14- Hakîkî bir müslimân olmanın şartları

HASAN CAN

Active member
Birgün Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâb-ı kirâma karşı: (Müflis kime denir, biliyor musunuz?) buyurdukda: (Parası ve malı kalmayan kimseye diyoruz) dediler. Buyurdu ki: (Ümmetim arasında müflis, şu kimsedir ki, kıyâmet günü, defterinde çok nemâz, oruc ve zekât sevâbı bulunur. Fekat, bir kimseye sövmüş, iftirâ etmiş, malını almış, kanını dökmüş, döğmüş. Sevâbları, bu hak sâhiblerine dağıtılır. Hakları ödenmeden önce sevâbları biterse, hak sâhiblerinin günâhları, bunun üzerine yükletilir. Sonra Cehenneme atılır) buyurdu.
(Mektûbât)ın 98. ci mektûbunda buyuruluyor ki:
Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlâ refîkdir. Yumuşaklığı sever. Sertlik edenlere vermediği şeyleri yumuşak davrananlara ihsân eder. Başkalarına vermez) buyurdu. Bu hadîs, İmâm-ı Müslimin (Sahîh)inde vardır.
Yine (Müslim)de bildiriliyor ki, Âişeye “radıyallahü teâlâ anhâ” (Yumuşak davran! Sertlikden ve çirkin şeyden sakın! Yumuşaklık insanı süsler. Çirkinliği giderir) buyurdu.
[(Müslim)deki] hadîs-i şerîfde, (Yumuşak davranmayan, hayr yapmamış olur) buyuruldu.
[(Buhârî)deki] hadîs-i şerîfde, (İçinizde en sevdiğim kimse, huyu en güzel olanınızdır) buyuruldu.
[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin “rahime-hümullahü teâlâ”[1] bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Kendisine yumuşaklık verilen kimseye dünyâ ve âhiret iyilikleri verilmişdir) buyuruldu.
[İmâm-ı Ahmed, Tirmüzî, Hâkim ve Buhârînin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Hayâ, îmândandır. Îmânı olan Cennetdedir. Fuhş, kötülükdür. Kötüler Cehennemdedir) buyuruldu.
[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Cehenneme girmesi harâm olan ve Cehennemin de onu yakması harâm olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz. Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren mü’mindir) buyuruldu.
[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, hayvanın üzerinde, yularını tutan kimse gibidir. Durdurmak isterse, hayvan ona uyar. Taşın üzerine götürmek isterse, hayvan oraya koşar) buyuruldu.
[1] Muhammed Tirmüzî, 279 [m. 892] de vefât etdi.
 

HASAN CAN

Active member
[(Buhârî)deki] hadîs-i şerîfde, (Kızdığı zemân istediğini yapabilecek bir kimse kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin ortasında çağırır, “Cennetde istediğin hûrinin yanına git” der) buyuruldu.
[Bütün kitâblarda yazılı olan hadîs-i şerîfde] bir kimse Resûlullahdan nasîhat istedikde, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kerre sordukda, hepsinde de (Kızma, sinirlenme!) buyurdu.
[Tirmüzî ve Ebû Dâvüddaki] hadîs-i şerîfde, (Cennete gidecek olanları haber veriyorum dinleyiniz! Za’îfdirler, güçleri yetmez. Birşey yapmak için yemîn ederlerse, Allahü teâlâ, bunların yemînlerini, muhakkak yerine getirir. Cehenneme gidecek olanları bildiriyorum, dinleyiniz! Sertlik gösterirler. Acele ederler. Kendilerini üstün görürler) buyuruldu.
[Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün “rahime-hümallahü teâlâ” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Bir kimse ayakda iken kızarsa, otursun, oturmakla geçmezse, yatsın!) buyuruldu.
[Taberânî, Beyhekî ve ibni Asâkirin “rahime-hümullahü teâlâ” bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Sarı sabır maddesi balı bozduğu gibi, kızgınlık da, îmânı bozar) buyuruldu.
[Beyhekî ve Ebû Nuaymın[1] bildirdikleri] hadîs-i şerîfde, (Allah için aşağı gönüllü olanı, Allahü teâlâ yükseltir. Bu, kendini küçük görür. Fekat, insanların gözünde büyükdür.
 

HASAN CAN

Active member
Bir kimse, kendini başkalarından üstün tutarsa, Allahü teâlâ onu alçaltır. Herkesin gözünde küçük olur. Kendini yalnız kendisi büyük görür. Hattâ köpekden, domuzdan dahâ aşağı görünür) buyuruldu.
[Beyhekînin “rahime-hullahü teâlâ” bildirdiği] hadîs-i şerîfde, (Mûsâ aleyhisselâm: Yâ Rabbî! Kullarının en kıymetlisi kimdir? dedikde, gücü yetdiği zemân afv edendir, buyurdu) buyuruldu.
[Ebû Ya’lânın bildirdiği] hadîs-i şerîfde, (Bir kimse, dilini tutarsa, Allahü teâlâ onun utanacak şeylerini örter. Gadabını tutarsa, kıyâmet günü, Allahü teâlâ azâbını ondan çeker. Bir kimse Allahü teâlâya yalvarırsa, onun düâsını kabûl eder) buyuruldu.
Tirmüzîde bildiriliyor: Mu’âviye “radıyallahü anh”, Ümm-ülmü’minîn Âişeye “radıyallahü anhâ” mektûb yazarak nasîhat yazmasını istedikde, cevâb yazarak: Allahü teâlânın selâmı senin üzerine olsun! Resûlullahdan işitdim. Buyurdu ki, (Bir kimse insanların kızacakları şeyde Allahü teâlânın rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onu, insanlardan geleceklerden korur. Bir kimse, Allahü teâlânın kızacağı şeyde, insanların rızâsını ararsa, Allahü teâlâ onun işini insanlara bırakır) dedi.
[1] Ahmed Ebû Nu’aym, 430 [m. 1039] da vefât etdi.
Allahü teâlâ bizi ve sizi, hep doğru söyliyenin haber verdiği bu hadîs-i şerîflere uymakla şereflendirsin! Bunlara uygun hareket etmeğe çalışınız!
Dünyâ hayâtı çok kısadır. Âhiretin azâbları pek acı ve sonsuzdur. İleriyi gören akl sâhiblerinin hâzırlıklı olması lâzımdır. Dünyânın, güzelliğine ve tadına aldanmamalıdır. İnsanın şerefi ve kıymeti dünyâlıkla ölçülse idi, dünyâlığı çok olanların herkesden dahâ kıymetli ve dahâ üstün olması lâzım gelirdi. Dünyânın görünüşüne aldanmak aklsızlıkdır, ahmaklıkdır. Birkaç günlük zemânı büyük ni’met bilerek, Allahü teâlânın beğendiği şeyleri yapmağa çalışmalıdır. Allahü teâlânın kullarına ihsân, iyilik etmelidir. Kıyâmetde azâblardan kurtulmak için, iki büyük temel, ya’nî iki yol vardır: Birincisi, Allahü teâlânın emrlerine kıymet vermek, saygı göstermekdir. İkincisi, Allahü teâlânın kullarına, yaratdıklarına şefkat, iyilik etmekdir. Hep doğru söyleyici olan Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, her ne söyledi ise, hepsi doğrudur. Şaka, eğlence, sayıklama sözler değildir. Tavşan gibi gözü açık uyku ne kadar sürecek? Bu uykunun sonu, rezîl, rüsvâ olmak ve eli boş, mahrûm kalmakdır. Mü’minûn sûresinin yüzonbeşinci âyetinde meâlen, (Sizi abes olarak, oyuncak olarak mı yaratdım sanıyorsunuz? Bize dönmiyecek misiniz diyorsunuz?) buyuruldu. Her ne kadar, böyle sözleri dinliyecek hâlde olmadığınızı biliyorum. Gençsiniz. İçiniz kaynıyor. Dünyâ ni’metleri içindesiniz. Herkese sözünüz geçiyor. İstediğinizi yapabiliyorsunuz. Fekat size acıdığımız için, iyilik etmek istediğimiz için bunlar yazıldı. Elinizden birşey kaçmış değildir. Tevbe edilecek, Allahü teâlâya yalvaracak zemândır. Doksansekizinci mektûbdan terceme temâm oldu.
Seyyid Abdülhakîm Efendi “rahime-hullahü teâlâ”, (Er-riyâdüt-tesavvufiyye) kitâbında, tesavvufu ta’rîf ederken, (Tesavvuf, insanlık sıfatlarından çıkarak, melek sıfatları ile bezenmek ve ilâhî ahlâkı huy edinmekdir) buyuruyor. Ebû Muhammed Cerîrînin[1] de, (Tesavvuf, bütün iyi huylarla bezenmek ve bütün kötü huylardan arınmakdır) dediğini bildiriyor.
 

HASAN CAN

Active member
Büyük İslâm âlimi, ikinci bin senenin müceddidi imâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkînin oğlu Muhammed Ma’sûm “rahime-hullahü teâlâ”, üç cild olan, fârisî (Mektûbât) kitâbının birinci cildinin 147 nci mektûbunu, Hindistân vâlîlerinden mîr Muhammed Hafîye yazmışdır. Bu mektûbunda buyuruyor ki:
[1] Ebû Muhammed Cerîrî Ahmed bin Muhammed bin Hüseyn 311 [m. 923] de vefât etdi. Cüneyd-i Bağdâdînin talebelerinin en büyüklerindendir.
Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Peygamberlerin üstünü olan, âlemlerin Rabbinin sevgilisi Muhammed aleyhisselâmın yolundan sapdırmasın! Merhametli kardeşim! İnsanın ömrü çok kısadır. Sonsuz olan âhiret hayâtında, insanın karşılaşacağı şeyler, dünyâda yaşadığı hâle bağlıdır. Aklı başında olan, ileriyi görebilen bir kimse, kısa olan dünyâ hayâtında, hep, âhiretde iyi ve râhat yaşamağa sebeb olan şeyleri yapar. Âhiret yolcusuna lâzım olan şeyleri hâzırlar. Allahü teâlâ, sizi birçok insanın başına koymuş, çok kimsenin ihtiyâçlarını görmeğe vesîle kılmışdır. Bu kıymetli ve kazançlı vazîfeye kavuşduğunuz için çok şükrediniz! Allahü teâlânın kullarına hizmet etmek için çalışınız! Rabbimizin kullarına hizmet etmekle dünyâda ve âhiretde ni’metlere kavuşacağınızı düşününüz! İnsanlara karşı yumuşak olmanın, onlara iyilik etmenin, onların işlerini güler yüzle ve tatlı dille ve kolaylıkla yapmanın Allahü teâlânın sevgisine kavuşduran yol olduğunu biliniz! Âhiretin azablarından kurtulmağa ve Cennet ni’metlerinin artmasına sebeb olacağından, hiç şübheniz olmasın! Peygamberimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, bunu şu hadîs-i şerîfi ile çok güzel bildirmişdir:
(Allahü teâlâ, kullarının ihtiyâçlarını yaratır, gönderir. Allahü teâlânın en çok sevdiği kulu, Onun ni’metlerinin kullarına ulaşmasına vâsıta olan kimsedir.)
Müslimânların ihtiyâçlarını karşılamanın ve onları sevindirmenin ve güzel ahlâklı olmanın kıymetini bildiren ve yumuşak, ağır başlı ve sabrlı olmağı öven ve teşvîk eden birkaç hadîs-i şerîfi aşağıya yazıyorum. Bunları iyi anlayınız. Anlamadığınız yerler olursa, onları, dînini bilen ve bildiklerine uygun yaşayan kimselerden sorup anlayınız! [Peygamberimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” mubârek sözlerine (Hadîs) denir.] Aşağıdaki hadîs-i şerîfleri dikkatle okuyunuz! Her sözünüzde ve her işinizde bunlara uymağa çalışınız!
1— (Müslimân, müslimânın kardeşidir. Birbirlerini incitmezler, üzmezler. Bir kimse, din kardeşinin bir işine yardım etse, Allahü teâlâ da onun işini kolaylaşdırır. Bir kimse, bir müslimânın sıkıntısını giderir, onu sevindirirse, kıyâmet gününün en sıkıntılı zemânlarında, Allahü teâlâ onu sıkıntıdan kurtarır. Bir kimse bir müslimânın aybını, kusûrunu örterse, Allahü teâlâ, kıyâmet günü onun ayblarını, kabâhatlerini örter.) [Buhârî, Müslim]
 

HASAN CAN

Active member
2— (Bir kimse, din kardeşine yardımcı oldukca, Allahü teâlâ da ona yardımcı olur.) [Müslim]
3— (Allahü teâlâ, ba’zı kullarını başkalarının ihtiyâclarını karşılamak, onlara yardımcı olmak için yaratmışdır. İhtiyâcı olanlar bunlara baş vurur. Bunlar için âhiretde azâb korkusu olmayacakdır.) [Taberânî]
4— (Allahü teâlâ, ba’zı kullarına dünyâda çok ni’met vermişdir. Bunları, kullarına fâideli olmak için yaratmışdır. Bu ni’metleri Allahü teâlânın kullarına dağıtırlarsa, ni’metleri azalmaz. Bu ni’metleri Allahın kullarına ulaşdırmazlarsa, Allah ni’metlerini bunlardan alır. Başkalarına verir.) [Taberânî ve İbni Ebid-dünyâ[1]]
5— (Bir müslimânın, din kardeşinin bir ihtiyâcını karşılaması on sene i’tikâf etmesinden dahâ kazançlıdır. Allah rızâsı için bir gün i’tikâf yapmak ise, insanı Cehennem ateşinden pek çok uzaklaşdırır. [Taberânî ve Hâkim.] [Ramezân ayının son on gününde, gece gündüz bir câmi’de kapanarak ibâdet etmeğe, i’tikâf yapmak denir.]
6— (Bir kimse, din kardeşinin bir işini yaparsa, binlerle melek o kimse için düâ eder. O işi yapmağa giderken, her adımı için bir günâhı afvolur ve kendisine kıyâmetde ni’metler verilir.) [İbni Mâce]
7— (Bir kimse, din kardeşinin bir işini yapmak için giderse her adımında yetmiş günâhı afvedilir ve yetmiş sevâb verilir. Bu iş bitinceye kadar böyle devâm eder. İş yapılınca, bütün günâhları afvedilir. Bu işi yaparken ölürse, sorgusuz, hesâbsız Cennete girer.) [İbni Ebid-dünyâ]
8— (Bir kimse, din kardeşinin râhata kavuşması veyâ sıkıntıdan kurtulması için hükûmet adamlarına gidip uğraşırsa, kıyâmet günü sırat köprüsünden, herkesin ayakları kaydığı zemân, Allahü teâlâ onun sür’atle geçmesi için yardım eder.) [Taberânî]
9— (Allahü teâlânın en sevdiği iş, elbise vererek veyâ doyurarak veyâ başka bir ihtiyâcını karşılayarak, bir mü’mini sevindirmekdir.) [Taberânî]
10 — (Allahü teâlânın farzlardan sonra en çok sevdiği iş, bir mü’mini sevindirmekdir.) [Taberânî.] [Allahü teâlânın emrlerine (Farz) denir. Bu hadîs-i şerîfden anlaşılıyor ki, Allahü teâlâ, farz olan ibâdetleri yapanları dahâ çok sever. Allahü teâlânın yasak etdiği zararlı, çirkin işlere (Harâm) denir.
 

HASAN CAN

Active member
Allahü teâlâ, harâmdan sakınanı, farzları yapanlardan dahâ çok sever. İyi huylu olmak farzdır. Kötü huylu olmak harâmdır. Kötülük yapmakdan sakınmak, iyilik yapmakdan dahâ kıymetli ve dahâ sevâbdır.]
[1] İbni Ebid-dünyâ Abdüllah, 281 [m. 894] de Bağdâdda vefât etdi.
11 — (Bir kimse bir mü’mine bir iyilik yapınca, Allahü teâlâ bu iyilikden bir melek yaratır. Bu melek, hep ibâdet eder. İbâdetlerinin sevâbları bu kimseye verilir. Bu kimse ölüp, kabre konunca, bu melek nûrlu ve sevimli olarak bunun kabrine gelir. Meleği görünce ferâhlanır, neş’elenir. Sen kimsin der. Ben, falanca kimseye yapdığın iyilik ve onun kalbine koyduğun neş’eyim. Allahü teâlâ beni bugün seni sevindirmek ve kıyâmet günü sana şefâ’at etmek ve Cennetdeki yerini sana göstermek için gönderdi der.)
12 — Resûlullahdan “sallallahü aleyhi ve sellem” soruldu ki, Cennete girmeğe sebeb olan şeylerin başlıcası nelerdir? (Allahü teâlâdan korkmak ve iyi huylu olmakdır) buyurdu. Cehenneme girmeğe sebeb olan şeylerin başlıcası nelerdir denildikde, (Diline ve şehvetine hâkim olmamakdır) buyurdu. [Tirmüzî, İbni Hibbân ve Beyhekî[1].] [Allahü teâlâdan korkmanın alâmeti, harâmlardan sakınmakdır.]
13 — (Îmânı en kuvvetli olanınız, ahlâkı en güzel ve zevcesine karşı en yumuşak olanınızdır.) [Tirmüzî ve Hâkim]
14 — (İnsan, güzel huyu sebebiyle, Cennetin en üstün derecelerine kavuşur. [Nâfile] ibâdetler, insanı bu derecelere kavuşduramaz. Kötü huy, insanı Cehennemin en aşağı çukurlarına sürükler.) [Taberânî]
15 — (İbâdetlerin en kolayı ve en hafîfi, az konuşmak ve iyi huylu olmakdır. Bu sözüme iyi dikkat ediniz!) [İbni Ebid-dünyâ]
16 — Bir kimse, Resûlullaha “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (işlerin en iyisi hangisidir) dedi. (Güzel huylu olmakdır) buyurdu. Kalkıp, biraz sonra, sağ tarafına gelip, yine sordu. Yine, (İyi huylu olmakdır) buyurdu. Gidip, sonra sol tarafına gelip, Allahın en sevdiği iş nedir, dedi. Yine, (İyi huylu olmakdır) buyurdu. Sonra, arkadan gelip, en iyi, en kıymetli iş nedir, dedi. Hazret-i Peygamber, ona karşı dönüp, (İyi huylu olmak ne demekdir anlıyamadın mı? Elinden geldiği kadar kimseye kızmamağa çalış!) buyurdu.
17 — (Kimse ile münâkaşa etmeyen, haklı olsa bile, dili ile kimseyi incitmiyen müslimânın Cennete gireceğini size söz veriyorum. Şaka ile veyâ yanındakileri güldürmek için olsa bile, yalan söylemiyenin Cennete gireceğini size söz veriyorum.
 

HASAN CAN

Active member
İyi huylu olanın Cennetin yüksek derecelerine kavuşacağını size söz veriyorum!) [Ebû Dâvüd, İbni Mâce ve Tirmüzî]
[1] Ahmed Beyhekî, 458 [m. 1066] de Nişâpûrda vefât etdi.
18 — Hadîs-i kudsîde Allahü teâlâ buyuruyor ki, (Size gönderdiğim islâm dîninden râzıyım. [Ya’nî, bu dîni kabûl edenlerden, bu dînin emr ve yasaklarına tâbi’ olanlardan râzı olurum. Onları severim.] Bu dînin temâm olması, ancak cömerdlikle ve iyi huylu olmakla olur. Dîninizin temâm olduğunu hergün, bu ikisi ile belli ediniz!) [Taberânî[1]].
19 — (Sıcak su buzu eritdiği gibi, iyi huylu olmak, insanın günâhlarını eritir, yok eder. Sirke balı bozduğu, yinilmez hâle sokduğu gibi, kötü huylu olmak, insanın ibâdetlerini bozar, yok eder.) [Taberânî]
20 — (Allahü teâlâ yumuşak huylu olanları sever ve onlara yardımcı olur. Sert, öfkeli olanlara yardım etmez.) [Taberânî]
21 — (Cehenneme girmesi harâm olan yâhud Cehennem ateşinin yakması yasak olan kimdir? Size bildiriyorum. Dikkat ile dinleyiniz! Yumuşak olanların, kızmıyanların hepsi!) [Tirmüzî] [Bu hadîs-i şerîf yukarıda zikr etdiğimiz doksansekizinci mektûbda da yazılıdır.]
22 — (Yavaş, yumuşak davranmak, Allahın kuluna verdiği büyük bir ihsândır. Aceleci, atak olmak, şeytânın yoludur. Allahü teâlânın sevdiği şey, yumuşak ve ağır başlı olmakdır.) [Ebû Ya’lâ]
23 — (İnsan, yumuşaklığı, tatlı dili sebebiyle, gündüzleri oruc tutanların ve geceleri nemâz kılanların derecelerine kavuşur.) [İbni Hibbân]
24 — (Kızdığı zemân, öfkesini yenerek yumuşak davranan kimseyi Allahü teâlâ sever.) [İsfehânî]
25 — (Dikkat ediniz. Size haber veriyorum! Cennetin yüksek derecelerine kavuşmak isteyen, saygısızlık yapana yumuşak davransın! Zulmedeni afv etsin! Malını esirgeyene ihsânda bulunsun! Kendisini aramıyan, sormıyan ahbâbını, akrabâsını gözetsin!) [Taberânî]
26 — (Kuvvetli olmak, başkasını yenmek demek değildir. Kuvvetli olmak, kahraman olmak, kendi öfkesini yenmek demekdir.) [Buhârî ve Müslim]
27 — (Selâm verirken güler yüzlü olana, sadaka verenlerin kavuşdukları sevâblar verilir.) [İbni Ebid-dünyâ]
[1] Taberânî Süleymân, 360 [m. 971] de Şâmda vefât etdi.
 

HASAN CAN

Active member
28 — (Din kardeşine karşı güler yüzlü olmak, ona iyi şeyleri öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, yabancı kimselere aradığı yeri göstermek, sokakdan, taş, diken, kemik ve benzerleri gibi çirkin, pis ve zararlı şeyleri temizlemek, başkalarına su vermek hep sadakadır.) [Tirmüzî]
29 — (Cennetde öyle köşkler vardır ki, içinde bulunan kimse, her dilediği yeri görür ve dilediği her yere kendini gösterir.) Ebû Mâlik-il-Eş’arî, yâ Resûlallah! Böyle köşkler kimlere verilecekdir dedi. (Tatlı sözlü, eli açık ve herkesin uyuduğu zemân Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü düşünen ve Ona yalvaranlara verilecekdir) buyurdu.
Yukarıda yazılı olan hadîs-i şerîfleri, (Tergîb ve Terhîb)[1] ismindeki hadîs kitâbından aldım. Bu kitâb, hadîs kitâblarının en kıymetlilerindendir.
Allahü teâlâ, yukarıda yazılı hadîs-i şerîflere uygun yaşamanızı nasîb eylesin! Kendinizi yoklayınız. Bunlara uygun olduğunuzu anlarsanız, Allahü teâlâya şükr ediniz! Uygun olmıyan hâlleriniz bulunursa, bunların da düzelmesi için, Allahü teâlâya yalvarınız! Bir kimsenin işleri, hareketleri bunlara uygun olmazsa, kusûrunu bilmesi ve bunların düzelmesi için yalvarması da, ayrıca büyük ni’metdir. Bunlara uymıyan ve uymadığı için üzülmiyen kimsenin İslâm dînine bağlılığı çok az demekdir. Böyle çirkin hâle düşmekden Allahü teâlâya sığınmalıdır! Beyt:
Bu büyük ni’mete kavuşana müjdeler olsun.
Kavuşamıyan zevallılara yazıklar olsun!

(Mektûbât-ı Ma’sûmiyye)den terceme burada temâm oldu.
Yukarıda yazılı hadîs-i şerîfler, müslimânların birbirlerine karşı iyi huylu olmalarını, kardeş gibi yaşamalarını emr etmekdedir. Müslimân olmıyan kimseye (Kâfir) denir. Müslimânların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri lâzım olduğu, yüzonikinci (112) sahîfede bildirilmişdi. Böylece, İslâm dîninin, iyi huylu olmağı, kardeşce yaşamağı, çalışmağı emr etdiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanlar, seve seve müslimân olurlar. Cihâd etmek farzdır. Cihâdı devlet, topla, kılınçla yapacağı gibi, soğuk harb ile, propaganda, neşriyyât ile de yapar.
[1] (Tergîb ve Terhîb) kitâbının yazarı, Abdül’azîm Münzirî hadîs âlimlerinin büyüklerindendir. 581 [m. 1185] de tevellüd, 626 [m. 1258] de Mısrda vefât etdi.
 

HASAN CAN

Active member
Her müslimân da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihâd yapar. Çünki (cihâd etmek), insanları müslimân yapmağa da’vet etmek demekdir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihâd etmek oluyor. Her müslimâna farz oluyor.
Yukarıdaki uzun mektûbu yazan Muhammed Ma’sûm Fârûkî “rahime-hullahü teâlâ, İslâm âlimlerinin büyüklerinden ve Evliyânın “kaddesallahü teâlâ esrârehümül’ azîz” üstünlerinden biridir. Hicretin binyedi senesinde Hindistânda, Serhend şehrinde doğmuş, 1079 [m. 1668] senesinde orada vefât etmişdir. Babasının türbesinden birkaç yüz metre uzakdaki büyük türbede medfûndur. Sayısız mektûblarıyla Hindistândaki binlerce müslimâna, devlet adamlarına, zemânının pâdişâhı Âlemgîr Evrengzîb sultâna “rahime-hullahü teâlâ”[1] nasîhatlar vermiş, kardeşlik duygularını, iyi huylu olmağı, yardımlaşmağı, dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşayıp, âhiretde de se’âdete kavuşmaları için çalışmışdır. Yüzkırkbinden fazla kimse, sohbetinde, derslerinde bulunarak, tesavvufun yüksek derecesine kavuşmuşlar, birer Velî olmuşlardır. Bu seçilmiş talebesinden başka, kendisinden dinleyip, öğrenip dînini ve ahlâkını düzeltenlerin sayısı yüzbinleri aşmakdadır. Yetişdirdiği Evliyâ arasında dört yüzden ziyâdesi irşâd makâmına yükselmiş, her biri, gönderildiği şehrlerde, binlerce insanı felâketden, cehâletden, dalâletden kurtarmışlardır. Altı oğlundan herbiri, büyük âlim ve velî olup, bütün torunları böyle olmuş, bütün insanlara ışık tutan, çok kıymetli kitâblar bırakmışlardır.
Hakîkî müslimân, bâtıl inançlara inanmaz. Sihr, uğursuzluk, fal, efsûn, Kur’ân-ı kerîmden başka şeyler yazılı muska, mavi boncuk, kehânet ve benzeri şeylere, bunların muhakkak iş yapacaklarına, mezârlara mum dikmeğe, tel ve iplik bağlamağa i’tibâr etmez ve kerâmet sâhibi olduğunu söyleyen sahtekârlara ancak güler. Bâtıl, bozuk şeylerin çoğu, başka dinlerden islâmiyyete sokuşdurulmuşdur. Ba’zı din adamlarından (kerâmet) bekleyenlere büyük İslâm âlimi İmâm-ı Rabbânî “rahime-hullahü teâlâ” şöyle buyurmakdadır: (İnsanlar, din adamlarından, kerâmet beklerler. Bunların ba’zılarının kerâmeti yokdur, ama diğerlerinden dahâ ziyâde Allahü teâlâya yakındır. En büyük kerâmet, İslâmiyyeti iyi öğrenmek ve ona uygun yaşayabilmekdir.)
Amerikada Stanford Üniversitesinde yapılan son incelemeler, ba’zı insanların bir (altıncı hisse) sâhib olduğunu, meselâ kapalı bir kutu içinde bulunan eşyâyı sayabildiklerini, kapalı zarfdaki yazıyı okuyabildiklerini, uzakda bulunan bir kimse ile irtibat kurabildiklerini, bir insanın aklından geçen şeyi anlıyabildiklerini göstermişdir.
 

HASAN CAN

Active member
Tecribeye her ırk ve dinden insanlar katılmış, hepsi din ve ırk farkı göstermeden aynı başarıya ulaşmışdır. Uzak Doğuda, Çinde ve Hindistânda rastlanan ba’zı Çin kâhinleri ve Hind fakîrleri, bizi hayrete düşüren, akla gelmez dürlü ma’rifetler göstermekdedir. Bunların içinde, havada uçar gibi görünen veyâ bir halatı havaya atarak onun üzerinde göğe doğru tırmanan kimseler vardır. Hâlbuki Çinlilerin kabûl etdiği Budizm, bir nev’i felsefe sistemidir. Buda (Buddah) (M.Ö. 563-483) ve Konfuçyus (Confucius) (M.Ö. 531-479) ve Laotse, meşhûr filozoflardı. Telkîn etdikleri esâslar, ahlâk kâideleridir. Bunlar da, insanların dürlü arzûlardan vazgeçmeleri, [riyâzeti], iyilik, sabr etmek, birbirine yardım, fenâlıkla mücâdele etmek gibi şeylerdir. Buda, (Sen kendine nasıl mu’amele edilmesini istiyorsan, başkalarına karşı öyle hareket et) der. Fekat, Allahü teâlâdan bahs etmez. Buda, kendisinin ancak bir insan olduğunu söylediği hâlde, talebeleri ölümünden sonra onu tanrılaşdırmışlar, onun için tapınaklar yapmışlardır. Böylece budizm, âdetâ bir din hâline gelmişdir. Hindlilerin esâs dîni olan Mecûsîlik ise, bir nev’i putperestlikdir. Putlardan başka ba’zı hayvanlara da (meselâ ineklere) taparlar. Ne Budizm, ne de Mecûsîlik, bir din değildir. Buna rağmen, bunlara mensûb olan insanların âdetâ kerâmete benzer ma’rifetler gösterdiği bir gerçekdir. Bu ma’rifetleri özel bir terbiye görerek, riyâzetle, özel vücûd hareketleriyle ve uzun zemân çalışarak, elde etmekdedirler. Bunun gibi, insanı âdetâ donduran, hissetmez hâle sokan manyatizma ile insana zorla emr telkîn eden ve ona istediğini yapdıran hipnotizma, ba’zı insanların sâhib olduğu husûsî bir kudretden ibâretdir.
[1] Sultân Âlemgîr, 1118 [m. 1707] de vefât etdi.
Bu gösterilenler hiç bir zemân bir kerâmet değildir. Bunlar ancak bir hünerdir. Bugün ilm adamları, bütün insanlarda bu gibi kâbiliyyetin az veyâ çok mevcûd bulunduğunu, yalnız ba’zılarında fazla inkişâf etdiğini, ba’zı insanların husûsî usûllerle bu hissi inkişâf etdirebileceğini, zemânla bulunacak yeni ve kolay usûllerle herkesin bu hissini canlandırabileceğini ileri sürmekdedirler. O hâlde, kendisinde (altıncı his) fazla inkişâf etmiş bulunan bir kimsenin, bu husûsiyyetini ma’rifet değil, kerâmet olarak göstermesi, ancak bir hîlekârlıkdır.
İmâm-ı Ahmed Rabbânî “kaddesallahü teâlâ sirrehul-azîz” 293. cü mektûbunda buyuruyor ki, (Hârikalar, kerâmetler ikiye ayrılır: Birincisi, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına ve işlerine âid olan bilgiler ve ma’rifetlerdir. Bunlar, akl ile, düşünmekle elde edilemez.
 
Üst Alt