ceylannur
Yeni Üyemiz
Tenkit Psikolojisi
Hatalarımızın uygun şekilde bizlere ifade edilmesi ve bizim bunu kabul etmemiz, şahsî kemâlât açısından gereklidir. Birçok insanın hiç hoşlanmadığı tenkitte gaye ve ölçü ne olmalıdır, Peygamberimiz’in (sas) bu husustaki metotları nelerdir?.. Menfî tenkidi alışkanlık haline getiren kişilerin şuuraltında hangi düşünceler yatıyor olabilir, menfî tenkitçilerin toplum içindeki yeri nedir?.. Tenkidin ferdî ve içtimaî hayatta sebep olduğu hasarlar, olumsuzluklar... Tenkitte mihenk taşımız ne olmalıdır?
Her şeyi tenkit eden bir adam bir tabloyu da tenkit etmiş. Yanındaki: ‘Sen hiç bu kadar güzel bir eser meydana getirdin mi?’ deyince, adam: “Arkadaşım ben yumurtlamayı bilmem; ama bir yumurtanın sağlam veya çürük olduğunu pek âlâ anlarım.” diye cevap vermiş.
Birilerinin tenkit ettiğini, birilerinin de tenkit edildiğini sık sık görürüz. Acaba insanlar niçin tenkit eder? Tenkit etmenin arkasındaki psikolojiler nelerdir? Tenkidin faydaları var mıdır? Müspet tenkit nasıl yapılır? Tenkidin insan psikolojisine tesirleri nelerdir?
Tenkit; sözlü, yazılı veya fiilî olabilir. Lûgat mânâsıyla tenkit; herhangi bir insan, eser veya konunun, doğru-yanlış, eksik-fazla, güzel-çirkin yanlarını bulup gösterme işidir. Tenkidin ahlâkî zâviyeden iyi veya kötü olarak vasıflandırılması; kime, ne zaman, nerede, hangi dozda, hangi maksatla ve ne niyetle yapıldığına bağlıdır. Bu açıdan bakılınca tenkit, müspet tenkit (yapıcı olan, fayda sağlayan) veya menfi tenkit (yıkıcı ve zarar veren) olarak ikiye ayrılır. Tenkidin tesiri de yukarıda zikredilen hususiyetlere bağlı olarak farklılıklar gösterebilir.
Kişi niçin tenkit eder?
Ferdî ve içtimaî hayatın daha iyi hâle gelmesi için hataların fark edilip usûlünce ifade edilmesi yararlıdır. Ancak bu ifade şeklinin kişiye ve çevresine zarar vermemesi ve ifadelerin iyi niyetli olması gerekir. Bu şekilde yapılan müspet tenkitlerde yanlışı düzeltme mülâhazası vardır.
Aile ve cemiyette menfî tenkide kilitlenenler, giderek her şeyde bir olumsuzluk arama gibi bir duruma düşerler. Bu şekilde tenkidin bir alışkanlık olarak yapıldığı sık görülür.
Yıkıcı tenkidin gerisinde hissî ve nefsî mülâhazalar yatabilir. Rekabet ve kıskançlık da, kişiyi sürekli tenkide sürükler. Bu durumda tenkide mevzu olan hususu düzeltme ve çözme gayesi veya iyi niyet olmadığı için, iki taraf da bundan zarar görür. Kısacası ‘üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek’ niyeti ile konuşmamak gerekir. Değerlendirmelerde samimi olmak, hissî ve nefsî mülâhazaları terk etmek, çoğunlukla yıkıcı tenkit yapmamıza engel olsa da, bu tenkidin yerini, zamanını, dozunu ve üslûbunu ayarlayamadığımız takdirde, yıkıcı tenkitlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Yıkıcı tenkit içtimaî bir hastalık haline gelebilir. Meselâ medyada ‘hatırı sayılır’ kişilerin bile, duygularına yenik düşerek yaptıkları yıkıcı tenkit şaşırtıcıdır. Tv’deki birçok tartışma programındaki tenkidin gerisinde, iyi niyetli bir yaklaşım yerine daha çok karşıdaki kişiye maddî- mânevî zarar verme gayesi vardır. Karşıdaki kişi ne söylerse söylesin, tek taraflı değerlendirme ve sonrasında tenkit yapılmaktadır. İçtimaî hayatı derinden yaralayan bu üslûbun yeni yetişen nesillere sirayet etmeden değiştirilmesi gerekir.
Batı kaynaklı “kişisel gelişim”de ferdiyetçiliğin bir kurtuluş gibi görüldüğü günümüzde, şahsiyet ve benlik aşırı yüceltilmiştir. Bu durumda, ‘var olmak için yok etme’ veya en başarılı olmak adına diğerleri geçilmeye çalışılıyor, diğer insanlar yıkıcı bir üslûpla tenkit ediliyor ve şahsî çıkarlar korunuyor. Benlik ve enaniyetin, menfî tenkidi artırdığı görülmektedir.
Tenkitçinin psikolojisi
Yıkıcı tenkitlerde empati eksikliği vardır, karşıdakinin psikolojik durumu pek düşünülmez. Yeterince empati kurabilen kişilerde yıkıcı tenkit daha az görülür.
Negatife odaklanan ve karamsar kişilerde ise, eksik tarafı bulma daha fazla söz konusudur. Herkesin ve her hâdisenin eksik ve yanlışlıkları onları etkiler. Mutsuz ve distimik (uzun süreli hafif mutsuzluk hali) kişilerde, iradî veya gayri iradî karamsar bakış açısı tenkidi artırır. Bu durumdaki kişiler, içlerinde bulundukları durumu fark edemeyebilirler. Çevredekilerin bunu fark etmesi ve böyle kişilere yardımcı olması gerekir. Meselâ karamsar bir çocuk oyun esnasında arkadaşlarının kendisine yaptığı normal davranışı bile kasıtlı olarak değerlendirir, onları tenkit eder ve sevilmediğini düşünür. Bu durumda onu yakından tanıyan kişilerin onunla ilgilenmesi gerekir.
Aşırı mükemmeliyetçi kişilerde, kendini ve başkalarını sürekli değerlendirme, hataları bulup çıkararak her şeyin hatasız olmasını isteme gibi bir tavır görülür. Mükemmeliyetçi kişiler, çevresindekilerin hatalarını bularak stresin artmasına sebep olurlar. Meselâ mükemmeliyetçi bir anne, çocuğunun not olarak dört almasını bile kabullenemez; hep beş almasını ister. Bu ise, çocuğun stresinin artmasına, başarısının azalmasına yol açabilir. En mükemmeli istemek ve beklemek bazı güzelliklerin sönmesine sebep olabilir.
Tenkitçinin şuuraltında “Ben daha iyi bilirim, daha iyi yaparım” gibi bir düşünce olabilir. Bu düşünce ile kişilerin veya herhangi bir hâdisenin yanlış yanlarını bulur. Buna istinaden, karşıdaki kişiden daha iyi bildiğini kendince ispat etmiş olur. Böylece benliğin ve enaniyetin daha da artmasına sebep olur. Bu türlü tenkit giderek yıkıcı bir mahiyet kazanabilir.
Kimileri ise, hatalarını gayri iradî olarak örtmek için tenkit eder. Özellikle kurumlarda bu durum daha da yaygındır. Başkaları tenkit edildiğinde veya eksik tarafları bulunduğunda, tenkitçi yerinin sağlamlaştığını sanır, hatalarının örtüldüğünü düşünür. Aile içinde de, yanlışların hep başkalarına mal edilmesi, kişinin kendi hatalarını düzeltmesine engel teşkil eder ve aile içi münasebetlerin zedelenmesine yol açar. Sürekli her şeyi ve herkesi olumsuz bakış açısı ile değerlendiren kişiler, kendilerini strese ve kaygıya ittikleri gibi, çevrelerine de negatif enerji yaydıklarından yalnızlaşırlar.
Tenkit edilenin psikolojisi
Söylenen her kelimenin karşı tarafta bir yansıması vardır. Bu yansıma müspet veya menfi olabilir. Bir değerlendirme yapmadan önce, neyi niçin eleştirdiğimizi ve bunun sonucunda kimin ne kadar fayda göreceğini hesaba katmalıyız. Söylediklerimizle sadece karşı tarafa mesaj vermekle kalmayıp, o kişinin kısa, orta ve uzun vadedeki davranışlarına da tesirde bulunduğumuzu unutmamalıyız. Olumlu üslûbu yakalayamadığımız değerlendirmelerde karşı tarafa zarar verebileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Tenkit, daha ziyade tenkit edilen tarafta strese yol açar; bu da kişilerin zamanla birbirinden uzaklaşmasına sebep olur. Her şeyi yıkıcı bir şekilde tenkit eden kişilerin, aile içinde bile yalnız oldukları görülür. Kimse o kişiye bir şey bahsedemez hâle gelir; çünkü karşılığında sürekli bir olumsuz değerlendirme görmektedir. Tenkit ile birlikte muhatapta kırılma ve dışlanma duygusu oluşabilir. Bir kişinin sürekli eksik taraflarını söylediğimizde, o kişinin kendine bakış açısı olumsuz hâle gelir. Kendisini yetersiz ve başarısız hisseder. Bu durumda endişesi artar. Endişe ve stresi artan kişilerin de, hataları çoğalır. Yani fâsit daire oluşur. Tenkit, stresi; stres de hatayı beraberinde getirir. Sık hata yapan kişi ise daha çok negatif mesaj almış olur.
Ona-buna eksiklik-bozukluk atfedenler, kendilerini ifade etmek için herkesi hor görürler. Bunlar gönüllerine göre kendilerini ifade edemedikleri için hep âlemin kusurları ile meşgul olurlar. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz, "O bozuk, bu bozuk, şu da bozuk." diyene "Bozuk olan asıl kendisidir." manasına şöyle buyurmuştur: "İnsanlar helak oldu diyen asıl kendisi helak olmuştur." Kişinin vicdanı ve kalbi duru olsa her şeyi duru görür. Mizaç bakımından herkeste kusur arayanları, birkaç hafta Cebrail Aleyhisselam'la buluştursan onda da kusur bulur ve "Ayağını nasıl kaydırabilirim?" yolları araştırır. Aslında bozukluk bu tip insanların karakterlerindedir. Bunların ahlâk anlayışı geçimsizliktir. Bu tip hiç kimse ile geçinemeyenlerin bütün derdi, kendini ifade etmektir. Bunlar sürekli kendilerinden bahsedilmesini, hep kendilerine değer verilmesini ve her zaman öne çıkarılmalarını isterler. Bir işi üstün bir başarıyla tamamladığı zaman şunu diyebiliyor musun: "Eğer şu arkadaş veya benden başka birisi yapsaydı, bu iş neticeleri itibarıyla daha çok hayırlara vesile olacak ve dolayısıyla daha fazla başarı elde edilmiş olacaktı." İşte bu anlayış Kur'ân ruhunun ve Peygamber ahlâkının ifadesidir. Aksine hep beklenti içinde olup kendini her zaman öne sürmeye kalkanlar, hezeyanlarını bir ruh hastalığı içinde yaşayanlardır.
Tenkit ile karşı tarafın ya cesaretinin azalarak pasifleşmesine veyahut daha da hiddetlenmesine sebep olunabilir. Sürekli olumsuz sözler işiten insanlarda, tenkit edilme korkusu ile cesaretsizlik başlar. Tenkit ettiğimiz kişinin bize karşı içten içe öfke duyması halinde de aradaki diyalog bozulur.
Bir kişinin veya şeyin, birçok güzel tarafı olduğu halde sadece hatalı ve yanlış yönlerini açığa çıkarmak hakkaniyet ve adalet ile açıklanamaz. Tenkit edilen kişinin güzel yönlerinin fark edilmemesi, o kişinin güzelliklerinin azalmasına sebep olur. Bir bahçede onca güzel çiçek varken, sadece birkaç yabanî ota takılmamız o çiçeklerin zamanla azalmasına yol açabilir. Sürekli tenkit edilen kişinin mutsuzlaşması ve içe kapanmasına sebep olabiliriz.
Müspet tenkit nasıl olur?
Bir konuyu veya kişiyi değerlendirirken niyetimiz ve tercih ettiğimiz üslûp çok önemlidir. Karşı tarafın tenkidimizden istifade etmesinde en önemli unsur niyetimizdir. Lisan-ı hâlimizle ve konuya yaklaşımımızla iyi niyetimizin hissettirilmesi gerekir. Tavır ve üslûp çok önemlidir. Karşıdakinin bize tavır almasına sebep olacak tutumlardan kaçınmalıyız. Tenkit yumuşak bir üslûpla yapılmalıdır. Böylece yapıcı ve müspet davranmış oluruz. Karşı tarafın da alıcılarının açılmasına ve görüşlerimizden istifade etmesine zemin hazırlarız. Niyetimizin ve üslûbumuzun iyi olmadığı tenkitlerde ise, hem bizden uzaklaşmasına hem de görüşlerimize karşı alıcılarını kapatmasına sebep olabiliriz.
Değerlendirdiğimiz şeyin anlayışımıza göre eksik ve yanlış tarafları varsa, subjektif tenkit yapmış oluruz. Kriter ve standartlara göre değerlendirmeler yapılmışsa objektif tenkit yapılmış olur. Buna şöyle bir misal verilebilir: Bir söze başlarken ‘bana göre, bana sorarsan, benim anlayışıma göre’ gibi ifadeler, karşı tarafın cephe almasına sebep olabilir. Bunun yerine, standartlarımızı daha objektif kaynaklara dayandırarak söze, ‘falan kitaba göre, bazı büyük zatların dediğine göre’ şeklinde başlamamız faydalı sonuçlara vesile olabilir.
Amirlerimizin veya bilgi ve tecrübelerinden yararlandığımız kişilerin tenkidi müspet kabul edilir. Çünkü bu kişilerin görüş bildirmesi ile karşı tarafın iyiliği, faydası ve olumlu bir hale gelmesi sağlanır. Birçok kimse bu kişilerden aldığı tenkitlerle kendini yetiştirir ve eksikliklerini gidermeye çalışır. Hattâ böyle bir değerlendirmenin olması yetişme ve yetiştirme açısından gereklidir.
Tenkitteki gâyemiz karşıdaki kişinin hatasını düzeltmek olsa bile, o hatanın yerleşmesine sebep olabiliriz. Bir kişiye yanlışını söylemekten ziyade, ona nasıl olması gerektiğini söylemeliyiz. Eğer karşımızdaki kişi hatalarının söylenmesine alışmışsa, artık bunları tekrar tekrar tenkit etmek doğru olmaz. Bu tür kişilere hataları söylendikçe hatalarının yerleşmesine yol açabiliriz. Bunun yerine, bu kişilerin olumlu yönlerini ön plâna çıkarıp eksik yanlarına işaret etmek daha faydalıdır.
Efendimiz (sas) insanların hatalarını isim vermeden düzeltmeye çalışmıştır. Şahısların hatalarının ön plâna çıkarılması, isim verilerek konuşulması, şahsın psikolojisi açısından uygun olmayabilir. Bu konuda Efendimiz (sas) bize rehberdir.
Çocuklarla olan münasebetlerde onların iyi yönlerini ön plâna çıkarmak önemlidir. Meselâ sınıfta bir soru sordunuz. Öğrencilerden birisi cevap verdi; ama verdiği cevap yanlış. Bu durumda yanlışa işaret etmeden öğrencinin olumlu yönlerini, cevabındaki bilgi parçalarını kullanarak onu rahatlatmalıyız. Daha sonra cevabın yanlış olduğunu ifade etmeliyiz. Bu durumda öğrenci kırılmayacak ve sonraki sorularda cevap verme cesareti bulacaktır.
Takım halinde çalışanların, arkadaşlarını tenkitten kaçınması gerekir. Tenkit eden kişi, başkalarının da tenkide başlamasına kapı açar; dedikodu ve gıybetin artışına sebep olur. Bu durumda bir arada çalışma ruhu zedelenir. Kişiler sürekli birbirlerinin hatalarını görmeye başlar. Kardeşlik ve arkadaşlık zarar görür. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle der: “İkinci düstürunuz: Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkit etmez; dili kulağına itiraz etmez; kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine destek olur; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.’’
Tenkit ile Kur’an-ı Kerim’deki ‘nasihatle kötülükten uzaklaştırma’ arasında fark vardır. Mü’minlerin kardeşlerinde gördükleri eksiklikleri iyi niyetle ifade etmelerindeki ve nasihatte bulunmalarındaki niyet ve yaklaşım mü’mine yakışır olmalıdır.
Ölçümüz şu olmalıdır: ”Her şeyi tenkit, her şeye itiraz bir yıkma hamlesidir. İnsan bir şeyi beğenmiyorsa daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. Yıkmaktan harabeler, yapmaktan mamureler meydana gelir.”
Tenkidin faydaları var mıdır?
Müspet tenkidin faydaları olmasına karşılık yıkıcı tenkidin zararları vardır.
Hataların süreklilik kazanmaması ve büyümemesi açısından tenkidin yararları vardır. Kişinin kendini bir aynada seyretmesine ihtiyaç vardır. Müspet tenkit ayna vazifesini görür. Kendimizi bu aynada seyreder hatalarımızı görür ve düzeltiriz. Yerinde tenkitler, insanların bir arada çalıştığı yerlerde sağlıklı işleyiş açısından gereklidir. Ancak yıkıcı tenkit bu gibi yerlerde ciddî sıkıntılar oluşturur. Bunun yerine müspet tenkidin yapılması gerekir.
Müslümanlara, bir kötülük gördüklerinde, duruma göre, önce elleri, sonra dilleri ile engellemeleri, buna güçleri yetmiyorsa da kalbleri ile buğz etmeleri emredilir. Bu mülâhaza ile yanlışın uygun bir şekilde engellenmesi faydalı olacaktır.
Çoğumuz hatalarımızın söylenmesinden pek hoşlanmayız. Yanlışlarımızın bize uygun bir şekilde ifade edilmesi ve bunu kabullenmemiz şahsî kemâlat açısından gereklidir.
Eğitim ve öğretimde de müspet tenkit, hem iyi eğitimi destekler, hem de bilimin gelişmesine katkı sağlar.
İster amir, ister memur, isterse de ailede bir eş olalım, günlük hayatımızda müspet bakış açısı hâkim olmalıdır. Bu bakış açısına sahip kişilerin hayatta başarılı olduklarını ve etraflarında çok sevildiklerini görmekteyiz.
Sonuç olarak
Her şeyi tenkit edenler, kendilerini de nefis muhasebesine tâbi tutmuyorlarsa, bu durum onların hatalarını düzeltmelerine engel teşkil eder. Hep başkalarını tenkit eden kişilerin kendi hataları konusunda da aynı hassasiyeti göstermeleri gerekir.
Tenkit alışkanlığı, dedikodu ve gıybeti beraberinde getirebilir. Dolayısıyla tenkide başlayan kişi, bir süre sonra dedikodu ve gıybete de yakalanabilir.
Yapıcı olmak ve güzeli takdir etmek, her zaman teşvik edilen bir davranıştır. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.’’ ifadesi bizler için bir mihenk taşı olmalıdır. Hayatımıza bakışımızı buna göre ayarladığımızda, hem kalb kırmamış, hem de müspet davranmış oluruz.
Tahribin tamire göre daha kolay olduğu bilinmesine rağmen, tahripçi tenkit üslûbunun toplumumuzda yaygınlaştığını müşahede edilmektedir. Birilerini menfî tenkit ederek sıkıntıya sokmanın prim yaptığı ve bunu alkışlayan insanların kolayca bulunduğu ortamda, müspet davranmak zordur. Tenkit edilen kişinin ruh halini göz önüne alıp öyle konuşmak, tenkit etmeden önce nefis muhasebesi yapmak gerekir.
Dr. Hasan AYDINLI
Hatalarımızın uygun şekilde bizlere ifade edilmesi ve bizim bunu kabul etmemiz, şahsî kemâlât açısından gereklidir. Birçok insanın hiç hoşlanmadığı tenkitte gaye ve ölçü ne olmalıdır, Peygamberimiz’in (sas) bu husustaki metotları nelerdir?.. Menfî tenkidi alışkanlık haline getiren kişilerin şuuraltında hangi düşünceler yatıyor olabilir, menfî tenkitçilerin toplum içindeki yeri nedir?.. Tenkidin ferdî ve içtimaî hayatta sebep olduğu hasarlar, olumsuzluklar... Tenkitte mihenk taşımız ne olmalıdır?
Her şeyi tenkit eden bir adam bir tabloyu da tenkit etmiş. Yanındaki: ‘Sen hiç bu kadar güzel bir eser meydana getirdin mi?’ deyince, adam: “Arkadaşım ben yumurtlamayı bilmem; ama bir yumurtanın sağlam veya çürük olduğunu pek âlâ anlarım.” diye cevap vermiş.
Birilerinin tenkit ettiğini, birilerinin de tenkit edildiğini sık sık görürüz. Acaba insanlar niçin tenkit eder? Tenkit etmenin arkasındaki psikolojiler nelerdir? Tenkidin faydaları var mıdır? Müspet tenkit nasıl yapılır? Tenkidin insan psikolojisine tesirleri nelerdir?
Tenkit; sözlü, yazılı veya fiilî olabilir. Lûgat mânâsıyla tenkit; herhangi bir insan, eser veya konunun, doğru-yanlış, eksik-fazla, güzel-çirkin yanlarını bulup gösterme işidir. Tenkidin ahlâkî zâviyeden iyi veya kötü olarak vasıflandırılması; kime, ne zaman, nerede, hangi dozda, hangi maksatla ve ne niyetle yapıldığına bağlıdır. Bu açıdan bakılınca tenkit, müspet tenkit (yapıcı olan, fayda sağlayan) veya menfi tenkit (yıkıcı ve zarar veren) olarak ikiye ayrılır. Tenkidin tesiri de yukarıda zikredilen hususiyetlere bağlı olarak farklılıklar gösterebilir.
Kişi niçin tenkit eder?
Ferdî ve içtimaî hayatın daha iyi hâle gelmesi için hataların fark edilip usûlünce ifade edilmesi yararlıdır. Ancak bu ifade şeklinin kişiye ve çevresine zarar vermemesi ve ifadelerin iyi niyetli olması gerekir. Bu şekilde yapılan müspet tenkitlerde yanlışı düzeltme mülâhazası vardır.
Aile ve cemiyette menfî tenkide kilitlenenler, giderek her şeyde bir olumsuzluk arama gibi bir duruma düşerler. Bu şekilde tenkidin bir alışkanlık olarak yapıldığı sık görülür.
Yıkıcı tenkidin gerisinde hissî ve nefsî mülâhazalar yatabilir. Rekabet ve kıskançlık da, kişiyi sürekli tenkide sürükler. Bu durumda tenkide mevzu olan hususu düzeltme ve çözme gayesi veya iyi niyet olmadığı için, iki taraf da bundan zarar görür. Kısacası ‘üzüm yemek yerine bağcıyı dövmek’ niyeti ile konuşmamak gerekir. Değerlendirmelerde samimi olmak, hissî ve nefsî mülâhazaları terk etmek, çoğunlukla yıkıcı tenkit yapmamıza engel olsa da, bu tenkidin yerini, zamanını, dozunu ve üslûbunu ayarlayamadığımız takdirde, yıkıcı tenkitlerle karşılaşmamız kaçınılmaz olacaktır.
Yıkıcı tenkit içtimaî bir hastalık haline gelebilir. Meselâ medyada ‘hatırı sayılır’ kişilerin bile, duygularına yenik düşerek yaptıkları yıkıcı tenkit şaşırtıcıdır. Tv’deki birçok tartışma programındaki tenkidin gerisinde, iyi niyetli bir yaklaşım yerine daha çok karşıdaki kişiye maddî- mânevî zarar verme gayesi vardır. Karşıdaki kişi ne söylerse söylesin, tek taraflı değerlendirme ve sonrasında tenkit yapılmaktadır. İçtimaî hayatı derinden yaralayan bu üslûbun yeni yetişen nesillere sirayet etmeden değiştirilmesi gerekir.
Batı kaynaklı “kişisel gelişim”de ferdiyetçiliğin bir kurtuluş gibi görüldüğü günümüzde, şahsiyet ve benlik aşırı yüceltilmiştir. Bu durumda, ‘var olmak için yok etme’ veya en başarılı olmak adına diğerleri geçilmeye çalışılıyor, diğer insanlar yıkıcı bir üslûpla tenkit ediliyor ve şahsî çıkarlar korunuyor. Benlik ve enaniyetin, menfî tenkidi artırdığı görülmektedir.
Tenkitçinin psikolojisi
Yıkıcı tenkitlerde empati eksikliği vardır, karşıdakinin psikolojik durumu pek düşünülmez. Yeterince empati kurabilen kişilerde yıkıcı tenkit daha az görülür.
Negatife odaklanan ve karamsar kişilerde ise, eksik tarafı bulma daha fazla söz konusudur. Herkesin ve her hâdisenin eksik ve yanlışlıkları onları etkiler. Mutsuz ve distimik (uzun süreli hafif mutsuzluk hali) kişilerde, iradî veya gayri iradî karamsar bakış açısı tenkidi artırır. Bu durumdaki kişiler, içlerinde bulundukları durumu fark edemeyebilirler. Çevredekilerin bunu fark etmesi ve böyle kişilere yardımcı olması gerekir. Meselâ karamsar bir çocuk oyun esnasında arkadaşlarının kendisine yaptığı normal davranışı bile kasıtlı olarak değerlendirir, onları tenkit eder ve sevilmediğini düşünür. Bu durumda onu yakından tanıyan kişilerin onunla ilgilenmesi gerekir.
Aşırı mükemmeliyetçi kişilerde, kendini ve başkalarını sürekli değerlendirme, hataları bulup çıkararak her şeyin hatasız olmasını isteme gibi bir tavır görülür. Mükemmeliyetçi kişiler, çevresindekilerin hatalarını bularak stresin artmasına sebep olurlar. Meselâ mükemmeliyetçi bir anne, çocuğunun not olarak dört almasını bile kabullenemez; hep beş almasını ister. Bu ise, çocuğun stresinin artmasına, başarısının azalmasına yol açabilir. En mükemmeli istemek ve beklemek bazı güzelliklerin sönmesine sebep olabilir.
Tenkitçinin şuuraltında “Ben daha iyi bilirim, daha iyi yaparım” gibi bir düşünce olabilir. Bu düşünce ile kişilerin veya herhangi bir hâdisenin yanlış yanlarını bulur. Buna istinaden, karşıdaki kişiden daha iyi bildiğini kendince ispat etmiş olur. Böylece benliğin ve enaniyetin daha da artmasına sebep olur. Bu türlü tenkit giderek yıkıcı bir mahiyet kazanabilir.
Kimileri ise, hatalarını gayri iradî olarak örtmek için tenkit eder. Özellikle kurumlarda bu durum daha da yaygındır. Başkaları tenkit edildiğinde veya eksik tarafları bulunduğunda, tenkitçi yerinin sağlamlaştığını sanır, hatalarının örtüldüğünü düşünür. Aile içinde de, yanlışların hep başkalarına mal edilmesi, kişinin kendi hatalarını düzeltmesine engel teşkil eder ve aile içi münasebetlerin zedelenmesine yol açar. Sürekli her şeyi ve herkesi olumsuz bakış açısı ile değerlendiren kişiler, kendilerini strese ve kaygıya ittikleri gibi, çevrelerine de negatif enerji yaydıklarından yalnızlaşırlar.
Tenkit edilenin psikolojisi
Söylenen her kelimenin karşı tarafta bir yansıması vardır. Bu yansıma müspet veya menfi olabilir. Bir değerlendirme yapmadan önce, neyi niçin eleştirdiğimizi ve bunun sonucunda kimin ne kadar fayda göreceğini hesaba katmalıyız. Söylediklerimizle sadece karşı tarafa mesaj vermekle kalmayıp, o kişinin kısa, orta ve uzun vadedeki davranışlarına da tesirde bulunduğumuzu unutmamalıyız. Olumlu üslûbu yakalayamadığımız değerlendirmelerde karşı tarafa zarar verebileceğimizi aklımızdan çıkarmamalıyız.
Tenkit, daha ziyade tenkit edilen tarafta strese yol açar; bu da kişilerin zamanla birbirinden uzaklaşmasına sebep olur. Her şeyi yıkıcı bir şekilde tenkit eden kişilerin, aile içinde bile yalnız oldukları görülür. Kimse o kişiye bir şey bahsedemez hâle gelir; çünkü karşılığında sürekli bir olumsuz değerlendirme görmektedir. Tenkit ile birlikte muhatapta kırılma ve dışlanma duygusu oluşabilir. Bir kişinin sürekli eksik taraflarını söylediğimizde, o kişinin kendine bakış açısı olumsuz hâle gelir. Kendisini yetersiz ve başarısız hisseder. Bu durumda endişesi artar. Endişe ve stresi artan kişilerin de, hataları çoğalır. Yani fâsit daire oluşur. Tenkit, stresi; stres de hatayı beraberinde getirir. Sık hata yapan kişi ise daha çok negatif mesaj almış olur.
Ona-buna eksiklik-bozukluk atfedenler, kendilerini ifade etmek için herkesi hor görürler. Bunlar gönüllerine göre kendilerini ifade edemedikleri için hep âlemin kusurları ile meşgul olurlar. Aleyhissalâtü vesselam Efendimiz, "O bozuk, bu bozuk, şu da bozuk." diyene "Bozuk olan asıl kendisidir." manasına şöyle buyurmuştur: "İnsanlar helak oldu diyen asıl kendisi helak olmuştur." Kişinin vicdanı ve kalbi duru olsa her şeyi duru görür. Mizaç bakımından herkeste kusur arayanları, birkaç hafta Cebrail Aleyhisselam'la buluştursan onda da kusur bulur ve "Ayağını nasıl kaydırabilirim?" yolları araştırır. Aslında bozukluk bu tip insanların karakterlerindedir. Bunların ahlâk anlayışı geçimsizliktir. Bu tip hiç kimse ile geçinemeyenlerin bütün derdi, kendini ifade etmektir. Bunlar sürekli kendilerinden bahsedilmesini, hep kendilerine değer verilmesini ve her zaman öne çıkarılmalarını isterler. Bir işi üstün bir başarıyla tamamladığı zaman şunu diyebiliyor musun: "Eğer şu arkadaş veya benden başka birisi yapsaydı, bu iş neticeleri itibarıyla daha çok hayırlara vesile olacak ve dolayısıyla daha fazla başarı elde edilmiş olacaktı." İşte bu anlayış Kur'ân ruhunun ve Peygamber ahlâkının ifadesidir. Aksine hep beklenti içinde olup kendini her zaman öne sürmeye kalkanlar, hezeyanlarını bir ruh hastalığı içinde yaşayanlardır.
Tenkit ile karşı tarafın ya cesaretinin azalarak pasifleşmesine veyahut daha da hiddetlenmesine sebep olunabilir. Sürekli olumsuz sözler işiten insanlarda, tenkit edilme korkusu ile cesaretsizlik başlar. Tenkit ettiğimiz kişinin bize karşı içten içe öfke duyması halinde de aradaki diyalog bozulur.
Bir kişinin veya şeyin, birçok güzel tarafı olduğu halde sadece hatalı ve yanlış yönlerini açığa çıkarmak hakkaniyet ve adalet ile açıklanamaz. Tenkit edilen kişinin güzel yönlerinin fark edilmemesi, o kişinin güzelliklerinin azalmasına sebep olur. Bir bahçede onca güzel çiçek varken, sadece birkaç yabanî ota takılmamız o çiçeklerin zamanla azalmasına yol açabilir. Sürekli tenkit edilen kişinin mutsuzlaşması ve içe kapanmasına sebep olabiliriz.
Müspet tenkit nasıl olur?
Bir konuyu veya kişiyi değerlendirirken niyetimiz ve tercih ettiğimiz üslûp çok önemlidir. Karşı tarafın tenkidimizden istifade etmesinde en önemli unsur niyetimizdir. Lisan-ı hâlimizle ve konuya yaklaşımımızla iyi niyetimizin hissettirilmesi gerekir. Tavır ve üslûp çok önemlidir. Karşıdakinin bize tavır almasına sebep olacak tutumlardan kaçınmalıyız. Tenkit yumuşak bir üslûpla yapılmalıdır. Böylece yapıcı ve müspet davranmış oluruz. Karşı tarafın da alıcılarının açılmasına ve görüşlerimizden istifade etmesine zemin hazırlarız. Niyetimizin ve üslûbumuzun iyi olmadığı tenkitlerde ise, hem bizden uzaklaşmasına hem de görüşlerimize karşı alıcılarını kapatmasına sebep olabiliriz.
Değerlendirdiğimiz şeyin anlayışımıza göre eksik ve yanlış tarafları varsa, subjektif tenkit yapmış oluruz. Kriter ve standartlara göre değerlendirmeler yapılmışsa objektif tenkit yapılmış olur. Buna şöyle bir misal verilebilir: Bir söze başlarken ‘bana göre, bana sorarsan, benim anlayışıma göre’ gibi ifadeler, karşı tarafın cephe almasına sebep olabilir. Bunun yerine, standartlarımızı daha objektif kaynaklara dayandırarak söze, ‘falan kitaba göre, bazı büyük zatların dediğine göre’ şeklinde başlamamız faydalı sonuçlara vesile olabilir.
Amirlerimizin veya bilgi ve tecrübelerinden yararlandığımız kişilerin tenkidi müspet kabul edilir. Çünkü bu kişilerin görüş bildirmesi ile karşı tarafın iyiliği, faydası ve olumlu bir hale gelmesi sağlanır. Birçok kimse bu kişilerden aldığı tenkitlerle kendini yetiştirir ve eksikliklerini gidermeye çalışır. Hattâ böyle bir değerlendirmenin olması yetişme ve yetiştirme açısından gereklidir.
Tenkitteki gâyemiz karşıdaki kişinin hatasını düzeltmek olsa bile, o hatanın yerleşmesine sebep olabiliriz. Bir kişiye yanlışını söylemekten ziyade, ona nasıl olması gerektiğini söylemeliyiz. Eğer karşımızdaki kişi hatalarının söylenmesine alışmışsa, artık bunları tekrar tekrar tenkit etmek doğru olmaz. Bu tür kişilere hataları söylendikçe hatalarının yerleşmesine yol açabiliriz. Bunun yerine, bu kişilerin olumlu yönlerini ön plâna çıkarıp eksik yanlarına işaret etmek daha faydalıdır.
Efendimiz (sas) insanların hatalarını isim vermeden düzeltmeye çalışmıştır. Şahısların hatalarının ön plâna çıkarılması, isim verilerek konuşulması, şahsın psikolojisi açısından uygun olmayabilir. Bu konuda Efendimiz (sas) bize rehberdir.
Çocuklarla olan münasebetlerde onların iyi yönlerini ön plâna çıkarmak önemlidir. Meselâ sınıfta bir soru sordunuz. Öğrencilerden birisi cevap verdi; ama verdiği cevap yanlış. Bu durumda yanlışa işaret etmeden öğrencinin olumlu yönlerini, cevabındaki bilgi parçalarını kullanarak onu rahatlatmalıyız. Daha sonra cevabın yanlış olduğunu ifade etmeliyiz. Bu durumda öğrenci kırılmayacak ve sonraki sorularda cevap verme cesareti bulacaktır.
Takım halinde çalışanların, arkadaşlarını tenkitten kaçınması gerekir. Tenkit eden kişi, başkalarının da tenkide başlamasına kapı açar; dedikodu ve gıybetin artışına sebep olur. Bu durumda bir arada çalışma ruhu zedelenir. Kişiler sürekli birbirlerinin hatalarını görmeye başlar. Kardeşlik ve arkadaşlık zarar görür. Bediüzzaman Hazretleri bu konuda şöyle der: “İkinci düstürunuz: Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkid etmemek ve onların üstünde faziletfüruşluk nev’inden gıbta damarını tahrik etmemektir. Çünkü nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez; bir gözü bir gözünü tenkit etmez; dili kulağına itiraz etmez; kalb ruhun ayıbını görmez.. belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine destek olur; yoksa o vücud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cismi de dağılır.’’
Tenkit ile Kur’an-ı Kerim’deki ‘nasihatle kötülükten uzaklaştırma’ arasında fark vardır. Mü’minlerin kardeşlerinde gördükleri eksiklikleri iyi niyetle ifade etmelerindeki ve nasihatte bulunmalarındaki niyet ve yaklaşım mü’mine yakışır olmalıdır.
Ölçümüz şu olmalıdır: ”Her şeyi tenkit, her şeye itiraz bir yıkma hamlesidir. İnsan bir şeyi beğenmiyorsa daha iyisini yapmaya çalışmalıdır. Yıkmaktan harabeler, yapmaktan mamureler meydana gelir.”
Tenkidin faydaları var mıdır?
Müspet tenkidin faydaları olmasına karşılık yıkıcı tenkidin zararları vardır.
Hataların süreklilik kazanmaması ve büyümemesi açısından tenkidin yararları vardır. Kişinin kendini bir aynada seyretmesine ihtiyaç vardır. Müspet tenkit ayna vazifesini görür. Kendimizi bu aynada seyreder hatalarımızı görür ve düzeltiriz. Yerinde tenkitler, insanların bir arada çalıştığı yerlerde sağlıklı işleyiş açısından gereklidir. Ancak yıkıcı tenkit bu gibi yerlerde ciddî sıkıntılar oluşturur. Bunun yerine müspet tenkidin yapılması gerekir.
Müslümanlara, bir kötülük gördüklerinde, duruma göre, önce elleri, sonra dilleri ile engellemeleri, buna güçleri yetmiyorsa da kalbleri ile buğz etmeleri emredilir. Bu mülâhaza ile yanlışın uygun bir şekilde engellenmesi faydalı olacaktır.
Çoğumuz hatalarımızın söylenmesinden pek hoşlanmayız. Yanlışlarımızın bize uygun bir şekilde ifade edilmesi ve bunu kabullenmemiz şahsî kemâlat açısından gereklidir.
Eğitim ve öğretimde de müspet tenkit, hem iyi eğitimi destekler, hem de bilimin gelişmesine katkı sağlar.
İster amir, ister memur, isterse de ailede bir eş olalım, günlük hayatımızda müspet bakış açısı hâkim olmalıdır. Bu bakış açısına sahip kişilerin hayatta başarılı olduklarını ve etraflarında çok sevildiklerini görmekteyiz.
Sonuç olarak
Her şeyi tenkit edenler, kendilerini de nefis muhasebesine tâbi tutmuyorlarsa, bu durum onların hatalarını düzeltmelerine engel teşkil eder. Hep başkalarını tenkit eden kişilerin kendi hataları konusunda da aynı hassasiyeti göstermeleri gerekir.
Tenkit alışkanlığı, dedikodu ve gıybeti beraberinde getirebilir. Dolayısıyla tenkide başlayan kişi, bir süre sonra dedikodu ve gıybete de yakalanabilir.
Yapıcı olmak ve güzeli takdir etmek, her zaman teşvik edilen bir davranıştır. “Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.’’ ifadesi bizler için bir mihenk taşı olmalıdır. Hayatımıza bakışımızı buna göre ayarladığımızda, hem kalb kırmamış, hem de müspet davranmış oluruz.
Tahribin tamire göre daha kolay olduğu bilinmesine rağmen, tahripçi tenkit üslûbunun toplumumuzda yaygınlaştığını müşahede edilmektedir. Birilerini menfî tenkit ederek sıkıntıya sokmanın prim yaptığı ve bunu alkışlayan insanların kolayca bulunduğu ortamda, müspet davranmak zordur. Tenkit edilen kişinin ruh halini göz önüne alıp öyle konuşmak, tenkit etmeden önce nefis muhasebesi yapmak gerekir.
Dr. Hasan AYDINLI