MURATS44
Özel Üye
Sözlükte “süslemek” anlamındaki zeyn kökünden türeyen tezyîn “süslemek, bezemek, donatmak” demektir.
Osmanlılar bezek ve bezeme yerine tezyînât kelimesini tercih etmişlerdir. Türk sanatında tezyinat kavramı, Fransızca’dan Türkçe’ye geçen dekorasyondan (décoration) ziyade “ornementation” anlamında kullanılmakta, tezyinatla sırf tezyinî şekillerden ibaret olan süslemeler kastedilmektedir. Bu tarz bezemeye Arapça’da zahrafe denmektedir. Osmanlılar’da motiflere “nakış”, motiflerle meydana getirilen desenler bütününe “resim” (tarh), bunları yapanlara “ressam” (tarrâh) adı verildiği bilinmektedir. “Nakkaş” kelimesi daha geniş kapsamlı olup ressam, musavvir, müzehhip ve kalemkâr gibi sanatkârlar sınıfını içine almaktadır. Osmanlı sarayında bu tür işleri üstlenen Cemâat-i Nakkāşân-ı Hâssa, Hassa Mimarları Ocağı’na bağlı olarak çalışmaktaydı.
İslâm dininin figürlü bezemeyi hoş karşılamaması dolayısıyla Türkler, Orta Asya’da geliştirdikleri, çoğunlukla remzî değer taşıyan hayvanî bezemelerden uzaklaşarak motiflerde üslûplaştırma yoluna gitmişlerdir.
Bizans etkisindeki Emevîler’in aksine Abbâsîler döneminde yazı ve hendesenin yanında ileri derecede üslûplaştırılmış bitki motiflerinin yaygınlık kazandığı görülmektedir. İslâm ve Türk sanatı bundan sonra kendi yolunu üslûplaştırma yönünde çizmiş ve günümüze kadar bu yolda ilerleyerek yazı ve hendesenin ön plana çıktığı, figürsüz, ekseriyetle nebatî bezemelerden meydana gelen tezyinat anlayışını geliştirmiştir. Sonsuzluk ve tevhid fikri İslâm sanatının temel karakteristiğini oluşturmaktadır.
Selçuklu mimarisinde bilhassa cepheler bezemeyle doldurulurken Osmanlı devrinde mimarinin bir hacim ve kütle sanatı olduğu düşünülerek güzellik sadelikte aranmış ve mimari tezyinatta aşırıya gidilmeyip âbidevî yapılar yeter derecede bezenmiştir. Sanatkârların malzeme ve teknik seçeneğinin çok olması onlara zengin bezeme imkânları sunmuştur.
Bununla beraber tezyinatın yer aldığı bütün yüzeylerde kullanılan nakışlar aynı tarzda hazırlanmış olup bunların ana üretim merkezi hiç şüphesiz saray nakışhânesi olmuştur. Burada desenler çizilirken uygulanacağı malzemeye göre küçük bazı değişikliklere uğrasa da temel prensiplere sadık kalınmıştır.
Eserler yalnızca malzemenin cevheriyle değil üzerine uygulanan işçilikle değer kazanır. Bu sebeple tezyinat konusunu, sanatta kullanılan malzeme-teknik ve küçük farklılıklarla bütün malzemeye uygulanan bezeme unsurları bakımından iki ana başlık altında değerlendirmek gerekir.
Malzeme ve Teknik. Türk mimarisi ve tezyinatındaki malzeme ve teknik çağın teknolojisine paralel bir gelişim ve değişim göstermiştir. Osmanlılar’ın mimari tezyinatta kullandıkları malzemelerin birçoğunun çeşitleri günümüze ulaşan arşiv kaynaklarında kayıtlıdır.
Ancak bunların nasıl bir terkiple hazırlanıp uygulandığı konusunda hâlâ bilinmeyen şeyler vardır. Öte yandan kitap sanatlarında kullanılan malzemelerin hazırlanışına dair kaynaklarda geniş bilgiler bulunmasına rağmen bu malzemelerin terkip ve tatbikindeki bazı inceliklere dair bilgi de bugüne kadar gelmemiştir. Tezyinatı malzemeye ve tekniğe göre şöylece sıralamak mümkündür: 1. Tuğla İşçiliği (Bennâî). Topraktan pişirilerek elde edilen tuğladan yapılan örgü malzemesinin geometrik biçiminden faydalanılarak cephelerde çok hareketli ve canlı bir görünüm sağlanmıştır. Bazan tuğla, henüz hamur/balçık halinde iken özel kalıplarla şekillendirilerek değişik formlar meydana getirmek suretiyle tezyinatın etkisi bir kat daha arttırılmıştır. İnşa malzemesi şeklinde kullanılan tuğlaların bir yüzü şeffaf renksiz veya renkli sıra batırılıp pişirilerek bina cephelerinde ışıltılı bir yüzey elde edilmiştir. Tuğla işçiliği, coğrafî şartlara bağlı olarak daha çok Orta ve Ön Asya Türk ve İslâm mimarisinde yaygınlık kazanmıştır.
Avrupa dillerindeki ismi,dekoratif sanatlardır. Kitap kabı,tezhip ,hüsn-i hat , ebru , katıa gibi kitap sanatları ,taş ve ahşap üstü bezemeler,metal işleri,kalem işi, revzen , tekstil , dokuma ve işlemeler ,tezyini sanatların şemsiyesi altında toplanmıştır. Görüldüğü gibi tezyinatın geniş uygulama alanı vardır.Bunlardan hüsn-i hat,ebru, kilim dokuma ve bazı işlemeler dışında hepsinin ortak özelliği ,motif ve desen bilgisinin aynı olmasıdır.Sadece kullanılan malzeme ve uygulanan teknikler farklıdır.
Tezyini sanatlardaki bu farklılık ,motiflerin ve dolayısıyla desenlerin ,büyüklüğünü,çizgi yoğunluğunu ve renklerini etkilerse de ,esası değişmez. Örnek olarak bir hatayi motifi,çini pano deseni içinde büyük boy,ayrıntılı ve devrinin renkleriyle seyredilir.Aynı motif taş veya ahşap gibi sert zemin üzerine oyulacak ise gene büyük boyda , fakat çiniye göre daha az ayrıntılı çizilir.Çünkü sert zemini işlerken çizgi yoğunluğunun az olması ,işçiliği kolaylaştırır ve desenin rahat seyredilmesini sağlar.
Bu oymaların renklendirilmesinde genellikle malzemenin kendi rengi tercih edilmiş veya sadece altın varak kullanılmıştır. Halbuki tezhip için hazırlanan bir desende hatayi ,çok küçük boyutta ,en sade şekli ve klasik renkleri ile yerini alır.” Türk tezyinat sanatının tarihi Orta Asya bozkırlarına ulaşır. Türkler çeşitli iklimlerde ve coğrafyalarda, farklı inanç ve medeniyetlerin ışığına gelişe gelişe Anadolu Yarımadasına gelerek Osmanlı Medeniyetine zemin hazırlamıştır. Uzun zaman Sasani ve Çin medeniyetlerine komşuluk yapan Türk devletleri zamanla kendilerine has bir sanat tarzı oluşturmuşlardır.
Klasik Türk tezyinat sanatlarınında zengin motifler ve desenler bulunmaktadır.
Genel olarak bir sanat eserinin var oluş merhalelerinden sonra, tezyini sanatlarda desen çiziminin önemi ve üsulu, bu bölümün ana konusunu teşkil etmektedir.İlk olarak desenin önemi üzerinde durarak bazı kesimlerin, bilerek veya bilmeyerek bu sanatlar ile ilgili, yadırgadığımız tezlerine ve sanata gönül vermiş kimselerin bazı hatalı tutumlarına açıklık getirmek istiyoruz.
Değerli hocamız Rikkat Kunt (1903-1986), bir dersinde, ” Desen sanatin namusudur.” demişti. Kanaatimizce, Rikkat Hanım bu sözü ile sadece tezyini sanatlarda desen tasarımının önemini veciz bir şekilde vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda konuya gereken titizliği göstermeyip, emanet veya devşirme desenler ile eser verenlere seslenerek, ” Klasik bezeme sanatımız, iddia edildiği gibi tekrardan ibaret değildir. Klasik üslubu içinde, yeni düşünce ve terkiplere açıktır. Bütün klasik sanatların eğitiminde olduğu gibi bu sanatın eğitiminde de, sanatın geçmişini ve geleneklerini tanımak gerekir. Fakat altına imza atılan eserin, işliği kadar tasarımının da yapana iat olması şarttır.” demek istiyor.
Süheyl Ünver (1898-1986) Hoca’mız ise Türk süsleme sanatlarımız hakkında şöyle demektedir ; ” Türk Tezyinatı göz musikisidir, onun da notası vardır. Bu notaları bilmeyen göz bakar, fakat eseri okuyamaz ve o eserden birşey anlayamaz.”
Yine değerli Hoca’mız müzehhip Muhsin Demironat (1907-1983) , desen çizimini anlatırken : ” Kompozisyon hazırlamayı nasıl öğreneceğiz dersek, bunun iki yolu vardır.Birincisi, motif bilgisi ve desen çizme tekniğini iyi bir ustadan öğrenmek, ikincisi, göz eğitimi için çok görmek, el eğitimi için çok çizmek. Her ne kadar sanatta kabiliyet ve azim ön planda gelirse de, kendi kendine yetişmek ile bir üstad görerek yetişmek arasında, çok büyük fark vardır.” derdi.
Tezyini sanatları büyük fedakarlıklarla günümüze taşıyan, bu alanda selahiyetli hocalarımızın konuya bakışları ve gösterdikleri hassasiyet, desen tasarımının önemini gözler önüne sermektedir.
Onun için bu sanatları, zirvede olduğu devirler esas alınarak klasik şekliyle incelemek, adeta yeniden keşfeder gibi özüne inerek mana ve ruhunu anlamak, desen çizme tekniğini öğrenebilmek için ilk en önemli adımdır.
Müzehhep yazmaların, celi levhaların ve bütün tezyin edilmiş eşyanın taşıdığı sanat değeri, öncelikle desen tasarımındaki başarı ile ölçülür.
Osmanlılar bezek ve bezeme yerine tezyînât kelimesini tercih etmişlerdir. Türk sanatında tezyinat kavramı, Fransızca’dan Türkçe’ye geçen dekorasyondan (décoration) ziyade “ornementation” anlamında kullanılmakta, tezyinatla sırf tezyinî şekillerden ibaret olan süslemeler kastedilmektedir. Bu tarz bezemeye Arapça’da zahrafe denmektedir. Osmanlılar’da motiflere “nakış”, motiflerle meydana getirilen desenler bütününe “resim” (tarh), bunları yapanlara “ressam” (tarrâh) adı verildiği bilinmektedir. “Nakkaş” kelimesi daha geniş kapsamlı olup ressam, musavvir, müzehhip ve kalemkâr gibi sanatkârlar sınıfını içine almaktadır. Osmanlı sarayında bu tür işleri üstlenen Cemâat-i Nakkāşân-ı Hâssa, Hassa Mimarları Ocağı’na bağlı olarak çalışmaktaydı.
İslâm dininin figürlü bezemeyi hoş karşılamaması dolayısıyla Türkler, Orta Asya’da geliştirdikleri, çoğunlukla remzî değer taşıyan hayvanî bezemelerden uzaklaşarak motiflerde üslûplaştırma yoluna gitmişlerdir.
Bizans etkisindeki Emevîler’in aksine Abbâsîler döneminde yazı ve hendesenin yanında ileri derecede üslûplaştırılmış bitki motiflerinin yaygınlık kazandığı görülmektedir. İslâm ve Türk sanatı bundan sonra kendi yolunu üslûplaştırma yönünde çizmiş ve günümüze kadar bu yolda ilerleyerek yazı ve hendesenin ön plana çıktığı, figürsüz, ekseriyetle nebatî bezemelerden meydana gelen tezyinat anlayışını geliştirmiştir. Sonsuzluk ve tevhid fikri İslâm sanatının temel karakteristiğini oluşturmaktadır.
Selçuklu mimarisinde bilhassa cepheler bezemeyle doldurulurken Osmanlı devrinde mimarinin bir hacim ve kütle sanatı olduğu düşünülerek güzellik sadelikte aranmış ve mimari tezyinatta aşırıya gidilmeyip âbidevî yapılar yeter derecede bezenmiştir. Sanatkârların malzeme ve teknik seçeneğinin çok olması onlara zengin bezeme imkânları sunmuştur.
Bununla beraber tezyinatın yer aldığı bütün yüzeylerde kullanılan nakışlar aynı tarzda hazırlanmış olup bunların ana üretim merkezi hiç şüphesiz saray nakışhânesi olmuştur. Burada desenler çizilirken uygulanacağı malzemeye göre küçük bazı değişikliklere uğrasa da temel prensiplere sadık kalınmıştır.
Eserler yalnızca malzemenin cevheriyle değil üzerine uygulanan işçilikle değer kazanır. Bu sebeple tezyinat konusunu, sanatta kullanılan malzeme-teknik ve küçük farklılıklarla bütün malzemeye uygulanan bezeme unsurları bakımından iki ana başlık altında değerlendirmek gerekir.
Malzeme ve Teknik. Türk mimarisi ve tezyinatındaki malzeme ve teknik çağın teknolojisine paralel bir gelişim ve değişim göstermiştir. Osmanlılar’ın mimari tezyinatta kullandıkları malzemelerin birçoğunun çeşitleri günümüze ulaşan arşiv kaynaklarında kayıtlıdır.
Ancak bunların nasıl bir terkiple hazırlanıp uygulandığı konusunda hâlâ bilinmeyen şeyler vardır. Öte yandan kitap sanatlarında kullanılan malzemelerin hazırlanışına dair kaynaklarda geniş bilgiler bulunmasına rağmen bu malzemelerin terkip ve tatbikindeki bazı inceliklere dair bilgi de bugüne kadar gelmemiştir. Tezyinatı malzemeye ve tekniğe göre şöylece sıralamak mümkündür: 1. Tuğla İşçiliği (Bennâî). Topraktan pişirilerek elde edilen tuğladan yapılan örgü malzemesinin geometrik biçiminden faydalanılarak cephelerde çok hareketli ve canlı bir görünüm sağlanmıştır. Bazan tuğla, henüz hamur/balçık halinde iken özel kalıplarla şekillendirilerek değişik formlar meydana getirmek suretiyle tezyinatın etkisi bir kat daha arttırılmıştır. İnşa malzemesi şeklinde kullanılan tuğlaların bir yüzü şeffaf renksiz veya renkli sıra batırılıp pişirilerek bina cephelerinde ışıltılı bir yüzey elde edilmiştir. Tuğla işçiliği, coğrafî şartlara bağlı olarak daha çok Orta ve Ön Asya Türk ve İslâm mimarisinde yaygınlık kazanmıştır.
Avrupa dillerindeki ismi,dekoratif sanatlardır. Kitap kabı,tezhip ,hüsn-i hat , ebru , katıa gibi kitap sanatları ,taş ve ahşap üstü bezemeler,metal işleri,kalem işi, revzen , tekstil , dokuma ve işlemeler ,tezyini sanatların şemsiyesi altında toplanmıştır. Görüldüğü gibi tezyinatın geniş uygulama alanı vardır.Bunlardan hüsn-i hat,ebru, kilim dokuma ve bazı işlemeler dışında hepsinin ortak özelliği ,motif ve desen bilgisinin aynı olmasıdır.Sadece kullanılan malzeme ve uygulanan teknikler farklıdır.
Tezyini sanatlardaki bu farklılık ,motiflerin ve dolayısıyla desenlerin ,büyüklüğünü,çizgi yoğunluğunu ve renklerini etkilerse de ,esası değişmez. Örnek olarak bir hatayi motifi,çini pano deseni içinde büyük boy,ayrıntılı ve devrinin renkleriyle seyredilir.Aynı motif taş veya ahşap gibi sert zemin üzerine oyulacak ise gene büyük boyda , fakat çiniye göre daha az ayrıntılı çizilir.Çünkü sert zemini işlerken çizgi yoğunluğunun az olması ,işçiliği kolaylaştırır ve desenin rahat seyredilmesini sağlar.
Bu oymaların renklendirilmesinde genellikle malzemenin kendi rengi tercih edilmiş veya sadece altın varak kullanılmıştır. Halbuki tezhip için hazırlanan bir desende hatayi ,çok küçük boyutta ,en sade şekli ve klasik renkleri ile yerini alır.” Türk tezyinat sanatının tarihi Orta Asya bozkırlarına ulaşır. Türkler çeşitli iklimlerde ve coğrafyalarda, farklı inanç ve medeniyetlerin ışığına gelişe gelişe Anadolu Yarımadasına gelerek Osmanlı Medeniyetine zemin hazırlamıştır. Uzun zaman Sasani ve Çin medeniyetlerine komşuluk yapan Türk devletleri zamanla kendilerine has bir sanat tarzı oluşturmuşlardır.
Klasik Türk tezyinat sanatlarınında zengin motifler ve desenler bulunmaktadır.
Genel olarak bir sanat eserinin var oluş merhalelerinden sonra, tezyini sanatlarda desen çiziminin önemi ve üsulu, bu bölümün ana konusunu teşkil etmektedir.İlk olarak desenin önemi üzerinde durarak bazı kesimlerin, bilerek veya bilmeyerek bu sanatlar ile ilgili, yadırgadığımız tezlerine ve sanata gönül vermiş kimselerin bazı hatalı tutumlarına açıklık getirmek istiyoruz.
Değerli hocamız Rikkat Kunt (1903-1986), bir dersinde, ” Desen sanatin namusudur.” demişti. Kanaatimizce, Rikkat Hanım bu sözü ile sadece tezyini sanatlarda desen tasarımının önemini veciz bir şekilde vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda konuya gereken titizliği göstermeyip, emanet veya devşirme desenler ile eser verenlere seslenerek, ” Klasik bezeme sanatımız, iddia edildiği gibi tekrardan ibaret değildir. Klasik üslubu içinde, yeni düşünce ve terkiplere açıktır. Bütün klasik sanatların eğitiminde olduğu gibi bu sanatın eğitiminde de, sanatın geçmişini ve geleneklerini tanımak gerekir. Fakat altına imza atılan eserin, işliği kadar tasarımının da yapana iat olması şarttır.” demek istiyor.
Süheyl Ünver (1898-1986) Hoca’mız ise Türk süsleme sanatlarımız hakkında şöyle demektedir ; ” Türk Tezyinatı göz musikisidir, onun da notası vardır. Bu notaları bilmeyen göz bakar, fakat eseri okuyamaz ve o eserden birşey anlayamaz.”
Yine değerli Hoca’mız müzehhip Muhsin Demironat (1907-1983) , desen çizimini anlatırken : ” Kompozisyon hazırlamayı nasıl öğreneceğiz dersek, bunun iki yolu vardır.Birincisi, motif bilgisi ve desen çizme tekniğini iyi bir ustadan öğrenmek, ikincisi, göz eğitimi için çok görmek, el eğitimi için çok çizmek. Her ne kadar sanatta kabiliyet ve azim ön planda gelirse de, kendi kendine yetişmek ile bir üstad görerek yetişmek arasında, çok büyük fark vardır.” derdi.
Tezyini sanatları büyük fedakarlıklarla günümüze taşıyan, bu alanda selahiyetli hocalarımızın konuya bakışları ve gösterdikleri hassasiyet, desen tasarımının önemini gözler önüne sermektedir.
Onun için bu sanatları, zirvede olduğu devirler esas alınarak klasik şekliyle incelemek, adeta yeniden keşfeder gibi özüne inerek mana ve ruhunu anlamak, desen çizme tekniğini öğrenebilmek için ilk en önemli adımdır.
Müzehhep yazmaların, celi levhaların ve bütün tezyin edilmiş eşyanın taşıdığı sanat değeri, öncelikle desen tasarımındaki başarı ile ölçülür.