Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Evet, baharımızda yeryüzünü bir mahşer eden, yüz bin haşir numunelerini icâd eden Kadîr-i Mutlaka, Cennetin icâdı nasıl ağır olabilir? Demek, nasıl ki onun risâleti, şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi,
-1- sırrına mazhar oldu. Onun gibi, ubûdiyeti dahi, öteki dâr-ı saadetin açılmasına sebebiyet verdi. Acaba hiç mümkün müdür ki, bütün akılları hayrette bırakan şu intizam-ı âlem ve geniş rahmet içinde kusursuz hüsn-ü san'at, misilsiz Cemâl-i Rubûbiyet, o duâya icâbet etmemekle, böyle bir çirkinliği, böyle bir merhametsizliği, böyle bir intizamsızlığı kabul etsin? Yani, en cüzî, en ehemmiyetsiz arzuları, sesleri ehemmiyetle işitip ifâ etsin, yerine getirsin; en ehemmiyetli, lüzumlu arzuları ehemmiyetsiz görüp işitmesin, anlamasın, yapmasın; hâşâ ve kellâ! Yüz bin defa hâşâ! Böyle bir Cemâl, böyle bir çirkinliği kabul edip çirkin olamaz.Haşiye Demek, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, risâletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubûdiyetiyle de âhiretin kapısını açar.
-2-
Altıncı Hakikat:
Bâb-ı haşmet ve sermediyet olup, ism-i Celîl ve Bâkî cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, bütün mevcudâtı güneşlerden, ağaçlardan zerrelere kadar emirber nefer hükmünde teshîr ve idare eden bir haşmet-i Rubûbiyet, şu misafirhâne-i dünyada muvakkat bir hayat geçiren perişan fânîler üstünde dursun, sermedî, bâkî bir daire-i haşmet ve ebedî, âlî bir medâr-ı Rubûbiyeti icâd etmesin?
1- Eğer sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım. (Hadîs-i kudsî: Keşfü'l-Hafâ, 2:164.)
2- Rahmân'ın dünya ve Cennetler dolusu salât ve selâmı onun üzerine olsun. Allahım! Kulun ve resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle. Âmin.
Haşiye: Evet, inkılâb-ı hakâik ittifaken muhâldir ve inkılâb-ı hakâik içinde, muhâl ender muhâl, bir zıd kendi zıddına inkılâbıdır. Ve bu inkılâb-ı ezdâd içinde, bilbedâhe bin derece muhâl şudur ki: Zıd, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi zıddının aynı olsun. Meselâ, nihayetsiz bir cemâl, hakiki cemâl iken, hakiki çirkinlik olsun. İşte, şu misâlimizde meşhud ve katiyyü'l-vücud olan bir cemâl-i Rubûbiyet, cemâl-i Rubûbiyet mahiyetinde dâim iken, ayn-ı çirkinlik olsun. İşte, dünyada muhâl ve bâtıl misâllerin en acîbidir.
Altıncı Hakikat:
Bâb-ı haşmet ve sermediyet olup, ism-i Celîl ve Bâkî cilvesidir.
Hiç mümkün müdür ki, bütün mevcudâtı güneşlerden, ağaçlardan zerrelere kadar emirber nefer hükmünde teshîr ve idare eden bir haşmet-i Rubûbiyet, şu misafirhâne-i dünyada muvakkat bir hayat geçiren perişan fânîler üstünde dursun, sermedî, bâkî bir daire-i haşmet ve ebedî, âlî bir medâr-ı Rubûbiyeti icâd etmesin?
1- Eğer sen olmasaydın, kâinatı yaratmazdım. (Hadîs-i kudsî: Keşfü'l-Hafâ, 2:164.)
2- Rahmân'ın dünya ve Cennetler dolusu salât ve selâmı onun üzerine olsun. Allahım! Kulun ve resûlün olan, iki cihanın efendisi, iki âlemin medâr-ı iftiharı, iki dünyanın hayat vesîlesi, dünya ve âhiret saadetinin sebebi, peygamberlik ve kulluk olmak üzere iki mânevî kanadın sahibi, ins ve cinnin peygamberi olan Habîbine, onun bütün âl ve ashâbına, kardeşleri olan diğer peygamber ve resûllere salât ve selâm eyle. Âmin.
Haşiye: Evet, inkılâb-ı hakâik ittifaken muhâldir ve inkılâb-ı hakâik içinde, muhâl ender muhâl, bir zıd kendi zıddına inkılâbıdır. Ve bu inkılâb-ı ezdâd içinde, bilbedâhe bin derece muhâl şudur ki: Zıd, kendi mahiyetinde kalmakla beraber, kendi zıddının aynı olsun. Meselâ, nihayetsiz bir cemâl, hakiki cemâl iken, hakiki çirkinlik olsun. İşte, şu misâlimizde meşhud ve katiyyü'l-vücud olan bir cemâl-i Rubûbiyet, cemâl-i Rubûbiyet mahiyetinde dâim iken, ayn-ı çirkinlik olsun. İşte, dünyada muhâl ve bâtıl misâllerin en acîbidir.