Nur Hanım
Aktif Üyemiz
ALLAH VE RESÛLÜ’NDEN DAHA SEVGİLİ HİÇBİRŞEY OLAMAZ
Tevbe Sûresi’nin 24. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, hısım ve akrabanız, kabîleniz, elinize geçirdiğiniz mallar, zarara uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size, Allah ve Resûlü’nden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allâh’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah öyle fâsıklar gürûhunu hidâyete erdirmez."
buyurulmuştur.
Yani, muâşeret ettiğiniz; beraber yaşadığınız, en yakın akraba ve taallukâtınız ve kazandığınız mallar ve kesâdından korkacağınız ticaret ve hoşunuza giden meskenler, içlerinde rahat ve huzur içinde sâkin olup kalmak arzusunda bulunduğunuz evler, konaklar, köşkler, bahçeler, vatanınız yani bütün bunları sevmenin de bir haddi ve hakkı vardır.
Bunlara muhabbet, Hz. Allah ve Hz. Resûlullah muhabbetine, hak din muhabbetine mâni olmamak ve ona hizmet etmek şartıyla ne kadar muhabbete şâyân iseler, din muhabbetine muârız oldukları ve Allah yolundan alıkoydukları zaman o nisbette buğzedilmiştir ve azaba sebep olan musîbettirler. Bunları her sevgiye tercih ederek sevenler insanlıkta yükselemezler, hukuku ihlâl ederler. Her zulme, her haksızlığa sebebiyet verir, her kargaşaya râzı olurlar da lüzûmunda hak yolunda mücâhede edemezler. Can, mal, evlâd ve iyal kaygısıyla her zillete râzı olurlar.
Müslümanlar, âyet-i kerîmede sayılan şeyleri, Allah ve Resûl’ünden ve Allah yolunda mücâhededen daha çok sevdiği takdirde itâatten çıkmış, vazîfelerini yapmamış olacakları için artık her türlü helâk ve cezâya müstahak olurlar.
Görülüyor ki bu âyet-i kerîme Allah, peygamber muhabbetine ve dîni vazîfenin hakkıyla îfâsına mâni’ olan her türlü dünyevî şeylerin muhabbetinden uzaklaşmayı emrediyor. Bunların sevgisi Allâh’a şirk derecesine varmamalı, Allâh’ı sever gibi olmamalıdır. Allah rızâsına muhalif bir noktaya temas ettiği sûrette hepsi hiçe sayılmalıdır. Allah korkusuna, Allah muhabbetine diğerleri nasıl muâdil tutulabilir ki?
Tevbe Sûresi’nin 24. âyet-i kerîmesinde (meâlen): “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, hısım ve akrabanız, kabîleniz, elinize geçirdiğiniz mallar, zarara uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size, Allah ve Resûlü’nden ve onun yolunda cihattan daha sevgili ise artık Allâh’ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah öyle fâsıklar gürûhunu hidâyete erdirmez."
buyurulmuştur.
Yani, muâşeret ettiğiniz; beraber yaşadığınız, en yakın akraba ve taallukâtınız ve kazandığınız mallar ve kesâdından korkacağınız ticaret ve hoşunuza giden meskenler, içlerinde rahat ve huzur içinde sâkin olup kalmak arzusunda bulunduğunuz evler, konaklar, köşkler, bahçeler, vatanınız yani bütün bunları sevmenin de bir haddi ve hakkı vardır.
Bunlara muhabbet, Hz. Allah ve Hz. Resûlullah muhabbetine, hak din muhabbetine mâni olmamak ve ona hizmet etmek şartıyla ne kadar muhabbete şâyân iseler, din muhabbetine muârız oldukları ve Allah yolundan alıkoydukları zaman o nisbette buğzedilmiştir ve azaba sebep olan musîbettirler. Bunları her sevgiye tercih ederek sevenler insanlıkta yükselemezler, hukuku ihlâl ederler. Her zulme, her haksızlığa sebebiyet verir, her kargaşaya râzı olurlar da lüzûmunda hak yolunda mücâhede edemezler. Can, mal, evlâd ve iyal kaygısıyla her zillete râzı olurlar.
Müslümanlar, âyet-i kerîmede sayılan şeyleri, Allah ve Resûl’ünden ve Allah yolunda mücâhededen daha çok sevdiği takdirde itâatten çıkmış, vazîfelerini yapmamış olacakları için artık her türlü helâk ve cezâya müstahak olurlar.
Görülüyor ki bu âyet-i kerîme Allah, peygamber muhabbetine ve dîni vazîfenin hakkıyla îfâsına mâni’ olan her türlü dünyevî şeylerin muhabbetinden uzaklaşmayı emrediyor. Bunların sevgisi Allâh’a şirk derecesine varmamalı, Allâh’ı sever gibi olmamalıdır. Allah rızâsına muhalif bir noktaya temas ettiği sûrette hepsi hiçe sayılmalıdır. Allah korkusuna, Allah muhabbetine diğerleri nasıl muâdil tutulabilir ki?
(Elmalılı, Hak Dîni Kur’ân Dili Tefsîri, Fazilet Neşriyat)