Anne eve dönecek

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici


Anne eve dönecek/ zarifoğlu
Çalışan kadının batmayan güneşi demiştim bir zamanlar. Sabah güneş doğarken başlayan mesaileri, gün akşama dönerken, akşam geceye ulanırken bir türlü bitmeyen kadınları/ anneleri anlatmak için. Çalışmak en çok kendinden çalmak demiştim çünkü en çok kendine uzak kalmaktı. Modern zamanlarda çalışmak kimselere yetişememek, bölündükçe bölünmek demekti.
Bitmeyecek bir mesaiye ta en başından bir hevesle evet demekti çalışmak. “Gelinlik kız olduğunu da görelim.” temennileri ile yüzleri kızararak büyüyen kızların, “Benim kızım doktor/ öğretmen olacak.” cümleleri ile büyüttükleri evlatlarıydı çalışan kadınlar. Okumak için evlerinden bir kez çıkmış ve bir daha dönememiş kızların evlenmesi, ev bark sahibi olması, anne olması ama en çok çalışan kadın olmasıydı.
Dünya çok değişti eskisi gibi değil bu devirde okumak lazımla başlayan, yarın ne olacağını bilemezsin bir bileziğin olsunla devam eden bir hayatın üzerine, biz bir maaşla nasıl geçineceğiz diyerek düğüm üstüne düğüm atılmasından başka neydi ki çalışmak.
Seküler dünya, yaşadığımız hayatı bir elmayı böler gibi dini ve dünyevi diye ikiye bölerken üniversite sınavı, diploması, memurluğu, asistanlığı, ihtisası diyerek birer birer çıktığımız basamaklar için öğrendiğimiz tonla bilginin vicdan azabı değil de neydi çalışmak? Sahi öğrendiklerimizden kaçı ahiretlikti kaçı dünyalık? İlim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir/ sen kendini bilmezsen/ ya nice okumaktır? Diyorken Yunus ve “Kendini bilen rabbini bilir” hakikatine işaret ediyorken bunca okumak ve çalışmak bizi hangi bene ulaştırıyordu ki?
Okumalara doyamıyor, üstüne kariyer yapıyor, hırs yapıyor ama bir türlü kendimizi bulamıyorduk ruhumuzun kuytularında. Kendimizi bulamadığımızdan mıydı giderek büyüyen iktidarımız? Evet iktidar! Güçlü kadınların, erkeklerin yaptığı her işi yapan, her alanda çalışabilen kadınların giderek büyüyen iktidarından bahsediyorum size. Ben buna çok zamandır güçlü kadınların mutsuz iktidarı diyorum. Bir basamak daha ilerlersem daha mutlu olacağım zannı ile yaşayan mutsuz kadınlardan bahsetmek istiyorum dilim döndüğünce. Kadınlar bunca basamağı azimle çıkarken onları bir köşeden seyreden sonra da “Bu kadın milleti çok para harcar abi, en güzeli çalışan bir hatunla evlenmek.” diyerek erkekliğin onda dokuzunun kaçmak olduğunu kabul eden erkeklerin asla evlerine döndüremeyecekleri kadınlardan söz açmak istiyorum.
Sabah işe giderken akşam yapacağı yemeğin malzemesini hesap eden, bilgisayar çantası ile sebze poşetini aynı elde taşımayı beceren, hem akıllı hem bakımlı hem becerikli olmak için çırpındıkça çırpınan yine de eşlerinin bir takdirini alamayan kadınları siz de görüyor musunuz benim gibi? Kör karanlıkta erkeklerle beraber evlerinden çıkarken sıcacık yataklarında uyuyan hemcinslerinin sıkı sıkıya kapalı perdelerine gıpta ile bakan kadınları görüyor musunuz sabahları?
Yoksa siz dışarı çıktığınızda ayakkabısı çantası ile uyumlu, çocuğuna her şeyin en kalitelisini almak isteyen, sinemaya gidip dışarıda yemek yiyen, yeri geldiğinde erkelerle rahatça konuşan, eve geldiğinde bile telefonu dakikalarca kapanmayan kadınları mı biliyorsunuz? Çoğunun eşinin bile mağrur bulduğu, ben seni mutlu etmeyi bir türlü beceremedim diye yakındığı kadınları görüyorsunuz demek. O halde yarın onlardan birini gördüğünüzde daha dikkatli bakın lütfen. O kocaman kocaman duvarları var sandığınız kadınların gözlerine bakın, o kadınların yüreklerinin en tenha köşelerinde oturmuş ağlayan kız çocuklarını görebilmek için bakın bu kez gözlerine. Hayatlarının uyumsuzluğunu düzene koymak için çaba sarf ederken uydurdukları ayakkabı ile çantaya değil de hayatlarına bakın mesela. Kocaman poşetlerle eve döndükleri günlere değil de evlatlarının ellerinden tuttukları anlara bakın mesela. Kocalarının onları mutlu etmek için götürdüğü pahalı restoranlara girişlerine değil de evde yenilen bir yemek sonrası eline sağlık cümlesini duymak istemelerine bakın.
O kadınlardan biri kardeşinizse, eşinizse, komşunuzsa, arkadaşınızsa onları dinlemeyi deneyin mesela. Yargılamadan, eleştirmeden, önyargısız dinlemeye çalışın bir kere. Evlatlıklarını, arkadaşlıklarını, anneliklerini eleştirmeden dinleyebilir misiniz? Merak etmeyin onlar her gün defalarca eleştiriyorlar zaten kendilerini, siz biraz dinleseniz bir şey eksilmez hayatlarınızdan.
O mağrur, o başarıdan başarıya koşan, giderek güçlenen kadınların yaralarını görebilirsiniz böylece. Çocuğu yatağında mışıl mışıl uyurken onun gül uykusundan uyanmasını seyretmek yerine onu kucaklayıp bakıcıya, kreş için servise vermenin zannettiğiniz kadar kolay bir şey olmadığınızı anlayabilirsiniz. Her gün iş yerinde memnun edilmesi gereken amirle/ müdürle uğraşmaya hiç de gönüllü olmadıklarını kendi dilleri ile söyler çoğu. O sinirli, hırçın zannettiğiniz kadınların bilmem hangi gözyaşını böylece gizlediğini bilirsiniz siz de. Aslında çok büyük bir kısmının ne çalışmak ne kariyer yapmak istediğini sadece biraz huzur istediklerini de görebilirsiniz.
Huzur, sadece biraz huzurdur pek çoğunun istediği. Peki, huzur nerde? Huzur; evlerimizde. Bizim bir sabah çıktığımız ve bir daha dönmeyi beceremediğimiz evlerimizde. Her akşam bir külçeyi taşır gibi taşıdığımız bedenlerimizi değil, ruhlarımızı eve döndürmekten bahsediyorum. Bir kadının evinin perdesini sevmesinden, pencere önüne koyduğu çiçekle konuşmasından, güvercinlere ekmek vermesinden, evladını öperek uyandırmasından bahsediyorum sizlere. Üst kat komşusu ile bir fincan kahve içmesi, pazardan iki kilo çilek alıp onunla reçel yapması gibi şeylerden yani toplumun sürekli küçümsediği, ev hanımlarının bile artık utana sıkıla söyledikleri şu işlerin aslında hiç de küçük işler olmadığını anlatmak istiyorum. Fıtri olan hislerin oluşturduğu boşluğu başka hiç bir şeyin dolduramayacağını görmemiz gerekmiyor mu?
Ecdadımız kadınları tanımlarken cins-i latif demiştir. Kadın yaratılışı icabı zariftir, naiftir, narindir. Zariftir ki eşi onunla sükûn bulsun, kadın eli değince dünya yaşanılır bir yer olsun. Naiftir ki kadın her şeyden öte annedir. Onun merhameti rahmeti rahmandan bir damladır. Bir evlat ancak merhamet ile büyür ve merhametle büyüyen çocukların yaşadığı bir toplum sağlam bir toplum olabilir. Oysa çalışma hayatı ne zarifliği ne latifliği ne narinliği taşır. Orada şartlar çetindir. Yeri geldiğinde güçlü, acımasız, sert olmak gerekir. Kimse sizin hakkınızı savunmayacağı için her türlü olumsuzluğa hazırlıklı olmak gerekir.
Fıtratından getirdiği özelliklerle yaşadığı hayatın ondan istediği özellikler arasında bir sarkaç gibi durmadan gider gelir çalışan kadın. Ruhunda bir gerilim sürekli devam eder. Ne fıtrattan vazgeçebilir, ne hayatından. Ne evinde kalabilir ne gittiği seferlerden dönebilir. Çünkü ona evde olmanın değersiz olduğu öğretilmiştir bir kere. Değerli ve kıymetli olması için çalışması gerektiğine inandırılmıştır bir kere. Evde olmak, cehaletin öbür adı olmuştur çoktandır. Çalışınca dünyanın peşinden koşup ona yetişeceğini de görmüştür rüyalarında. Oysa kimse ona sanayi devrimi ile kadının evinden çıktığını, erkeğe göre ucuz iş gücü olduğu için kadınların tercih ediliş serüvenini anlatmamıştır. Medeniyet seviyeniz kadınlarınızın çalışması ile doğru orantılıdır diyen çok gelişmiş(!) ülkelerin şimdilerde kendi kadınlarını evlerine döndürmeye çalıştıklarını da fark edecek vakti yoktur bunca telaş arasında.
Ümitsizce biliyorum kadınlar evlerine dön(e)meyecekler bir süre daha. Önce bizleri bu hayatın içine atanların kendi yangınlarından nasıl kurtulmaya çalıştıklarını görmemiz gerekecek ikna olmak için, ancak ondan sonra evlerinde dağ gibi oturan kadınların gerçekten kıymetli olduğunu, o kadınların bir medeniyeti evlerinden büyüttüklerini göreceğiz.
Peki, şimdi mi? Madem bir sabah erkenden çıktığımız evlerimize tekrar dönemiyoruz hiç değilse evlerimizi sevmeye çalışalım. Evlerimizdeki eşyaya ruh verelim dokunuşumuzla, evlerimizi sevelim, evlerimizi ve evlerde bizi bekleyen ehlimizi. Bir de anlamaya çalışalım biraz olsun, çalışan kadın olmanın yakıcı günlüğünü…
 

harekat

Özel Üye
Konu süper Ustadım. güzel bir konuya değinmişsin. Malesef çok doğru.! Para ve makam uğruna tüketilen bir ömür ve hayat. Bir yerlere gelme hırsıyla evlenmeyen, evlense bile bunun beraberinde getiren boşanma vakalarının sık sık görülen bir toplumu haline geldik... Halbuki islam dini kadına çok kolaylıklar sağlamıştır...
 
Üst Alt