ceylannur
Yeni Üyemiz
Zekat ve fitreyi kimler, kimlere verir?
Bilindiği üzere yüce İslam, Müslüman'ı bencillikten korumuş, egoistlikten muhafaza etmiştir. Bu sebeple İslam'la ilgisi olmayanlar, sadece kendi menfaatlerini düşünebilirler, kendilerini kurtardıktan sonra başkalarının sıkıntısını hesaba katmayabilirler. Hatta 'altta kalanın canı çıksın bana ne' dercesine çevrelerine ilgisiz de kalabilirler. Ama Müslüman böyle diyemez ve çevresine böyle ilgisiz kalamaz. İman ettiği İslam, ona mükellefiyetler yükler ve buyurur ki:
- Senin ekonomik durumun iyidir. Dinen zengin sayılmaktasın. Öyle ise servetinin kırkta birini ayıracak, çevrende gördüğün ihtiyaç sahiplerine Allah'ın emri olarak vereceksin. Hem öylesine vereceksin ki, verdiğin için minnet etmek şöyle dursun, onlar aldığı için minnet duyacaksın, seni borçtan kurtardıkları için teşekkür etme ihtiyacı hissedeceksin.
İşte İslam, Müslüman'ı çevresine böyle ilgi gösteren sosyal insan haline getirir.
İslam'ın Müslüman'a yüklediği bu yardım yükümlülüğü bilhassa Ramazan ayında daha çok gündeme gelmektedir. Zenginler bu ayda servetlerini hesap ederler, zenginlik sınırına ulaşmışlarsa kırkta birini ayırıp ihtiyaç sahibi din kardeşlerine verme mutluluğu yaşarlar.
Ayrıca aile bireylerinin fitresini de hesap ederler. Her bir aile ferdi adına bir fitre vermeyi yaratılış, varOluş sadakası olarak borç bilirler.
Ancak bu yardımda dikkat edecekleri hususlar vardır. Çevresindeki ihtiyaç sahiplerinden kimileri (nafakası kendine ait) yakın akraba, kimileri de uzak akraba, konu komşu olabilirler. Bunları ayırmaya ise ihtiyaç kesindir. Çünkü yakın akrabaya zekat, fitre verilmez. Verirse zekat, fitresini sanki bir cebinden çıkarıp öbür cebine koymuş gibi olur. Vermemiş durumuna düşer. Öyle yanılgıya düşmemek için kimlere zekat, fitre verilip, kimlere verilmeyeceğini bilmesi gerekir.
Nitekim zekat ve fitre, sayacağımız şu yakınlara verilmez. Zira bunlar kendisinin çok yakınlarıdır. Onları zekatla, fitreyle değil de servetin kendisiyle desteklemeli, kendisinden bir parça olarak kabul etmelidir. Bu ortakları da şöyle sıralamak mümkün olabilir:
- Anneye, babaya, nineye, dedeye, oğullara, kızlara, bunların çocukları olan torunlara zekat, fitre verilmez. Bunlar yabancı değil servetin sanki ortağıdırlar. Zekatla, fitreyle değil servetin kendisiyle desteklenmelidir.
Bunların dışında zekat ve fitre verilecek uzak akrabalarla konu komşuları da şöyle sıralamak mümkündür:
- Evlenerek başka aileye gitmiş ihtiyaç sahibi kız kardeşlere, ayrılmış oğlan kardeşlere, bunların çocuklarına, yani yeğenlere, amcalara, dayılara, bunların çocuklarına, hala ve teyzelere, kayınvalideye, kayınpedere, damada, geline ve akraba olmayan diğer ihtiyaç sahipleri konu komşuya, bakıma muhtaç öğrencilere, bunların vekillerine zekat ve fitre verilmelidir.
Öyle ise önce yakında bekleyenlerin ihtiyaçları öne alınır, sonra çok münasip görülen uzaklara da gönderilebilir. Yeter ki gönderilen bu kimseler tam ihtiyaç sahibi olsunlar. Bayramdan önce ellerine geçerek bayramın mutluluğunu birlikte yaşama imkanına kavuşsunlar.
Daha doğrusu, bayram sevincinde hep beraber olalım. İçimizde üzgünler, dargınlar, kırgınlar, ihtiyaç sahipleri kalmasın. Yardımların hikmeti de budur zaten. Hep birlikte bayram yapmak.
Bir taraf ihtiyaçlarını karşılamış, huzur içinde bayram yapıyor, diğer taraf ise sıkıntılar içinde kıvranıyor, sonra bir arada bayram yapıyoruz. Bu İslam'ın kardeşlik mesajına, Müslüman'ın merhamet ve şefkatine de uygun düşmez. Ağlayanlarla gülenler yan yana bayram yapamaz. Birlikte ağlamalı, birlikte gülmeliyiz. Bizim İslam kardeşliğinden anladığımız böylesine samimi bir ortaklıktır. Sizin de böyle düşündüğünüzü düşündüğüm için bunları arz etmekten çekinmiyorum.
Ahmed Şahin
Bilindiği üzere yüce İslam, Müslüman'ı bencillikten korumuş, egoistlikten muhafaza etmiştir. Bu sebeple İslam'la ilgisi olmayanlar, sadece kendi menfaatlerini düşünebilirler, kendilerini kurtardıktan sonra başkalarının sıkıntısını hesaba katmayabilirler. Hatta 'altta kalanın canı çıksın bana ne' dercesine çevrelerine ilgisiz de kalabilirler. Ama Müslüman böyle diyemez ve çevresine böyle ilgisiz kalamaz. İman ettiği İslam, ona mükellefiyetler yükler ve buyurur ki:
- Senin ekonomik durumun iyidir. Dinen zengin sayılmaktasın. Öyle ise servetinin kırkta birini ayıracak, çevrende gördüğün ihtiyaç sahiplerine Allah'ın emri olarak vereceksin. Hem öylesine vereceksin ki, verdiğin için minnet etmek şöyle dursun, onlar aldığı için minnet duyacaksın, seni borçtan kurtardıkları için teşekkür etme ihtiyacı hissedeceksin.
İşte İslam, Müslüman'ı çevresine böyle ilgi gösteren sosyal insan haline getirir.
İslam'ın Müslüman'a yüklediği bu yardım yükümlülüğü bilhassa Ramazan ayında daha çok gündeme gelmektedir. Zenginler bu ayda servetlerini hesap ederler, zenginlik sınırına ulaşmışlarsa kırkta birini ayırıp ihtiyaç sahibi din kardeşlerine verme mutluluğu yaşarlar.
Ayrıca aile bireylerinin fitresini de hesap ederler. Her bir aile ferdi adına bir fitre vermeyi yaratılış, varOluş sadakası olarak borç bilirler.
Ancak bu yardımda dikkat edecekleri hususlar vardır. Çevresindeki ihtiyaç sahiplerinden kimileri (nafakası kendine ait) yakın akraba, kimileri de uzak akraba, konu komşu olabilirler. Bunları ayırmaya ise ihtiyaç kesindir. Çünkü yakın akrabaya zekat, fitre verilmez. Verirse zekat, fitresini sanki bir cebinden çıkarıp öbür cebine koymuş gibi olur. Vermemiş durumuna düşer. Öyle yanılgıya düşmemek için kimlere zekat, fitre verilip, kimlere verilmeyeceğini bilmesi gerekir.
Nitekim zekat ve fitre, sayacağımız şu yakınlara verilmez. Zira bunlar kendisinin çok yakınlarıdır. Onları zekatla, fitreyle değil de servetin kendisiyle desteklemeli, kendisinden bir parça olarak kabul etmelidir. Bu ortakları da şöyle sıralamak mümkün olabilir:
- Anneye, babaya, nineye, dedeye, oğullara, kızlara, bunların çocukları olan torunlara zekat, fitre verilmez. Bunlar yabancı değil servetin sanki ortağıdırlar. Zekatla, fitreyle değil servetin kendisiyle desteklenmelidir.
Bunların dışında zekat ve fitre verilecek uzak akrabalarla konu komşuları da şöyle sıralamak mümkündür:
- Evlenerek başka aileye gitmiş ihtiyaç sahibi kız kardeşlere, ayrılmış oğlan kardeşlere, bunların çocuklarına, yani yeğenlere, amcalara, dayılara, bunların çocuklarına, hala ve teyzelere, kayınvalideye, kayınpedere, damada, geline ve akraba olmayan diğer ihtiyaç sahipleri konu komşuya, bakıma muhtaç öğrencilere, bunların vekillerine zekat ve fitre verilmelidir.
Öyle ise önce yakında bekleyenlerin ihtiyaçları öne alınır, sonra çok münasip görülen uzaklara da gönderilebilir. Yeter ki gönderilen bu kimseler tam ihtiyaç sahibi olsunlar. Bayramdan önce ellerine geçerek bayramın mutluluğunu birlikte yaşama imkanına kavuşsunlar.
Daha doğrusu, bayram sevincinde hep beraber olalım. İçimizde üzgünler, dargınlar, kırgınlar, ihtiyaç sahipleri kalmasın. Yardımların hikmeti de budur zaten. Hep birlikte bayram yapmak.
Bir taraf ihtiyaçlarını karşılamış, huzur içinde bayram yapıyor, diğer taraf ise sıkıntılar içinde kıvranıyor, sonra bir arada bayram yapıyoruz. Bu İslam'ın kardeşlik mesajına, Müslüman'ın merhamet ve şefkatine de uygun düşmez. Ağlayanlarla gülenler yan yana bayram yapamaz. Birlikte ağlamalı, birlikte gülmeliyiz. Bizim İslam kardeşliğinden anladığımız böylesine samimi bir ortaklıktır. Sizin de böyle düşündüğünüzü düşündüğüm için bunları arz etmekten çekinmiyorum.
Ahmed Şahin