GÜL GAZELİ
Bir baharlık ömrü için sunulursa yâre gül
Ömrü biter, yâr incinir, başlar intizâre gül.
Adını gül koymuşlar, gülzârda yetişti diye,
Haberi yok, nereden gelmiştir gülzâre gül.
Sabırsız gonca gonca bekler hergün seheri,
Her açışı bir bahar, isim olur bahâre gül.
Ne incitme, ne incinmeyi arzu etmez asla,
Dikenli takdîr edilmiş, ne yapsın bîçare gül.
Diken gülün, gül dikenin yıllar yılı parçası,
Sevenleri incitse de düşman olmaz hâre gül.
Aslı gül iken o âteşin, yakar mı İbrahim’i?!
Alev alev açacaktır, dönüşür mü nâre gül.
Yürekler görünce gülün ötesindeki rengi,
Anlar ki letâife vazgeçilmez usâre gül.
Bin taş değse âh etmezde aşığın bedenine,
Sevgiliden atılınca açar bin bir yâre gül.
Bir şeref ki aynı kokmak Sevgili’nin teriyle,
Öğrendiği günden beri sevinçten âvâre gül.
Medine’yi görememiş, hasretinden yanmıştır,
Yollarına düşemez, o yüzden târumâre gül.
Yaprağını aşk kızartmış, inceltmiş bedenini,
Bilemez güzelliğini, aldırmaz îtibâre gül.
Yalnızca o bahçede açmak... ne gülzâr ne bülbül,
Bu pek amansız derdine bulamaz bir çâre gül.
Pâyesi şehadet mi, hasretle yanıp solanın?!
Her bahar sonu kefensiz giriyor mezâre gül.
Ey adı solmaz, aşkı solmaz ve rengi solmaz ey!
Gidişin ki ölümleri getirir nazâre gül.....
Şemsi Nur Gök
Bağlarda çok tenha bir ağaçtı gül,
Bülbül düşsün diye bir ağ açtı gül.
Bülbül güle kondu kan revan oldu.
Bülbülün kanından güller açtı gül.
Rengi kan şulesi, kokusu iksir,
Güzeller başından inmez taçtı gül.
Billur şebnemleri hep maveradan,
Onmaz gönüllere bir ilaçtı gül.
Bülbüle yönelmiş oktu dikenler,
Bülbülü del’eden reyha saçtı gül.
Mehtapları dürdü yapraklarına,
Sevda yollarında bir araçtı gül.
Rengine bezedi tüm ufukları,
Hüzünlere doğru bir yol açtı gül.
Bir akkor içine atıp ta bizi,
Başın alıp tenhalara kaçtı gül.
Bir baharlık ömrü için sunulursa yâre gül
Ömrü biter, yâr incinir, başlar intizâre gül.
Adını gül koymuşlar, gülzârda yetişti diye,
Haberi yok, nereden gelmiştir gülzâre gül.
Sabırsız gonca gonca bekler hergün seheri,
Her açışı bir bahar, isim olur bahâre gül.
Ne incitme, ne incinmeyi arzu etmez asla,
Dikenli takdîr edilmiş, ne yapsın bîçare gül.
Diken gülün, gül dikenin yıllar yılı parçası,
Sevenleri incitse de düşman olmaz hâre gül.
Aslı gül iken o âteşin, yakar mı İbrahim’i?!
Alev alev açacaktır, dönüşür mü nâre gül.
Yürekler görünce gülün ötesindeki rengi,
Anlar ki letâife vazgeçilmez usâre gül.
Bin taş değse âh etmezde aşığın bedenine,
Sevgiliden atılınca açar bin bir yâre gül.
Bir şeref ki aynı kokmak Sevgili’nin teriyle,
Öğrendiği günden beri sevinçten âvâre gül.
Medine’yi görememiş, hasretinden yanmıştır,
Yollarına düşemez, o yüzden târumâre gül.
Yaprağını aşk kızartmış, inceltmiş bedenini,
Bilemez güzelliğini, aldırmaz îtibâre gül.
Yalnızca o bahçede açmak... ne gülzâr ne bülbül,
Bu pek amansız derdine bulamaz bir çâre gül.
Pâyesi şehadet mi, hasretle yanıp solanın?!
Her bahar sonu kefensiz giriyor mezâre gül.
Ey adı solmaz, aşkı solmaz ve rengi solmaz ey!
Gidişin ki ölümleri getirir nazâre gül.....
Şemsi Nur Gök
Bağlarda çok tenha bir ağaçtı gül,
Bülbül düşsün diye bir ağ açtı gül.
Bülbül güle kondu kan revan oldu.
Bülbülün kanından güller açtı gül.
Rengi kan şulesi, kokusu iksir,
Güzeller başından inmez taçtı gül.
Billur şebnemleri hep maveradan,
Onmaz gönüllere bir ilaçtı gül.
Bülbüle yönelmiş oktu dikenler,
Bülbülü del’eden reyha saçtı gül.
Mehtapları dürdü yapraklarına,
Sevda yollarında bir araçtı gül.
Rengine bezedi tüm ufukları,
Hüzünlere doğru bir yol açtı gül.
Bir akkor içine atıp ta bizi,
Başın alıp tenhalara kaçtı gül.