Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
İşte,
-1- , herbir mevcut, hattâ herbir zerre, eğer kesrete ve şirke ve esbaba ve tabiata ve kendi kendine isnad edilse, o vakit herbir zerre, herbir mevcut, ya bir ilm-i muhit ve kudret-i mutlaka sahibi olmalı; veyahut hadsiz mânevî makine ve matbaalar içinde teşekkül etmeli-tâ ona tevdi edilen acip vazifeleri yapabilsin. Eğer o zerreler Vâhid-i Ehade isnad edilse, o vakit herbir masnu, herbir zerre Ona mensup olur, Onun memuru hükmüne geçer. Şu intisabı, onu tecellîye mazhar eder. Bu mazhariyet ve intisapla, nihayetsiz bir ilim ve kudrete istinad eder. Hâlıkının kuvvetiyle, milyonlar defa kuvvet-i zâtîsinden fazla işleri, vazifeleri, o intisap ve istinad sırrıyla yapar.
İkinci Temsil: Meselâ iki kardeş var. Birisi cesur, kendine güvenir; diğeri hamiyetli, milliyetperverdir.
Bir muharebe zamanında, kendine güvenen adam devlete intisap etmez, kendi başıyla iş görmek ister. Kendi kuvvetinin membalarını belinde taşımaya mecbur olur. Teçhizatını, cephanelerini kendi kuvvetine göre çekmeye muztardır. O şahsî ve küçük kuvvet miktarınca, düşman ordusunun bir onbaşısıyla ancak mücadele eder; fazla birşey elinden gelmez.
Öteki kardeş kendine güvenmiyor ve kendisini âciz, kuvvetsiz biliyor; padişaha intisap etti, askere kaydedildi. O intisapla, koca bir ordu, ona nokta-i istinad oldu. Ve o istinadla, arkasında, padişahın himmetiyle bir ordunun mânevî kuvveti tahşid edilebilir bir kuvve-i mâneviye ile harbe atıldı. Tâ düşmanın mağlûp ordusu içindeki şahın büyük bir müşirine rast geldi. Kendi padişahı namına, "Seni esir ediyorum, gel" der, esir eder, getirir.
Şu hâlin sırrı ve hikmeti şudur ki:
Evvelki başıbozuk, kendi memba-ı kuvvetini ve teçhizatını kendisi taşımaya mecbur olduğu için, gayet cüz'î iş görebilirdi. Şu memur ise, kendi kuvvetinin membaını taşımaya mecbur değil; belki onu ordu ve padişah taşıyor. Mevcut telgraf ve telefon teline makinesini küçük bir telle raptetmek gibi, şu adam bu intisapla kendini o hadsiz kuvvete rapteder.
İşte,
-1-, eğer her mahlûk, her zerre doğrudan doğruya Vâhid-i Ehade isnad edilse ve onlar ona intisap etseler, o vakit o intisap kuvvetiyle ve Seyyidinin havliyle, emriyle, karınca Firavunun sarayını başına yıkar, başaşağı atar; sinek Nemrud'u gebertip Cehenneme atar; bir mikrop, en cebbar bir zalimi kabre sokar; buğday tanesi kadar çam çekirdeği, bir dağ gibi bir çam ağacının tezgâhı ve makinesi hükmüne geçer; havanın zerresi, bütün çiçeklerin, meyvelerin ayrı ayrı işlerinde, teşekkülâtlarında muntazaman, güzelce çalışabilir. Bütün bu kolaylık, bilbedâhe, memuriyet ve intisaptan ileri geliyor. Eğer iş başıbozukluğa dönse, esbaba ve kesrete ve kendi kendilerine bırakılıp şirk yolunda gidilse, o vakit herşey cirmi kadar ve şuuru miktarınca iş görebilir.
1- En yüce sıfatlar Allah'ındır. (Nahl Sûresi: 60.)
İkinci Temsil: Meselâ iki kardeş var. Birisi cesur, kendine güvenir; diğeri hamiyetli, milliyetperverdir.
Bir muharebe zamanında, kendine güvenen adam devlete intisap etmez, kendi başıyla iş görmek ister. Kendi kuvvetinin membalarını belinde taşımaya mecbur olur. Teçhizatını, cephanelerini kendi kuvvetine göre çekmeye muztardır. O şahsî ve küçük kuvvet miktarınca, düşman ordusunun bir onbaşısıyla ancak mücadele eder; fazla birşey elinden gelmez.
Öteki kardeş kendine güvenmiyor ve kendisini âciz, kuvvetsiz biliyor; padişaha intisap etti, askere kaydedildi. O intisapla, koca bir ordu, ona nokta-i istinad oldu. Ve o istinadla, arkasında, padişahın himmetiyle bir ordunun mânevî kuvveti tahşid edilebilir bir kuvve-i mâneviye ile harbe atıldı. Tâ düşmanın mağlûp ordusu içindeki şahın büyük bir müşirine rast geldi. Kendi padişahı namına, "Seni esir ediyorum, gel" der, esir eder, getirir.
Şu hâlin sırrı ve hikmeti şudur ki:
Evvelki başıbozuk, kendi memba-ı kuvvetini ve teçhizatını kendisi taşımaya mecbur olduğu için, gayet cüz'î iş görebilirdi. Şu memur ise, kendi kuvvetinin membaını taşımaya mecbur değil; belki onu ordu ve padişah taşıyor. Mevcut telgraf ve telefon teline makinesini küçük bir telle raptetmek gibi, şu adam bu intisapla kendini o hadsiz kuvvete rapteder.
İşte,
1- En yüce sıfatlar Allah'ındır. (Nahl Sûresi: 60.)