S
Sultan_Farukî
Guest
İslâmi Hayat'ta; Gençliğin Önemi ..
Bir milletin geleceği, gençliğin elindedir. Gençlik tarafından benimsenmeyen, kabul görmeyen bir dava asla başarıya ulaşamaz. Onun için gençlik hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. Çünkü gençliği kazanan bir topluluk istikbalini de kazanmış olur.
Genç olmak kolay; fakat İslâm'ın gençliğe yüklediği misyonu taşıyabilmek ve İslâm'a yakışır bir şekilde vakarla yaşamak zordur. Aklı ve kalbi İslâm'ın nuruyla aydınlanmış, Allah'ın emirlerini yerine getirerek yetişen bir gençlik; İslâm mücadelesinde gerek beyin gücü ve gerekse bedenî güç açısından çok önemli bir yere sahiptir. Ancak şunu da belirtelim ki; herkes dini yaşamak zorundadır. Her yaştaki Müslüman, İslam'ın muhatabıdır; fakat gençliğe ayrı bir önem verilmelidir.
Şuurlu ve olgun bir genç çevresi tarafından olduğu gibi Allah tarafından da çok sevilir ve beğenilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Senin Rabbin nefsine ve hevâsına uymayan genci çok beğenir ve sever."
Genç olmak demek dünya eğlencelerine, dünya lezzetlerine dalıp da o güzel zamanlarını sadece dünyada rahat bir hayat sürmek için harcamak demek değildir. Eğer bir genç haramlara dalmaktan vazgeçip Allah'ın emirlerini yerine getirirse, muhakkak ki Allah o genci ahirette ödüllendirecektir. Ve Rabbimiz kıyamette onlara: "Ey şehvetini ve tüm eğlencelerini benim için terk eden genç! Benim katımda bazı melekler gibisin." diye seslenecektir. Îman edip sâlih ameller işleyen, Allah'ın emirlerini yerine getiren, enerjilerini, güçlerini İslâm için, Allah yolunda harcayan gençler inşallah cennette Rabbimizin özel misafirleri olacaklardır.
"Yedi sınıf vardır ki, hiçbir gölgenin olmadığı o günde Allah'ın arşının gölgesinde gölgelenecektir. Bunlardan bir sınıf da Allah yolunda serpilip büyüyen, gelişen genç; gençliğini Allah yoluna adayan kişidir."
Yunus Sûresi'nin 83. âyetinde şöyle buyruluyor: "Firavun ve erkânının kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavimden bir grup gençten başka kimse Mûsâ'ya îman etmedi. Çünkü firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi." Bu örnekte de görülüyor ki gençliğin bize verdiği akıl ve beden gücünün yanı sıra bizleri muvaffakiyete ulaştıran unsurlarımızdan birisi de cesaretimizdir. Kur'ân tabiriyle, bir diktatöre karşı durabilmenin ve Allah Peygamberi'nin yanında olabilmenin de, "gençliğin cesaretinde" olduğu vurgulanıyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de İslâm'a davet döneminde o kadar çok güçlüklerle karşılaşmasına rağmen, gençler sayesinde İslâmiyet'i daha çabuk ve kolay yaymıştır. İslâm uğruna zulme ve baskıya cesaretle göğüs geren ilk Müslümanlar gençlerden idi. Mesela Hz. Ali, Câfer-i Tayyar, Zübeyr bin Avvâm, Talha, Sa'd b. Ebî Vakkas, Mus'ab bin Umeyr, Abdullah İbn-i Mes'ûd, Abdurrahman bin Avf, Bilal ve Süheyl ve diğer Sahabe Efendilerimiz İslâm ile şereflendiklerinde yirmi yaşın altındaydılar.
Ebû Ubeyde bin Cerrah, Zeyd b. Harise, Osman b. Affan ve Hz. Ömer Efendilerimiz otuz beşlerinin altındaydılar. Hazreti Ebû Bekir Efendimiz de İslâm'a girdiğinde otuz sekiz yaşından fazla değildi. İlk sahâbeler arasında Rasûlullah (a.s.) ile yaşıt olan tek sahâbe Ammar b. Yâsir, ondan daha yaşlı olan sahâbe ise Ubeyde b. Haris Muttalibî idi.
Öyleyse gençlerimizi İslâm terbiyesiyle yoğurmalı, doğruyla yanlışı, iyi ile kötüyü hakkıyla birbirinden ayırt edebilecek, İslâm ahlâkını, millî değerlerini koruyacak ve yaşatacak bir nesil haline getirmeliyiz.
Bunu sağlamak için İslâm değerlerini hatırlatacak eserler bırakmalı, gençler için ilmî ve dînî toplantıları, başta câmî ve mescitleri cazip hale getirmeliyiz. İşte böyle yapılırsa, gelecek İslâm ahlâkının ve Müslümanların olacak, kötülüklerle sahipleri de, firavunlar misali yok olup gidecektir. Yeter ki biz vazifemizi yapalım, gençliğimize sahip çıkalım.
Bir milletin geleceği, gençliğin elindedir. Gençlik tarafından benimsenmeyen, kabul görmeyen bir dava asla başarıya ulaşamaz. Onun için gençlik hiçbir zaman ihmal edilmemelidir. Çünkü gençliği kazanan bir topluluk istikbalini de kazanmış olur.
Genç olmak kolay; fakat İslâm'ın gençliğe yüklediği misyonu taşıyabilmek ve İslâm'a yakışır bir şekilde vakarla yaşamak zordur. Aklı ve kalbi İslâm'ın nuruyla aydınlanmış, Allah'ın emirlerini yerine getirerek yetişen bir gençlik; İslâm mücadelesinde gerek beyin gücü ve gerekse bedenî güç açısından çok önemli bir yere sahiptir. Ancak şunu da belirtelim ki; herkes dini yaşamak zorundadır. Her yaştaki Müslüman, İslam'ın muhatabıdır; fakat gençliğe ayrı bir önem verilmelidir.
Şuurlu ve olgun bir genç çevresi tarafından olduğu gibi Allah tarafından da çok sevilir ve beğenilir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Senin Rabbin nefsine ve hevâsına uymayan genci çok beğenir ve sever."
Genç olmak demek dünya eğlencelerine, dünya lezzetlerine dalıp da o güzel zamanlarını sadece dünyada rahat bir hayat sürmek için harcamak demek değildir. Eğer bir genç haramlara dalmaktan vazgeçip Allah'ın emirlerini yerine getirirse, muhakkak ki Allah o genci ahirette ödüllendirecektir. Ve Rabbimiz kıyamette onlara: "Ey şehvetini ve tüm eğlencelerini benim için terk eden genç! Benim katımda bazı melekler gibisin." diye seslenecektir. Îman edip sâlih ameller işleyen, Allah'ın emirlerini yerine getiren, enerjilerini, güçlerini İslâm için, Allah yolunda harcayan gençler inşallah cennette Rabbimizin özel misafirleri olacaklardır.
"Yedi sınıf vardır ki, hiçbir gölgenin olmadığı o günde Allah'ın arşının gölgesinde gölgelenecektir. Bunlardan bir sınıf da Allah yolunda serpilip büyüyen, gelişen genç; gençliğini Allah yoluna adayan kişidir."
Yunus Sûresi'nin 83. âyetinde şöyle buyruluyor: "Firavun ve erkânının kendilerine işkence etmesinden korkuya düştükleri için kavimden bir grup gençten başka kimse Mûsâ'ya îman etmedi. Çünkü firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir diktatör) ve haddi aşanlardan idi." Bu örnekte de görülüyor ki gençliğin bize verdiği akıl ve beden gücünün yanı sıra bizleri muvaffakiyete ulaştıran unsurlarımızdan birisi de cesaretimizdir. Kur'ân tabiriyle, bir diktatöre karşı durabilmenin ve Allah Peygamberi'nin yanında olabilmenin de, "gençliğin cesaretinde" olduğu vurgulanıyor.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de İslâm'a davet döneminde o kadar çok güçlüklerle karşılaşmasına rağmen, gençler sayesinde İslâmiyet'i daha çabuk ve kolay yaymıştır. İslâm uğruna zulme ve baskıya cesaretle göğüs geren ilk Müslümanlar gençlerden idi. Mesela Hz. Ali, Câfer-i Tayyar, Zübeyr bin Avvâm, Talha, Sa'd b. Ebî Vakkas, Mus'ab bin Umeyr, Abdullah İbn-i Mes'ûd, Abdurrahman bin Avf, Bilal ve Süheyl ve diğer Sahabe Efendilerimiz İslâm ile şereflendiklerinde yirmi yaşın altındaydılar.
Ebû Ubeyde bin Cerrah, Zeyd b. Harise, Osman b. Affan ve Hz. Ömer Efendilerimiz otuz beşlerinin altındaydılar. Hazreti Ebû Bekir Efendimiz de İslâm'a girdiğinde otuz sekiz yaşından fazla değildi. İlk sahâbeler arasında Rasûlullah (a.s.) ile yaşıt olan tek sahâbe Ammar b. Yâsir, ondan daha yaşlı olan sahâbe ise Ubeyde b. Haris Muttalibî idi.
Öyleyse gençlerimizi İslâm terbiyesiyle yoğurmalı, doğruyla yanlışı, iyi ile kötüyü hakkıyla birbirinden ayırt edebilecek, İslâm ahlâkını, millî değerlerini koruyacak ve yaşatacak bir nesil haline getirmeliyiz.
Bunu sağlamak için İslâm değerlerini hatırlatacak eserler bırakmalı, gençler için ilmî ve dînî toplantıları, başta câmî ve mescitleri cazip hale getirmeliyiz. İşte böyle yapılırsa, gelecek İslâm ahlâkının ve Müslümanların olacak, kötülüklerle sahipleri de, firavunlar misali yok olup gidecektir. Yeter ki biz vazifemizi yapalım, gençliğimize sahip çıkalım.