MURATS44
Özel Üye
İSLÂMİYYET BİR (VAHŞET) DÎNİ DEĞİLDİR
Viyanaya bakan Kahlenberg tepesine, ya’nî 1095 [m. 1683] Viyana kuşatmasında Osmânlı ordusunun karargâhının bulunduğu mahalle çıkarsanız, orada bir âbide [anıt] görürsünüz. Burada (Allah bizi vebâdan ve Türk şerrinden korusun) ibâresi vardır ve bu ibârenin altında bulunan taşbasması bir resmde de, Türklerin hıristiyan kadın ve çocukları boğazladıklarını telkîn eden uydurma bir resm vardır. O târîhde Türkler, hıristiyanlarca, dünyânın en vahşî, en zâlim, en gaddâr milleti olarak tanıtılıyordu. Bunun da islâmiyyetden geldiğini zan ediyorlardı. Eğer Türkler hıristiyan olsalardı, (vahşî) ve (gaddâr) olmıyacaklardı, diyorlardı. İslâm dîninin bir vahşet dîni olduğunu ileri sürenler, o zemânın hâkimleri, zâlimleri, diktatörleri olan hıristiyan din adamları idi. Okullarda verilen din derslerinde bu husûs dâimâ öne sürülüyor, genç hıristiyan çocukları, islâm dînini bir vahşet dîni olarak tanıyorlardı. Bu korkunç iddi’â ve iftirâ, asrlarca devâm ederek, günümüze kadar gelmişdir. Harputlu İshak efendi “rahime-hullahü teâlâ” kitâbında, bir papazın, 1860 senesinde islâmiyyetin aleyhine neşr etdiği bir risâlesinde şunları yazdığını nakl etmekdedir:
(Îsâ “aleyhisselâm”, kendi dînini dâimâ sevgi ile, güzellikle, insanlara merhamet ve onların derdlerine çâre bulmakla teblîg etmişdir. Onun içindir ki, dahâ nasrâniyyet dîni başlar başlamaz, birkaç sene içinde 500 kişi hıristiyan olmuşdur. Hâlbuki, bir vahşet dîni olan müslimânlık, insanlara zorla, ölüm korkusu ile kabûl etdiriliyordu. Muhammed “aleyhisselâm” müslimânlığı zorla, korkutarak, tehdîd ederek, ancak cenk ile, cihâd ile yaymağa çalışdı. Bu sebeb ile, Peygamber olduğunu iddi’â etdiği günün üzerinden 13 sene geçdiği hâlde, sâdece teblîg etmek sûreti ile, müslimânlığı kabûl edenlerin adedi ancak 180 kişi kadardı. Bu da, hakîkî ve insânî bir din olan hıristiyanlıkla, vahşet dîni olan müslimânlığın arasındaki farkı göstermeğe kâfîdir. Hıristiyanlık, insanların kalbine giren, merhamet ve şefkat telkîn eden, hiçbir cebr ve zor kullanmayan mükemmel ve insânî bir dindir. Hıristiyanlığın tek ve hakîkî bir din olduğu şundan anlaşılır ki, hıristiyanlık zuhûr edince, ondan evvelki tek Allah dîni olan mûsevîliğin hükmü ortadan kalkmışdır.
Viyanaya bakan Kahlenberg tepesine, ya’nî 1095 [m. 1683] Viyana kuşatmasında Osmânlı ordusunun karargâhının bulunduğu mahalle çıkarsanız, orada bir âbide [anıt] görürsünüz. Burada (Allah bizi vebâdan ve Türk şerrinden korusun) ibâresi vardır ve bu ibârenin altında bulunan taşbasması bir resmde de, Türklerin hıristiyan kadın ve çocukları boğazladıklarını telkîn eden uydurma bir resm vardır. O târîhde Türkler, hıristiyanlarca, dünyânın en vahşî, en zâlim, en gaddâr milleti olarak tanıtılıyordu. Bunun da islâmiyyetden geldiğini zan ediyorlardı. Eğer Türkler hıristiyan olsalardı, (vahşî) ve (gaddâr) olmıyacaklardı, diyorlardı. İslâm dîninin bir vahşet dîni olduğunu ileri sürenler, o zemânın hâkimleri, zâlimleri, diktatörleri olan hıristiyan din adamları idi. Okullarda verilen din derslerinde bu husûs dâimâ öne sürülüyor, genç hıristiyan çocukları, islâm dînini bir vahşet dîni olarak tanıyorlardı. Bu korkunç iddi’â ve iftirâ, asrlarca devâm ederek, günümüze kadar gelmişdir. Harputlu İshak efendi “rahime-hullahü teâlâ” kitâbında, bir papazın, 1860 senesinde islâmiyyetin aleyhine neşr etdiği bir risâlesinde şunları yazdığını nakl etmekdedir:
(Îsâ “aleyhisselâm”, kendi dînini dâimâ sevgi ile, güzellikle, insanlara merhamet ve onların derdlerine çâre bulmakla teblîg etmişdir. Onun içindir ki, dahâ nasrâniyyet dîni başlar başlamaz, birkaç sene içinde 500 kişi hıristiyan olmuşdur. Hâlbuki, bir vahşet dîni olan müslimânlık, insanlara zorla, ölüm korkusu ile kabûl etdiriliyordu. Muhammed “aleyhisselâm” müslimânlığı zorla, korkutarak, tehdîd ederek, ancak cenk ile, cihâd ile yaymağa çalışdı. Bu sebeb ile, Peygamber olduğunu iddi’â etdiği günün üzerinden 13 sene geçdiği hâlde, sâdece teblîg etmek sûreti ile, müslimânlığı kabûl edenlerin adedi ancak 180 kişi kadardı. Bu da, hakîkî ve insânî bir din olan hıristiyanlıkla, vahşet dîni olan müslimânlığın arasındaki farkı göstermeğe kâfîdir. Hıristiyanlık, insanların kalbine giren, merhamet ve şefkat telkîn eden, hiçbir cebr ve zor kullanmayan mükemmel ve insânî bir dindir. Hıristiyanlığın tek ve hakîkî bir din olduğu şundan anlaşılır ki, hıristiyanlık zuhûr edince, ondan evvelki tek Allah dîni olan mûsevîliğin hükmü ortadan kalkmışdır.