7-)Beşinci risâle îmân ile ölmek için kardeşim ehl-i beyt ile eshâbı sevmelisin

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bunlar da kâfi gelmezse, bütün dünyâdaki müslimânların, bunlara yardım etmeleri farz olur. Cihâdın ikinci nev’i, gücü yetenlere, üçüncü nev’i ise, herkese, her zemân farz-ı ayndır. Cihâdın ikinci nev’ini yapabilmek için, kanûnlara uyarak, Ehl-i sünnet kitâblarını yaymağa çalışmalıdır. Dünyâ için durmadan çalışılıyor. Müslimân olan, âhıret için de durmadan çalışmalıdır. İslâm düşmanları ve zındıklar, islâmiyyeti yok etmek için hep çalışıyor. Müslimânların buna karşı koymak için, iki şey yapması lâzımdır: Birincisi, çocuklarını Kur’ân-ı kerîm kursuna göndermelidir. İkincisi, Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” kitâblarını yaymağa çalışmalıdır. (Fetâvâ-ı Hindiyye)de Vakf kısmının ondördüncü bâbında diyor ki, (Hayrât, hasenât yapmak istiyen kimsenin, [hastahâne gibi] umûma yarayan binâ yapması, köle âzâd etmesinden dahâ efdaldir, dahâ iyidir. [Din, fen, ahlâk gibi] fâideli kitâblar neşr etmek, herşeyden dahâ efdaldir. Fıkh kitâbları hâzırlamak, neşr etmek, nâfile ibâdetler yapmakdan dahâ sevâbdır).
43 — Muhammed Kutb adında bir Mısrlı da, kitâblarında, islâmiyyetin temeline sinsice saldırmakda, müslimân yavrularını aldatmağa, doğru yoldan sapdırmağa çalışmakdadır. (İnhirâf çizgisi) dediği bir yazısında bakınız neler saçmalıyor:
(İslâmiyyetin temelinde ilk çatlak, Emevîler devrinde idârî ve mâlî siyâsetde kendini gösterdi. Çünki “Melik-i adûd” verâset nizâmını (Pâdişâhlık sistemini) ihdas ve mezâlime başladı. Sultân ve vâlîlerin yakınları âdeta derebey hâline geldiler.
Sonra Abbâsîler devri başladı. Hilâfet ve vilâyet konaklarında, gayret ve çalışma şöyle dursun, işret ve fuhş yaygın hâle gelmişdi. Dansözlü, mûsikîli eğlenceler tertîb ediyorlar, haksızlık ve bencilliği son haddine vardırıyorlardı) diyor.
(Tuhfe) kitâbı, mezhebsizlerin yetmişinci yalanlarına cevâb verirken buyuruyor ki, (Bir kimsenin halîfe olacağı, Nass ile, ya’nî âyet veyâ hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiş ise, buna (Hilâfet-i Râşide) denir. Dört halîfeye bunun için (Hulefâ-i râşidîn) denilmekdedir. Halîfe olacağı akl ile Nassın işâret etmesi ile anlaşılıyorsa, buna (Hilâfet-i âdile) denir. Halîfe olacağı açıkca veyâ işâret ile bildirilmemiş olan bir kimsenin, kuvvet zoru ile hükûmeti ele geçirmesine (Hilâfet-i câire) denir. Bu kimse de (Melik-i adûd) olur).
Şâh Veliyullah-ı Dehlevînin (İzâlet-ül-hafâ) kitâbının beşyüzyirmisekizinci [528] sahîfesindeki hadîs-i şerîfde, (Biz bu işe peygamberlikle ve Allahın rahmeti ile başladık. Bundan sonra, hilâfet ve rahmet olur. Ondan sonra, melik-i adûd olur. Ondan sonra da, ümmetimde zulm, işkence ve fesâd olur.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
İpekli giymek, içki içmek ve zinâ halâl yapılır ve yardımcıları çok olur. Kıyâmete kadar böyle gider) buyuruldu. Bu hadîs-i şerîfde, hazret-i Mu’âviyenin güçle, zorla hükûmeti ele geçireceği, fekat zulmün, fesâdın Onun zemânında değil, dahâ sonra başlıyacağı açıkca bildirilmekdedir. Şâh Veliyyullah, hadîs-i şerîfde bildirilen zulmün, fesâdın, Abbâsî devletinin kurulması ile başladığını yazarak, Muhammed Kutbun iftirâ etdiğini ortaya koymakdadır.
Hazret-i Mu’âviyenin Melik olacağına hadîs-i şerîflerde işâret vardır. Bunun için, hazret-i Mu’âviye, hazret-i Hasen hilâfeti kendisine teslim etdikden ve Eshâb-ı kirâm oy verdikden sonra, (Halîfe-i âdil) olmuşdur. Bu yüce Sahâbîye (Melik-i adûd) demek ve bu kelimeye zâlim, kâfir gibi yanlış ma’nâlar vermek büyük iftirâdır. Bunu azgın kral diye terceme edenin ise, islâmiyyetden nasîb alamamış olduğu anlaşılmakdadır.
Kâfirlerin devlet başkanlarına kral denir. Vaktiyle Fransa kralı, İngiliz kralı, Bulgar kralları böyle idi. Bir islâm melikine, müslimânların halîfe diyerek, saydıkları ve sevdikleri mubârek bir zâta kral demek, o melikin ve onun milletinin hepsinin kâfir olduklarını söylemek demekdir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz, hazret-i Mu’âviyeye (Melik) diyor. Milyarlarca müslimân da, melik ve halîfe diyor. Hadîs-i şerîflerde medh ve düâ buyurulan ve afv olundukları ve Cennete gidecekleri âyet-i kerîmelerle müjdelenmiş olanlardan biri bulunan hazret-i Mu’âviye gibi bir islâm mücâhidine, bu şanlı ve şerefli sahâbîye zâlim damgasını basacak bir kimse meydâna çıkmamışdı. İslâm mücâhidlerini, hadîs-i şerîfle övülen, hayrlı zemânın arslanlarını, Avrupadaki zâlim ve kâfir derebeylerine benzetmek, islâmiyyetin şahdamarına hançer saplamak demekdir. (Kıyâmet günü azâb melekleri, kâfirlerden önce, ilmi fâideli olmıyan din adamlarına azâb yapacaklardır) ve (Kıyâmetde azâbların en şiddetlisi, ilmi fâidesiz olan din adamına olacakdır) hadîs-i şerîfleri meşhûrdur. Bu hadîs-i şerîfler, gençleri uyandırıyor. Sahte din dergilerinin, din âlimi olarak tanıtdıkları kişilerin, Cehennemde şiddetli azâb görecek birer mücrim, birer îmân hırsızı olduklarını bildiriyor.
Yukarıdaki yazı, birinci cihân harbindeki Lawrens câsûsunu hâtırlatıyor. İyi arabî bilen, sarıklı, sakallı, cübbeli bu İngiliz kâfiri, islâm âlimi görünerek, Ehl-i sünnetin büyüklerini kötülemişdi. Eshâb-ı kirâma, islâm halîfelerine ve Osmânlı Türklerine leke sürerek, yüzbinlerle müslimânı yoldan çıkarmışdı. Böylece, islâmiyyeti değişdirmeğe, bozmağa uğraşanların Türklerden ayrılarak, bir devlet kurmalarını sağlamışdı. Vehhâbî kitâbları, hâlis müslimânlara müşrik diyor. Bize, ya’nî Ehl-i sünnete kâfir damgasını basıyorlar.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Lawrens câsûsu öldü. Cehenneme gitdi. Onun yerine şimdi yerli malı câsûslarını çalışdırıyorlar. Binlerle altın dağıtarak, her memleketde kendilerini öven mecmû’a ve kitâblar çıkartıyorlar. Bu kitâblarında Ehl-i sünnet âlimlerini “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” kötüliyorlar. Hâlbuki, o büyüklerin yükseklikleri, islâm âlimlerinin sözbirliği ile bildirilmiş, bu konu, karara bağlanmış, sonra gelenlere tartışılacak bir nokta bile bırakılmamışdır. Olmuş bitmiş, târîhî ve dînî hükmünü almış birşeyi kurcalamağa kalkışmak, yapıcılığı değil, yıkıcılığı gösterir. Kötü niyyetli olmak alâmetidir.
Emevî ve Abbâsî ve Osmânlı halîfelerinin hepsi, îmânlı, ahlâklı, âdil, mubârek insanlardı. Evet, içlerinde tektük nefslerine mağlûb olanlar, şeytâna aldananlar çıkdı. Fekat, bunların da, islâmiyyete aslâ zararları olmadı. Nefslerine zulm etdiler. En kötüsü, Ehl-i sünnetden ayrılmış, mu’tezilî olmuşdu. Buna da, sapık din adamları sebeb olmuşdu. Onları aldatan şeytân, iblîsin soyundan olanlardan ziyâde soysuzlaşmış insan şeytânları idi. İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Mektûbât) kitâbında buyuruyor ki, (Müslimânların ve devlet adamlarının doğru yoldan çıkmalarına, hep kötü din adamları, ya’nî zındıklar sebeb olmuşdur). İslâm halîfelerinin harem dâirelerindeki meşrû’ ve mahrem hayâtlarını kitâb ve gazete sütûnlarına dökerek, Onlara ahlâksız, dinsiz etiketi yapışdırmağa kalkışmak, ondan dahâ büyük ahlâksızlıkdır. Nâmûslu kimselerin vicdânlarını titretecek ve tüylerini ürpertecek bir işdir. Evet, bir kimse, Avrupa târîhlerindeki ve papasların, masonların kitâblarındaki yalanları, iftirâları okuyarak, bunlara aldanmış olabilir. Bunlara biraz da, islâm târîhlerini, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblarını okumalarını tavsiye ederiz. Böylece, işin doğrusu öğrenilmiş olur. Zâten, bir yazının, hiçbir hâdise ve hiçbir vesîka göstermeden, mücerred hükmler hâlinde olması, din ve islâm ve îmân bilgilerinde salâhiyyetli olmıyan kalemden çıkdığını gösterir. Emevîler, Abbâsîler ve Osmânlılar zemânlarında milletde müslimânlık bulunduğunu yazıyorlar. Bu da, devlet adamlarının îmânlı ve âdil olduklarını bildirmekdedir. Çünki, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (İnsanların dinleri, hükûmet başkanlarının dinleri gibidir) buyurdu. Biz müslimânlar, târîh boyunca, yalancı din adamlarından, iftirâcılardan, çok ibret dersi aldık. Bir zemânlar, ibni Teymiyye, orta şarkın îmânını yıkmağa kalkışmışdı. Ehl-i sünnet âlimleri, onun haddini bildirdi. Binlerce ilm kitâbı, onun çürük fikrlerini red ederek, rezîl eylediler. Sonra Mısrda Abduh isminde biri, masonlarla işbirliği yapdı.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Hıristiyanlıkda protestanlık adında melez bir zümre çıkarıldığı gibi, bu sapık da, Ehl-i sünneti beğenmeyip, islâmiyyete garbın dinsiz felsefesini sokuşdurmağa kalkışdı. Bu da, cevâbını aldı. Fekat ne yazık ki, Kâhire mason locası başkanı olan Abduhun zehrli fikrleri, bir yandan Mısrda Câmi’ul-ezhere yayıldı. Böylece Mısrda, Reşîd Rızâ ve Ezher medresesi Rektörü Mustafâ Merâgî ve Kâhire müftîsi Abdülmecîd Selîm ve Mahmûd Şeltüt ve Tentavî Cevherî ve Abdürrâzık pâşa ve Zekî Mubârek ve Ferîd Vecdi ve Abbâs Akkâd ve Ahmed Emîn ve Doktor Tâhâ Hüseyn pâşa ve Kâsım Emîn gibi (Dinde reformcular) türedi. Bir yandan da, üstâdları Abduha yapıldığı gibi, bunlara da ilerici islâm âlimi denilerek, kitâbları türkçeye terceme edildi. Birçok din adamının doğru yoldan kaymasına sebeb oldular.
Büyük islâm âlimi, ondördüncü asrın müceddidi olan seyyid Abdülhakîm Efendi “rahmetullahi aleyh”, (Kâhire müftîsi Abduh, islâm âlimlerinin büyüklüğünü anlıyamamış, islâm düşmanlarına satılmış, sonunda mason olarak, islâmiyyeti içerden yıkan azılı kâfirlerden olmuşdur. İzmirli İsmâ’îl Hakkı, Ömer Rıza Doğrul, Hamdi Akseki ve Şerâfeddîn Yaltkaya ve Şemseddîn Günaltay ve Mustafâ Fevzî ve Konyalı Vehbî ve Muhammed Âkif ve dahâ nice din adamları, onun kitâblarını okuyarak te’sîri altında kalmışlar, çeşidli yollar tutmuşlardır) buyurdu.
Abduh gibi küfre veyâ dalâlete sürüklenenler, kendilerinden sonra gelen genç din adamlarını da doğru yoldan çıkarmak için, âdetâ birbirleri ile yarış etmişler, (Ümmetimin felâketi, fâcir [sapık] olan din adamlarından olacakdır) hadîs-i şerîfinin haber verdiği felâketlere önayak olmuşlardır.
Abduhun Mısrda yetişen çömezleri de, boş durmamış, kahr ve gadab-ı ilâhînin tecellîsine sebeb olan çok sayıda zararlı kitâbları neşr etmişlerdir. Bunlardan biri, Reşîd Rızânın (Muhâverât) kitâbı olup, Hamdi Akseki tarafından türkçeye terceme edilerek, (İslâmda birlik) gibi bir ism takılmış ve 1332 [m. 1914] de İstanbulda basılmışdır. Bu kitâbında, üstâdı gibi, Ehl-i sünnetin dört mezhebine saldırmış, mezhebleri fikr ayrılığı sanarak ve ictihâd usûl ve şartlarını, te’assub ve münâkaşa şeklinde göstererek, (İslâm birliğini bozmuşlardır) diyecek kadar dalâlete düşmüşdür. Dört mezhebden birini taklîd eden, bindörtyüz seneden beri gelmiş, milyonlarla hâlis müslimân ile âdetâ alay etmişdir. Asrın ihtiyâclarını karşılamağı, dîni, îmânı değişdirmekde arıyacak kadar islâmiyyetden uzaklaşmışdır. Dinde reformcuların birleşdikleri tek nokta, kendilerini gerçek müslimânlığı ve asrın ihtiyâclarını kavramış geniş kültür sâhibi bir islâm âlimi olarak tanıtmaları, islâm kitâblarını okuyup, anlayıp, Resûlullahın vârisi oldukları müjdelenmiş ve (Zemânların en hayrlısı, Onların zemânıdır) hadîs-i şerîfi ile övülmüş olan Ehl-i sünnet âlimlerinin yolunda giden hakîkî sâlih müslimânlara da, avâm gibi düşünen taklîdciler demeleridir.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Bu (Dinde reformcular)ın, zındıkların, islâm ahkâmından, fıkh bilgilerinden haberleri olmadığını, ya’nî din bilgilerinden yoksun, kara câhil olduklarını kendi konuşmaları ve yazıları açıkça gösteriyor. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (İnsanların en üstünü îmânı olan âlimlerdir) ve (Din âlimleri, Peygamberlerin vârisleridir) ve (Kalb bilgileri, Allahın esrârından bir sırdır) ve (Âlimlerin uykusu ibâdetdir)ve (Ümmetimin âlimlerine saygılı olunuz! Onlar, yer yüzünün yıldızlarıdır) ve (Âlimler kıyâmet günü şefâ’at edeceklerdir) ve (Fıkh âlimleri kıymetlidir. Onlarla beraber bulunmak ibâdetdir) ve (Talebesi arasında âlim, ümmeti arasında olan Peygamber gibidir) hadîs-i şerîfleri ile, bindörtyüz seneden beri gelmiş olan Ehl-i sünnet âlimlerini mi medh buyuruyor? Yoksa, bunlardan sonra türemiş olan Abduhu ve çömezleri gibi zındıkları mı övüyor? Bu süâle, yine Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” efendimiz cevâb vermekde, (Her asr, önceki asrdan dahâ kötü olacakdır. Böylece, kıyâmete kadar bozulacakdır) ve (Kıyâmet yaklaşdıkca, din adamları eşek leşinden dahâ bozuk, dahâ kokmuş olacaklardır) buyurmakdadır. Bu hadîs-i şerîfler, (Tezkire-i Kurtubî muhtasarı)nda yazılıdır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” medh ve senâ buyurduğu islâm âlimlerinin hepsi ve binlerle Evliyânın hepsi, sözbirliği ile bildiriyorlar ki, Cehennemden kurtulacağı müjdelenen tek bir fırka (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) denilen âlimlerin mezhebidir. Ehl-i sünnet olmıyanlar, Cehenneme gideceklerdir. Yine bildiriyorlar ki, mezheblerin telfîki bâtıldır. Ya’nî, dört mezhebin kolaylıklarını toplayıp uydurma tek bir mezheb yapmanın, bâtıl, saçma birşey olacağını da sözbirliği ile bildirmişlerdir.
(Fâideli Bilgiler) kitâbında bu husûsda geniş bilgi vardır. Lûtfen oradan da okuyunuz!
Aklı olan kimse, bin seneden beri gelmiş olan islâm âlimlerinin sözbirliği ile övdükleri, Ehl-i sünnet mezhebine mi uyar, yoksa, yüz seneden beri türemiş olan kültürlü(!), ilerici din câhili olan zındıklara mı inanır? Cehenneme gidecekleri hadîs-i şerîflerle bildirilmiş olan yetmişiki fırkanın ileri gelenleri, çenesi kuvvetli olanları, her zemân, Ehl-i sünnet âlimlerine “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” saldırmışlar, bu mubârek müslimânları lekelemeğe yeltenmişler ise de, kendilerine âyet-i kerîmelerle ve hadîs-i şerîflerle cevâb verilerek rezîl edilmişlerdir. İlm ile başarı sağlıyamıyacaklarını görünce, eşkıyâlığa, zorbalığa başlamışlar, her asrda binlerce müslimân kanı dökülmesine sebeb olmuşlardır.
 

Hasret ruzgari

Aktif Üyemiz
Ehl-i sünnetin dört mezhebi ise, hep birbirlerini sevmişler, kardeş olarak yaşamışlardır.
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, iş hayâtında da, (Müslimânların mezheblere ayrılması, Allahü teâlânın rahmetidir) buyuruyor. 1282 [m. 1865] senesinde doğmuş ve 1354 [m. 1935] de Kâhirede füc’eten ölmüş olan Reşîd Rızâ gibi dinde reformcu zındıklar ise, mezhebleri birleşdirerek islâm birliği kuracaklarını söyliyorlar. Hâlbuki Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” yeryüzündeki bütün müslimânların tek bir îmân yolunda, dört Halîfesinin doğru yolunda birleşmelerini emr buyurdu. İslâm âlimleri, elele vererek çalışıp, dört Halîfenin i’tikâd yolunu buldular. Kitâblara geçirdiler. Peygamberimizin emr etdiği bu yola, (Ehl-i sünnet vel-cemâ’at) ismini verdiler. Yer yüzündeki bütün müslimânların bu tek (Ehl-i sünnet) yolunda birleşmeleri lâzımdır. İslâmda birlik istiyenler, sözlerinde samîmî iseler, mevcûd olan bu birliğe katılmalıdırlar.
Fekat, ne yazıkdır ki, müslimânlar arasında bölücülük yapmağa, islâmiyyeti içerden yıkmağa çalışan Reşîd Rızâ ismindeki zındığın bu kitâbı, (İslâmda birlik ve fıkh mezhebleri) ismi altında, Diyânet İşleri Başkanlığına sızmış olan sapık particiler tarafından 1394 [m. 1974] senesinde, 157 neşriyyât numarası ile basdırılarak, genç din adamları aldatılmağa çalışılmışdır. Çok şükr ki, Diyânet İşleri bu mezhebsizlerden temizlendi. Onların yerini alan, insâflı, temiz, bilgili âlimler “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, böyle sapık neşriyyâta karşı gençleri uyarıcı kitâblar yazmakdadırlar. Bu çeşidli kıymetli kitâblardan biri, Konya Y.İslâm Enstitüsü hocalarından Durmuş Alî Kayapınarın, (İslâm dînini tehdîd eden en korkunç fitne Mezhebsizlikdir) kitâbıdır. 1976 da Konyada basdırılmışdır. Zındıklar, hep yaldızlı sözlerle müslimânları aldatmışlar, (İşbirliği sağlıyacağız) maskesi altında (îmân birliği)ni parçalamışlardır. Dahâ çok bilgi almak için, (Fâideli Bilgiler) kitâbını okuyunuz! Muhtelif müslimân ismleri altına saklanan zındıklar, islâmiyyeti parçalamağa, bozmağa çalışıyor. İlmleri, aklları verimsiz ise de, paraları çok olduğundan, kirâlık din adamları ile sahneye çıkmakdadırlar.
44 — Kitâbımızın sonunu, imâm-ı Rabbânî, müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendînin “rahmetullahi teâlâ aleyh” bir mektûbunu yazmakla süsliyelim. İslâm âlimlerinin gözbebeği, Evliyânın ve tesavvuf yolcularının önderi ve seçilmişlerin seçilmişi, ikinci bin yılın müceddidi olan bu yüce imâmın mubârek rûhundan böylece bereketlenelim:
 
Üst Alt