fahrettin tırınk
Site İmamı
Zâhidü’l-Kevserî'nin İbni Teymiyye'yi Tekfir Ettiğini Gösteren Açık İfadeleri-
Bu yazıda bahsi geçen kişi, Osman bin Said el-Dârimî el-Secezî [veya Siczî] (vefatı h. 280) isimli şahıstır. İbni Teymiyye bunun görüşlerini taklid ve tekrar etmiştir. Bahsedilen el-Dârimî, meşhur hadis âlimi Abdullah bin Abdurrahmân hâfız Ebû Muhammed el-Dârimî (vefatı h.255) ile karıştırılmamalıdır.
Muhammed Zâhidü’l-Kevserî rahimehullah bu blogda tamamı bulunabilecek "Kasîmî’nin Bugünkü Yiğitlenmesi Etrâfında" isimli makalesinde Osman bin Said el-Dârimî'nin hemen hepsi İbni Teymiyye tarafından da tekrar edilen bazı sapık sözlerini yazmakta ve bunlar hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:
"Allah için bana söyle! Yeryüzünde bu gibi ve benzeri kelimeleri -ki bunlar kitâblarında çoktur- konuşabilen kimselerin, Allah ve Resûlüne harb açmış ve Müslümanların cemaatinden çıkmış olduğunda şekk eden yâhud tereddüt eden bir mü'min bulunabilir mi? Çağırdıkları ve da’vet ettikleri sünnet bu mudur? Allah onlara hak ettikleriyle muâmele etsin ve lâyık oldukları nikmet ve azâbı ile onları âcilen cezâlandırsın. Bu kimselerle ve de ahmaklıkları ve câhillikleriyle şânsız bir hale gelen şu memleketten, şerlerini, şirklerinin ve sapıklıklarının karanlıklarını yok etsin.
Görüldüğü gibi bu pasajda, el-Dârimî ve İbni Teymiyye ve onlar gibiler hakkında "Allah ve Resûlüne harb açmış ve Müslümanların cemaatinden çıkmış" ifadesini kullanmaktadır.
Yine bu blogda tamamı bulunabilecek diğer bir makalesinde, Zâhidü’l Kevserî şu ifadeleri kullanmaktadır:
"Ben, geçmiş bir makâlemde, üzerlerine hiçbir ta’lik yapmadan Dârimî’nin kitâbındaki küfür sözlerinden bir tomar zikretmiştim."
"Dolayısıyla onun i'tikâdı, bir mekânın Allah'ı içinde bulundurduğu, bir sathın, bir yerin onu taşıdığı şeklinde olmaktadır. Bu da tecsîm ile hükmetmektir. Kim de Allah sübhânehû ve teâlâ’yı bir mekânda yer tutmuş sayarsa, o bir putperesttir, Müslümanların cemâatinden çıkmıştır. Nitekim akâid imâmlarından birçoğu bunu açıkça ifâde etmişlerdir. Allah celle celâlühû iftirâcıların iftirâsından çok yücedir."
"O halde bu hüsrana uğrayan kimsenin ibâdet ettiği, ayağa kalkmakta, oturmakta ve hareket etmektedir. Belki de bu i'tikâdı, şu Siczî, komşuları olan sığıra ibâdet eden kimselerden miras almıştır. Kim ki, âlemlerin ilâhı hakkında böyle inanırsa, söz birliği ile kâfir olur. O hâlde yazıklar olsun, namazda böyle bir kimseye uyana, yâhud onunla nikâhlanana!.. "
"Bu söz, sâhibini, mücessime olmaktan uzak olduğunu söylemeye mecâl bırakmayacak bir sözdür. Allah celle celâlühû’ya cisim isnâd etmek, putperestlikten başka bir şey değildir. Yazıklar olsun o kimseye ki, ibâdet ettiği varlığı işte bu şekilde arşın ve kulaçla ölçmeye kalkar."
"Sen onu, Allah Teâlâ’nın Âdem aleyhisselâm’ı yaratmasını, organ yardımıyla toprak kullanılmasına yorarken görürsün. Bu, (kişiyi) rezîl edecek bir dil bilmemek ve açık bir küfürdür."
"Bak şu akılsız ahmağa!.. Nasıl da, Allah sübhânehû ve teâlâ için, Kürsî’nin üstünde oturmak olduğunu ve Resûlü sallellâhu aleyhi ve sellem’i oturtmak için bir yanında da bir yer bıraktığını söylüyor?!.. Nitekim bu, mübtezel Barbahârîlerin mezhebidir."
"Allah sübhânehû ve teâlâ hakkındaki sözü işte budur. Sanki, ma'bûdunun sineğin sırtına oturması olmuş bitmiş ve kabûl görmüş bir iş de bununla, Allah teâlâ’nın, sineğin sırtından daha geniş olan Arşın üzerinde karar kılmasına delîl ileri sürüyor! Allah celle celâlühû bundan çok büyük bir yücelik ile yücedir. Bu Siczî’den, Harrânlı’dan [İbni Teymiyye'den] ve bu ikisinin yandaşlarından evvel, insanlardan, böylesi boş ve akılsızca bir söz söyleyen bir kimseyi bilmiyorum....Bu öyle bir cinnet getirmektir ki, üzerinde hiçbir cinnet getirmek yoktur. Allah, şunların (O’nu) vasfettiklerinden çok büyüktür. Kahrolsun kendisi için sineğin taşıdığı bir ma’bûd tasavvur eden. Onun gibisi, muhâtab alınmaktan düşen birisi olur."
"Halbuki bu hüsrâna uğrayan adam ve taraftarları, ‘aksine, dağ başına çık, gözetleme kulesinin üstüne yüksel ve ma’bûda yaklaş’ diyorlar. Bundan öte bir küfür mü olur?!.. "
"Müellif (Dârimî), bütün bunların Allah sübhânehû ile beraber vâr olduğuna inanmaktadır. Arşın üstünde istivâ etmenin kaçınılmaz bir netîcesi olarak Arş da kadîm olmaktadır. Hareketin ve yürümenin kadîm olduğunu düşün(ebil)mek şu önderlerin akıllarının şânıdır!!.. Kim böylesi bir açık putperestlik inancına sâhib ise, onun, yeryüzünde bozgun çıkarmaya, müslümanlara imâmlık yapmaya ve onlarla nikâhlanmaya bırakılması doğru olmaz...
Bu yazıda bahsi geçen kişi, Osman bin Said el-Dârimî el-Secezî [veya Siczî] (vefatı h. 280) isimli şahıstır. İbni Teymiyye bunun görüşlerini taklid ve tekrar etmiştir. Bahsedilen el-Dârimî, meşhur hadis âlimi Abdullah bin Abdurrahmân hâfız Ebû Muhammed el-Dârimî (vefatı h.255) ile karıştırılmamalıdır.
Muhammed Zâhidü’l-Kevserî rahimehullah bu blogda tamamı bulunabilecek "Kasîmî’nin Bugünkü Yiğitlenmesi Etrâfında" isimli makalesinde Osman bin Said el-Dârimî'nin hemen hepsi İbni Teymiyye tarafından da tekrar edilen bazı sapık sözlerini yazmakta ve bunlar hakkında şu ifadeleri kullanmaktadır:
"Allah için bana söyle! Yeryüzünde bu gibi ve benzeri kelimeleri -ki bunlar kitâblarında çoktur- konuşabilen kimselerin, Allah ve Resûlüne harb açmış ve Müslümanların cemaatinden çıkmış olduğunda şekk eden yâhud tereddüt eden bir mü'min bulunabilir mi? Çağırdıkları ve da’vet ettikleri sünnet bu mudur? Allah onlara hak ettikleriyle muâmele etsin ve lâyık oldukları nikmet ve azâbı ile onları âcilen cezâlandırsın. Bu kimselerle ve de ahmaklıkları ve câhillikleriyle şânsız bir hale gelen şu memleketten, şerlerini, şirklerinin ve sapıklıklarının karanlıklarını yok etsin.
Görüldüğü gibi bu pasajda, el-Dârimî ve İbni Teymiyye ve onlar gibiler hakkında "Allah ve Resûlüne harb açmış ve Müslümanların cemaatinden çıkmış" ifadesini kullanmaktadır.
Yine bu blogda tamamı bulunabilecek diğer bir makalesinde, Zâhidü’l Kevserî şu ifadeleri kullanmaktadır:
"Ben, geçmiş bir makâlemde, üzerlerine hiçbir ta’lik yapmadan Dârimî’nin kitâbındaki küfür sözlerinden bir tomar zikretmiştim."
"Dolayısıyla onun i'tikâdı, bir mekânın Allah'ı içinde bulundurduğu, bir sathın, bir yerin onu taşıdığı şeklinde olmaktadır. Bu da tecsîm ile hükmetmektir. Kim de Allah sübhânehû ve teâlâ’yı bir mekânda yer tutmuş sayarsa, o bir putperesttir, Müslümanların cemâatinden çıkmıştır. Nitekim akâid imâmlarından birçoğu bunu açıkça ifâde etmişlerdir. Allah celle celâlühû iftirâcıların iftirâsından çok yücedir."
"O halde bu hüsrana uğrayan kimsenin ibâdet ettiği, ayağa kalkmakta, oturmakta ve hareket etmektedir. Belki de bu i'tikâdı, şu Siczî, komşuları olan sığıra ibâdet eden kimselerden miras almıştır. Kim ki, âlemlerin ilâhı hakkında böyle inanırsa, söz birliği ile kâfir olur. O hâlde yazıklar olsun, namazda böyle bir kimseye uyana, yâhud onunla nikâhlanana!.. "
"Bu söz, sâhibini, mücessime olmaktan uzak olduğunu söylemeye mecâl bırakmayacak bir sözdür. Allah celle celâlühû’ya cisim isnâd etmek, putperestlikten başka bir şey değildir. Yazıklar olsun o kimseye ki, ibâdet ettiği varlığı işte bu şekilde arşın ve kulaçla ölçmeye kalkar."
"Sen onu, Allah Teâlâ’nın Âdem aleyhisselâm’ı yaratmasını, organ yardımıyla toprak kullanılmasına yorarken görürsün. Bu, (kişiyi) rezîl edecek bir dil bilmemek ve açık bir küfürdür."
"Bak şu akılsız ahmağa!.. Nasıl da, Allah sübhânehû ve teâlâ için, Kürsî’nin üstünde oturmak olduğunu ve Resûlü sallellâhu aleyhi ve sellem’i oturtmak için bir yanında da bir yer bıraktığını söylüyor?!.. Nitekim bu, mübtezel Barbahârîlerin mezhebidir."
"Allah sübhânehû ve teâlâ hakkındaki sözü işte budur. Sanki, ma'bûdunun sineğin sırtına oturması olmuş bitmiş ve kabûl görmüş bir iş de bununla, Allah teâlâ’nın, sineğin sırtından daha geniş olan Arşın üzerinde karar kılmasına delîl ileri sürüyor! Allah celle celâlühû bundan çok büyük bir yücelik ile yücedir. Bu Siczî’den, Harrânlı’dan [İbni Teymiyye'den] ve bu ikisinin yandaşlarından evvel, insanlardan, böylesi boş ve akılsızca bir söz söyleyen bir kimseyi bilmiyorum....Bu öyle bir cinnet getirmektir ki, üzerinde hiçbir cinnet getirmek yoktur. Allah, şunların (O’nu) vasfettiklerinden çok büyüktür. Kahrolsun kendisi için sineğin taşıdığı bir ma’bûd tasavvur eden. Onun gibisi, muhâtab alınmaktan düşen birisi olur."
"Halbuki bu hüsrâna uğrayan adam ve taraftarları, ‘aksine, dağ başına çık, gözetleme kulesinin üstüne yüksel ve ma’bûda yaklaş’ diyorlar. Bundan öte bir küfür mü olur?!.. "
"Müellif (Dârimî), bütün bunların Allah sübhânehû ile beraber vâr olduğuna inanmaktadır. Arşın üstünde istivâ etmenin kaçınılmaz bir netîcesi olarak Arş da kadîm olmaktadır. Hareketin ve yürümenin kadîm olduğunu düşün(ebil)mek şu önderlerin akıllarının şânıdır!!.. Kim böylesi bir açık putperestlik inancına sâhib ise, onun, yeryüzünde bozgun çıkarmaya, müslümanlara imâmlık yapmaya ve onlarla nikâhlanmaya bırakılması doğru olmaz...
Moderatör tarafında düzenlendi: