Hicr Suresi (ELMALILI MUHAMMED HAMDİ YAZIR)

bedirhan.

Aktif Üyemiz
90-91- Nitekim biz Kur'ân'ı kısımlara ayıranlara, yani Kur'ân'ı parça parça etmek isteyen taksimcilere (azab) indirmiştik. "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kur'ân'a) sevinirler. Fakat gruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır." (Ra'd, 13/36) mânâsı gereğince hoşlarına giden bir kısmına inanıp, bir kısmını da inkar etmek şeklinde Kur'ân'ı parça parça etmek isteyen ve değişik kısımlara ayrılmış bulunan yahudiler ve hıristiyanlara önce indirilmiş olan kitaplarda böyle bir uyarıcı geleceği haber verilmişti. Onlar ise Allah'tan kokmuyor, kısım kısım olmuş Kur'ân'ı parçalamak istiyorlar.
92-93-İşte ey Muhammed! Sen bütün bunlara onun apaçık uyarıcı olduğunu söyle Rabbine yemin olsun ki elbette ve elbette onların hepsine soracağız, gerek böyle parça parça ayıranlara ve gerek kâfirlerin gruplarının hepsini bütün yaptıklarından sorumlu tutacağız.
"Küfrettiklerinden" buyurulmayıp da gerek kalble ilgili, gerek bedenle ilgili, gerek söz ve gerek fiil ve gerek terk gibi bütün işleri kapsar şekilde, "Yaptıklarından" buyurulması ne büyük ve müthiş bir uyarı olduğundan gaflet edilmemelidir. Kur'ân'ın bütün birliğiyle hepsine iman ve itikat iddia edip de amele gelince, gönlüne göre bölüşme ve ayırmaya kalkışanlar da bu dehşetli uyarının altına girmiş oluyorlar.
Bundan dolayı:
Meâl-i Şerifi
94- Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.
95- Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
96- Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.
97- Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.
98- O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.
99- Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.
94- Sen, sana emrolunanını tebliğ et, çatlatırcasına veya baş ağrıtırcasına tam ısrar ile ve hiçbir şeyden çekinmeyerek emrolunduğunu açıkça beyan et ve vazifeni yerine getir.
Ve müşriklerden yüz çevir. Sözlerine kulak verme, yaptıklarına aldırma, kendilerine önem verme.
95- Şüphesiz ki biz alay edenlere karşı sana yeteriz.
96-97- Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh edinirler. Yakında bileceklerdir. Görülüyor ki burada bu fasılasının tekrarlanmasıyla sûrenin sonundan baş kısmına tam bir dönüş yapılmıştır. Yani yakında belâlarını bulup, ne büyük cinayet yaptıklarını anlayacaklar ve o vakit, "ah! keşke biz de müslüman olaydık" diye yanıp yakılacaklar.
Andolsun ki biz biliriz onların sözlerinden gerçekten senin göğsün daralır, için sıkılır; O şirk kelimeleri, Kur'ân'a dil uzatılması, Peygamberlikle alay edilmesi, şüphesiz canını sıkar, bunalırsın.
98-O halde hemen Rabbine hamd ile tesbih et. Yani küfür sözlerine canı sıkılmak da Rabbinin bir manevî temizlik terbiyesi, şükretmeye değer bir nimetidir. Sıkıldın mı hemen Rabbine hamdederek ona tesbih et ve onu ulula, için açılır ve bunun şükür alâmeti olmak üzere de secde edenlerden ol, yani namaz kıl, genişlersin
99- ve rabbine ibadet et, bu tarz üzere Rabbine ibadet etmeye devam et. Sana ölüm gelinceye kadar. Yani her canlı için meydana gelmesi kesin olan ölüm gelip de Rabbine kavuşuncaya kadar.
Bilindiği gibi "Yakîn" kelimesi gibi masdar ve sıfat olur. Masdar olduğu takdirde bir şeyi gerçeğe uygun, doğru inanç ile şüphesiz olarak kesin bir şekilde bilmek demektir. (Bakara, 2/4. âyetin tefsirine bkz.)
Sıfat olduğu takdirde ise aynı şekilde ilmin veya mefûl mânâsına gelen "fe'îl" olarak bilinen şeyin sıfatı olur. Fakat bu âyetteki "El-yakîn"den maksadın kesin ilim olmadığı açıktır. Çünkü bu durumda Hz. Peygamberin kesin bilgisi yokmuş da gelecekmiş gibi varsaymak gerekir. Böyle bir varsayımın yanlışlığı ise ortadadır. Şu halde buradaki "yakîn"i bazı imansızların yaptığı gibi "kesin bilgi" mânâsına, yorumlamak bir küfür olur. Onun için bütün tefsirciler buradaki in bilinen mânâsına, yani henüz meydana gelmemiş, fakat meydana gelmesi kesinlikle belli olan, o kesin olarak inanılan şey demek olduğunda görüş birliğindedirler. Ancak başındaki Lâm-ı ahd (bilinen bir şeye delalet eden tarif edatı) ile, o bilinen inanılan şeyden maksadın ne olduğu hakkında iki rivayet vardır. Bir görüşe göre bu yakînden maksat, vaad edilen yardımdır, denilmiş. Gerçekten Hz. Peygamber'e, Allah'ın yardımı kesinlikle vaad edilmiş ve "Rabbine yemin olsun ki, onların hepsine soracağız." (Hıcr, 15/92) buyurulduğu üzere sözün gelişi de bunu bildirir. Ancak bu şekilde kastedilen mâna düşürülmek veya maksat, hedefin içine konulmak veyahut gaye için diğer bir hükmün gözetilmesi gerekir ki, bunlar, açıkça anlaşılan mânâya aykırı görünürler.
Tefsircilerin çoğu ise bu "yakîn" den maksadın ölüm olduğunu nakletmektedirler. Çünkü ölüm, her canlı için, en fazla kesin olarak inanılan bir şeydir. Yükümlülük sınırının sonudur. Şüphe yok ki burada ölümün, açıkça zikredilmeyerek "yakîn" deyimi ile anlatılması çok anlamlıdır. Sözün gelişi Hz. Muhammed'i teselli yerinde söylendiği için bunda ölüm açıkça söylenmediği gibi Peygamberin vefatı en yüksek bir hayat gayesi ile anlatılmış, yani Bakara, 2/4) sırrına erişenler için "Allah'ın huzuruna çıkmak", "Allah'ın huzuruna dönmek" emrine kesinlikle inanıldığı için, Hz. Peygamberin vefatı, Allah'ın huzuruna çıkmanın, hakka'l-yakîn (bizzat kesinlikle gerçekleşmesi) demek olduğuna işaret edilmiştir.
Özetle herkes için kesin olarak inanılan ve seni Rabbine hakka'l-yakin kavuşturacak olan ölümden bile çekinmeyerek yaşadığın müddetçe Rabbine ibadet ve kullukta devam etmekle "Sana emredileni, kafaları çatlatırcasına anlat" emrini yerine getir.
Hıcr Sûresi burada biterken bakınız Nahl Sûresi bu sonucu nasıl mükemmel bir başlangıçla takip edecektir.
 
Üst Alt