Peygamberimizin ahlakına özenmek
Peygamberimiz hidayet rehberi, İslam’ı en güzel yaşayan, dinin doğrusunu bilen, imanı tam ve sağlam olan, inşallah Makam-ı Mahmud’a çıkacak kadar güzel insandır.
O, kendisi, ailesi ve sıddıkları ile birlikte iman kardeşliğini, güzel ahlakı, ibadeti, tevazuyu yaşayarak gösteren Yüce insandır.
O, mü’minler için en canlı örnek, Müslümanlar için fedakarlık ve sabırla bezenmiş inanç abidesidir.
O, bir yandan beşeri kimliği ile en güvenilen kişi olmayı başarabilmiş, öte yandan risâlet görevi ile tüm insanlığı sevgi ve merhameti ile Allah yoluna çağırmada nasıl davranması gerektiyse o şekilde davranarak dini sevdirmiş, doğruyu göstermiş, bizleri ateşlerden korumaya gayret etmiştir.
O, din nasıl yaşanmalıysa ona göre yaşamış, Allah’a teslimiyet nasıl olursa ona göre davranmış, mü’min nasıl olunursa ona göre iman etmiştir.
O, ‘bildiklerimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz’ diyerek dikkatlerimizi çekerken bile ahiret azabının hakikatini bizlere alenen gösteremeyecek kadar merhamet ve sevgi dolu bir yüce insandır ve O hadisleri ile ümmetinin gelecekte en büyük fitnesinin ‘mal’ olacağını bilen, Kur’an nurunun yaşadığımız yeri sarmasına vesile olan bir güzel insan, mübarek insan, sevgili bir dosttur.
Bugün Müslüman hatta mü’min geçinenlerin örnek alması gereken şahsiyet, ahlak, ibadet, tevazu ve dürüstlük O’nun şahsındaki, temizlik, samimiyet, ihlas O’nun yaşamındaki, iman, sabır, cesaret O’nun savaşlarındakidir.
Mü’min için örnek Peygamberinin; dediği, yaptığı, yaşadığı, öğütlediğidir.
Yaşadığımız zamanlarda İslam aleminin içler acısı halde olmasının nedeni O’nu manen değil şeklen taklit etmenin yeterli olacağı kanısıdır ki bu yanlış tutum İslam’ı yozlaştırmış ve Müslümanları yobaz hale sokmuştur.
Bu zaman, kulun kendi başına kalsa hakikati bulabileceği ama asla yalnız bırakılmadığı ve anlamadan okumaya gark olunduğu bir fitne zamanıdır. Bu zaman cemaat, tarikat, mezhep vesaire odaklarca Allah ile kul arasına ruhbanların sokulduğu bir cehalet zamanıdır.
Aciz kullar, çok sevdiği Peygamberi gibi yaşamak zahmetine bile katlanmadan, başkaca yanlış örnekler peşinde koşarak imanlarını zedelemekte ve zaman, teknolojiye ve özellikle paraya yenik düşmekteler.
Oysa bilgi, ve insanoğlunun kazanımlarının tamamı Kur’an’ı haklı çıkaran, doğruluğunu her geçen saniye daha çok ispat eden haldedir ve acıdır ki buna rağmen insanlık hidayetten hızla şirke ve cehennem ateşlerine kaymaktadır.
Hayat bizleri nefsin ve şeytanın acımasız gayretleri ile dini arka plana atmaya ve sosyal yaşam ile dini gerçekler çatıştığında bizi hep sosyal ve toplumca kabul edilmiş olana kılavuzlamaktadır. Bu haldeyken de değil Peygamberimizi taklit etmek, O’nun ümmeti bile olabileceğimiz şüphelidir.
İslam, O’nun yaşayarak gösterdiği ise bugün; zulmeden, katleden, çalan, hak yiyen, vergi kaçıran, açık seçik giyinen, kötülük eden, yetim hakkı yiyen İslam’ı yaşamıyor demektir, Peygamberi örnek almıyor demektir, Kur’an nuru ile aydınlanmayı reddediyor demektir.
Bugün İslam’ın akan gözyaşları ve kanları bu inançsız Müslüman yaftalı kişilerin vebalidir.
İman ve ibadet konusunda zaten aciz insanlığın iman konusundaki acizliği mazeret kabul etmez haldedir ve korkulur ki azabı büyük olacaktır.
Rahmet Peygamberi ümmeti olmak gibi bir şansa ve rahmete sahip olan Müslümanlar, O’nu terk edip zamana, nefislerine ve şeytana uyarak bu şansı kaybetmiş, çok azı hariç Rabbimizin rahmetini –doğrusunu Allah bilir- kaybetmiş haldedir.
Kazanan ise yazık ki İblis ve askerleridir.
Siyonizmin en acımasız zulüm ve baskılarına mağlup olmayı hayatta kalmak için şart kabul eden kandırılmışlar ve acizler sürüsünün peşinde koşan insanlık yaratılış gayesine ters, ilahi hakikate düşman bir halde karanlıklara doğru koşarak yol alırken, İblis ahdine her geçen gün biraz daha yaklaşmış olmanın hazzıyla bir köşede gülmektedir.
Kandırılmış Yahudi, Hıristiyan, Müslüman ve diğer din mensupları Siyonistleri kendilerinden sanarak, onların güç ve imkanlarına sığınarak cennete ulaşacaklarını sanan zavallılardır. Onlar, bu dünyada ve onlar sayesinde kazandıkları azıcık güç ve imkanı sonsuz sanacak kadar bedbaht haldedir. Onlar ilahi fıtrata ters davranmakta sakınca görmeyen imansız kandırılmışlar ordusudur. Yazık ki bu kandırılmışlık kainatı sarmak üzeredir.
Rabbimiz nurunu elbet tamamlayacaktır ama o zamana kadar görülen o ki çok canlar yanacaktır.
Müslüman ve mü’minler bu laflar bize değil diye sevinmemelidir çünkü bu lafların asıl muhatabı bu kesimdir. Diğer dinlerin akıllarını kullanıp İslam’a geçmedikleri ve imanlarını sadece Allah’a kılavuzlamadıkları sürece zaten kurtuluşları yoktur ama İslam’ım diyenlerin hali daha acınacak haldedir ki yazımızın gayesi de odur.
Onlar hakikati bilmeyerek, gerçeği reddederek, büyüklenip İslam’ı reddederek belki bu dünyada kendilerine bahane üretebilir ve fütursuzca yaşayabilir ama Muhammed ümmetinin bu denli hata yapması Kur’an nuruna ve hidayet Peygamberimizin 23 yıllık gayretine karşılık mümkün değildir.
Bu risâlet dönemi, son din İslam’ın hazmedilmesi, kalıcı kılınması, herkes ve her coğrafya için anlaşılır hale gelmesi için –Allah bilir- uzun tutulmuş bir süredir. Dinin bu halde insanlara sunumu alın kitabı okuyun demek yerine alın okuyun ve Peygamberiniz nasıl yaşıyorsa sizde öyle yaşayın içindir. Çünkü O, dinin yaşanmasını bedeninde ve ailesinde gösteren güzel insandır.
Acı veren husus, herkesin çok sevdiğini söylediği Peygamberinin ahlakını örnek almak noktasında yaşadığı tereddütün, imanın önüne geçmesidir. Para mı iman mı noktasındaki seçim bu hayattaki en büyük sınavdır ve geldiğimiz nokta paracı ordunun ne muazzam bir kalabalığa eriştiğinin resmidir.
O kesim kazanmak ta sakınca yok paylaşmak esastır yalanları ile biriktirmek, yığmak, saklamak ve paylaşmamak, paylaşsa da göstermelik rakamlarda bu işi yapmak gayretindedir. Hayatın tüm manası dine değil para ve güce odaklanmışken Peygamberimizin örnek alınması da zaten mümkün değildir.
Öte yandan kandırılmışlık ve acizliklerin Kur’an’da da karşılığının olamayacağı açıktır.
O halde Müslüman olduğunu söyleyen kimseler, İslam’ın beş şartını yerine getirerek yırttık diye boşuna sevinmesinler. Çünkü bu yaptıkları işte muhabbet, samimiyet ve ahlak yoksa tüm o bedeni ve mali ibadetler, dilin ucuyla söylenen kelime-i şehadetler onları kurtaramayacaktır.
Zaman gerçeği söylemek, gerçeği uyandırmak için acıtarak söyleme zamanıdır.
İmansızlar, ahlaksızlar, münafıklar ve şeytanların kol gezdiği bir toplum Muhammed ümmetinin toplumu olamaz. Bu toplumun bireyleri iman kardeşliğinde birleşemezse güçlenemez ve Allah’a fatiha ile verdiği sözü yerine getiremez ve insan sözünü tutmaz ise Rabbimizin ahdi düşer ve azap hak olur. Rabbimiz yalnız bana kulluk ve ibadet ederseniz, en kötü arkadaş olan şeytanı terk ederseniz, Kur’an ve Peygamberime uyarsanız sizi cennetlerime alır ve sizden razı olurum diyerek ahdini ifade etmiştir. Bu ahid de insanın da yapacağı şey vardır, Rabbimizin de dileyeceği şeyler. Biz üzerimize düşeni yapmaz isek başarı ve mükafat ummaya da hakkımız yoktur.
Dahası Rabbimizin gönderdiği son ve mükemmel İslam’a ait Kur’an ve Peygamberi reddetmek, haşa önemsememek başta Rabbimize haksızlıktır ki karşılığı muhakkak olacaktır.
Peygamberimiz gibi vasat bir ev ortamında, zenginliğini muhtaçlarla paylaşmış ve neredeyse parasız halde yaşamak, iki tas yemeği yedi komşu ile paylaşıp belki üç gün aç yatmak gibi bir hayat olması gerekendir. O’nun gibi risâlet görevine rağmen orduların en önünde cihat etmek, imansızlara düşman olduğunu haykırmak olması gerekendir.
Menfaatine bile dokunsa, en sevdiği insanın zararına da olsa doğru ve dürüstlük adına, Allah adına şahitlik yapmak olması gerekendir. O, ‘hırsızlık yapan kızım Fatma bile olsa elini keserdim’ diyen bir örnek ise bugün hırsızların elinin kesilmesi gerekir. Hukukun, içtimanın, medeniyetin beklenti ve kuralları bir yana ilahi emirler bir yanadır. Sorumlu olduğumuz ilahi emirdir ve farz olandır. “Yazıktır, günahtır, bu zamanda böyle şey olur mu?” demek işte imandan küfre dönmenin başlangıcıdır ki bizi “yazık o kuzucukları neden kurban edip ortalığı kan gölüne çeviriyoruz” demeye kadar götürür. Bir süre sonra din hobi halin egelir ve insanlar şeytan tutsağı Yahudiler haline gelir.
Hakikat; Peygamberimizi az çok takip etmeye gayret eden Müslümanlardan ziyade Yahudi ve Hıristiyanların Peygamberimizi takip etmek zorunda olduğudur.
Çünkü kendi dinlerine tabi değişmediğini kabul bile etsek kitap ve Peygamberlerinden bir zaman sonra yeni ve son bir kitap ve Peygamber gönderilmiş olması onlara şu mesajı vermelidir; ‘ Sizin için hükmümü değiştirdim, helal ve haramlarınızı tüm insanlık için yeniden düzenledim ve son sözlerimi bu son kitabımda tamamladım’
Farklı dinlere mensup olanlar hiç olmazsa bu merak nedeniyle İslam’ı tanımak ve gerekirse ondan sonra reddetmek durumundadır. Ama onların daha en baştan bu bir uydurma dindir diye kestirip atmaları onların ateşlere mahkûm olduğunun en bariz göstergesidir.
Müslüman etiketli toplumlara gelince onların en baştan şanslı kılındığını, hatta seçildiğini söylemek mümkündür ki, Rabbimiz muhtemelen cennetine bu son ve inanmış varlık grubundan adaylar seçecektir, yapılması gereken sadece Kur’an ve Peygamberi izlemektir.
Kafir ve müşriklerin en büyük dezavantajı atalarında gelen yanlış dini bir türlü söküp atamamaları iken Müslümanların böyle bir dezavantajı yoktur çünkü anne ve babaları da, dede ve nineleri de İslam’a mensuptur ve bu manada geleneksel olarak ta gerçeğe kılavuzlanmış haldedirler.
Geriye bir tek bu inanca sarılmak, samimi olmak ve gereğini yapmak kalır ki çok zor değildir.
Yapılıyor mu sorusuna cevabımızın hayır olması sorunun merkezindeki kandırılmışlık ve iman zayıflığıdır. Kimse haberim yoktu, bilmiyordum diyemez. Kimse dünyaya geri dönsem de iyilik yapsam, inansam diyemez.
Bilgi insanlığa 1400 sene önce verilmiş ve gereğinin yapılması istenmiştir. Bir ders kitabı gibi, dünya sınavının tüm soruları Kur’an’dan çıkacaktır ve Kur’an’ın bilinerek hayata yansıtılması geçerli not almak için yeterlidir. Başkaca hiçbir yardımcı ders kitabına veya dershaneye gitmeye gerek yoktur. Kur’an’ın bilinmesi ise sadece kendi diliyle, anlayarak, yavaş yavaş okumakla mümkündür.
Kur’an’ı en az bir kere anladığı dildeki mealinden okumak tüm Mü’min ve Müslümanlara farzdır.
Namaz duaları, abdest duaları ve tesbihatların Türkçe karşılıklarını muhakkak bilmek her Müslümana farzdır.
Kur’an’ı hayata yansıtmak ve dine tabi olduğunu, imanlı olduğunu yaşayarak göstermek farzdır.
Namaz duaları, abdest duaları ve tesbihatların Türkçe karşılıklarını muhakkak bilmek her Müslümana farzdır.
Kur’an’ı hayata yansıtmak ve dine tabi olduğunu, imanlı olduğunu yaşayarak göstermek farzdır.
İman kalpten inanmak ve ifade etmektir. Kalbiniz boş ise dediğiniz, kalbiniz dolu iken söylemediğiniz yani yaşayarak göstermediğiniz iman güdük ve noksan demektir.
İbadet, ahlak ve iman İslam’ın olmazsa olmazıdır. Biri yoksa doğrudan cennetlere ulaşma imkanınız da ortadan kalkmış demektir. yaptığınız ibadet, sahip olduğunuzu söylediğiniz iman sizi Peygamber ahlakına yanaştıramıyorsa bir sorun var demektir.
Birisi size bakıp İslam’a özenmiyorsa sizde bir yanlış var demektir.
Bu yazı aynı zamanda bir tebliğ ve davettir. Mesele dünyanın Müslüman olması değil, Müslümanların Müslüman olabilmesidir. Allah tüm kullarına bir an önce İslam’ı anlamayı nasip etsin. Rabbim tüm kandırılmış ve kanmışlara doğru yolu göstersin. Rabbim kâfir ve münafıkların kökünü kazısın. Rabbim farkında olmadan siyonizme, şeytana hizmet eden kullarının helakini artırsın. Amin.