Sibir Kağan (Shih-Pi)

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Sibir (Shih-Pi) Kagan
Sibir (Shih-Pi) Kagan

Sibir Kağan hakkında bilgi vermeye başlamadan evvel şunu belirmek isteriz ki, bu büyük Türk hükümdarının ismi Çin kaynaklarında Shih-pi şeklinde geçmekte olup, L. N. Gumilev bunun mânâsının “Sibir” olabileceğini söylemiş, bizim aklımıza da yattığından dolayı bu adı tercih etmiş bulunuyoruz. Bunun sebebini de şu şekilde açıklayabiliriz: Eski Türk devlet teşkilâtında hanedan üyelerinin devletin çeşitli bölgelerinde ve değişik boylar üstünde görevlendirildiği bilinmektedir. Bu yüzden zaman zaman idarecilerin yönettikleri bölgeler ve halkların adlarıyla tarihî kayıtlara geçtiği görülür. Sibir Kağan gençliğinde, yani kağan olmadan önce muhtemelen Sibirya bölgesinde görev yaptığı için bu unvan ile anılıyor olabilir, ancak yine de onun bu adı kesinlikle böyledir dememiz de mümkün değildir.

Sibir Kağan’ın ortaya çıktığı yıllar, 7. asrın başlarına rastlar ki, özellikle bu senelerde Türk devletinin iki ucunda, belirtmek gerekirse doğusuyla batısı arasında bulunan amca çocuklarının birbirlerine karşı bir üstünlük kurma mücadelesi vardır. Batıda bulunan On-Ok idarecileri, İstemi Yabgu’nun evlâtları, belki de haklı olarak devletin merkezinde yaşanan birtakım k karışıklıklardan dolayı yönetimi ele geçirmeye çalışmakta ve en azından kendi bölgelerinde tam bir istikrar kurma çabaları içerisinde idiler. Fakat neticede onların bu teşebbüsü de başarısız oldu. Türkistan havalisindeki nüfuz alanını genişletmek isteyen Çin İmparatorluğu hem doğudaki Türklerin, hem de batıdakilerin hareketlerini devamlı surette kontrol ediyordu. Dolayısıyla onların birlik ve beraberlik içerisinde bulunmalarını istemediği gibi, zaten parçalanmak üzere olan bu halkın liderlerini değişik vesilelerle kendi oyuncağı yapıyor, bunu kabul etmeyenleri de bir şekilde ortadan kaldırıyordu.

601 tarihinde, İstemi’nin oğlu güçlü Tardu Çin’e yürüdü. Ama onun en büyük hatası bu işe kalkışırken, diğer amca çocuklarını yanına çekemediği gibi, toprakları içindeki Çinli casusları ortadan kaldırmaması oldu. Netice itibarıyla bu casusların vasıtasıyla Çin İmparatorluğu Tardu’nun ordusuna büyük zayiatlar verdirdiğinden o da, bu taarruzu kesmek zorunda kaldı. Hatta bu durum onun sonunu da hazırladı.

Sibir Kağan’ın babası hiçbir vakit Türk devletini yönetecek kadar erdem ve dirayete sahip bir kişi değildi. Çevresindeki yabancıların baskısı bir yana, Çin’e karşı büyük bir sempati duyuyor ve Çin İmparatoru adına birtakım ayaklanmaları da bastırıyordu. Nihayet 609 senesinde devletin başına Sibir Kağan geçti. İlk iş olarak çevresine güvendiği adamlarını toplayan Sibir Kağan, onları önemli görevlere atadı ki, onlardan birisi de Işbara Şad’dır.

Fakat Sibir Kağan’ın başa geçmesiyle beraber Çin’in çıkarları zedelenmeye başladı. Çin hükümeti de derhal harekete geçerek Türk toprakları içerisindeki ajanları vasıtasıyla ayrılıkları körükledi. Bu maksatla önce kağan’ın küçük kardeşi Kiçik (Küçük) Şad’ı tahta oturtmaya söz verdilerse de, o bu oyunlara gelmedi. Daha sonra devlete sadık bir Kök Türk buyruğu öldürüldü ve onun kağana isyan ettiği söylendi. Böylece Çin İmparatoru bu bakanın bağlı bulunduğu kabile ile Sibir Kağan’ın arasını açmayı düşünüyordu, ancak kağan bu tuzağa da düşmedi ve Çin ile savaşa karar verdi.

614 yılında, Çin İmparatoru doğuya yaptığı başarısız bir seferden sonra, ülkenin kuzey eyaletlerinde geziye çıkmıştı. Bunu bir fırsat bilen Sibir Kağan, onu esir etmek istiyordu. Ama imparatoru ele geçirme plânı kağanın Çinli hatunu İçen Konçuy tarafından Çinlilere bildirildi. Bu hain kadın daha önce de Türklere pek çok kötülüklerde bulunmuştu. Buna rağmen 615’te Çin İmparatoru, Yen-men adlı bir kalede Türklerce çembere alındı. Durumu aynen 800 yıl evvel Mo-tun tarafından kuşatılan Çin imparatoru gibi perişandı. Korkudan ağlamaktan gözleri şişen imparatorun imdadına yine Çinli prenses yetişti. Türk ülkesinin kuzeyinde bir ayaklanma çıktığı dedikodusunu yaydığı için, Türk ordusu geri çekilmek zorunda kaldı. Bu korku bile Çin’e çok pahalıya mal oldu. Bu olaydan kısa bir süre sonra Çin’de isyanlar başladı ve Sui hanedanı yıkılarak yerine T’ang sülalesi kuruldu.

Çin’in iç savaşlarla çalkandığı bu yıllarda, bazı Çinli komutanlar da Kök Türklere iltica ediyorlar ve sayısı bir milyonun üzerine çıkan Kök Türk ordularına pek çok ülke itaatta bulunmak mecburiyetinde kalıyordu. Sibir Kağan 619 senesinde bir kez daha Sarı Nehri geçerek Çin’e girdi, ancak bazı Çin şehirlerine saldıracağı sırada öldü. Yerine de oğlu çok küçük olduğundan, kardeşi tahta çıktı. Bu talihsiz olay, Çin İmparatorluğu için bir şans ise de, Kök Türkler için talihsizlikti. Çünkü Çinliler, kudretinin zirvesinde bulunan bir kağandan Tanrı’nın yardımıyla kurtulmuş oluyorlardı.

Yrd.Doç.Dr. Saadettin Gömeç
 
Üst Alt