ceylannur
Yeni Üyemiz
Bin Kişiye Bir Oğlak ve Az Bir Ekmeğin Yeterli Gelişi
Hendek Savaşı esnasında Hazreti Cabir’in evinde, bir keçi oğlağı pişrilmişti ve ve bir sa’ (yaklaşık 3 kg. kadar) tahıl, ekmek yapılmıştı. Hazreti Câbiru’l Ensârî yemin ederek anlatıyor ki:
“O günde, dört avuç olan bir sâ’ arpa ekmeğinden ve bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı.” Hazret-i Câbir der ki: “O gün yemek, benim evimde pişirildi. Bütün bin adam o sâ’dan (ekmekten), o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. Allah Resulü (asm), o hamura ve o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup bereketle dua etmişti.”[8]
İşte, şu bereket mucizesi, bin sahabenin huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir naklediyor. O bin kişi bu rivayeti duydukları halde yalanlamıyorlarsa kabul ediyorlar demektir. Demek şu hâdise “bin kişiden rivayet edilmiş gibidir” denilebilir.
Bir Ekmekten Yetmiş - Seksen Kişinin Doyurulması
Peygamberimizin (asm) hizmetinde yıllarca bulunan Hazreti Enes’in amcası, Ebu Talha anlatıyor:
“Allah Resulü (asm), yetmiş seksen adamı, Enes’in koltuğu altında getirdiği az arpa ekmeğinden tok oluncaya kadar yedirdi. “O az ekmekleri parça parça ediniz.” emretti ve bereketle dua etti. Menzil dar olduğundan, onar onar gelip yediler, tok olarak gittiler.” [9]
Bitmeyen Arpa
Hazreti Câbir anlatıyor:
“Birisi, Allah Resulü’nden (asm) ailesi için yiyecek istedi. Allah Resulü (asm) ona yarım yük arpa verdi. Çok zaman o adam ailesiyle ve misafirleriyle o arpadan yediler. Bitmediğini görünce merak edip, eksilip eksilmediğini anlamak için ölçtüler. Ölçmelerinden sonra bereketi kalktı; azalmaya başladı. Allah Resulü’ne gidip durumu anlattılar. Efendimiz (asm) onlara dedi ki: ‘Eğer tecrübe için tartmasaydınız hayatınız boyunca size yeterdi’”[10]
Bir Kase Etle Doyan Kalabalık
Hazreti Semure anlatıyor:
“Allah Resulü’ne (asm) bir kâse et geldi. Sabahtan akşama kadar dalga dalga adamlar geldiler, yediler.”[11]
İşte, bereketli ilgili mucizelerin giriş kısmında dediğimiz gibi, bu mucizeler aslında bir kişinin naklettiği mucizeler değil, bu hadiseye tanık olan ve bizzat o yemekten yiyen insanların sayısınca şahitler tarafından nakledilmiş anlamına gelmektedir. Hazreti Semure, o yemeği yiyen cemaatlerin mümessili gibi, onların namına ve tasdiklerine binaen rivayet etmiştir...
Suffe Mektebine Verilen Ziyafet
Hazreti Ebu Hüreyre anlatıyor:
“Allah Resulü (asm) bana emretti: ‘Mescid-i şerifin suffesini mesken olarak kullanan sayıları yüzün üzerinde olan fakir muhacirleri davet et.’ Ben de onları aradım, topladım. Hepimize bir kabın içerisinde yemek konuldu. Biz istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasılsa; halen öyle dolu şekilde kalıyordu. Yalnız parmakların izi yemekte görünüyordu.”[12]
İşte, Hazret-i Ebu Hüreyre, bu mucizeye tanık olan tüm kamil suffe ehli namına ve onların tasdiklerine dayanarak, onlar namına haber verir. Demek ki, bu mucize tüm suffe mektebi tarafından rivayet edilmiş gibidir. Çünkü bu rivayet eğer yalan bir rivayet olsaydı, hayatları ilim ve irfanla geçen bu sahabelerin, “yalandır” dememeleri mümkün müydü?
Akrabalarını İslam’a Davet Edince, Onlara Gösterdiği Bir Bereket Mucizesi
Hazret-i Ali anlatıyor:
“Peygamberliğin ilk yıllarında Allah Resulü (asm) en yakınlarına İslam’ı tebliğ etmek için bir ziyafet tertipleyip, bütün akrabalarını davet etmişti. Gelenler tam kırk kişiydiler. Onlardan bazıları tek başına bir deve yavrusunu yerdi ve dört kıyye (yaklaşık 5 kg. kadar) süt içerdi. Halbuki, gelenlerin tamamına bir avuç kadar bir yemek verildi; hepsi yiyip doydular, ama yemek hiç yenilmemiş gibi aynen duruyordu.”
“Sonra, üç dört adama ancak kâfi gelecek, ağaçtan bir kap içinde süt getirdi. Hepsi içtiler, doydular; içilmemiş gibi halen duruyordu.”[13]
Hazreti Ali (ra) ile Hazreti Fatma (r.anha)’nın Düğün Yemeği
Hazreti Ali (ra) ve Hazreti Fatma (r.anha)’nın düğün yemekleri için, Efendimiz (asm), Hazreti Bilâl’e “Dört beş avuç un, ekmek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin.” diye emretti.
Hazret-i Bilâl diyor ki:“Ben yemeği getirdim. Mübarek elini üstüne vurdu. Sonra taife taife sahabeler geldiler, yediler, gittiler. O yemekten, arta kalan kısmına yine bereketle dua etti. Bütün eşlerine, birer kâse göndertti ve dedi ki: “Hem yesinler, hem yanlarına gelenlere yedirsinler.”
Böyle mübarek bir ailenin düğün yemeğinde, böyle bir mucize olması normaldir ve gereklidir.
Peygamber Ailesinin Mazhar Olduğu Bereket
İmam-ı Ali (ra)’den naklediliyor ki:
Hazreti Fatma (r.anha), yalnızca kendi ailesine yetecek bir yemek pişirdi. Sonra Hazreti Ali (ra)’yi, Peygamber Efendimizi (asm) yemeğe çağırması için gönderdi. Efendimiz (asm) geldi ve yemekten eşlerine de birer kâse yollanmasını emretti. Tüm eşlerine birer kâse gönderildi. Daha sonra Efendimize (asm), Hazreti Ali (ra)’ye, Hazreti Fatıma (r.anha)’ya ve torunlarına birer kâse koyduktan sonra, Hazreti Fatma (r.anha) bakmış ki, tencere daha dolup taşıyor. Hatta Allah’ın izniyle o yemekten bir hayli zaman yemişlerdir.[14]
Dört Yüz Kişinin Tanık Olduğu Mucize
Peygamber Efendimiz (asm) Hazret-i Ömer (ra)’e “Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için erzak ver.” diye emretti. Hazret-i Ömer, “Ya Resulallah, elimizdeki erzak birkaç sâ’dır. (bir sâ’ yaklaşık 3 kg) Toplansa, ancak oturmuş bir deve yavrusu kadar eder.” dedi. Efendimiz (asm) ise tekrar “Git, ver.” diye emretti. O da gitti, yarım yük hurmadan, dört yüz süvariye yetecek kadar erzak verdi. Ve dedi ki:“Erzak hiç eksilmemiş gibi eski halinde kaldı.”
İşte şu bereket mucizesi, dört yüz adamla ve özellikle Hazreti Ömer (ra) ile alakalı bir surette vukua gelmiştir. Rivayetlerin arkasında bunlar var. Bunların ses çıkarmaması, tasdik ettikleri anlamına gelir.
Tebük Savaşında Ordunun Bir Avuç Hurmadan Yemesi
Ebu Hüreyre naklediyor:
“Tebük Savaşı yolculuğunda, ordu aç kaldı. Allah Resulü (asm) ‘Yiyecek bir şey var mı?’diye sordu. Ben dedim ki: ‘Heybede bir kaç tane hurma var.’ (Bir rivayet göre on beş tane) Efendimiz (asm) getirmemi istedi, ben de getirdim. Mübarek elini soktu, bir avuç çıkardı, bir kaba bıraktı, bereketle dua buyurdu. Sonra onar onar askerleri çağırdı, hepsi o bir avuç hurmadan yediler. Sonra ‘Getirdiğin şeyi al götür. Onu tut muhafaza et ve boşaltma.’ dedi.
Ben aldım, elimi o heybeye soktum. Baktım ki, önceden olduğu kadarı yine elime geldi. Sonra Peygamber Efendimiz (asm) hayatta olduğu sürece, ardından Hazreti Ebu Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra) hayatta oldukları sürece o hurmalardan yedim. (Başka bir rivayette de o hurmalardan kaç yük, Allah yolunda sarf ettim demiş) Sonra Hazreti Osman (ra)’ın şehit edilmesi esnasında o hurma, kabıyla birlikte yağmalandı ve tahrip edildi.”[15]
İşte, kâinatın hocası olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmın, kudsî medresesi ve okulu olan Suffe mektebi’nin daimi ve mühim bir talebesi ve hafızasının kuvvetlenmesi için Peygamberimizin (asm) duasına mazhar olan Hazreti Ebu Hüreyre, Tebük Savaşı gibi insanların bol olduğu bir yerde meydana geldiğini haber verdiği şu bereket mucizesi, manen o ordunun sözü kadar kesin ve kuvvetli olması gereklidir.
Bir Kadeh Süt ile Doyan Sahabeler
Hazreti Ebu Hüreyre anlatıyor:
“Bir defasında aç olduğum bir halde, Allah Resulü’nün (asm) evine kadar beraber gitmiştik... Baktık ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş. Allah Resulü (asm) sütten ikram etmek için Ehl-i Suffeyi çağırmamı söyledi. Ben kalbimden dedim ki: “Bu sütün bütününü ben tek başıma içebilirim; hem aç olduğum için daha fazla muhtacım.” Fakat Efendimizin (asm) emrine binaen gittim, onları topladım ve yüzün üzerinde sahabeyi getirdim. Allah’ın Elçisi (asm), sütü onlara ikram etmemi söyledi. Ben de o kadehteki sütü birer birer hepsine verdim. Her birisi doyuncaya kadar sütten içiyorlardı sonra diğerine veririm. Böyle birer birer içirerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler.”
“Sonra, Efendimiz (asm)“Geriye seninle ben kaldık, önce sen iç.” dedi. Ben de içtim. İçtikçe, “iç” dedi. Artık içemez hale geldikten sonra dedim ki: “Seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâle yemin ederim, yer kalmadı ki içeyim.” Sonra kendisi aldı, Bismillâh deyip hamd ederek kalanı içti.”[16] Yüz bin âfiyet olsun!
İşte şu sâfi, hâlis süt gibi şüphesiz şu bereket mucizesi bize nasıl ulaşmış:
1. Beş yüz bin hadîsi ezberleyen Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte gibi kitaplardan... Bu kitaplar ki, ihtisas ehlinin yanında bu kitaplardaki bir rivayet gözle görülmüş gibi kesindir.
2. Allah Resul’nün (asm) özel mektebi olan Suffe’nin, hem zeki, hem sadık hem de hafız bir talebesi olan Ebu Hüreyre’nin, tüm Ehl-i Suffe namına, onları şahid ederek nakletmiştir.
Şimdi hal böyle olduğu halde bu mucizeleri kabul etmeyen insanların kalbinde veya aklında problemi var demektir. Çünkü, Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadîse ve dine adayan ve
“Kim bilerek bana yalan isnad ederse (benden yalan bir şey haber verirse) Cehennem ateşindeki yerine hazırlansın.”[17]
hadîsini duyan ve hatta bizlere nakleden bir sahabenin yalan söylemesi mümkün müdür? Çünkü yalan söylese hem Suffe mektebi tarafından yalanlanacaktır, hem de demin naklettiğimiz hadis uydurmanın dehşetli cezasına maruz kalacaktır. -Haşa- bütün hayatlarını İslama adayan bu mümtaz sahabelerin yalan söylemesi imkansızdır, bunu savunan insanlar da ya kalpsiz ya da akılsızdır.
Bereketli ilgili örneklerden bir kaçını burada naklettik. Konuyu bitirmeden evvel ehemmiyetine binaen bir hatırlatma yapmak istiyoruz.
Malûmdur ki, zayıf şeyler bir araya gelince kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz. İşte, Peygamberimizin (asm) mucizelerinin farklı farklı türlerinden sadece bereketle ilgili mucizelerinden birkaç tanesini yukarıda sizlere naklettik. Naklettiğimiz mucize misallerinin her biri tek başına Allah Resulü’nün (asm) nübuvvetini tasdik etmeye yeter. -Farzımuhal- nakledilen rivayetlerin bir kısmına zayıf rivayetlerdir, desek bile yine de içlerindeki sahih ve kuvvetli rivayetlerle bir araya geldiklerinde kuvvetlenip aynı davaya imza basarlar. Çünkü, kuvvetli ile ittifak eden kuvvetleşir.
Hem şu naklettiğimiz bereket mucizelerini, diğer yüzlerce mucize ile beraber değerlendirdiğimizde, bunlar kopmaz bir deliller yumağı haline gelir ki, artık onu hiçbir vesvesenin koparması mümkün olamaz.
Evet, berekete dair naklettiğimiz mucizeler gösteriyorlar ki, Hazreti Muhammed (asm), umuma rızık veren ve rızıkları halk eden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîm’in sevgili bir memurudur, pek hürmetli bir kuludur ki, rızkın her türünden, O’na mucizevi bir şekilde gaybdan ziyafetler gönderiyor.
Malûmdur ki, Arap yarımadası, suyu ve tarımı az bir yerdir. Onun için, halkı, özellikle de ilk sahabeler, geçim noktasında sıkıntı yaşamaktaydılar. Hem susuzluk musibetine çok defa maruz kalıyorlardı. İşte, bu hikmete binaen, Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin en önemlileri, yiyecek ve içecekler üzerinde gösterilmiştir. Bu harikalar, Peygamber Efendimizin (asm) peygamberlik davasına delil ve mucize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen, Allah Resulü’ne (asm) bir İlâhî ikram, Rabbânî bir ihsan ve Rahmâni bir ziyafet hükmündedir. Çünkü, o mucizeleri görenlerin büyük çoğunluğu zaten Allah Resulü’nün (asm) davasını tasdik edenlerdendi. Bu iman edenler bu mucizelere tanık oldukça zayıf imanı olanların imanları kuvvetlendi, ehl-i imanın da imanları ziyadeleşti.
Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan et! Amin...
_________________________________________
[1]Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Eşribe, 142; Tirmizî, Menâkıb, 6; İbni Mâce, Et’ime, 47; Muvatta’, Sıfatü’n-Nebî, 19.
[2]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 104. Müslim, Sahih, c.2, s. 1051. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 105.
[3]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 428; Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1 , s. 243-244; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 280; Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 303.
[4]Buhârî , Sahih, c. 3, s. 21-22-84-138-199; Nesâf, Sünen, c. 6, s. 244-245-246.; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373, 391; Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 119; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 813-814.
[5]İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 3, s. 228, 229; Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 476; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, c. 2, s. 499, 500; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 3, s. 427; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 57; Zehebî, Megâzî, s. 235; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 99; Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 572.
[6]Buharî, Şerike: 1; Cihad: 123; Müslim, İman: 44, 45; Müsned, 3:11, 418.
[7]Buharî,Hibe: 28, Et’ıme: 6; Müslim, Eşribe: 175; Müsned: 1:197, 198; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî: 22:55.
[8]Buharî,Mağâzî: 29; Müslim, Eşribe: 141; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:31; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:290; Kenzü’l-Ummal, 12:409, 424.
[9]Buharî,Et’ıme: 6, 48; Müslim, Eşribe: 142, 143; Müsned, 3:218; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:291, 297; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:31.
[10]Müslim,Fedâil: 3, no. 2281; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:114.
[11]Tirmizî(tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2629; Ebû Dâvud, Mukaddime: 9; Müsned, 5:12, 18; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:618.
[12]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:293; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:606; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:308; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:101.
[13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:293; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:607; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:36; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:302-303; Ahmed ibni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe (tahkik: Vasiyyüllah), 1220; Müsned, 1:159.
[14]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:294; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:608; İbni Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, 4:73, no. 4001.
[15]Tirmizî, Menâkıb: 47, no. 3839; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:110 (muhtelif tariklerle); Müsned, 2:352; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:295; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 22:56; Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, 3:191 no. 5933.
[16]Buharî, Rikâk: 17; Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme: 36, no. 2477; Müsned, 2:515; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2479; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:15; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:296.
[17]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.
Yazar:
Yusuf Sıddık
Hendek Savaşı esnasında Hazreti Cabir’in evinde, bir keçi oğlağı pişrilmişti ve ve bir sa’ (yaklaşık 3 kg. kadar) tahıl, ekmek yapılmıştı. Hazreti Câbiru’l Ensârî yemin ederek anlatıyor ki:
“O günde, dört avuç olan bir sâ’ arpa ekmeğinden ve bir senelik bir keçi oğlağından bin adam yediler ve öylece kaldı.” Hazret-i Câbir der ki: “O gün yemek, benim evimde pişirildi. Bütün bin adam o sâ’dan (ekmekten), o oğlaktan yediler, gittiler. Daha tenceremiz dolu kaynıyor, daha hamurumuz ekmek yapılıyor. Allah Resulü (asm), o hamura ve o tencereye mübarek ağzının suyunu koyup bereketle dua etmişti.”[8]
İşte, şu bereket mucizesi, bin sahabenin huzurunda, onları ona alâkadar göstererek Hazret-i Câbir naklediyor. O bin kişi bu rivayeti duydukları halde yalanlamıyorlarsa kabul ediyorlar demektir. Demek şu hâdise “bin kişiden rivayet edilmiş gibidir” denilebilir.
Bir Ekmekten Yetmiş - Seksen Kişinin Doyurulması
Peygamberimizin (asm) hizmetinde yıllarca bulunan Hazreti Enes’in amcası, Ebu Talha anlatıyor:
“Allah Resulü (asm), yetmiş seksen adamı, Enes’in koltuğu altında getirdiği az arpa ekmeğinden tok oluncaya kadar yedirdi. “O az ekmekleri parça parça ediniz.” emretti ve bereketle dua etti. Menzil dar olduğundan, onar onar gelip yediler, tok olarak gittiler.” [9]
Bitmeyen Arpa
Hazreti Câbir anlatıyor:
“Birisi, Allah Resulü’nden (asm) ailesi için yiyecek istedi. Allah Resulü (asm) ona yarım yük arpa verdi. Çok zaman o adam ailesiyle ve misafirleriyle o arpadan yediler. Bitmediğini görünce merak edip, eksilip eksilmediğini anlamak için ölçtüler. Ölçmelerinden sonra bereketi kalktı; azalmaya başladı. Allah Resulü’ne gidip durumu anlattılar. Efendimiz (asm) onlara dedi ki: ‘Eğer tecrübe için tartmasaydınız hayatınız boyunca size yeterdi’”[10]
Bir Kase Etle Doyan Kalabalık
Hazreti Semure anlatıyor:
“Allah Resulü’ne (asm) bir kâse et geldi. Sabahtan akşama kadar dalga dalga adamlar geldiler, yediler.”[11]
İşte, bereketli ilgili mucizelerin giriş kısmında dediğimiz gibi, bu mucizeler aslında bir kişinin naklettiği mucizeler değil, bu hadiseye tanık olan ve bizzat o yemekten yiyen insanların sayısınca şahitler tarafından nakledilmiş anlamına gelmektedir. Hazreti Semure, o yemeği yiyen cemaatlerin mümessili gibi, onların namına ve tasdiklerine binaen rivayet etmiştir...
Suffe Mektebine Verilen Ziyafet
Hazreti Ebu Hüreyre anlatıyor:
“Allah Resulü (asm) bana emretti: ‘Mescid-i şerifin suffesini mesken olarak kullanan sayıları yüzün üzerinde olan fakir muhacirleri davet et.’ Ben de onları aradım, topladım. Hepimize bir kabın içerisinde yemek konuldu. Biz istediğimiz kadar yedik, kalktık. O kâse konulduğu vakit nasılsa; halen öyle dolu şekilde kalıyordu. Yalnız parmakların izi yemekte görünüyordu.”[12]
İşte, Hazret-i Ebu Hüreyre, bu mucizeye tanık olan tüm kamil suffe ehli namına ve onların tasdiklerine dayanarak, onlar namına haber verir. Demek ki, bu mucize tüm suffe mektebi tarafından rivayet edilmiş gibidir. Çünkü bu rivayet eğer yalan bir rivayet olsaydı, hayatları ilim ve irfanla geçen bu sahabelerin, “yalandır” dememeleri mümkün müydü?
Akrabalarını İslam’a Davet Edince, Onlara Gösterdiği Bir Bereket Mucizesi
Hazret-i Ali anlatıyor:
“Peygamberliğin ilk yıllarında Allah Resulü (asm) en yakınlarına İslam’ı tebliğ etmek için bir ziyafet tertipleyip, bütün akrabalarını davet etmişti. Gelenler tam kırk kişiydiler. Onlardan bazıları tek başına bir deve yavrusunu yerdi ve dört kıyye (yaklaşık 5 kg. kadar) süt içerdi. Halbuki, gelenlerin tamamına bir avuç kadar bir yemek verildi; hepsi yiyip doydular, ama yemek hiç yenilmemiş gibi aynen duruyordu.”
“Sonra, üç dört adama ancak kâfi gelecek, ağaçtan bir kap içinde süt getirdi. Hepsi içtiler, doydular; içilmemiş gibi halen duruyordu.”[13]
Hazreti Ali (ra) ile Hazreti Fatma (r.anha)’nın Düğün Yemeği
Hazreti Ali (ra) ve Hazreti Fatma (r.anha)’nın düğün yemekleri için, Efendimiz (asm), Hazreti Bilâl’e “Dört beş avuç un, ekmek yapılsın ve bir deve yavrusu kesilsin.” diye emretti.
Hazret-i Bilâl diyor ki:“Ben yemeği getirdim. Mübarek elini üstüne vurdu. Sonra taife taife sahabeler geldiler, yediler, gittiler. O yemekten, arta kalan kısmına yine bereketle dua etti. Bütün eşlerine, birer kâse göndertti ve dedi ki: “Hem yesinler, hem yanlarına gelenlere yedirsinler.”
Böyle mübarek bir ailenin düğün yemeğinde, böyle bir mucize olması normaldir ve gereklidir.
Peygamber Ailesinin Mazhar Olduğu Bereket
İmam-ı Ali (ra)’den naklediliyor ki:
Hazreti Fatma (r.anha), yalnızca kendi ailesine yetecek bir yemek pişirdi. Sonra Hazreti Ali (ra)’yi, Peygamber Efendimizi (asm) yemeğe çağırması için gönderdi. Efendimiz (asm) geldi ve yemekten eşlerine de birer kâse yollanmasını emretti. Tüm eşlerine birer kâse gönderildi. Daha sonra Efendimize (asm), Hazreti Ali (ra)’ye, Hazreti Fatıma (r.anha)’ya ve torunlarına birer kâse koyduktan sonra, Hazreti Fatma (r.anha) bakmış ki, tencere daha dolup taşıyor. Hatta Allah’ın izniyle o yemekten bir hayli zaman yemişlerdir.[14]
Dört Yüz Kişinin Tanık Olduğu Mucize
Peygamber Efendimiz (asm) Hazret-i Ömer (ra)’e “Ahmesî kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için erzak ver.” diye emretti. Hazret-i Ömer, “Ya Resulallah, elimizdeki erzak birkaç sâ’dır. (bir sâ’ yaklaşık 3 kg) Toplansa, ancak oturmuş bir deve yavrusu kadar eder.” dedi. Efendimiz (asm) ise tekrar “Git, ver.” diye emretti. O da gitti, yarım yük hurmadan, dört yüz süvariye yetecek kadar erzak verdi. Ve dedi ki:“Erzak hiç eksilmemiş gibi eski halinde kaldı.”
İşte şu bereket mucizesi, dört yüz adamla ve özellikle Hazreti Ömer (ra) ile alakalı bir surette vukua gelmiştir. Rivayetlerin arkasında bunlar var. Bunların ses çıkarmaması, tasdik ettikleri anlamına gelir.
Tebük Savaşında Ordunun Bir Avuç Hurmadan Yemesi
Ebu Hüreyre naklediyor:
“Tebük Savaşı yolculuğunda, ordu aç kaldı. Allah Resulü (asm) ‘Yiyecek bir şey var mı?’diye sordu. Ben dedim ki: ‘Heybede bir kaç tane hurma var.’ (Bir rivayet göre on beş tane) Efendimiz (asm) getirmemi istedi, ben de getirdim. Mübarek elini soktu, bir avuç çıkardı, bir kaba bıraktı, bereketle dua buyurdu. Sonra onar onar askerleri çağırdı, hepsi o bir avuç hurmadan yediler. Sonra ‘Getirdiğin şeyi al götür. Onu tut muhafaza et ve boşaltma.’ dedi.
Ben aldım, elimi o heybeye soktum. Baktım ki, önceden olduğu kadarı yine elime geldi. Sonra Peygamber Efendimiz (asm) hayatta olduğu sürece, ardından Hazreti Ebu Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra) hayatta oldukları sürece o hurmalardan yedim. (Başka bir rivayette de o hurmalardan kaç yük, Allah yolunda sarf ettim demiş) Sonra Hazreti Osman (ra)’ın şehit edilmesi esnasında o hurma, kabıyla birlikte yağmalandı ve tahrip edildi.”[15]
İşte, kâinatın hocası olan Fahr-i Âlem Aleyhissalâtü Vesselâmın, kudsî medresesi ve okulu olan Suffe mektebi’nin daimi ve mühim bir talebesi ve hafızasının kuvvetlenmesi için Peygamberimizin (asm) duasına mazhar olan Hazreti Ebu Hüreyre, Tebük Savaşı gibi insanların bol olduğu bir yerde meydana geldiğini haber verdiği şu bereket mucizesi, manen o ordunun sözü kadar kesin ve kuvvetli olması gereklidir.
Bir Kadeh Süt ile Doyan Sahabeler
Hazreti Ebu Hüreyre anlatıyor:
“Bir defasında aç olduğum bir halde, Allah Resulü’nün (asm) evine kadar beraber gitmiştik... Baktık ki, bir kadeh süt oraya hediye getirilmiş. Allah Resulü (asm) sütten ikram etmek için Ehl-i Suffeyi çağırmamı söyledi. Ben kalbimden dedim ki: “Bu sütün bütününü ben tek başıma içebilirim; hem aç olduğum için daha fazla muhtacım.” Fakat Efendimizin (asm) emrine binaen gittim, onları topladım ve yüzün üzerinde sahabeyi getirdim. Allah’ın Elçisi (asm), sütü onlara ikram etmemi söyledi. Ben de o kadehteki sütü birer birer hepsine verdim. Her birisi doyuncaya kadar sütten içiyorlardı sonra diğerine veririm. Böyle birer birer içirerek bütün Ehl-i Suffe o sâfi sütten içtiler.”
“Sonra, Efendimiz (asm)“Geriye seninle ben kaldık, önce sen iç.” dedi. Ben de içtim. İçtikçe, “iç” dedi. Artık içemez hale geldikten sonra dedim ki: “Seni hak ile gönderen Zât-ı Zülcelâle yemin ederim, yer kalmadı ki içeyim.” Sonra kendisi aldı, Bismillâh deyip hamd ederek kalanı içti.”[16] Yüz bin âfiyet olsun!
İşte şu sâfi, hâlis süt gibi şüphesiz şu bereket mucizesi bize nasıl ulaşmış:
1. Beş yüz bin hadîsi ezberleyen Hazret-i Buharî başta olarak, Kütüb-ü Sitte gibi kitaplardan... Bu kitaplar ki, ihtisas ehlinin yanında bu kitaplardaki bir rivayet gözle görülmüş gibi kesindir.
2. Allah Resul’nün (asm) özel mektebi olan Suffe’nin, hem zeki, hem sadık hem de hafız bir talebesi olan Ebu Hüreyre’nin, tüm Ehl-i Suffe namına, onları şahid ederek nakletmiştir.
Şimdi hal böyle olduğu halde bu mucizeleri kabul etmeyen insanların kalbinde veya aklında problemi var demektir. Çünkü, Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadîse ve dine adayan ve
“Kim bilerek bana yalan isnad ederse (benden yalan bir şey haber verirse) Cehennem ateşindeki yerine hazırlansın.”[17]
hadîsini duyan ve hatta bizlere nakleden bir sahabenin yalan söylemesi mümkün müdür? Çünkü yalan söylese hem Suffe mektebi tarafından yalanlanacaktır, hem de demin naklettiğimiz hadis uydurmanın dehşetli cezasına maruz kalacaktır. -Haşa- bütün hayatlarını İslama adayan bu mümtaz sahabelerin yalan söylemesi imkansızdır, bunu savunan insanlar da ya kalpsiz ya da akılsızdır.
Bereketli ilgili örneklerden bir kaçını burada naklettik. Konuyu bitirmeden evvel ehemmiyetine binaen bir hatırlatma yapmak istiyoruz.
Malûmdur ki, zayıf şeyler bir araya gelince kuvvetleşir. İncecik ipler topak yapılsa, kuvvetli halat olur. Kuvvetli halatlar topak yapılsa, kimse koparamaz. İşte, Peygamberimizin (asm) mucizelerinin farklı farklı türlerinden sadece bereketle ilgili mucizelerinden birkaç tanesini yukarıda sizlere naklettik. Naklettiğimiz mucize misallerinin her biri tek başına Allah Resulü’nün (asm) nübuvvetini tasdik etmeye yeter. -Farzımuhal- nakledilen rivayetlerin bir kısmına zayıf rivayetlerdir, desek bile yine de içlerindeki sahih ve kuvvetli rivayetlerle bir araya geldiklerinde kuvvetlenip aynı davaya imza basarlar. Çünkü, kuvvetli ile ittifak eden kuvvetleşir.
Hem şu naklettiğimiz bereket mucizelerini, diğer yüzlerce mucize ile beraber değerlendirdiğimizde, bunlar kopmaz bir deliller yumağı haline gelir ki, artık onu hiçbir vesvesenin koparması mümkün olamaz.
Evet, berekete dair naklettiğimiz mucizeler gösteriyorlar ki, Hazreti Muhammed (asm), umuma rızık veren ve rızıkları halk eden bir Zât-ı Rahîm ve Kerîm’in sevgili bir memurudur, pek hürmetli bir kuludur ki, rızkın her türünden, O’na mucizevi bir şekilde gaybdan ziyafetler gönderiyor.
Malûmdur ki, Arap yarımadası, suyu ve tarımı az bir yerdir. Onun için, halkı, özellikle de ilk sahabeler, geçim noktasında sıkıntı yaşamaktaydılar. Hem susuzluk musibetine çok defa maruz kalıyorlardı. İşte, bu hikmete binaen, Peygamber Efendimizin (asm) mucizelerinin en önemlileri, yiyecek ve içecekler üzerinde gösterilmiştir. Bu harikalar, Peygamber Efendimizin (asm) peygamberlik davasına delil ve mucize olmaktan ziyade, ihtiyaca binaen, Allah Resulü’ne (asm) bir İlâhî ikram, Rabbânî bir ihsan ve Rahmâni bir ziyafet hükmündedir. Çünkü, o mucizeleri görenlerin büyük çoğunluğu zaten Allah Resulü’nün (asm) davasını tasdik edenlerdendi. Bu iman edenler bu mucizelere tanık oldukça zayıf imanı olanların imanları kuvvetlendi, ehl-i imanın da imanları ziyadeleşti.
Yâ Rab! Şu Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın bereketi hürmetine, bize ihsan ettiğin maddî ve mânevî rızkımıza bereket ihsan et! Amin...
_________________________________________
[1]Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Eşribe, 142; Tirmizî, Menâkıb, 6; İbni Mâce, Et’ime, 47; Muvatta’, Sıfatü’n-Nebî, 19.
[2]İbn Sa'd, Tabakâtü'l-kübrâ, c. 8, s. 104. Müslim, Sahih, c.2, s. 1051. İbn Sa'd, Tabakât, c. 8, s. 105.
[3]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 428; Kadı İyaz, eş-Şifa, c. 1 , s. 243-244; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 280; Heysemî, Mecmau'z-zevâid, c. 8, s. 303.
[4]Buhârî , Sahih, c. 3, s. 21-22-84-138-199; Nesâf, Sünen, c. 6, s. 244-245-246.; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 373, 391; Ebu Dâvud, Sünen, c. 3, s. 119; İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 813-814.
[5]İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 3, s. 228, 229; Vâkıdî, Megâzî, c. 2, s. 476; Ebu Nuaym, Delâilü'n-Nübüvve, c. 2, s. 499, 500; Beyhakî, Delâilü'n-Nübüvve, c. 3, s. 427; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 2, s. 57; Zehebî, Megâzî, s. 235; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 4, s. 99; Suyûtî, Hasâisü'l-kübrâ, c. 1, s. 572.
[6]Buharî, Şerike: 1; Cihad: 123; Müslim, İman: 44, 45; Müsned, 3:11, 418.
[7]Buharî,Hibe: 28, Et’ıme: 6; Müslim, Eşribe: 175; Müsned: 1:197, 198; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî: 22:55.
[8]Buharî,Mağâzî: 29; Müslim, Eşribe: 141; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:31; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:290; Kenzü’l-Ummal, 12:409, 424.
[9]Buharî,Et’ıme: 6, 48; Müslim, Eşribe: 142, 143; Müsned, 3:218; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:291, 297; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:31.
[10]Müslim,Fedâil: 3, no. 2281; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:114.
[11]Tirmizî(tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2629; Ebû Dâvud, Mukaddime: 9; Müsned, 5:12, 18; el-Hâkim, el-Müstedrek, 2:618.
[12]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:293; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:606; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:308; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:101.
[13]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:293; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:607; el-Hafâcî, Şerhu’ş-Şifâ, 3:36; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 8:302-303; Ahmed ibni Hanbel, Fedâilü’s-Sahâbe (tahkik: Vasiyyüllah), 1220; Müsned, 1:159.
[14]Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:294; Ali el-Kari, eş-Şifâ, 1:608; İbni Hacer, el-Metâlibü’l-Âliye, 4:73, no. 4001.
[15]Tirmizî, Menâkıb: 47, no. 3839; Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve: 6:110 (muhtelif tariklerle); Müsned, 2:352; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:295; es-Sâ’âtî, el-Fethü’r-Rabbânî, 22:56; Tebrîzî, Mişkâtü’l-Mesâbîh, 3:191 no. 5933.
[16]Buharî, Rikâk: 17; Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme: 36, no. 2477; Müsned, 2:515; Tirmizî (tahkik: Ahmed Şâkir), no. 2479; el-Hâkim, el-Müstedrek, 3:15; Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:296.
[17]Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Enbiyâ: 50; Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Tefsir: 1; Menâkıb: 19; İbni Mâce, Mukaddime: 4; Dârîmî, Mukaddime: 25, 46; Müsned, 1:70, 78.
Yazar:
Yusuf Sıddık
Moderatör tarafında düzenlendi: