmaları hiç şaşırmayan, her şeyi beraber gören, bir şeyi bir şeye mani olmayan bir ihatalı ilme delalet ve bir Alim-i Küll-i Şey ve Kadîr-i Mutlakın masnuları olduklarına herbiri ve beraber şahadet ederler.
Hamisen: Bud-u mutlak ve birbirinden gayet uzak bir nevin efradı, biri şarkta, biri garbda, biri şimalde, biri cenubda, aynı zamanda, aynı tarzda birbirinin misli ve birbirinden teşahhusça imtiyazlı bir surette vücuda gelmeleri, ancak bir Alim-i Mutlak ve Kadîr-i Mutlakın kainatı idare eden hadsiz kudreti ve bütün mevcudatı ahvaliyle ihata eden nihayetsiz ilmiyle olabilmesi cihetiyle, muhit bir ilme delalet ve bir Allamü'l-Guyuba hadsiz şahadet ederler.
Sadisen: İhtilat-ı mutlakla beraber hiç şaşırmadan ve karıştırmadan herbirisi tam bir imtiyaz ve alamet-i farika ile o karışık emsalinde ve karanlık yerlerde, mesela toprak altındaki tohumlar gibi şaşıran vaziyetlerde o çok kalabalıklı zihayat makinelerin herbirisinin hiçbir cihazatını noksan bırakmayarak mu'cizatlı bir surette yaratılmaları, güneş gibi ilm-i ezeliye delalet ve gündüz gibi Kadîr-i Mutlak ve Alim-i Mutlakın hallakıyetine, rububiyetine şahadet ederler.
Risale-i Nur'daki tafsilata havale edip, bu pek uzun kıssayı kısa kesiyoruz.
Şimdi Hulasatü'l-Hulasadaki "İrade" meselesine başlıyoruz:
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz


b1143.gif

b1144.gif

b1147.gif

b1148.gif

b1149.gif

b1150.gif

b1151.gif

b1152.gif

b1153.gif

b1154.gif

b1155.gif

b1156.gif


Bu fıkra, irade-i İlahiyenin delillerinden pekçok külli hüccetleri ihtiva eden birtek külli ve uzun delildir. Mealinin kısa bir tercümesi içinde irade ve ihtiyar ve meşiet-i İlahiyyeyi gayet kati ispat eden bir delili beyan ederiz. Hem, ilm-i İlahinin bütün mezkur delilleri, aynen iradenin dahi delilidir. Çünkü, her masnuda ilim ve iradenin beraber cilveleri, eserleri görünüyor.

Bu Arabi fıkranın kısaca meali:
Yani, her şey onun irade ve meşietiyle olur. İstediği olur, istemediği olmaz. Her ne isterse yapar. İstemezse, hiçbirşey olmaz. Bir hüccet şudur:
Görüyoruz ki, bu masnuatın herbiri muayyen zatı, mahsus sıfatı, ayrı hususi mahiyeti, mümtaz farikalı sureti, hadsiz imkanat ve başka tarzlarda olabilir, Teşvişçi ihtimalat içinde, neticesiz çok yollarda ve sel gibi akan ve karıştıran ve birbirine zıt unsurların müdahaleleri içinde ve sehiv ve iltibasa sebebiyet veren ve birbirine benzeyen emsalleri içinde bu karma karışık hallere karşı, o her bir masnuu ince, tam, düzgün bir nizam altına almak ve hassas, cessas, mükemmel bir ölçü ve mizanla her uzvunu ve cihazını tartmak, takmak ve yüzüne süslü, düzgün bir sima,
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
bir teşahhus vermek ve birbirine muhalif azalarını basit, camid, ölü bir maddeden zihayat olarak gayet sanatlı yaratmak, mesela insanı ayrı ayrı yüz cihazatı ile bir katre sudan icad etmek ve kuşu pekçok alat ve muhtelif cihazlarıyla bir basit yumurtadan inşa edip mu'cizatlı suret giydirmek ve ağacı dal, budak ve mütenevvi aza ve eczasıyla basit, camid karbon, azot, müvellidülma, müvellidülhumuzadan terekküp eden bir küçük çekirdekten çıkarmak, muntazam, meyveli bir şekil giydirmek, elbette ve elbette bedahetle, şüphesiz, katiyetle vücub ve zaruret ve lüzum derecesinde ispat eder ki, o her bir masnua bütün zerrat ve eczasıyla ve suret ve mahiyetiyle bir Kadîr-i Mutlakın irade ve meşietiyle ve ihtiyar ve kastıyla o mahsus, mükemmel vaziyet veriliyor. Ve herşeye şamil bir iradenin taht-ı hükmündedir. Ve bu tek masnuun bu şüphesiz tarzda irade-i İlahiyeye adetlerince delaleti gösteriyor ki, bütün masnuat, hadsiz, nihayetsiz ve güneş ve gündüz gibi zahir bir katiyette, herşeye şamil irade-i İlahiyeye, adetlerince şehadetler ve bir Kadir-i Müridin vücub-u vücuduna hadsiz hüccetlerdir.
Hem, ilm-i İlahinin sabıkan mezkur bütün delilleri, aynen iradenin dahi delilleridir. Çünkü, ikisi kudretle beraber iş görüyorlar. Biri birisiz olmaz. her bir nevin ve cinsin efradı, aza-i neviye ve cinsiyede tevafukları nasıl delalet eder ki Sanileri birdir, vahiddir, ehaddir; öyle de, yüzlerinin simaları hikmetli bir tarzda birbirinden farikalı ve ayrı olması kati delalet eder ki, o Sani-i Vahid-i Ehad, bir Fail-i Muhtardır, irade ve ihtiyar ve meşiet ve kast ile her şeyi yaratır.
İşte iradeye dair tek ve külli bir delili beyan eden mezkur Arabi fıkranın kısaca mealinin tercümesi bitti. İradeye dair pekçok mühim nükteleri ilim meselesi gibi yazmak niyet etmiştim. Fakat, semli hastalık dimağıma tam yorgunluk verdiği için başka vakte tehir edildi.

Kudrete dair Arabi fıkrası:
b690.gif
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt