46 — Eshâbından çok kimseye hayr düâlar etmiş, hepsi kabûl olunarak fâidelerini görmüşlerdir.
Alî “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” beni Yemene kâdî [Hâkim] olarak göndermek istedi. Yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Ben kâdîlik yapmasını bilmiyorum dedim. Mübârek elini göğsüme koyup, (Yâ Rabbî! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasîb eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikâyetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükm ederdim.
47 — Resûlullahın Cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye (Aşere-i mübeşşere) denir. Bunlardan Sa’d bin ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” Uhud gazâsında, (Yâ Rabbî! Bunun oklarını hedeflerine ulaşdır ve düâlarını kabûl eyle!) dedi. Bundan sonra Sa’dın her düâsı kabûl oldu ve her atdığı ok düşmâna isâbet etdi.
48 — Amcasının oğlu Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü teâlâ anhümâ” alnına mübârek ellerini koyup, (Yâ Rabbî! Bunu dinde derin âlim yap, hikmet sâhibi eyle! Kur’ân-ı kerîmin bilgilerini kendisine ihsân eyle!) buyurdu. Bundan sonra, bütün ilmlerde ve bilhâssa tefsîr, hadîs ve fıkh bilgilerinde zemânının bir dânesi oldu. Sahâbe ve tâbi’în herşeyi bundan öğrenirlerdi. (Tercümân-ül-Kur’ân), (Bahr-ül-ilm) ve (Reîs-ül-Müfessirîn) ismleriyle meşhûr oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
49 — Hizmetçilerinden Enes bin Mâlike “radıyallahü teâlâ anh”, (Yâ Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle, Günâhlarını afv eyle!) düâsını yapdı. Zemân geçdikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyâde çocuğu oldu. Yüzon sene yaşadı. Ömrünün sonunda, yâ Rabbî! Habîbinin benim için yapdığı düâlardan üçünü kabûl etdin, ihsân etdin! Dördüncüsü olan günâhların afv edilmesi acabâ nasıl olacak deyince, (Dördüncüsünü de kabûl etdim. Hâtırını hoş tut!) sesini işitdi.
50 — Mâlik bin Rebî’aya “radıyallahü teâlâ anh” (Evlâdın bereketli olsun!) diyerek düâ buyurdu. Seksen oğlu oldu.
51 — Nâbiga ismindeki meşhûr şâir şi’rlerinden birkaçını okuyunca, arablar arasında meşhûr olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) düâsını söyledi. Nâbiga yüz yaşına gelmişdi.
Alî “radıyallahü teâlâ anh” diyor ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” beni Yemene kâdî [Hâkim] olarak göndermek istedi. Yâ Resûlallah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”! Ben kâdîlik yapmasını bilmiyorum dedim. Mübârek elini göğsüme koyup, (Yâ Rabbî! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasîb eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikâyetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükm ederdim.
47 — Resûlullahın Cennete gideceklerini müjdelediği on kimseye (Aşere-i mübeşşere) denir. Bunlardan Sa’d bin ebî Vakkâsa “radıyallahü anh” Uhud gazâsında, (Yâ Rabbî! Bunun oklarını hedeflerine ulaşdır ve düâlarını kabûl eyle!) dedi. Bundan sonra Sa’dın her düâsı kabûl oldu ve her atdığı ok düşmâna isâbet etdi.
48 — Amcasının oğlu Abdüllah bin Abbâsın “radıyallahü teâlâ anhümâ” alnına mübârek ellerini koyup, (Yâ Rabbî! Bunu dinde derin âlim yap, hikmet sâhibi eyle! Kur’ân-ı kerîmin bilgilerini kendisine ihsân eyle!) buyurdu. Bundan sonra, bütün ilmlerde ve bilhâssa tefsîr, hadîs ve fıkh bilgilerinde zemânının bir dânesi oldu. Sahâbe ve tâbi’în herşeyi bundan öğrenirlerdi. (Tercümân-ül-Kur’ân), (Bahr-ül-ilm) ve (Reîs-ül-Müfessirîn) ismleriyle meşhûr oldu. İslâm memleketleri bunun talebeleri ile doldu.
49 — Hizmetçilerinden Enes bin Mâlike “radıyallahü teâlâ anh”, (Yâ Rabbî! Bunun malını ve çocuklarını çok eyle. Ömrünü uzun eyle, Günâhlarını afv eyle!) düâsını yapdı. Zemân geçdikçe, malları, mülkleri çoğaldı. Ağaçları, bağları her sene meyve verdi. Yüzden ziyâde çocuğu oldu. Yüzon sene yaşadı. Ömrünün sonunda, yâ Rabbî! Habîbinin benim için yapdığı düâlardan üçünü kabûl etdin, ihsân etdin! Dördüncüsü olan günâhların afv edilmesi acabâ nasıl olacak deyince, (Dördüncüsünü de kabûl etdim. Hâtırını hoş tut!) sesini işitdi.
50 — Mâlik bin Rebî’aya “radıyallahü teâlâ anh” (Evlâdın bereketli olsun!) diyerek düâ buyurdu. Seksen oğlu oldu.
51 — Nâbiga ismindeki meşhûr şâir şi’rlerinden birkaçını okuyunca, arablar arasında meşhûr olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) düâsını söyledi. Nâbiga yüz yaşına gelmişdi.