Varlık, uykunun kundağındayken ızdırabı abideleştiren o ızdırap ve şefkat şairi;
Azapsız dimağların görecekleri serap,
Ve sancı değil, sancı çekmemek en acısı...
diyerek ızdırabı ruhunda duymayan, ızdırapsız bir hayatın eşiğinde dolaşan günümüzün garip insanına seslenir. Her şeyin gizlendiği gecelerde ruhunu cesedine ezdiren garip insanlara en acının ne olduğundan haber verir. Sancısız, ızdırapsız bir hayat, çölde dolaşıp serap görmek gibi bir şeydir onun için.
Yakup çilehanesine uğramayanlar, ruhunda magmalar yandığı halde hissetmeyenler, gönül Kâbelerine ızdırap tohumları serpmeyenlerin onu anlamaları çok zordur.
Adı göklerde Yüce Yaratıcıyla yan yana yazılı olan Nebiler Serverinin, ezelde bestelenen, Mekke’nin dikenli yollarında boy atan, ve Medine’nin burçlarında taşınan ızdırabını taşır bugünlere.
O ızdırap ki, Nebiler serveriyle başlamış, Hz. Ebu Bekir’le, Hz. Ömer’le, Hz. Osman’la, Hz. Ali’yle gelişip boy atmış, sahabenin dil altlarında saklanmış ve çağları aşan kutlu beyanlarla bezenerek bugünlere gelmiştir.
Ve bugünün ızdırap insanının gönlünde bayraklaşmıştır. Yine onun gönlünden taşınacaktır gelecek nesillere.
Ey Izdırap anladım ki her şey seninle
Sen Hakk’a giden yollarda vuslata vesile