Unutma ki, Unutulmayasın; Hatırla ki, Hatırlanasın
Unutmak; bir yönü ile nimet, diğer yönüyle felakettir.
Nimettir; zira acılarımızı, kederlerimizi ve sıkıntılarımızı unutabiliyor ve böylece yaşamımızı sürdürebiliyoruz.
Yaşadığımız acıları unutamasak ve acılar ilk andaki şiddetini korusa hayat sürdürülemez hale gelirdi.
Felakettir; zira insan insanlığını unutur.
İnsan insanlığını unuttuğu zaman en yırtıcı hayvandan dahi tehlikeli hale gelir.
Kur’an bize bizi hatırlatır.
İnsan olduğumuzu, vicdan sahibi olduğumuzu anlatır.
Buyönüyle unutulmaması gereken, unutulsa dahi tekrar hatırda tutulması gereken insanî değerler vardır.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, acılar dinmiyor.
Öyle bir çağda bulunuyoruz ki, gözyaşı durmuyor.
Öyle bir zamana şahit oluyoruz ki yaşanan insanlık dramı karşısında insanlığın vicdanı harekete geçmiyor.
Hak, hukuk ve adalet taraflı işliyor.
Söz konusu güçsüzler, ezilenler ve ihtiyaç sahipleri olduğunda hak ve hukuk kolayca rafa kaldırılabiliyor.
Kurtların kuzulara şah olsa yapmayacağını, insan insana yapar duruma geliyor.
Oysa insana yakışan, hangi etnik aidiyete sahip olduğu, hangi ideolojinin savunucusu durumunda bulunduğundan bağımsız olarak insan olma ortak paydasında buluşabilmek, kendimiz için istediğimizi tüm insanlığın iyiliği ve güzelliği için de isteyebilmek gayreti içerisinde olmaktır.
Bugün dünyanın kimsesiz biçareleri adeta kendi hallerine bırakılmış durumdalar.
İçerisinde bulunduğu sıkıntılar görmezden geliniyor.
Dramları dillendiriliyor ama köklü bir çözüm üretilemiyor ya da üretilmek istenmiyor.
Mahzun olan hüznüyle, mağdur olan mağduriyetiyle, mazlum olan zulme uğramasıyla başbaşa bırakılıyor.
İnsanlığın ortak vicdanı zulme uğrayanın yanında, mağduriyet içerisinde bulunanın arkasında yer almıyor; savaş ortasında acı çeken insanlar için harekete geçmiyor. Zalimin yaptığı zulüm adeta yanına kâr kalıyor.
Pekiyi, savaşların ve adaletsiz paylaşımın mağdur ettiği, mahzun bıraktığı insanları kim düşünecek?
Güçlünün haklı, haklının güçsüz olduğu, sözün gücünün değil, gücün sözünün geçtiği bir dünyada; zorbaların arttığı, zalimlerin sayısının çoğaldığı, insanlığın değerinin kalmadığı, vicdanın yok sayıldığı, ihtiyaç sahiplerini düşünenlerin azaldığı bir zamanda kim sahip çıkacak mazluma, mağdura; çaresize ve muhtaca?
Bir dilim ekmeğe muhtaç olanı, bir yudum temiz su bulamayanı, ocağında duman tütmeyeni, yardıma ihtiyaç duyanı kim görecek?
Kim silecek Suriye’deki gözü yaşlı annenin göz yaşını?
Kim duyacak Arakanlı mazlumun ahını?
Kim teselli edecek evladını açlığın aldığı Somalili babayı?
Kim anlayacak zulümden çocuğunu kaçırabilmiş ama kendisi zulmün ortasında kalmış Orta Afrikalı bir kadını?
Kim umut olacak umudunu kaybetmeye yüz tutanı?
Kim okşayacak yetimlerin başını?
Kim güldürecek fakir fukarayı?
Adaletli paylaşımın olmadığı bir dünyada, azınlığın dünya gelirlerinin büyük bir kısmına sahip olup, çoğunluğun insan onuruna yakışmayan yaşam şartlarında hayatlarını sürdüyor olmalarından rahatsızlık duymayacak mıyız?
İnsanca koşullar altında yaşayamayanlar adına mevcut durumdan rahatsız olmayacak mıyız?
Rahatsız olmaz, rahatsızlık duymazsak bu insanlık ayıbı yapışır alnımıza.
Açlıktan ölen insanın olduğu bir dünyada bu ayıp tüm insanlara yeter de artar bile; su bulamadığından ölen çocukların olduğu bir dünya insanlık ayıbı olarak çok fazla.
Savaşın ortasında kalmış insanların açlıktan kedi ve köpek eti yemek zorunda bırakılmaları, vicdan sahibi insanın kabullenemeyeceği boyutta.
Bu tablo karşısında tüm dünyanın vicdanı sussa biz susmayacak, tüm dünya görmese biz görmemezlikten gelmeyecek, tüm dünya kulaklarını tıkasa biz tıkamayacağız. Çünkü susarsak vicdanımız kaybolacak, duymazsak duyarsızlaşacağız.
Bizler sadece kendilerini düşünen bir zümre olamayız.
Hani insanlığın yüz akı Peygamber Efendimiz Mü’minleri bir vücuda benzetmişti ve demişti ki:
“Birbirlerine merhamet, şefkat ve sevgi konusunda mü’minleri bir vücut gibi görürsün.
Vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar uyumadan, hararetle birbirlerini ona çağırırlar.
” Bizler kardeşlerimizi düşünmezsek kimse düşünmeyecek.
Biz onlara el uzatmazsak kimse el uzatmayacak.
Yeryüzündeki zayıfların ve çaresizlerin derdine biz ortak olmazsak kimse ortak olmayacak.
Bu uğurda ortaya konan çaba, insanlığın vicdanını temsil eden bir çaba olacak.
Oysa bizim için varlık sahibi olmanın şükrüdür; paylaşmak, infakta bulunmak ve ihtiyaç sahipleri için harcamak.
Bizlerin refah içerisinde oluşu, sıkıntı içerisinde bulunmayışı dünyanın öteki ucunda acı çeken bir insana, hele hele bu kardeşimizse, duyarsız kalması ne mümkün! Muradımız, tüm insanların insanca yaşama hakkını elde etmesidir.
Bu manada uzanan dost bir el, kucaklayan şefkatli bir yürek dünya mazlumlarını yaşama tutunduracak ve bu ilgi umudu tükenenlere umut olacak.
Bu çaba kimsesizlerin kimi, çaresizlerin çaresi, dertlilerin devası olacak bir çabadır.
Mazluma uzanan eli Allah görür.
Mazluma ve mağdura uzanan hayır eli unutulmaz.
Şu da unutulmamalıdır ki, unutmazsak unutulmayacak, hatırlarsak hatırlanacağız.
Murat Kubat