On Beşinci Şua

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu pek kati ve çok geniş ve kudsi şehadetin tafsilatını Risale-i Nura havale edip, gayet kısacık bir işaretle meal-i icmalisine bakacağız:
Evet, bu kâinatta gözümüz önünde bu muntazam tasarrufatı içinde adalet ve hikmet ile ve rahmet ve inayet ve himayet ile her zaman iyileri himaye ve fenalan ve yalancıları tokatlamak, rububiyetin bir adeti olmasından, ef'al-i Rahmaniyet muktezasıyla bir Kur'an-ı Mucizü'l-Beyanı, Muhammed'in (a.s.m.) eline vermesi; ve bine yakın mucizelerin pekçok envaını ona vermesi; ve bütün halatında ve en tehlikeli vaziyetlerinde şefkatkarane himaye ve hatta güvercin ve örümcekle muhafaza etmesi; ve büyük vazifelerinde onu tam muvaffak etmesi; ve İslamiyetini zeminin ve nev-i beşerin başına geçirmesi; ve bütün mahlukat üstünde bir makam-ı şeref ve meşahir-i insaniyenin fevkınde daimi bir rütbe-i makbuliyet ve dost ve düşmanın ittifakıyla en yüksek hasletleri taşıyan bir şahsiyeti vermekle, beşerin beşten birisini ona ümmet etmesi gayet kati bir tarzda sadıkıyetine ve risaletine şahadet ettiği gibi; ef'al-i rububiyet cihetinde dahi görüyoruz ki, bu alemin Mutasarrıfı ve Müdebbiri, Muhammedin (a.s.m.) risaletini bu kâinata bir manevi güneş yapıp, Nur Risalelerinde ispat edildiği gibi, onun ile bütün karanlıklan izale ve nurani hakikatlerini gösterip ve bütün zişuuru, belki kâinatı hayat-ı bakiye müjdesiyle sevindirdiği gibi; dinini dahi bütün makbul ehl-i ibadetin fihriste-i kemalatı ve harekat-ı ubudiyete sağlam bir program yapması gibi Muhammedin (a.s.m.) şahsiyet-i maneviyesi olan hakikatini, Kur'anın ve Cevşenin delaletiyle tecelliyat-ı uluhiyetine bir ayine-i camia yapması ve sabıkan işaret ettiğimiz hakikatlerin ve on dört asırda her gün ümmetinin bütün hasenatlarının bir mislini kazanmasının ve hayat-ı içtimaiye ve maneviye ve beşeriyedeki asarının delaletiyle,
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
nev-i beşe en yüksek reis ve üstad yapması; ve onu büyük ve kudsi vazifelerle beşerin imdadına gönderip rahmet, hikmet, adalet, gıda, hava, ma, ziya derecesinde insanları onun dinine, şeriatına, İslamiyetteki hakikatlerine muhtaçHaşiye yapması ile on iki külli ve kati hüccetlerle risalet-i Muhammediyeye (a.s.m.) kudsi şahadet ettiği halde, acaba hiç mümkün müdür ki sinek kanadının ve bir çiçeğin tanziminden lakayd kalmayan bu kâinat Sahibinin bu derece külli ve geniş şehadetlerine mazhar olan risalet-i Muhammediye (a.s.m.), kâinatın manevi bir güneşi olmasın?
İşte bu on beş külli şehadetler, herbiri pekçok şehadetleri, hatta İkinci şahadet mu'cizât lisanıyla bin şehadeti ihtiva edip öyle bir katiyetle ve kuvvetle
b633.gif
-1- olan davayı ispat ve tahakkukunu ve kıymetini ve ehemmiyetini ilan etmiş ki, hergün beş defa, alem-i İslam, yüzer milyon lisanlar ile teşehhüdde o davayı kâinata ilan ettiği gibi; o davanın esası olan hakikat-i Muhammediye (a.s.m.) kâinatın çekirdek-i aslisi, bir sebeb-i hilkati ve en mükemmel meyvesi olduğunu, milyarlar ehl-i iman, tereddütsüz tasdik ederek kabul etmişler. Ve bu kâinatın Sahibi (celle celalühü) o şahsiyet-i maneviye-i Muhammediyeyi (a.s.m.) saltanat-ı rububiyetine bir yüksek dellalı ve kâinat tılsımının ve hilkat muammasının bir doğru keşşafı ve lütuf ve rahmetinin bir parlak misali ve şefkat ve muhabbetinin bir beliğ lisanı ve alem-i bakideki hayat-ı daime ve saadet-i ebediyenin en kuvvetli müjdecisi ve elçilerinin en son ve büyüğü bir resul eylemiş. Acaba bu mahiyetteki bir hakikate kanaat etmeyen veya ehemmiyet vermeyen, ne derece hasaret ve hata ve belahet ve cinayet ettiğini kıyas eylesin!
İşte, namazdaki Fatiha, nasıl İkinci Kısımda işaratıyle, teşehhüdde
b634.gif
-2- 'taki hakikat-i Tevhid davasına kati hüccetleri gösterir, hadsiz imzalar basar; bu Üçüncü Kısımda dahi yine teşehhüdde
b635.gif
'ta hakikat-i risalet davasına kuvvetli şahitleri getirip nihayetsiz tasdik imzalarını bastırır.

Haşiye: Ben bu ihtiyarlığım ve perişaniyetim içinde, zat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) getirdiği erzak-ı maneviyenin milyondan birisini hissettim. Elimden gelse idi, milyonlar lisanla salavatlarla ona teşekkür edecektim. Şöyle ki:
Ben, firaktan, zevalden çok inciniyorum. Halbuki, sevdiğim dünya ve dünyeviler, müfarakatla beni bırakıp gidiyorlar. Ben de gideceğimi biliyorum. Bu pek elim ve canhıraş meyusiyete karşı, birden saadet-i ebediye ve hayat-ı bakiye müjdesini zat-ı Ahmediyeden (a.s.m.) işitmekle kurtuluyorum ve tam teselli buluyorum. Hatta, teşehhüdde "esselamu aleyke eyyuhenebiyyü ve rahmetullâhi ve berekâtühü" dediğimde, ona hem biat, hem memuriyetine teslim ve itaat, hem vazifesini tebrik, hem bir nevi şükür ve saadet-i ebediye müjdesine bir mukabeledir ki: Müslümanlar, her gün beş defa bu selamı yaparlar.



1 Şahadet ederim ki, Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resulüdür.
2 Şahadet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ya Erhamerrahimin, bu Resul-i Ekremin (a.s.m.) hürmetine, bizi, onun şefaatine mazhar ve sünnetinin ittibaına muvaffak ve dar-ı saadette onun Al ve Ashabına komşu eyle! Amin, amin, amin.
b636.gif
-1-
b457.gif
-2-
1- Allah'ım, okunan ve yazılan Kur'an'ın harfleri adedince ona, Aline ve Ashabına salat ve selam eyle. Amin.
2- Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Sûresi: 32. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Elhüccetüz-Zehranın İkinci Makamı

b424.gif

b425.gif
-1-

Fatihanın ahirinde, ehl-i hidayet ve istikamet ve ehl-i dalalet ve tuğyanın muvazenesine işaret eden ve Risale-i Nurun bütün muvazenelerinin menbaı olan ayetin bir hakikatini Sure-i Nurdan
b639.gif
-2- (ila ahir) ayeti ve arkasında
b640.gif
-3- (ila ahir) ayetiyle bareber pek acib bir tarzda o muvazeneyi mucizane ifade ederler.
Birinci ayet-i nur, Birinci Şuada ispat edilmiş ki, on işaretle Risale-i Nura bakıyor; mucizane, Kur'anın o tefsirinden gaybi haber veriyor. Ve Risale-i Nur'a Nur namı verilmesine en birinci sebep olmasından, Yirmi Dokuzuncu Mektubun bir kısmında bir seyahat-i hayaliye temsilinde, bu acib ayetin nur kelimesinde nun-u nabüdü mucizesi gibi bir manevi mucizesinin beyanına binaen, Âyetü'l Kübra risalesinde dünya seyyahı, Halıkını aramak, bulmak, tanımak için bütün kâinattan ve enva-ı mevcudatından sorduğu ve otuz üç yol ile ve kati bürhanlarla Halıkını ilmelyakin ve aynelyakin bildiği gibi; o aynı seyyah, asırlarda ve arz ve semavat tabakalarında aklıyla, kalbiyle, hayaliyle gezen yorulmaz, tok olmaz, bütün dünyayı bir şehir gibi görüp teftiş ederek, kah Kur'an hikmetine, kah felsefe hikmetine aklını bindirip geniş hayal dürbünüyle en uzak tabakalara bakarak, hakikatleri vakide olduğu gibi görmüş, bizlere Âyetü'l-Kübrada kısmen haber vermiş.





1 Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. · Ve ancak Ondan yardım dileriz.
2 İllah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun misali, bir lamba yuvası gibidir ki, onda bir kandil vardır. Kandil de cam fanus içindedir. Cam fanus ise, inci gibi parlayan bir yıldıza benzer ki, ne doğuya, ne de batıya ait olmayan mübarek bir ağacın yakıtından tutuşturulur. (Nur Sûresi: 35. )
3 Yahut derin bir denizin karanlıklarına benzer ki, o denizi üst üste dalgalar kaplamış, dalgaları da [bulutlar] örtmüştür. (Nur Sûresi: 40. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İşte şimdi biz, o ayn-ı hakikat ve bir temsil manasında olan seyahat-i hayaliyesiyle girdiği pekçok alemler ve tabakalardan nümune için yalnız üç tabakasını, Fatiha ahirindeki muvazenenin yalnız kuvve-i akliye cihetinde bir misalini gayet muhtasar beyan edeceğiz. Sair meşhudatını ve muvazenelerini, Risale-i Nurun muvazenelerine havale ederiz.
· Birinci nümune şöyle: O, dünyaya sırf Halıkını tanımak, bulmak için gelen seyyah, aklına dedi: "Biz, herşeyden Halıkımızı sorduk; güzel, tam cevap aldık. Şimdi, 'Güneşi güneşten sormak lazım darb-ı meseli gibi, biz dahi Halıkımızı, ilim ve irade ve kudret gibi kudsi sıfatlarının tecellileriyle ve meşhud eserleriyle ve isimlerinin cilveleriyle tanımak, bulmak için bir seyahat daha yapacağız" diye dünyaya girdi.

Ve ikinci bir cerayan olan ehl-i dalalet gibi, birden küre-i arz sefinesine bindi. Hikmet-i Kur'aniyeye tabi olmayan fen ve felsefe gözlüğünü taktı. Ve Kur'an okumayan coğrafya fenninin programıyla baktı, gördü ki: Nihayetsiz bir boşlukta, bir senede yirmi bin senelik bir dairede, top güllesinden yetmiş defa süratli bir hareketle gezer. Yüz binler nevi biçare, aciz zihayatlan içine almış. Eğer bir dakika yolunu şaşırsa veya bir serseri yıldız çarpsa, parçalanarak hadsiz fezada sukut ile, bütün o biçare zihayatları ademe, hiçliğe boşaltacak, dökecek diye anladı.
b641.gif
-1- cereyanının dehşetli manevi musibetini
b642.gif
-2-'in boğucu karanlığını hissederek, "Eyvah! Ne yaptık? Bu dehşetli gemiye neden bindik? Bundan kurtulmak çaresi nedir?" diye o kör felsefenin gözlüğünü kırdı,
b643.gif
-3- in cereyanına girdi. Birden hikmet-i Kur'aniye imdadına geldi, tam hakikatini gösteren bir dürbün aklına verdi, "Şimdi bak" dedi. Baktı, gördü ki:
b645.gif
-4- ismi,
b645.gif
-5- burcunda bir güneş gibi tulu etti. Zemini gayet muntazam ve selametli bir gemi ve zihayatları rızıklarıyla beraber içine doldurmuş, kâinat denizinde çok hikmetler ve






1 Gazabına uğrayanların ve sapıtmış olanların yoluna değil. (Fatiha Sûresi: 7.)
2 Yahut derin bir denizin karanlıklarına benzer... (Nur Sûresi: 40. )
3 Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğu peygamberlerinin ve onlara tabi olan salih kullarının yoluna... (Fatiha Sûresi: 7. )
4 Göklerin ve yerin Rabbi. (Rad Sûresi: 35. )
5 Üzerinde gezin ve Allah'ın verdiği rızıktan yiyin diye, yeryüzünü sizin emrinize veren Odur. (Mülk Sûresi: 15.)
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
menfaatler için seyahatle güneş etrafında gezdirip mevsimlerin mahsülatını erzak isteyenlere getirir ve Sevr ve Hut namlarında iki meleği o sefineye kaptan yapılmış, gayet güzel ve muhteşem memleket-i Rabbaniyede Hâlık-ı Zülcelâlin mahlukat ve misafirlerini keyiflendirmek için gezdiriyor. Ve onun ile,
b523.gif
-1- hakikatini gösterir, Halıkını bu ismin cilvesiyle tanıttırır diye anladı. Bütün ruh u canıyla
b993.gif
-2- dedi.
b649.gif
-3- taifesine girdi.

·O seyyahın, alemlerdeki seyahatinde gördüğü nümunelerden
İkinci nümunesi: O seyyah, küre-i arz gemisinden çıkıp hayvanat ve insanlar alemine girdi. Dinden ruh almayan hikmet-i tabiiye gözlüğü ile o aleme baktı, gördü ki: O hadsiz zihayatların hadsiz ihtiyaçları ve onları inciten ve hırpalayan hadsiz muzır düşmanları ve merhametsiz hadiseleri varken, o ihtiyaçlara karşı sermayeleri binden, belki yüz binden ancak bir olabilir. Ve o muzır şeylere mukabil iktidarları, milyondan ancak birdir. Bu çok dehşetli ve acınacak vaziyette, rikkat-i cinsiye ve şefkat-i neviye ve akıl alakadarlığı ile onların haline o derece acıdı ve mahzun ve meyus ve Cehennem azabı gibi elemler alırken ve o perişan aleme girdiğine bin pişmaş olurken, birden hikmet-i Kur'aniye imdadına yetişti,
b649.gif
dürbününü verdi. "Bak" dedi. Baktı, gördü ki:
b523.gif
tecellisiyle Rahman, Rahim, Rezzak, Münim, Kerim, Hafız gibi çok esma-i İlahiyyenin her biri, birer güneş gibi.
b653.gif
b651.gif
b652.gif
-4-, gibi ayetlerin burçlarında tulu ettiler. O insan ve hayvan dünyasını rahmetle, ihsanlar doldurup bir nevi muvakkat cennete çevirdiler. Ve bu şayan-ı temaşa, güzel,
1 Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nur Sûresi: 35, Rad Sûresi: 16. )
2 Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fatiha Sûresi: )
3 Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğu peygamberlerinin ve onlara tabi olan salih kullarının yoluna... (Fatiha Sûresi: 7. )
4 Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hud Sûresi: 56.)
Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir. O her şeyi işiten ve her şeyi bilendir. (Ankebut Sûresi: 60. )
And olsun ki Biz Ademoğullarına ikramda bulunduk. (İsra Sûresi: 70. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ibretli misafirhanenin Mihmandar-ı Kerimini tam bildiklerini bildi. Bin kere
b993.gif
-1- dedi.

· Seyahatindeki yüzer müşahedatından
Üçüncü nümunesi: Halıkını, isimlerinin ve sıfatlarının tecelli ve cilveleriyle tanımak isteyen o dünya seyyahı, akıl ve hayaline dedi ki: "Haydi! Ruhlar ve melekler gibi biz dahi cesedimizi yerde bırakıp göklere çıkacağız. Halıkımızı semavattakilerden soracağız. Ruh hayale ve akıl fikre bindiler, semaya çıktılar. Kozmoğrafya fennini kendilerine rehber ettiler. Dini dinlemeyen bir felsefe nazarıyla
b1194.gif
-2- ...
b1195.gif
cereyanıyla baktılar.
Gördü ki: Küre-i arzdan bin defa büyük, top güllesinden yüz defa çabuk hareket edenler içlerinde bulunan binler kütleler, ateş saçan yıldızlar; şuursuz, camid, serseri gibi birbiri içinde süratle gezerler. Bir dakika bir tesadüfle biri yolunu şaşırsa, o boş ve hudutsuz ve hadsiz nihayetsiz alemde bir şuursuz küre ile çarpmak suretinde kıyamet gibi bir herc ü merce sebep olur.
O seyyah, hangi tarafa baktı ise, dehşet ve vahşet ve hayret ve korkmak aldı, göğe çıktığına bin pişman oldu. Akıl ve hayal, bütün bütün bozuldular. "Bizim vazifemiz güzel hakikatleri görmek ve göstermek iken, böyle Cehennem gibi çirkin ve azaplı manaları bilmek, müşahede etmek vazifesinden istifa ediyoruz ve istemiyoruz" derken, birden
b523.gif
-3- tecellisiyle
b657.gif
-4- ve
b658.gif
-5- ve
b659.gif
-6- gibi çok isimler, herbiri birer güneş gibi
b660.gif
-7- ve
b1196.gif
-8- ve
b662.gif
-9- gibi ayetlerin burçlarında tulu ettiler. Bütün semavatı nurla, meleklerle doldurdular, bir büyük camie ve mescide ve
1 Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. (Fatiha Sûresi: 2. )
2 Sapıtmış olanlar ... gazaba uğrayanlar.
3 Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nur Sûresi: 35, Rad Sûresi: 16. )
4 Arz ve Semavatın Halıkı.
5 Güneş ve Ayı Musahhar Eden.

6 Alemlerin Rabbi.
7 And olsun ki, dünya semasını Biz kandillerle süsledik. (Mülk Sûresi: 5)
8 Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik.(Kaf Sûresi: 6.)
9 Bundan başka, semaya da iradesini yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. (Bakara Sûresi: 29. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
ordugaha çevirdiler. O seyyah
b649.gif
-1- cereyanına, girdi. Dallinden,
b664.gif
-2-'den kurtuldu. Birden, Cennet gibi muntazam, güzel, muhteşem bir memleket gördü. Her tarafta Hâlık-ı Zülcelâli bildiriyorlar bir vaziyeti müşahedesiyle, akıl ve hayalin kıymetleri ve vazifeleri bin derece terakki etti.
İşte o seyyahın kâinattaki seyahatinin yüzer nümunesinden bu mezkur üç numuneye kıyasen sair müşahedatını ve isimlerin cilveleriyle Vacibü'l-Vücudun marifetini Risale-i Nura havale edip, bu pek kısa işarete iktifaen, bu pek uzun kıssayı kısa keserek Halıkımızı bildiren kudsi sıfatlardan ve sıfat-ı sebasından yalnız ilim ve irade ve kudret gibi üç mühim eserleriyle, tecellileriyle ve tahakkuklarının hüccetleriyle Kâinat Halıkını tanımağa o dünya seyyahı gibi gayet kısa işaretlerle çalışacağız. Tafsilatını Risale-i Nur'a havale ederiz.
İşte, Arabi Hizb-i Nurinin hülâsatül-hülâsasından daimi, tefekküri bir virdim ve Allahü Ekber cümlesinin otuz üç mertebesinden üç mertebeyi beyan eden bu gelen Arabi fıkranın bir nevi tercümesi içinde kısa işaretlerle ulema-i ilm-i kelamı ve akide ulemasını pekçok meşgul eden ilim ve irade ve kudret-i İlahiyenin kâinattaki cilveleriyle, onları aynelyakin İmân ile tasdik ve onlarla Vacibü'l-Vücudun bedahetle mevcudiyetine ve vahdaniyetine ilmelyakin tasdik ile tam İmân etmeye yol açan bu Arabi fıkradır:

b424.gif

b666.gif
-3-





1 Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğu peygamberlerinin ve onlara tabi olan salih kullarının yoluna... (Fatiha Sûresi: 7. )
2 Yahut derin bir denizin karanlıklarına benzer... (Nur Sûresi: 40. )
3 De ki: Hamd olsun o Allah'a ki, evlat edinmekten münezzehtir, mülkünde ortağı bulunmaz ve hiçbir şeyden de aciz değildir ki yardımcıya ihtiyacı olsun. Ve hürmet ve tazim ile Onun yüceliğini an. (İsra Sûresi: 111. )
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
b1130.gif

b1131.gif

b1132.gif

b1133.gif

b1134.gif

b1135.gif

b1136.gif

b1138.gif

b1139.gif

b1141.gif

b1142.gif



Gayet kısa bir nevi tercümesi içinde ilm-i İlahiye, bu pek ehemmiyetli hakikat-i imaniyeye kısacık işaretler edip, tafsilatını Risale-i Nura havale ile deriz: Haşiye
Haşiye: İlim ve kudretiyle, Allah her şeyden büyüktür, yücedir. Zira O, zatının lazımı olan muhit ilmiyle her şeyi bilir. Zatının lazımı olan öyle bir ilimden hiçbir şeyin gizlenmesi mümkün değildir. Çünkü O, ilminin varlığı ve nur-u ilminin bütün alem-i vücudu ihatası sırrınca, her yerde vardır, hazır ve nazırdır; her şeyi ihata eder ve her şeyi görür, müşahede eder nuraniyet sahibidir.
Evet, mevcudatta müşahede edilen mizanlı intizamlar ve nizamlı ittizanlar, kasti hikmet-i amme ve mahsus inayat-ı şamile, muntazam kazalar ve müsmir kaderler, muayyen eceller ve mukannen erzaklar, düsturlarının sağlamlığıyla kainattaki fenleri netice veren itkanat ve her şeyi süslendiren ihtimamat ile sühület-i mutlaka içindeki kemal-i intizam ve insicam ve ittisak ve ittikan ve ittizan ve imtiyaz-ı mutlaka, her şeyi bilen bir Allamü'l-Guyubun ihata-i ilmiyesine delalet eder.
"Yaratan bilmez olur mu hiç? Onun ilmi her şeyin inceliklerine nüfuz eder O her şeyden halkıyla haberdardır." (Mülk Sûresi: 14.)
İnsanın hüsnü-ü sanatının, onun şuuruna delaleti ile hilkat-i insanın ilm-i Halıka delaleti arasındaki nispet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında yeryüzünde parlayan güneşin şaşaasına nispeti gibidir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Evet, nasıl ki, rahmet rızk-ı acaibiyle güneş gibi kendini gösterip perde-i gaybda bir Rahman-ı Rahimi katiyetle ispat ediyor; öyle de, yüzer ayat-ı Kur'aniyede mevki alan ve kudsi yedi sıfattan bir cihette en birincisi olan "ilim" dahi, nizam ve mizanın hikmetleri ve meyveleriyle, güneş ziyası misillü kendini gösterdiği gibi, bir Alim-i Küll-i Şeyin mevcudiyetini katiyetle bildirir.
Evet, insanın şuuruna, ilmine delalet eden düzgün, ölçülü sanatı ile insanın Halıkının ilmine, hikmetine delalet eden hüsn-ü hilkat-i insan muvazenesi, aynen yıldız böceğinin geceki ışığının lemacığının, gündüzle güneşin ihatalı ziyasına nisbeti gibidir.
Şimdi ilm-i İlahinin delillerini beyan etmeden evvel, o kudsi sıfatın kâinatın envaındaki tecellileriyle Zât-ı Akdesi pek zahir bir tarzda göstermesine delalet ve şahadet eden Mirac-ı Muhammedi (a.s.m.) gecesinde huzur ve hitab-ı İlahiye mazhar olduğu zaman, birden
b668.gif
* diyerek, bütün zihayat ve enva-ı mahlukat namına bir mebus ve elçi olmasından, bütün onların sıfat-ı ilmin cilveleriyle Rablerini bildirdikleri tarzda, selam yerinde umum zişuur bedeline, Halıkına umum zihayatın hediyelerini takdim eder. Yani,
b669.gif
dört kelimeler ile umum zihayatın dört taifesinin ezeli, ebedi ilmin cilveleriyle Allamü'l-Guyuba karşı tahiyyelerini, tebriklerini, ubudiyetlerini, güzel marifetlerini gösterdiğinden, bu kudsi mükaleme-i Miraciyeyi geniş manasıyla okumak, teşehhüdde umum İslamın farz bir vazifesi olmuş. O kudsi mükalemenin izahatını Risale-i Nura havale edip, gayet kısa dört işaretle bir manasını beyan edeceğiz.
Birincisi
b670.gif
'tır. Kısacık meali şudur: Nasıl bir usta, pek harika bir makineyi derin ilmi ve mucizekar zekasıyla yapsa, o acib makineyi gören herkes, o ustayı takdirkarane tebrik edip alkışar ve tahsinkarane medihlerle ve ihsanlarla ona maddi, manevi hediyeler, tahiyyeler verir; o makine. dahi, o ustanın istediği tarzda, tam tamına, gayet mükemmel olarak arzularını ve harika ince sanatını ve maharet-i ilmiyesini göstermesiyle, kendi ustasını lisan-ı hal ile alkışlar, tebrik eder, manevi tahiyyeler, hediyeler verir; aynen öyle de, kâinatta bütün zihayat taifeleri, herbiri ve her bir ferdi, her taraf mucizeli birer harika makinedir ki,


* Bütün canlıların manevi selam ve hediyeleri, fıtri ibadetleri, bereket ve tebrike sebep olan canlıların hulasası olan bütün mahluk, tohum, çekirdek, dane ve yumurtaların kullukları; canlıların hulasası olan ruh sahiplerinin hususi ibadetleri ve ruh sahiplerinin en mükemmelleri olan kamil insan ve Allah'a yakın meleklerin nurani ve yüksek ibadetleri Allah'a mahsustur. (Buhari, Ezan:148,150; Müslim, Salat: 56, 60, 62; Ebü Davud Salat:178. ;... )
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Üst Alt