EL - AZİM cc
EL - AZİM cc
el-Azîm, pek azametli, pek büyük, zatının ve sıfatının mahiyeti çok yüce olan, aklın, hakîkatinin künhünü ihâtadan âciz kaldığı Yüce Zât demektir.
He is very huge and great, the nature of his personality and role are very high, he is the Great Allah which logic is so weak to understand the existence of his truth.
Bakara sûresi (2), 255: "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne uyuklama tutar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.
İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür."
Azîm ismini, benim âciz kâlemim sizlere anlatmakta zorlanıyor dostlarım! Gelin, "tefekkür" âlemine dalalım ve O, Yüceler Yücesini, kendi muhteşem kelâmından dinleyelim.
İlk önce, kâinatın tanzimindeki ilâhî gayeyi düşünün dostlar!
Zâriyât sûresi (51)'nin elli altıncı âyeti tecellide: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."
Sonra, kâinatın süslenmesindeki muhteşem sanatı inceleyin lütfen!
Sâffât sûresi (37), 6: "Gerçekten Biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir ziynetle, yıldızlarla süsledik."
Nûh sûresi (71), 16: "Ve ayı, bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır."
Ve kâinatı kaplayan, sarmalayan rahmeti hissedin! Her mahlûkun anne olanlarının, yavrusuna bakışındaki sevgiyi görüp, yavrulardaki acziyetin rahmeti celb edişindeki sırrı anlamaya çalışın!
"...Rahmetim her şeyi kuşatmıştır..." (A'râf sûresi (7), 156.) mealindeki âyet-i kerime tecellide ve "Şüphesiz Allah Teâlâ'nın yüz rahmeti vardır. Bu rahmetin bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, Kıyâmet günü içindir." (Müslim, Tevbe, 20.) hadîs-i şerîfi ışıldıyor...
Mahlûkatın tümünün, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin tümünün rızklarının onlara ulaştırılmasındaki düzeni seyredin...
Hûd sûresi (11), 6: "Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır." âyeti tecellide…
Muhteşem bir sanatkârın özenle boyadığı tablolarını, beğeniye sunuşu gibi, Hz. Allah'ın açtığı "dünya" adlı sanat galerisini gezin dostlarım:
Mülk sûresi (67), 3: "O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?" âyeti tecellide…
Ve dostlar, kâinatın kalbine işlenen "aşk"ı hissedin lütfen!
Göklerin yerlere olan iştiyakını, bulutların bu aşkla ağlayışını, gecenin gündüze, gündüzün geceye sevdalanışını, toprağın suya aşkını; suyu bulunca onu tâ içine kadar çekişindeki aşkı hissedin lütfen!
Ay, gecelere âşık! Bülbül güle, gül bülbüle âşık, Sarmaşık dala, tohum toprağa âşık!
Ve bu muhteşem aşkın yarattığı cezbenin meydana getirdiği tabiat olaylarını düşünün dostlarım!
Vâkıâ sûresi (56), 74: "Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et."
Yaratılmış hiçbir şeyin gereksiz olmadığını, bitkilerden çıkarılan ilaçların faydalarını; hayvanlar âlemindeki minicik bir tırtılın bile bir gayesi olduğunu görün; Hakîm ve Kerîm isimlerinin tecelli ettiği noktadaki tedbiri, terbiyeyi ve o muhteşem muvazeneyi seyredin.
Şûrâ sûresi (42), 4, 5: Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. Nerede ise gökler O'nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
O, Azîm'dir dostlar!
O, bizlerin aklının alamayacağı kadar yücedir.
Vâkıâ sûresi (56), 96: "O halde Azîm (pek yüce olan) Rabbini ismi ile ("Subhâne Rabbiyel Azîm" diyerek) tesbih et!"
EL - AZİM cc
el-Azîm, pek azametli, pek büyük, zatının ve sıfatının mahiyeti çok yüce olan, aklın, hakîkatinin künhünü ihâtadan âciz kaldığı Yüce Zât demektir.
He is very huge and great, the nature of his personality and role are very high, he is the Great Allah which logic is so weak to understand the existence of his truth.
Bakara sûresi (2), 255: "Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne uyuklama tutar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur.
İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür."
Azîm ismini, benim âciz kâlemim sizlere anlatmakta zorlanıyor dostlarım! Gelin, "tefekkür" âlemine dalalım ve O, Yüceler Yücesini, kendi muhteşem kelâmından dinleyelim.
İlk önce, kâinatın tanzimindeki ilâhî gayeyi düşünün dostlar!
Zâriyât sûresi (51)'nin elli altıncı âyeti tecellide: "Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım."
Sonra, kâinatın süslenmesindeki muhteşem sanatı inceleyin lütfen!
Sâffât sûresi (37), 6: "Gerçekten Biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir ziynetle, yıldızlarla süsledik."
Nûh sûresi (71), 16: "Ve ayı, bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de bir kandil yapmıştır."
Ve kâinatı kaplayan, sarmalayan rahmeti hissedin! Her mahlûkun anne olanlarının, yavrusuna bakışındaki sevgiyi görüp, yavrulardaki acziyetin rahmeti celb edişindeki sırrı anlamaya çalışın!
"...Rahmetim her şeyi kuşatmıştır..." (A'râf sûresi (7), 156.) mealindeki âyet-i kerime tecellide ve "Şüphesiz Allah Teâlâ'nın yüz rahmeti vardır. Bu rahmetin bir tanesi sebebiyle varlıklar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ise, Kıyâmet günü içindir." (Müslim, Tevbe, 20.) hadîs-i şerîfi ışıldıyor...
Mahlûkatın tümünün, insanlar, hayvanlar ve bitkilerin tümünün rızklarının onlara ulaştırılmasındaki düzeni seyredin...
Hûd sûresi (11), 6: "Yeryüzünde rızkı Allah'a ait olmayan hiçbir canlı yoktur. O, onların karar kıldıkları yerleri de, emaneten durdukları yerleri de bilir. Onların hepsi apaçık bir kitaptadır." âyeti tecellide…
Muhteşem bir sanatkârın özenle boyadığı tablolarını, beğeniye sunuşu gibi, Hz. Allah'ın açtığı "dünya" adlı sanat galerisini gezin dostlarım:
Mülk sûresi (67), 3: "O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân'ın yaratmasında bir uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir çatlaklık görüyor musun?" âyeti tecellide…
Ve dostlar, kâinatın kalbine işlenen "aşk"ı hissedin lütfen!
Göklerin yerlere olan iştiyakını, bulutların bu aşkla ağlayışını, gecenin gündüze, gündüzün geceye sevdalanışını, toprağın suya aşkını; suyu bulunca onu tâ içine kadar çekişindeki aşkı hissedin lütfen!
Ay, gecelere âşık! Bülbül güle, gül bülbüle âşık, Sarmaşık dala, tohum toprağa âşık!
Ve bu muhteşem aşkın yarattığı cezbenin meydana getirdiği tabiat olaylarını düşünün dostlarım!
Vâkıâ sûresi (56), 74: "Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et."
Yaratılmış hiçbir şeyin gereksiz olmadığını, bitkilerden çıkarılan ilaçların faydalarını; hayvanlar âlemindeki minicik bir tırtılın bile bir gayesi olduğunu görün; Hakîm ve Kerîm isimlerinin tecelli ettiği noktadaki tedbiri, terbiyeyi ve o muhteşem muvazeneyi seyredin.
Şûrâ sûresi (42), 4, 5: Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O'nundur. O çok yücedir, çok büyüktür. Nerede ise gökler O'nun azametinden tâ üstlerinden çatlayacak gibi titreşiyorlar. Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir."
O, Azîm'dir dostlar!
O, bizlerin aklının alamayacağı kadar yücedir.
Vâkıâ sûresi (56), 96: "O halde Azîm (pek yüce olan) Rabbini ismi ile ("Subhâne Rabbiyel Azîm" diyerek) tesbih et!"