İslâm’da Karakter Eğitimi
Dr. Faruk Kanger
Medeniyet tarihimize baktığımızda İslâm dininin, hayatımızın bütün alanlarını bir nakış gibi dokuduğunu görürüz. Tarih boyunca İslâm’ın inanç esasları, ibadetleri ve ahlâki değerleri iliklerimize kadar işlemiş, bu kültürün içinde yetişen büyük şahsiyetler on dört asırlık muhteşem bir medeniyetin hem mimarı hem de ustası olma şerefini birlikte taşımışlardır. Bizim medeniyetimizin üstünde yükseldiği değerler ezelden ebede uzanan insan fıtratının yol haritasına harfiyen uyan, her türlü ifrat ve tefritten uzak bir orta yol değerleri olmuştur. Zira bir binanın büyüklüğü, ihtişamı ve sağlamlığı ve uzun ömürlü olması onun planının, temelinin, ve burada kullanılan malzemenin kalitesi ile doğrudan alakalıdır. Eğer öyle olmasaydı, Ebu Hanife, İmam Şâfi’, Pîri Reis, Ali Kuşçu, Kindi, İbn Sina, Farabi, İbn Rüşd, Gazâli, Mevlânâ Celâleddîn, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet Mimar Sinan, İbn Ârabi, İmam Rabbani, İbn Haldun, Kâtip Çelebi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İsmâil Hakkı Bursevî, Elmalılı Muhammed Hamdi ve daha binlerce ulemâ, devlet adamı bütün dünyanın şükranla andığı abide şahsiyetler nasıl yetişirdi?
Onların faziletlerinin üzerinde yükseldiği manevi değerlerimiz kıymetinden ve orijinalliğinden hiçbir şey kaybetmedi. İlk devirlerde olduğu kadar taze ve canlı önümüzde duruyor. İşte asırlara meydan okuyan, insanlığın idrakine fıtrat kalemiyle kazınmış, sanki her an yeniden nâzil olan Mübarek Kur’an; işte karanlık dünyamıza güneş gibi nurlar saçan, az önce yaşanmış, yeni söylenmiş gibi binlerce Hadîs-i Şerif; İşte önümüzde hiç eksilmeyen ışığını “Güneş”inden alan, bize hep yol gösteren yıldızlar gibi Ashab-ı Kirâm.
Biz doğru yol üzerinde olup mücadelemize devam ettikçe onlar bizim yolumuzun üzerinde bizimle olacaklar. Tabi ki bir şartla; bizler manevi değerlerimizi yaşatmaya çalıştığımız sürece. Manevi değerlere, İslâmî değerlere bağlı kalabildiğimiz ölçüde.
İnanç esaslarımız, ibadetlerimiz, ahlaki ilkelerimiz, güzel örf ve ananelerimiz, diğer kültürel unsurlar, tarihimiz, ümmet şuuru, bizim temel değerlerimizdir. İlâhi kaynaktan beslenen bütün bu değerlerimizin üzerinde yükselecek olan faziletlerimiz bize, insanlık tarihinin en güçlü medeniyetini yeniden inşa edecek eşsiz şahsiyetleri yetiştirmek için yeterlidir. Burada cevabını bulmamız gereken en mühim soru bunu nasıl yapacağımızdır. Yani değerlerimiz, bizim üzerimizde nasıl faziletlere dönüşecek? Bu değerlerimizi, şahsiyetlerimizde nasıl yaşatabiliriz?
Bu sorulara vereceğimiz doğru cevaplar, aynı zamanda asıl kulluk vazifemizi tarif edecektir. Çünkü Allah Teala
“ Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.” (Âl-i İmran, 114)
buyurmakla bize bir mümin olarak asli vazifemizi hatırlatıyor ve bunun yolunu da gösteriyor. Görüldüğü gibi ayet-i kerimede şahsiyetin temel dinamiklerini oluşturan Îman değerleri hemen başta zikrediliyor ve hemen arkasından bu değerlerin aksiyon haline dönüşmüş faziletleri sıralanıyor. Çok mühim bir husus da faziletlerde son noktanın yani bir üst sınırın olmayışıdır. “Hayırda yarışmak” ifadesi bunu açıkça vurgulamaktadır. Bir başka ayette ise
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”
(Maide, 54)
buyurulmaktadır ki, bu da yaratılışımızın sebebi ve yegâne sorumluluğumuz olan bu îmanî değerleri kazanma ve faziletlere dönüştürme hususiyetimizi yitirdiğimizde başımıza gelecek durumu anlatmaktadır.
Elbette insanın eğitimi zordur. Nefislerin terbiyesi güçtür. Hele hedefimiz ahlâki erdemler kazanmış sağlam karakterli şahsiyetler olmak veya yetiştirmekse bu çok uzun ve zahmetli bir süreç gerektirir. İnsanın eğitimi doğumundan ölümüne kadar devam edeceği gibi hiçbir devreyi bir diğerine yani bebekliği, çocukluğa veya gençliği yetişkinliğe tercih hakkı da yoktur. Çünkü karakter eğitimi hayatın her safhasıyla bir bütünlük arz eder. Neresinde olduğumuzu bilemediğimiz bir hayatın her hangi bir dilimini önemli-önemsiz sayma lüksüne sahip değiliz. Onun her anı şimdiki ânımız kadar çok değerlidir. Bir başka ifadeyle hayatın kıymeti bizim onu değerlendirebildiğimiz kadardır.
Bizim potansiyel olarak sahip olduğumuz dini ve manevi değerler hayatımızın sosyal, ekonomik, ailevi, hususi bütün alanlarına yayılmıştır. İslâm dininin genel yapısı böyledir. İslâm evde veya herhangi bir mekanda tek başına yaşanacak bir din değildir. Onun emrettiği zaruri ibadetlere baktığımız zaman oruç dışında namaz, hac ve zekatın geniş sosyal boyutları olan bir cemiyet içinde gerçekleştirilebildiğini görürüz. Orucun ifa edildiği ramazan ayının da kendine özgü iftar, infak, teravih, bayram gibi cemiyet değerlerini öne çıkaran özellikleri vardır. Bütün dünyada yaşayan müminlerin kardeş olduğunu ilan eden, adeta bütün arzı bir aile mesabesinde gören bir dinin değerlerinin insanın hayatının her alanını kuşatması da tabiidir.
İyi bir şahsiyet, sağlam ve sağlıklı gelişmiş karakterler üzerinde yükseleceği gibi karaktere temel niteliklerini kazandıran da faziletlerdir. Faziletler ise kişinin uzun yıllar içinde istikrarlı davranışlarıyla kazandığı tutumların; bilgi, düşünce ve davranış boyutunda dengeli ve uyumlu bir şekilde yaşanmasıyla ortaya çıkar. Eğer basit bir şekil ile ifade edersek:
Doğru bilgiler, iyi niyetli düşünce ve davranışların uyumlu olarak uzun süre yaşanması alışkanlık ve tutumların gelişmesine zemin hazırlar. Müspet ve hayırlı olana yönlendirilmiş alışkanlık ve tutumlar yani erdemli işler ise uzun süre sonunda fazilet olarak kazanılır. Faziletlerin uyumlu bütünlüğü ise kişinin karakterini oluşturmaktadır. Nihayet, kazanılan bu karakter özellikleri, şahsiyet bütünlüğünü oluşturan unsurlar olurlar.
İnsanın bilgi, düşünce ve davranışlarının onun şahsiyetini hangi aşamalardan geçerek inşa ettiğini gösteren bu tablo, aynı zamanda karakter eğitiminin ne denli zor ve uzun bir süreç olduğunu da göstermektedir. Bildikleri, düşündükleri ve yaptıkları arasında uyumlu ve tutarlı bir ahenk gözlenen insan, aynı yönde uzun yıllar gayret gösterdikten sonra kendisinde arzu ettiği tutum ve alışkanlıklar geliştirebiliyor. Bu tutum ve alışkanlıklar, kişinin inancı ve değerleriyle desteklendiği; kendisinin arzuladığı, uygulamaya koyduğu ve istikrarlı olabildiği ölçüde (şefkat, merhamet, alçak gönüllülük, cömertlik, adaletli olmak vs.) faziletler haline gelir; karakter şekillenmeye, şahsiyet oluşmaya başlar.
Öyleyse İslâm’da karakter eğitimi;
1. İslâm’ın değerleri ışığında yine O’nun öngördüğü faziletleri kazanma ve kazandırma çabasıdır.
2. Ancak doğru öğrenilmiş değerler ve faziletlerin bilgisiyle gerçekleşir. Çünkü doğru davranışlar ancak doğru bilgilerle elde edilir.
3. Şahısların, kendi irade ve arzularıyla gerçekleştirecekleri şuurlu bir faaliyettir. Çünkü eğitilmeyi istemeyen birini kimse eğitemez.
4. Hem şahsın kendinden içe doğru hem dış çevreden kendisine doğru olan iki boyutlu bir eğitimdir. Yani kişi hem kendisini eğitmek isteyecek hem de onun eğitimine dışarıdan katkıda bulunacak kişi veya unsurlar olmalıdır.
5. Özel bir zaman diliminde veya hayatın bir döneminde alınacak bir eğitim değildir. O, doğumdan ölüme kadar hayatımızın her safhasında aynı ehemmiyetle gerçekleşecek bir süreçtir.
6. Günlük hayatımız içinde de özel zaman ayırarak yapacağımız bir faaliyet değildir. Bilakis faziletleri elde etmeyi arzulamak zihinde devamlı canlı duran bir fikirdir.
7. Kişinin hayatının geçtiği, ev, işyeri, okul, diğer dış çevre gibi her mekan bir uygulama alanıdır.
8. Örnek şahıs ya da şahsiyetlere ihtiyaç duyulan bir eğitimdir. Bu örnek şahıslar halen yaşıyor veya geçmişte yaşamış olabilirler.
9. Kişi merkezli bir eğitim olduğundan her şey eğitime tâbi olan kişide başlar yine onda biter. 10. Devamlı uyanık olmayı ve sabretmeyi gerektiren çok uzun bir süreçtir. Çabucak verim almayı beklemek bu süreci olumsuz etkiler.
Dr. Faruk Kanger
Medeniyet tarihimize baktığımızda İslâm dininin, hayatımızın bütün alanlarını bir nakış gibi dokuduğunu görürüz. Tarih boyunca İslâm’ın inanç esasları, ibadetleri ve ahlâki değerleri iliklerimize kadar işlemiş, bu kültürün içinde yetişen büyük şahsiyetler on dört asırlık muhteşem bir medeniyetin hem mimarı hem de ustası olma şerefini birlikte taşımışlardır. Bizim medeniyetimizin üstünde yükseldiği değerler ezelden ebede uzanan insan fıtratının yol haritasına harfiyen uyan, her türlü ifrat ve tefritten uzak bir orta yol değerleri olmuştur. Zira bir binanın büyüklüğü, ihtişamı ve sağlamlığı ve uzun ömürlü olması onun planının, temelinin, ve burada kullanılan malzemenin kalitesi ile doğrudan alakalıdır. Eğer öyle olmasaydı, Ebu Hanife, İmam Şâfi’, Pîri Reis, Ali Kuşçu, Kindi, İbn Sina, Farabi, İbn Rüşd, Gazâli, Mevlânâ Celâleddîn, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman, Fatih Sultan Mehmet Mimar Sinan, İbn Ârabi, İmam Rabbani, İbn Haldun, Kâtip Çelebi, Erzurumlu İbrahim Hakkı, İsmâil Hakkı Bursevî, Elmalılı Muhammed Hamdi ve daha binlerce ulemâ, devlet adamı bütün dünyanın şükranla andığı abide şahsiyetler nasıl yetişirdi?
Onların faziletlerinin üzerinde yükseldiği manevi değerlerimiz kıymetinden ve orijinalliğinden hiçbir şey kaybetmedi. İlk devirlerde olduğu kadar taze ve canlı önümüzde duruyor. İşte asırlara meydan okuyan, insanlığın idrakine fıtrat kalemiyle kazınmış, sanki her an yeniden nâzil olan Mübarek Kur’an; işte karanlık dünyamıza güneş gibi nurlar saçan, az önce yaşanmış, yeni söylenmiş gibi binlerce Hadîs-i Şerif; İşte önümüzde hiç eksilmeyen ışığını “Güneş”inden alan, bize hep yol gösteren yıldızlar gibi Ashab-ı Kirâm.
Biz doğru yol üzerinde olup mücadelemize devam ettikçe onlar bizim yolumuzun üzerinde bizimle olacaklar. Tabi ki bir şartla; bizler manevi değerlerimizi yaşatmaya çalıştığımız sürece. Manevi değerlere, İslâmî değerlere bağlı kalabildiğimiz ölçüde.
İnanç esaslarımız, ibadetlerimiz, ahlaki ilkelerimiz, güzel örf ve ananelerimiz, diğer kültürel unsurlar, tarihimiz, ümmet şuuru, bizim temel değerlerimizdir. İlâhi kaynaktan beslenen bütün bu değerlerimizin üzerinde yükselecek olan faziletlerimiz bize, insanlık tarihinin en güçlü medeniyetini yeniden inşa edecek eşsiz şahsiyetleri yetiştirmek için yeterlidir. Burada cevabını bulmamız gereken en mühim soru bunu nasıl yapacağımızdır. Yani değerlerimiz, bizim üzerimizde nasıl faziletlere dönüşecek? Bu değerlerimizi, şahsiyetlerimizde nasıl yaşatabiliriz?
Bu sorulara vereceğimiz doğru cevaplar, aynı zamanda asıl kulluk vazifemizi tarif edecektir. Çünkü Allah Teala
“ Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.” (Âl-i İmran, 114)
buyurmakla bize bir mümin olarak asli vazifemizi hatırlatıyor ve bunun yolunu da gösteriyor. Görüldüğü gibi ayet-i kerimede şahsiyetin temel dinamiklerini oluşturan Îman değerleri hemen başta zikrediliyor ve hemen arkasından bu değerlerin aksiyon haline dönüşmüş faziletleri sıralanıyor. Çok mühim bir husus da faziletlerde son noktanın yani bir üst sınırın olmayışıdır. “Hayırda yarışmak” ifadesi bunu açıkça vurgulamaktadır. Bir başka ayette ise
“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.”
(Maide, 54)
buyurulmaktadır ki, bu da yaratılışımızın sebebi ve yegâne sorumluluğumuz olan bu îmanî değerleri kazanma ve faziletlere dönüştürme hususiyetimizi yitirdiğimizde başımıza gelecek durumu anlatmaktadır.
Elbette insanın eğitimi zordur. Nefislerin terbiyesi güçtür. Hele hedefimiz ahlâki erdemler kazanmış sağlam karakterli şahsiyetler olmak veya yetiştirmekse bu çok uzun ve zahmetli bir süreç gerektirir. İnsanın eğitimi doğumundan ölümüne kadar devam edeceği gibi hiçbir devreyi bir diğerine yani bebekliği, çocukluğa veya gençliği yetişkinliğe tercih hakkı da yoktur. Çünkü karakter eğitimi hayatın her safhasıyla bir bütünlük arz eder. Neresinde olduğumuzu bilemediğimiz bir hayatın her hangi bir dilimini önemli-önemsiz sayma lüksüne sahip değiliz. Onun her anı şimdiki ânımız kadar çok değerlidir. Bir başka ifadeyle hayatın kıymeti bizim onu değerlendirebildiğimiz kadardır.
Bizim potansiyel olarak sahip olduğumuz dini ve manevi değerler hayatımızın sosyal, ekonomik, ailevi, hususi bütün alanlarına yayılmıştır. İslâm dininin genel yapısı böyledir. İslâm evde veya herhangi bir mekanda tek başına yaşanacak bir din değildir. Onun emrettiği zaruri ibadetlere baktığımız zaman oruç dışında namaz, hac ve zekatın geniş sosyal boyutları olan bir cemiyet içinde gerçekleştirilebildiğini görürüz. Orucun ifa edildiği ramazan ayının da kendine özgü iftar, infak, teravih, bayram gibi cemiyet değerlerini öne çıkaran özellikleri vardır. Bütün dünyada yaşayan müminlerin kardeş olduğunu ilan eden, adeta bütün arzı bir aile mesabesinde gören bir dinin değerlerinin insanın hayatının her alanını kuşatması da tabiidir.
İyi bir şahsiyet, sağlam ve sağlıklı gelişmiş karakterler üzerinde yükseleceği gibi karaktere temel niteliklerini kazandıran da faziletlerdir. Faziletler ise kişinin uzun yıllar içinde istikrarlı davranışlarıyla kazandığı tutumların; bilgi, düşünce ve davranış boyutunda dengeli ve uyumlu bir şekilde yaşanmasıyla ortaya çıkar. Eğer basit bir şekil ile ifade edersek:
Doğru bilgiler, iyi niyetli düşünce ve davranışların uyumlu olarak uzun süre yaşanması alışkanlık ve tutumların gelişmesine zemin hazırlar. Müspet ve hayırlı olana yönlendirilmiş alışkanlık ve tutumlar yani erdemli işler ise uzun süre sonunda fazilet olarak kazanılır. Faziletlerin uyumlu bütünlüğü ise kişinin karakterini oluşturmaktadır. Nihayet, kazanılan bu karakter özellikleri, şahsiyet bütünlüğünü oluşturan unsurlar olurlar.
İnsanın bilgi, düşünce ve davranışlarının onun şahsiyetini hangi aşamalardan geçerek inşa ettiğini gösteren bu tablo, aynı zamanda karakter eğitiminin ne denli zor ve uzun bir süreç olduğunu da göstermektedir. Bildikleri, düşündükleri ve yaptıkları arasında uyumlu ve tutarlı bir ahenk gözlenen insan, aynı yönde uzun yıllar gayret gösterdikten sonra kendisinde arzu ettiği tutum ve alışkanlıklar geliştirebiliyor. Bu tutum ve alışkanlıklar, kişinin inancı ve değerleriyle desteklendiği; kendisinin arzuladığı, uygulamaya koyduğu ve istikrarlı olabildiği ölçüde (şefkat, merhamet, alçak gönüllülük, cömertlik, adaletli olmak vs.) faziletler haline gelir; karakter şekillenmeye, şahsiyet oluşmaya başlar.
Öyleyse İslâm’da karakter eğitimi;
1. İslâm’ın değerleri ışığında yine O’nun öngördüğü faziletleri kazanma ve kazandırma çabasıdır.
2. Ancak doğru öğrenilmiş değerler ve faziletlerin bilgisiyle gerçekleşir. Çünkü doğru davranışlar ancak doğru bilgilerle elde edilir.
3. Şahısların, kendi irade ve arzularıyla gerçekleştirecekleri şuurlu bir faaliyettir. Çünkü eğitilmeyi istemeyen birini kimse eğitemez.
4. Hem şahsın kendinden içe doğru hem dış çevreden kendisine doğru olan iki boyutlu bir eğitimdir. Yani kişi hem kendisini eğitmek isteyecek hem de onun eğitimine dışarıdan katkıda bulunacak kişi veya unsurlar olmalıdır.
5. Özel bir zaman diliminde veya hayatın bir döneminde alınacak bir eğitim değildir. O, doğumdan ölüme kadar hayatımızın her safhasında aynı ehemmiyetle gerçekleşecek bir süreçtir.
6. Günlük hayatımız içinde de özel zaman ayırarak yapacağımız bir faaliyet değildir. Bilakis faziletleri elde etmeyi arzulamak zihinde devamlı canlı duran bir fikirdir.
7. Kişinin hayatının geçtiği, ev, işyeri, okul, diğer dış çevre gibi her mekan bir uygulama alanıdır.
8. Örnek şahıs ya da şahsiyetlere ihtiyaç duyulan bir eğitimdir. Bu örnek şahıslar halen yaşıyor veya geçmişte yaşamış olabilirler.
9. Kişi merkezli bir eğitim olduğundan her şey eğitime tâbi olan kişide başlar yine onda biter. 10. Devamlı uyanık olmayı ve sabretmeyi gerektiren çok uzun bir süreçtir. Çabucak verim almayı beklemek bu süreci olumsuz etkiler.