Sahte cezbe
İlahi aşkın en büyük tezahürü Allah (c.c.) ve Rasulünün emrettiği hayatın yani tevhidin yaşanmasıdır. İslam'i yaşayışın son derece zorlaştığı helal ve haramın karıştığı, insanların imanının tehlikede olduğu bir zamanda Kuran ve sünnete uymak Allah (c.c.) yolunda her türlü acılara sıkıntılara katlanmak, bu yolda fedakarlıklar göstermek en büyük cezbedir. Şayet böyle bir hayatı olmadığı halde garip, garip davranışlar görülen insanlar mutlaka şeytanın oyuncağı olmuşlardır. Bu kimselerin yanında Allah’ın ve peygamberin adı anılınca kendilerini kaybediyor ama tevhit’ten uzak bir hayat yaşıyorsa bilinmelidir ki; o kimse yalancı ve gösterişçidir. Bu konu günümüz tasavvuf çevrelerinde çok önem teşkil eden ve insanlar tarafından maneviyatta ulaşılan makamların ölçüsü olarak görülen bir davranış haline gelmiştir. Tasavvufi terbiye yoluna giren insanlar bu tip davranışları sergileyenleri ilahi cezbeye ulaşmış, nefsini terbiye ederek Allah'a kullukta bazı makamlar kazanmış kişiler olarak gördüğünden bu tür hallerin kendisinde de olmasını arzu etmektedir.
Böyle hallerin, bütün çabalara rağmen kendisinde oluşmadığını düşünen insanlar kendisinde bir eksiklik olduğu düşüncesine kapılmışlardır. Tasavvuf çevrelerinde cezbe sahibi insanlar hep saygı görmüş ve maneviyatta daha hızlı bir şekilde yol kat etmiştir. Şunu ifade edelim ki; Bazı insanlar tarafından ilginç etkileşimler, kendinden geçmeler, ağlamalar, gayri ihtiyari davranışlar ve refleksler gerçektende yaşanmaktadır. Ancak bu husus şeytan tarafından kullanılarak insanlar dalalete sürüklenmekte hatta şirke düşmektedir. Örneğin cahil bir müslüman değişik şekillerde görünen ve ona seslenerek gelen şeytanı tanıyacak ilmi olmadığı için kendisinin maneviyattaki kazandığı makamlar neticesi ile kazanılmış bir hal olduğunu zannetmektedir. Yada insanın içerisine girip, damarlarında dahi hareket edebilen şeytanın bazı refleksler yaptırma olasılığı bulunmaktadır. Nitekim genelde bu tür davranışlarda bulunan insanların yaşantıları ile bu cezbe hallerinin birbiriyle uyuşmadığı görülmektedir.
Amr b. Abdillah b. Zübeyr rivayet ediyor;
Bir gün eve geç geldim babam nerede olduğumu sordu bende “bazı insanlar gördüm ki onlardan daha hayırlısını görmemiştim oturmuş zikir yapıyorlardı kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyorlardı ki Allah korkusundan düşüp bayılıyorlardı onları görünce yanlarında oturdum” dedim babam “ hayır onlarla bundan sonra beraber oturma” dedi onun bu sözünü yadırgadığımı anladı ve “ Ben H.z. Peygamberi (s.a.v.) gördüm Ebu Bekir'i, Ömer’i Kur’an okurken gördüm onlardan hiçbiri cezbeye tutulmuyor ve düşüp bayılmıyordu. Acaba senin gördüğün bu kimseler Ebu Bekir’den Ömer’den daha mı fazla Allah’tan korkuyorlar” dedi düşününce babamın dediğinin doğru olduğunu anladım ve bir daha onların yanında oturmadım. [1]
İbni Ömer’in ağladığını gördüm Muaz b. Cebel’e “Ey Muaz niçin ağlıyorsun diye sordu oda şunları söyledi “ Hatırıma Hz. Peygamberden işittiğim şu hadisi şerif geldi de onun için ağlıyorum “Riya’nın en azı dahi şirk’tir.Allah katında kulların en sevimlisi gizli takva sahipleridir. Böyleleri ortalıkta bulunmadığı zaman kimse tarafından aranmaz,bir yerde bulundukları zamanda tanınmazlar; yani şöhretleri yoktur.işte asıl hidayet mumları ilim çıraları böyle kimselerdir” [2]
Ebu Muhammed Mus’ab KÖYLÜOĞLU
[1] Ebu Nuaym – Hilye – H.Sahab
[2] İbni Ömer – Hakim – Ebu Nuaym- Hilye
İlahi aşkın en büyük tezahürü Allah (c.c.) ve Rasulünün emrettiği hayatın yani tevhidin yaşanmasıdır. İslam'i yaşayışın son derece zorlaştığı helal ve haramın karıştığı, insanların imanının tehlikede olduğu bir zamanda Kuran ve sünnete uymak Allah (c.c.) yolunda her türlü acılara sıkıntılara katlanmak, bu yolda fedakarlıklar göstermek en büyük cezbedir. Şayet böyle bir hayatı olmadığı halde garip, garip davranışlar görülen insanlar mutlaka şeytanın oyuncağı olmuşlardır. Bu kimselerin yanında Allah’ın ve peygamberin adı anılınca kendilerini kaybediyor ama tevhit’ten uzak bir hayat yaşıyorsa bilinmelidir ki; o kimse yalancı ve gösterişçidir. Bu konu günümüz tasavvuf çevrelerinde çok önem teşkil eden ve insanlar tarafından maneviyatta ulaşılan makamların ölçüsü olarak görülen bir davranış haline gelmiştir. Tasavvufi terbiye yoluna giren insanlar bu tip davranışları sergileyenleri ilahi cezbeye ulaşmış, nefsini terbiye ederek Allah'a kullukta bazı makamlar kazanmış kişiler olarak gördüğünden bu tür hallerin kendisinde de olmasını arzu etmektedir.
Böyle hallerin, bütün çabalara rağmen kendisinde oluşmadığını düşünen insanlar kendisinde bir eksiklik olduğu düşüncesine kapılmışlardır. Tasavvuf çevrelerinde cezbe sahibi insanlar hep saygı görmüş ve maneviyatta daha hızlı bir şekilde yol kat etmiştir. Şunu ifade edelim ki; Bazı insanlar tarafından ilginç etkileşimler, kendinden geçmeler, ağlamalar, gayri ihtiyari davranışlar ve refleksler gerçektende yaşanmaktadır. Ancak bu husus şeytan tarafından kullanılarak insanlar dalalete sürüklenmekte hatta şirke düşmektedir. Örneğin cahil bir müslüman değişik şekillerde görünen ve ona seslenerek gelen şeytanı tanıyacak ilmi olmadığı için kendisinin maneviyattaki kazandığı makamlar neticesi ile kazanılmış bir hal olduğunu zannetmektedir. Yada insanın içerisine girip, damarlarında dahi hareket edebilen şeytanın bazı refleksler yaptırma olasılığı bulunmaktadır. Nitekim genelde bu tür davranışlarda bulunan insanların yaşantıları ile bu cezbe hallerinin birbiriyle uyuşmadığı görülmektedir.
Amr b. Abdillah b. Zübeyr rivayet ediyor;
Bir gün eve geç geldim babam nerede olduğumu sordu bende “bazı insanlar gördüm ki onlardan daha hayırlısını görmemiştim oturmuş zikir yapıyorlardı kimisi titriyor ve o kadar cezbeye tutuluyorlardı ki Allah korkusundan düşüp bayılıyorlardı onları görünce yanlarında oturdum” dedim babam “ hayır onlarla bundan sonra beraber oturma” dedi onun bu sözünü yadırgadığımı anladı ve “ Ben H.z. Peygamberi (s.a.v.) gördüm Ebu Bekir'i, Ömer’i Kur’an okurken gördüm onlardan hiçbiri cezbeye tutulmuyor ve düşüp bayılmıyordu. Acaba senin gördüğün bu kimseler Ebu Bekir’den Ömer’den daha mı fazla Allah’tan korkuyorlar” dedi düşününce babamın dediğinin doğru olduğunu anladım ve bir daha onların yanında oturmadım. [1]
İbni Ömer’in ağladığını gördüm Muaz b. Cebel’e “Ey Muaz niçin ağlıyorsun diye sordu oda şunları söyledi “ Hatırıma Hz. Peygamberden işittiğim şu hadisi şerif geldi de onun için ağlıyorum “Riya’nın en azı dahi şirk’tir.Allah katında kulların en sevimlisi gizli takva sahipleridir. Böyleleri ortalıkta bulunmadığı zaman kimse tarafından aranmaz,bir yerde bulundukları zamanda tanınmazlar; yani şöhretleri yoktur.işte asıl hidayet mumları ilim çıraları böyle kimselerdir” [2]
Ebu Muhammed Mus’ab KÖYLÜOĞLU
[1] Ebu Nuaym – Hilye – H.Sahab
[2] İbni Ömer – Hakim – Ebu Nuaym- Hilye