ANKET Türkiye, Avrupa Birliğini mi yoksa Shangay 5 'lisini mi tercih etmeli ?

Türkiye, Avrupa Birliğini mi yoksa Shangay 5 'lisini mi tercih etmeli ?

  • A - Türkiye ŞHANGAY BEŞLİSİ' ne üye olmalıdır.

    Kullanılan: 6 100.0%
  • B - Türkiye AVRUPA BİRLİĞİ'ne üye olmalıdır.

    Kullanılan: 0 0.0%

  • Kullanılan toplam oy
    6
  • Anket kapatılmış .
U

Unregistered

Guest
Bu sonu belli olmayan birlik denen düzensizlik sevdası artık bitmeli ve kapanmalı artık. Bize düşman oldukları açık seçik belli olmuşken , kin dolu düşmanca tavırları açık seçik belliyken neden bu ısrar. Biz onlara muhtaç değiliz onlar bize muhtaç. bunun farkındalar ve bunu ortadan kaldırmak için ülkemizi bölmek istiyorlar.

Kendimizi güvene almalıyız. Bence Ab ve Nato artık bizim güvencemiz değil düşmanımızıdır.

Bizim en büyük güvencemiz Rabbimizdir ama kendini sağlama al sonra tevekkül et...

Bence AB artık bitmiştir.
 

HASAN CAN

Active member
Avrupa ülkeleri ard arda islami sembolleri ve gelenekleri yasaklamaya başladı. İslam korkusu körükleniyor. İşte islam düşmanı 9 ülkenin yaptıkları;

Burka tasarıları, minare yasağı, cami tartışmaları, karikatür krizi, terör şüphesi... Avrupa ülkeleri içindeki İslam ile semboller, önyargılar ve genellemeler üzerinden yüzleşiyor. Hükümetler hak ihlallerinin sınırında gezerken, Avrupa toplumlarında İslam korkusu körükleniyor.
İşte Avrupa'nın kimlik arayışında İslamofobi haritası...

Terör, cami, minare, türban, peçe, Hz. Muhammed tasvirleri. Avrupa için, kendi sınırları içindeki öteki İslam'ın korkulan sembolleri.

Avrupalı politikacıların, yasalarla, yasaklarla, hiç olmazsa sokakları ayaklandırarak üzerinden siyaset yaptığı 'görünen' farklılıklar.

Fransa:


Fransa ve Belçika'da günün sıcak konusu, "Tepeden tırnağa örtünme, Avrupa değerleriyle bağdaşır mı?" sorusu. Yıllar yılı türbanı konuşagelen Fransa, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin hamlesiyle konuyu yepyeni bir boyuta taşıdı.

Ulusal kimlik devlet kontrolünde tartışılıyor. Hükümetin, yüzü kapatan örtünmenin yasaklanması ve göçmenlik başvurularında ret kriteri olması önerisi yasalaşma yolunda...

Üstelik Fransız danıştayının, "Yasak, insan haklarına aykırı" şeklinde görüş bildirmesine rağmen...

Fransa'da Danıştay, 30 Mart'ta yüzü de örten peçeli çarşafın kamuda yasaklanmasına ilişkin hazırladığı görüşünü bugün hükümete bildirmiş ve peçeli çarşafın, bazı kamu binalarında "sınırlı bir şekilde" yasaklanmasını, sokaklarda ise serbest bırakılmasını tavsiye etmişti.

Belçika:


Tartışma Belçika'da da sıcak...

Belçika Federal Parlamentosu'nun İçişleri Komisyonu, toplu taşıma araçlarından devlet dairelerine, kamuya açık alanlarda burkayı yasaklama kararı aldı.

Öneri liberal partiden, destek tüm siyasi gruplardan geldi. Komisyonun kararı, 22 Nisan'da Belçika Federal Parlamentosu'nun Genel Kurulu'nda görüşülecek. Ve belki de Belçika, burkanın sokakta giyilmesini yasaklayan ilk Avrupa ülkesi olacak.

İtalya:


Fransa ve Belçika'dan ardından İtalya da eski defterleri yeniden açıyor. Ana muhalefet konumundaki Demokrat Parti'nin Fas kökenli kadın Milletvekili Suad Sbai, İtalyan parlamentosuna geçen yıl bir yasa tasarısı sunmuştu.

Peçe ve burkanın yasaklanmasını öngören tasarının, 8 Nisan'da parlamento gündemine alınması bekleniyor. Sadece kadınların giyimi kuşamı değil, camiler ve minareler de Avrupa'da mercek altında.

İsviçre:


Beklenmeyen bir yasak kasım ayında İsviçre'den geldi. Sadece 4 minarenin bulunduğu ülkede, kasım sonunda düzenlenen referandumda minare yasağına 'evet' oyu çıktı.

Referandum sonucu kadar, yasağa 'evet' diyenlerin kullandığı posterler de dikkat çekti. Minareleri İsviçre'nin kalbine yer füze gibi gösteren posterlerde, gözleri bile görünmeyen, çarşaflı bir kadın imgesi vardı.

Almanya:


İsviçre'deki yasak kararı Almanya'da da İslam karşıtı bir grubu harekete geçirdi. Pro-Nrw isimli aşırı milliyetçi bir grup önce Avrupa çapında cami referandumu istedi, sonra sokağa indi.

"Sıfır tolerans" yazılı pankartlar taşıyan grup Duisburg Camii'ne yürüdü. Kuzey Ren Westphalia'daki seçimler öncesinde gövde gösterisi yaptı.

Grubun lideri, "Seçimlerde açıkça islam karşıtı bir kampanya yürüteceğiz. İsviçre referandumundaki posterleri kullanacağız. Cami yapımını İslamcı fetih çabasının açık bir işareti olarak görüyoruz" diyor.

Almanya'da, yıllar yılı varolan cami tartışmaları üzerinden siyasete devam ediyor.

Yunanistan:


Almanya gibi uzun zamandır camileri tartışan bir diğer ülke de Yunanistan. Atina, Avrupa'da ibadete açık caminin bulunmadığı tek başkent.

Geçtiğimiz günlerde Yunan hükümeti, cami ve müslüman mezarlığı için yer tahsisi kararı aldı. Atina'da yaşayan müslümanlar, 1939'dan bu yana defalarca çıkılan yolda, bu kez sonu görmeyi umuyor.

Danimarka:


Avrupa'da İslam'a ve Müslümanlara en kolay yapıştırılan etiketlerden biri de terör. 2006'da Danimarka ile İslam dünyasının arasını açan karikatür krizi hala akıllarda.

Hazreti Muhammed'i tasvir eden, hatta başında bomba şeklinde bir kavukla gösteren 12 karikatür, Danimarka basınının arşivlerinde rahat durmadı.

Karikatürler zaman zaman çıkartılıp yeniden basılıyor. Tartışma son olarak somalili bir gencin, karikatüristlerden Kurt Westergaard'a suikast girişimde bulunmasıyla yeniden gündemde.

Hollanda:


Semboller savaşında, karikatür krizi kadar etki yapan bir de kısa film var: Fitne.

Filmin yapımcısı Hollandalı aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders, provokasyon bayrağını devretmeyeye yeminli. İslam'ı nefret dini olarak göstermeyi amaçlayan 2008 tarihli Fitne filmini, yeniden ısıtıp sunma arayışında.

Daha da önemlisi, haziran ayındaki genel seçimler öncesinde, Wilders'ın Hollanda'daki oy oranı yükselişte. Bunun ölçüsü, 3 Mart'ta yapılan yerel seçim oldu.

Wilders'ın Özgürlük Partisi, seçime girdiği iki kentten birinde sandıktan lider, diğerinde ikinci çıktı. Wilders'ın, 150 üyeli Hollanda Parlamentosu'na 27 vekil sokabileceği, yani mevcut temsil oranını 3'e katlayabileceği hesaplanıyor.

İngiltere:


Müslümanlıkla terörü bağdaştırmaya çalışan söylemi Avrupa'nın en liberal ve çok kültürlü ülkelerinden İngiltere'ye de sıçramış durumda.

İngiliz The Independent gazetesinin haberine göre, Londra Üniversitesi'nin Müslüman öğrenciler kulübü üyelerinin kişisel bilgileri İngiliz polisine aktarıldı. Hem de, polis baskısına karşı koyamayan öğrenci birliği tarafından.

900 kadar üniversite öğrencisinin isimleri, telefonları ve ev adresleri, ingiliz polisinin elinde ve CIA'ye ulaştırılmayı bekliyor.

Operasyonun gerekçesi, ABD yolundaki bir uçakta üzerindeki bombaları patlatmaya çalışan Ömer Faruk Abdülmuttalip'in İngiltere'de eğitim almış olması.

İngiliz uzmanlar, "İngiliz Müslümanlarla daha fazla iletişim gerekirken, onları önyargılarla uzaklaştırıyoruz" diyor.Mesaj sadece İngiliz siyasi kurumlarına bütün Avrupa'ya gidiyor.
DİKKAT
İşte Avrupa Birliği

 
U

Unregistered

Guest
Avrupa birliği bizi oyalamaktan ibaret . Sadece bir heves. Bize düşman olan , bizi yıkmak isteyenlerin arasında olmak son derece gereksiz. Dost olmayan hainlerin yanında ne işimiz var?

Bilen anlatsın bende öğreneyim.
 
U

Unregistered

Guest
Teşekkürler. Bende istemiyorum ab 'yi. bize faydadan çok zarar getirir düşüncesindeyim.
 
U

Unregistered

Guest
Ab her zaman iki yüzlü olduğunu kanıtlamış islam ve türk düşmanı bir örgüttür. kısacası gelişmiş bir terör birliğidir.
 

HASAN CAN

Active member
Aslında ülkemiz insnaların büyük çoğunluğunun tercihi.

Ab den uzak durmak. Bu gerçek farklı gösterilmeye çalışılsa da böyle.
 

NuSReT

Aktif Üyemiz
Her geçen gün Ab denen terörden daha çok nefret ediyorum.

Dün Almanyada yaşanan olaydan sonra nasıl birlik oldular. Bizde olunca nasıl tepki veriyorlar. Ve biz , hala bu terör örgütüne girmek için çabalıyoruz.
 
U

Unregistered

Guest
Türkiye’nin üyeliğinin AB’ye avantajları nelerdir?

Elbette ki, politik ve ekonomik bir küresel güç olmasının yolu da AB’nin en tartışmalı konularından biri olan Türkiye’nin üyeliğinden geçmektedir. Jeopolitik konumu, NATO da ki ABD’den sonra en büyük orduya sahip olması hasebiyle Türkiye’nin de üyesi olduğu AB uluslar arası arena da kuşkusuz sesini daha gür çıkaracaktır.

Türkiye, ayrıca kültürü, yaşam tarzı, adet ve gelenekleriyle AB’ye çeşitlilik ve zenginlik katacaktır. Daha da önemlisi AB, büyük çoğunluğu Müslüman olan üyesiyle hoşgörü ortamının artmasını sağlayacaktır. Özellikle 11 Eylül saldırılarıyla artan islamofobi Türkiye’nin üyeliğiyle yerini diyalog ortamına bırakacaktır. Buna ek olarak, demokratik, laik aynı zamanda Müslüman olan Türkiye, İslam dünyasıyla Batı dünyası arasında köprü vazifesi görerek, Samuel Huntington’ın “medeniyetler çatışması” teorisini Sayın Başbakanımızın da eş başkanı olduğu “medeniyetler ittifakı” gerçeğine bırakacaktır.

Üye ülke Türkiye, yaşlanan ve bir süre sonra çökmesi muhtemel olan sosyal güvenlik sistemine de ilaç niteliğinde katkıda bulunacaktır. Türkiye’nin Genç, eğitimli ve donanımlı işgücü AB’nin gelecek için öngörülen bu durumundan kurtaracaktır. Birkaç yıl içinde küresel krizin bitmesiyle, 2002-2007 yılları arasında ki büyüme hızını yakalamış, enflasyonu tek hanelerde, Mastricht kriterlerini yerine getirmiş, müzareke başlıklarının hepsini yerine getirmiş, AB müktesebatına uyum sağlamış 2020 yılında AB üyesi olan bir Türkiye, AB’ye yük olmaktan çok, Türkiye’nin yükünü çektiği bir AB olacaktır.

AB üyesi, istikrarlı bir Türkiye Orta Asya ve Orta Doğu’dan gelecek olan enerji nakil hatlarının güvenliği içinde çok önemlidir. 21. Yüzyılda önemi gittikçe artan enerji ihtiyacının Batı Avrupa’ya taşınmasının, Türkiye sayesinde daha güvenilir olacağı muhakkaktır. Nubucco projesi bunun en güncel ve önemli göstergesidir.

Türkiye, AB için önemli bir pazar olmakla kalmayıp, sıkı ilişkiler içinde olduğu Kafkaslar, Orta Doğu, Orta Asya da AB’ye büyük bir ticari pazar olarak açılacaktır.

Öyleyse durum bu iken, AB neden ayak diretmektedir? Çekinceleri nelerdir?

Özellikle 60’lı ve 70’li yıllarda Türkiye’den Avrupa’ya akın eden vasıfsız işçilerin yaşadıkları uyum sorunu AB’yi yeni bir muhtemel fakir işçi akını dolayısıyla isteksiz davranmaya zorlamaktadır. Daha da ötesinde Türkiye’nin coğrafi olarak gelişmemiş ülkelere yakın olması, yine AB’nin yasadışı göçmen akını korkusuyla baş başa bırakmaktadır.

Halihazırda, AB’ye yeni üye olmuş Bulgaristan ve Romanya’nın altyapı, tarım, yönetimlerin iyileştirilmesinin AB bütçesini zorlaması, Türkiye’nin üyeliğiyle birlikte AB’nin hayal dahi edilemeyecek bir yükün altına girmesi anlamına geleceği endişesini ortaya çıkarmıştır.

Demokrasi ve insan hakları mevzusunda, Türkiye her ne kadar iyileştirmelerde bulunsa da AB ile arasında büyük bir fark olduğu aşikârdır. Bu konuda “Gece yarısı Ekspresi” filminin AB nezdinde çizdiği Türkiye imajı oldukça derindir. Sivil otorite, anadilde yayın, eğitim hakları gibi demokrasi ve insan hakları konularında Türkiye’nin kat etmesi gereken yol hayli fazladır.

AB müktesebatına göre üye ülkelerle ciddi sorunları olan devletler üyeliğe kabul edilmeyecektir. Türkiye, Yunanistan ile Ege’de kıta sahanlığı problemini aşmak zorundadır. Daha da mühimi, AB üyesi Güney Kıbrıs’ı tanımayan bir Türkiye’nin AB’ye üyeliği ise zaten imkânsızdır.

AB’de açıkça dile getirilmeyen, lakin Türkiye üyeliği üzerinde tartışmaların en çok döndüğü konulardan biri de Müslüman bir ülkenin AB içinde nasıl sindirileceğidir. Asyalı ve Müslüman 70 milyonluk bir Türkiye zar zor sağlanmaya çalışılan AB entegrasyonuna büyük bir darbe vuracağı korkusu özellikle Avrupalı sağ cenahta dillendirilmektedir. Diğer endişe de 70 milyonluk Türkiye’nin üye olmasıyla Türkiye Avrupa parlamentosunda ve komisyonunda en fazla oy hakkına sahip olmasıdır. Diğer bir endişeyse Türkiye’nin coğrafi olarak çatımsa alanlarına ve sorunlu bölgelere yakın olmasıdır.

Peki, Avrupa Birliği üyeliği Türkiye’ye neler kazandırır?

“Demokratik anlamda” askerin politik hayata etkisi azalır/biter. Artık her 10 yılda bir yaşanan askeri darbelerin, post modern darbelerin, e-muhtıraların sonu gelir. İnsan hakları gelişir, ifade özgürlüğü sağlanır. Mesela, meşhur 301 yasası hususunda daha duyarlı, daha demokratik bir konuma gelir Türkiye. Son zamanlarda yoğun bir şekilde tartışılmakta olan “demokratik açılım” (Kürt açılımı) mevzusunda daha cesur adım atabiliriz. Buna bağlı olarak, ana dilde eğitimin, yayının yolu açılır. Burada değinilmesi gereken bir nokta da Türkiye’nin gerekli olan bu demokratik olgunlaşmayı kendisinin yapıp, yapamayacağıdır. AB bu konuda Türkiye’yi motive eden bir kurum olarak görmelidir.

“Ekonomik” anlamda ise en başta AB fonlarından yararlanırız. Türkiye’ye gelecek milyarlarca Avroluk hibelerle Türk ekonomisi yapısal olarak kendini daha da güçlendirecektir. AB’ye üye olmakla birlikte politik anlamda oluşacak istikrar ve güven ortamı, yabancı yatırımcıların gözünde Türkiye’yi daha çekici bir ülke konumuna getirecektir. Böylelikle daha yeni sanayi altyapısı ve teknolojiye sahip olmuş AB üyesi bir Türkiye, daha rekabetçi bir sanayiye sahip olur. Hepsinin sonucunda da ekonomisi gelişen bir Türkiye görmüş oluruz.

“Dış ilişkiler” boyutunda ise Yunanistan ile Ege kıta sahanlığı sorununun çözümünde yol alırız. Her platformda Türkiye’nin önüne konulan Kıbrıs sorunu, Ermeni sorunununda da AB arabulucuğu ve motivasyonu ile çözümü noktasında ilerlemiş oluruz.

AB üyeliğinin Türkiye’ye eksileri

AB müktesebatında da yazdığı üzere, AB’ye üye olan devletler bir takım egemenlik haklarından Birlik lehine feragat edecektir. Türkiye de şüphesiz üye olduğunda bir takım egemenlik haklarından vazgeçecektir. Ayrıca, bu feragat ve demokratikleşme Türkiye de özellikle milliyetçi kesimlerde bölünme başta olmak üzere birçok korkular yaratmaktadır. Buna ek olarak, dış politika ve keza iç politika da AB ye bağımlı kalmak zorunda olacaktır. Mesela, bir Afrika yılı ilan ederken AB’ye sormak zorunda kalacak, bağımsız politikalar üretemeyeceğiz. Diğer bir konu ise, değerlerimizin yani alışkanlıklar, yaşam tarzı, kültür, adet, gelenek ve göreneklerimizin AB üyeliğiyle birlikte aşınmaya uğrayacağıdır. Daha çok milliyetçi ve muhafazakâr çevrelerin dillendirdiği bu değerlerin aşınması konusunun gerçekçi bir argüman olduğunu söyleyebiliriz. Son olarak, farz-ı muhal 2023’te Cumhuriyet’in 100. Yılında AB’ye üye bir Türkiye, yaşlı ve hantal AB’yi, genç ve dinamik nüfus ve ekonomisiyle sırtlamak zorunda kalabilir.

AB üyeliğine Alternatifler

“Akdeniz Birliği projesi” Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy tarafından Türkiye’ye AB üyeliğine alternatif olarak öne sürülmüş bir projedir. Lakin bu proje ne ilgi görmüş ne de Türkiye Hükümeti tarafından önemsenip dikkate alınmıştır.

“İmtiyazlı ortaklık” Almanya Şansölyesi Angelina Merkel tarafından Türkiye’ye dikte edilmeye, kabul etmesi için zorlanan başka bir alternatiftir. İmtiyazlı ortaklık Türkiye’yi karar alma mekanizması başta olmak, belli başlı AB imkânlarından faydalanmayan bir AB üyesi Türkiye öngörmektedir. Bu durum AB’nin ciddiyetsizliğini ispat etmektedir. Bu proje hususunda ısrar ettikçe AB’nin inandırıcılığı ve kredibilitesi düşmektedir.

“Aşamalı üyelik” Türkiye için düşünülen başka bir alternatiftir. Yine bir takım AB kurum ve işlevlerinden bir süre ya da ebediyen faydalanmamasını öngörür. Mesela serbest dolaşım hakkı üye olduktan 10 sene sonra faydalanılabilecek ya da ebediyen Türkiye’nin faydalanamayacağı şeklindedir.

Sonuç:

Eğer bu sürecin sonunda AB Türkiye’yi kabul etmezse, Türkiye’nin Kopenhag ve Maastricht kriterlerini bırakıp, daha istikrarlı, pazarı daha geniş, daha demokratik, daha verimli, uluslararası arenada ekonomik olarak daha rekabetçi, kişi başına düşen milli geliri daha yüksek ve daha özgür bir Türkiye öngören Ankara Kriterleriyle yoluna devam etmelidir…
 
Üst Alt