Tefekküre nereden başlamalı?

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
nsanlar tefekkür ederken, evvela enfüsî tefekkürle işe başlamalıdırlar. Bu bir bakıma, kitabın fihristinde, kitabın muhtevasını tanımadır ki, nerede hangi konu var bilinsin ve şaşkınlığa düşülmesin, yanlış sonuçlara varılmasın.

Evet, insan evvela kendi enfüsünde tefekkür etmeli ve mesela, “Bu simada, bir suret-i Rahmaniyet var.. Bunu yaratan O.. Bu letaifi onda aksettiren yine O.. Şu kulak, ancak O Rahman’ın eliyle oraya takılmış olmalı.. Bu gözün O’nun eliyle oraya yerleştirildiği açık..” demelidir. Sonra bütün bu manalar birden nazara alınarak vicdan “musaddık”ına emanet edilmeli; yani enfüsî tefekkürle oraya bir petek konarak, fikir arılarının getirdikleri çiçeklerin, peteğin gözlerinde bala dönüştürülmeleri sağlanmalıdır, aksine enfüsî tefekkürle bir petek oluşmamışsa, zihin arısı, âfâkî tefekkürle getirdiği balı koyacak petek bulamayacak, boşuna gel-git yaşayacaktır ki bu da dibi delik bir kovayla, dipsiz bir kuyudan su çekme gibi bir şey olacaktır. Öyle olunca da katiyen netice elde edilemeyecek ve düşüncede gaye olan; bilginin, içimizde marifet hüzmelerine dönüşmesi gerçekleşmeyecektir; enfüsî tefekkürledir ki her türlü bilgi sağlama bağlanmakta ve âfâkî tefekkür de bizim için mahz-ı marifet olmaktadır.
Biz şimdi –inşallah- içimizde mayaladığımız bu duygu ve düşünceyle, gözlerimizi semaya çevirip, onun berrak çehresinde, yıldızlarla yaldızlanmış simasını görecek ve şâirâne ilhamlarla coşup; “Gökyüzünü yıldızlarla yaldızlayan Allah’ım! Sen ne Müteâlsin! Bunların verâsında cehennemi tutuşturan Sen ne Adilsin! Cenneti nurunla aydınlatan Sen ne Rahimsin! Oraları meleklerin sekenesi yapan Sen ne Kâdirsin!” deriz. Bediüzzaman Hazretleri’nin, yıldızları konuşturan yıldıznamesinde dediği gibi;
İşittiririz insan olan insana.
Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü,
Hem işitmez sözümüzü. Hak söyleyen âyetleriz biz..
Sikkemiz bir, turramız bir, Rabb’imize müsebbihiz, zikrederiz âbidâne..
Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensup birer meczuplarız biz.
Der ve bu mülahazalarla Rabb’imizin karşısında kemerbeste-i ubudiyet içinde eğiliriz…
Bu bakımdandır ki ehl-i irfan, daha önce turuk-u âliye ile daha sonra da bu yolla, evvela enfüsî tefekkürde derinleşmiş daha sonra da dıştan gelen âfâkî tefekkürle fikren şekillenmişlerdir.
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
Üst Alt