Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı azam, hakimiyetinin vahidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirlerine göre hareketi cihetiyle, o hakim-i azam, koca memleketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükmünde vahidiyet itibariyle, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilata vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. Eğer muhtelif hakimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle beraber, birtek köyün, belki bir hanenin o memleket kadar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, birtek kumandana bağlanması haysiyetiyle, her bir ferd-i nefer gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir, bin derece şahsi kuvvetinden ziyade iş görebilir. Onun o padişaha intisabı hadsiz bir kuvveti ve iktidarı olup pek büyük işler yapar. Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz'i kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkur askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerekir.
Aynen öyle de, Sultân-ı Ezel ve Ebed, Sani-i Kadir, vahidiyet-i saltanat ve hakimiyet-i mutlaka cihetiyle, kainatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihya etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek, meyvelerini gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kainat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülatlı olur. Ve belki, zihayatın bedeninde acib vazifeleri gören her bir zerreye her şeyi görecek bir göz ve her şeyi bilecek bir ilim verilmek lazımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.
Hem, vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki bir ordu teçhizatı birtek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülatla tedarik edebilir, müteaddit amir ve zabitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suubet peyda eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zabite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zabite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vahid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zihayat, zemin kadar müşkül, belki imkansız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakla suubet, imkansız derecesine düşer.
Risale-i Nur Mektubatında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülatı ve yıldızların harekatı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülatı birtek Müdebbire ve Amire bırakılsa, o Kumandan-ı Azam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: "Kalk, dön, gez!" O da, o iltifat ve emrin neşe ve sevincinden meczub Mevlevi gibi iki hareketiyle yevmi ve senevi tahavvülata ve