Teşekkürler üstad. Güzel sözlerinize , şiirlerinize tekrar kavuştuk. Yüreğinize sağlık.
Kuşkusuz, mecazî aşktan hakikî aşka geçmek kolay değildir. Bilindiği gibi, aşk aşırı ve de coşkun bir sevgi derecesidir. Bu sevgi, yalnız insanlar arasında değil, dünyanın mal-mülk, makam, mevki gibi hususlarda da geçerlidir. Burada mühim olan, gerçek bir tefekkür sistemine sahip olmak, tefekkürünü vahyin ışığı altında doğru bir zemine oturtmak ve doğru dersler çıkarmaktır. Örneğin, Hadis-i şerifte ifade edilen “Lezzetleri acılaştıran ölümü çok hatırlayın” düsturu, hayatımızın bir kronometresi gibi çalışmalıdır. “Bütün günahların başı dünya sevgisidir”, “Hikmetin başı Allah korkusudur” şeklindeki düsturları, tefekkür sarayımızın anahtarı gibi kullanmalıyız. İnsan oğlu fıtraten/yaratılıştan, her şeyden önce kendini sever ve sevdiklerini de kendisi için sever. Sağlam bir düşünceyle bakıp, kendi menfaatini masaya yatırsa, fani olan sevgililerin bir gün kendisini terk edeceğini ve kendisine hiçbir faydalarının olamayacağını kalbinin cebine koysa, Bâkî olan hakikî sevgili yüce Allah’ın yoluna girmesi oldukça kolaylaşacaktır. İman-amel-tefekkür üçlüsünü bir hayat iksiri gibi içmeye devam edip, Rahman ve Rahim olan Allah’ın kapısını çalmak, o kapıda beklemek ve o kapıya güvenmek ve güvendiğini söz, fiil ve düşünceleriyle pekiştirmek gerekir. "Sanma Şah'ım herkesi sen, sadıkane, yar olur, Herkesi sen, dost mu sandın, belki ol, ağyar olur, Sadıkane, belki ol, alemde bir, dildar olur, Yar olur, ağyar olur, dildar olur, serdar olur..."
İlk” te “son” bulmaktır!..“Başlangıçta”, “bitmek”tir AŞK!...Aşk ne hüzün, ne sevinç, ne hülya…Aşk, sahili olmayan koca bir derya!…Aşk ne Mecnun, Aşk ne Leyla… AŞK dediğin, yüce MEVLA