“Receb Allah’ın, Şaban Resûlullah’ın, Ramazan da ümmet-i Muhammed’in ayıdır.” hadis-i

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
i3557b3z8lf.jpg

Receb ,Allah’ın, Şaban, Resûlullah’ın, Ramazan da, ümmet-i Muhammed’in, ayıdır.” hadis-i şerifteki, hakikat, farklı ,açılardan, değerlendirildiğinde





“Receb Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” hadisini izah eder misiniz?


Peygamber Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) nisbet edilen hadis-i şerif ünvanlı bu veciz beyan, her sene mübarek üç aylara girişte ve üç ay boyunca defalarca farklı ağızlardan, değişik mahfillerde duyduğumuz bir hadistir.[1]

Bu hadis-i şerifinin manasını te’yit ve aynı zamanda şerh eden bir başka hadis-i şerifte –Enes İbn-i Mâlik’ten rivayetle- Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmaktadır:

“Allah tarafından seçilen ay Receb ayıdır ve Receb Allah’ın ayıdır. Her kim Receb ayına hürmet ederse (yüceltirse) Allah’ın emrine hürmet etmiş olur, kim Allah’ın emrine hürmet ederse Allah onu Naîm cennetlerine koyar ve ona en büyük nimet olan rızasını vacip kılar. Şaban benim ayımdır. Her kim Şaban ayına hürmet gösterirse benim emrime hürmet göstermiş olur, her kim de benim emrime hürmet gösterirse ben Kıyâmet günü ona öncü (karşılayıcı) ve yoldaş olurum. Ramazan ayı ümmetimin ayıdır. Kim Ramazan ayının hürmet gösterir, onun saygınlığını yüceltir ve ona saygısızlık etmezse, gündüzlerini oruçlu gecelerini de namazla geçirirse ve tüm organlarını da (günahlardan) korursa Ramazan’dan, Allah’tan affedilmesini isteyeceği bir günahı olmadığı halde çıkar.”[2]

Bu hadis-i şerifteki “Receb Allah’ın, Şaban Resûlullah’ın, Ramazan da ümmet-i Muhammed’in ayıdır.” hakikati farklı açılardan değerlendirildiğinde, bu hakikatin, müminlere, üç aylar boyunca nasıl bir hayat yaşanması gerektiği noktasında, yol gösterici olduğu görülmektedir. Şimdi bu değerlendirmelere yer verelim; akla ilk gelen mana açısından baktığımızda,

Receb Allah’ın Ayı


Receb ayında Allahu Teâla Zat-ı Akdesine mahsus bir takım şuûnat, tasarruf ve icrââtta bulunmuş veya bulunuyor olabilir ki, bunlar bizim meçhulümüzdür, o sebeple Receb, Allah’ın ayı olarak tesmiye edilmiştir, denebilir.

Aynı zamanda Receb’in üç aylar ile haram aylar arasında ortak ay olması sebebiyle, iki mübarek zaman diliminden ayrı ayrı bereket, feyiz, nur ve rahmet kazanmaktadır. İki mübarek zaman gurubunun kesiştiği ortak bir ay olması ve Regâib ve Mi’rac gibi mübarek iki geceyi barındırması yönüyle Receb-i Şerif Allah’ın ayı olmaya layıktır ve muvafıktır, denebilir.

Enes İbn-i Mâlik’ten nakledilen bir başka hadis-i şerif’te, Peygamber Efendimiz’e Receb ayının “Allah’ın ayı” olarak anılışının sebebi sorulduğunda, Peygamber Efendimiz: “Çünkü o, mağfiret ayıdır. Bu ayda kan dökmek yasaklanmıştır. Allah peygamberlerini bu ayda bağışlamıştır, velî kullarını ceza ıstırabından bu ayda kurtarmıştır” diye cevap vermiştir. Hadisin devamında Peygamber Efendimiz, Receb ayında tutulan oruca verilecek mükâfatları saymış ve ayın tamamını oruç tutamayacağından yakınan yaşlı bir adama, orucunu Receb’in ilk, orta ve son günlerini tutmakla sınırlamasını tavsiye etmiş, Receb’in ilk Cuma gecesi olan Regâib’in faziletinden ve o gecede kılıncak namazdan bahsetmiştir.[3]

Şaban Resûlullah’ın Ayı

Şaban-ı Şerif de Peygamber Efendimiz’in Ramazan’dan sonra bütün bir ay olarak oruçla geçirdiği ve kendisini ibadet ü taate hasrettiği biricik aydır. Ramazan’ı ashabından ve ümmetinden –kıyas kabul etmeyecek şekilde- üstün ve derince değerlendirmiş bulunan Efendimiz, Şaban ayında adeta kendisine mahsus olarak, yani ümmete vacip veya farz kılınmamak kaydıyla oruç tutarak geçirirler idi ki, bu meyanda pek çok hadis-i şerifler rivayet edilmiştir.[4] Muhakkak bu ayda Efendimiz’in Rabbi ile arasında kendi mahremiyet sınırları dâhilinde gizlenmiş bir takım sırları olabilir ki, Peygamber Efendimiz bu ayı kendilerine tahsis etmişlerdir.

Ramazan Ümmet-i Muhammed’in Ayı

Ramazan-ı Şerifte ise ümmet-i Muhammed başta oruç olmak üzere, ibadet ü taate, sadaka ve zekat gibi hayr ü hasenata diğer aylardan daha fazla yönelir ve kendilerini kulluğa verirler. Başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azat olan[5] bu ay, ümmetin ahiretini kurtarma noktasında idrak ettiği en yoğun zaman dilimidir. Ramazan’ı ümmet olarak topluca oruç, iftar, sahur, Kur’an tilaveti, teravih ve sadakalar ile değerlendirirler.

Bu aylara, nisbet edildiği makam itibariyle bakıldığında çıkarılabilecek hikmet ve öğütler

Receb-i Şerif, Allah’ın ayıdır. Receb denilince ilk hatıra gelmesi gereken de Allah aşk ve muhabbeti olmalıdır, ihlas-ı tâmme olmalıdır. Zira, Allah Teâla bu ayı kendisine tahsis etmiştir. O kullarından bu ayda kendileri için değil, Kendisi için, ibadet ü taat, hayr ü hasenat ve salih amelde bulunmalarını talep etmektedir.

Bu ayı sırf rıza-i ilahî düşüncesiyle, nefsine ait herhangi bir talep ve dilekte bulunmaksızın, sadece ve sadece Allah Allah olduğu, kul da O’nun kulu olduğu için ibadette bulunarak geçirmek; kısacası bu ayı bütünüyle Allah’a adayarak halis bir niyetle geçirebilmek gerekir. Zira, Recep ayı bütünüyle Allah’a adanması gereken bir ay olduğu için ve olması istendiği için Allah’ın ayıdır. Allah oniki ay içinde bu ayı kendisine tahsis etmiştir.

Bu sebeple Receb ayı, müminlerin, günlerini ve gecelerini evrad ve ezkarla (Kelime-i tevhid, esmâ-i hüsnâ vs.), tevbe ve istiğfarla, hamd ve şükürle, kıraat ve ilimle, tefekkür ve teemmülle ve muhasebe ve murakabeyle geçirerek Allah bilgisi, marifeti ve muhabbetiyle doldukları pek mübarek ve mübeccel bir ay olmalıdır.

Bu ayda sadece ve sadece onun rızası için Allah’a özel bir şey yapmalı.. Biz onun kulu, o da bizim Rabbimiz olduğu için, riyasız, gösterişsiz, olabildiğine gizli ve samimi bir şekilde, yalnızca ve yalnızca onun hoşnutluğunu ve rızasını kazanmaya matuf bir salih ameli Allah’a takdim etmek ve “Bu ameli kendim için değil, sadece Senin için işledim ya Rabbi!” diyebilmek gerekir. Kim bilir belki ahirette bizi böylesi az da olsa ihlaslı bir amelimiz kurtaracak, kurtuluşumuza vesile olacaktır.

Hazreti Ömer’in her akşam “Bugün Allah için ne yaptın?” diyerek kendisini muhasebeye çekmesi gibi Recep ayında mü’minler her akşam “Bugün Allah için ne yaptım, yarın ne yapabilirim?” muhasebe ve araştırması içerisinde olmalıdırlar.

Şaban-ı Şerif, Peygamber ayıdır ve aklımıza Peygamber sevgisi gelmelidir. Şaban ayı madem ki Efendimiz’in kendisine nisbet ettiği bir aydır, o halde ona ümmet olma bilinciyle ona özel bir amelimiz olmalı, ona adanan bir fiilimiz olmalıdır. Bu da bilhassa salat ü selamlarla, sünnetini öğrenip yaşamaya çalışmakla, Efendimiz’in sıfatlarını ve Allah katındaki yerini öğrenip anlamaya çalışmakla mümkündür. Böylece Şaban ayında Peygamber Efendimiz’in razı olduğu bir ümmet ve şefaatine nail olmaya namzet haline gelebiliriz.

“Beni kendinden daha çok sevmedikten sonra (hakkıyla) iman etmiş olamazsın ya Ömer!” diyen Efendimiz’e “Şu andan artık seni nefsimden de çok seviyorum” diyen Hazreti Ömer gibi bu ayda, “Ey Allah’ın Resûlü seni nefsimizdenve dünyalık her şeyden daha çok seviyoruz, Sen de bizleri sevdiklerin arasına al, şefaatine layık kıl ve Ahirette kendine komşu eyle” demeliyiz. Böylece Şaban-ı Şerif’ten bir peygamber aşığı ümmet olarak çıkmanın yoluna bakmalıyız.

Ramazan-ı Şerif ise Ümmet-i Muhammed’in ayıdır. Ümmetin üzerine afv ve merhametin sağanak sağanak yağdığı bir aydır. İnsanlık için hidayet rehberi olan Kur’ân ayıdır. Ümmetin ömrüne manen değer katan, bin aydan daha hayırlı bir geceyi içinde bulunduran bir aydır. Bu yönden ümmet için özel konulmuş bir aydır. Ramazan deyince aklımıza ilk önce nefsimize olan düşkünlüğümüz gelmelidir; günahlarımızdan tevbe ve istiğfar ile temizlenme ve kendimizi Cehennem ateşinde kurtarma fırsatı hatırlanmalıdır. “Ey iman edenler! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ehlinizi koruyun!”[6] emr-i ilahîsince, her bir mü’minin evvela kendisini, öz canını, nefsini nâr-ı cahîmden kurtarması ve kendine bağlı olarak da önce yakınlığına göre akrabalarını kurtarmaya çalışması emir buyrulmaktadır.

Bir diğer yönden; Receb Allah ile kulu, Şaban Peygamber ile ümmeti arasında, Ramazan ise ümmetin birbirleri arasında karşılıklı özel ve yoğun bir ilişkinin, alâka-i kalbiye ve rûhiyenin teessüs ettirilmesi beklenen birer mübarek aydır. Recep ve Şaban ayları, Mü’minlerin kulu oldukları Allah’a ve ümmeti bulundukları Resûlullah’a uzaklıklarını yakınlığa, cehaletlerini marifete, marifetlerini muhabbete, muhabbetlerini ibadete dönüştürecekleri ve dönüştürmeleri istenen iki hayırlı zaman parçasıdır. Ramazan-ı Şerif ise ümmet-i Muhammed’in cemaatler halinde Allah’a kulluklarını ifa ve icra edebilmeleri, cemaat olmanın hayr ü sevabına mazhar olabilmeleri istikametinde birlik, dirlik ve düzenlerini gözden geçirerek teravih namazlarını camilerde hep beraber gürül gürül eda ettikleri, iftarları ve sahurları ilahî nimetleri hep birlikte paylaştıkları, Kur’ân-ı Kerim’i hep birlikte tilavet ettikleri, zekat ve sadakalarla birbirlerine destek oldukları, selamlaşma, hediyeleşme, yardımlaşma ve ziyaretleşmeleri artırdıkları ve kısacası “Muhakkak Mü’minler kardeştir” hakikatini fiilen yaşadıkları ve yaşattıkları bir “yakınlaşma, kucaklaşma ve sevişme” ayıdır. Hülâsa, Recep ayı Allah’ı, Şaban ayı Resûlullah’ı ve Ramazan ayı da ümmeti hatırlatmalıdır mü’mine.

Tasavvufi açıdan

Receb, Şaban ve Ramazan ayları sırayla “fenafillah”, “fena firresûl” ve “fena finnefs veya fena filihvaân -müsbet anlamda ve fena fişşeyh yerinde-“ mertebelerine tekabül eder. Zaman sıralaması itibariyle sondan başa doğru bir terakki gözlenir. En sondaki Ramazan ayında, en sonda olması gereken nefs-i şahsiyenin kurtuluşu, nefs-i zâtiyeye muhabbet. Receb ile Ramazan’ın arasında ise Allah ile kulların arasında olması gereken Resûl’de nefs-i emmare cihetiyle fena bulma. Ve en başta ise zaten en zirvede olması gereken Allah’ta nefs-i emmare bakımından fani olma makamı. Fıtrî olan ve iradî olması gereken terakki süreci de böyledir.

Üstadın da dediği gibi insan önce fıtraten nefsine muhabbet eder. Sonra da nefsine menfaati nisbetinde başkalarını sever. Bu başkaları içinde kendisine dünya-ahiret en büyük faydayı ise Hazreti Peygamber verecektir, o yüzden O’nu sever. Peygamberin bir alt makamında ise en çok annesini sever. En zirvede ise bütün menfaatlerin kaynağı ve zararların dâfii Cenab-ı Mevla’yı sever. Binaenaleyh üç aylar fıtrî muhabbet dairelerinin en sondan başlayarak en zirveye doğru şemasının çizildiği aylardır. Fakat bu fıtrî muhabbet kıblelerinin ilahî rızaya muvafık olan ve iradî olarak olması gerek, Recep – Şaban – Ramazan ayları, zaman şeridindeki sıralamalarında görülmektedir. Buna göre: Zaman şeridinde ilk önce gelen Receb-i Şerif Allah’ın ayı olması itibariyle, bir mü’min için ilk önce ve en üstte sevilmesi gereken Allah Teâlâ’dır. Daha sonra ikinci sırada gelen Şaban-ı Şerif’in Resûlullah’ın ayı olması itibariyle, ikinci sırada ve ortada sevilmesi gereken Peygamber Efendimizdir. En sonda üçüncü sırada gelen Ramazan-ı Şerif’in ümmetin ayı olması itibariyle de üçüncü derecede ve en alt mertebede sevilmesi gereken ise nefsimiz/kendimizdir ve kendimize yakınlığına göre annemiz, babamız, eşimiz, çoluk-çocuğumuz gelir. İşte mübarek üç aylar olan Recep, Şaban ve Ramazan ayları zaman şeridindeki yerlerine göre bize fıtrî olanla, iradî planda olması gerekeni bir birinden ayırt ettirip öncelik sıralamasını en sondan başlatarak öğreten hikmet dolu bir tertip ve nizama sahiptir.

Sonuç olarak, bu hadis-i şerif manen bize şöyle demektedir: “Ey mü’minler! Allahını seven bu Receb ayında ibadet etsin. Peygamberini seven Şaban ayında bolca salat ü selam getirsin, sünnet-i seniyyeye ittiba etsin. Kendini seven –ki sevmeyen yoktur- Ramazan ayını hakkıyla değerlendirsin ve nefsini terbiye etsin, zararlı hevesâttan kendini men etsin ve böylece cehennemden kurtarsın ve saadet-i dareyne kavuşsun.” En akıllı olanlar ise bu üç ayın üçünü de elinden geldiğince, imkanlar el verdiğince ve iradesi yettiğince, yetmediği hususlarda da kalben niyetiyle değerlendirmeye ciddi ve samimi olarak gayret ederler.

[1] Beyhâkî Fedâilü’l-Evkât s.22; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 3/236; İbn Hacer, Tebyînu’l- ‘aceb, s. 13.
Hazreti Âişe, Saîd el-Hudrî ve Enes İbn-i Mâlik gibi üç meşhur sahabîden değişik tariklerle gelen ve Beyhâkî’nin Fedâilü’l-Evkât’ında, İbn Hacer el-Askalânî’nin Tebyînu’l-’Aceb’inde ve Suyûtî’nin Tefsîru’l-Kur’ân’ında kaydettiği bu rivayeti, muhaddisler mevsuk kabul etmemişlerse de usûl-i hadisce “zayıf hadislerle fazilete dair sahalarda, Kur’an ve Sünnet’in ruhuna muhalif olmadığı sürece amel edilebilir” kaidesince ve İbn Hacer’in “bu hadisin muhtevasının doğru olabileceğine dair beyanı”nı bir cevaz adderek ve Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin zayıf veya hatta muhtevası doğru olan mevzû hadislere yaklaşım keyfiyeti olan hikmet nazarı ile hakk ve hakikat adına bir takım istinbat ve istihraçlar çıkarılabilir. Bu hadis gibi içeriği itibariyle ümmete faydalı olabilecek mahiyetteki hadisler –zayıf, münker veya uydurma bile olsa-, sıhhatli başka bir hadis-i şerife ters düşmedikten veya ayet-i kerimelerin ruhuna muhalif olmadıktan sonra bir şekilde kabul görmüş ve pek çok hadis ünvanlı vecizeler veya güzel sözler o yolla iştihar bulmuştur, yayılmıştır.
Kaynaklar

[2] Beyhâkî Fedâilü’l-Evkât s.22; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-mensûr, 3/236.
[3] İbn Hacer, Tebyîn, s. 19-21; es-Suyûtî, el-Leâlî, 2/ 55-56; eş-Şevkânî, el-Fevâid, s. 47-50
[4] Ahmed b. Hanbel, 5/201; Nesai, Sıyam, 4/201-202
[5] Beyhâkî, Şuabül-iman (3329); Sahîh-i İbn-i Huzeyme (1785)
[6] Tahîm sûresi, 66/6.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

MURATS44

Özel Üye
Cevap: “Receb Allah’ın, Şaban Resûlullah’ın, Ramazan da ümmet-i Muhammed’in ayıdır.”

Allah ac razı olsun inşaallah.
 

Nur Hanım

Aktif Üyemiz
Cevap: “Receb Allah’ın, Şaban Resûlullah’ın, Ramazan da ümmet-i Muhammed’in ayıdır.”

Aminnnnnnnnnn
 
Üst Alt