Sarık Üzerine Mesh

ceylannur

Yeni Üyemiz
Sarık Üzerine Mesh



Hadiste söz konusu edilen sarık üzerine mesh hakkında İmam Muhammed el-Muvatta isimli eserinde "Bize ulaştığına göre sarık üzerine mesh başlangıçta söz konusu idi ancak daha sonra terk edildi" demiştir. Konuy­la ilgili İbn Hacer´in açıklaması şöyledir: İlk dönem âlimleri sarık üzerine meshin ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Sarığın perçemin mesh edilmesinden sonra tamamlayıcı olacağı söylenmiştir. Müslim hadisinin buna delalet ettiği yukarıda ifade edilmişti. Sadece sarık üzerine meshin yeterli olmayacağı âlimlerin çoğunun görüşüdür. Nitekim Hattâbî, "ALLAH başın mesh edilmesini emretmiştir. Hadiste söz konusu edilen sarığın mes-hi ise yoruma açıktır. Kesinlik ifade eden âyet ihtimale açık hadis sebebiy­le terk edilemez" demiştir. Burada Müslim´in rivayetinin "Resûlullah (s.a.v.) alnına, sarığına ve mestlerine mesh etti" şeklinde olduğunu hatırlat­malıyım. (İbn Hacer, Feîhu´l-bârî. I, 365, 367, 369)

İbnü´l-Kayyim Ebû Davud´un eseri üzerine yazdığı Hâşiyetü´s-sünen isimli eserinde şöyle demektedir: Hz. Peygamber (s.a.v.), Hz. Ebû Bekir (r.a.) ve Hz. Ömer (na.)´in mesh etmeleri sebebiyle sarık üzerine mesh edi­lebilir. Nitekim Cûzcânî´nin dediğine göre başta Hz. Peygamber (s.a.v.) olmak üzere Hz. Selmân-ı Fârisî, Hz. Sevbân, Hz. Ebû Ümârae, Hz. Enes b. Mâlik, Hz. Muğire b. Şu´be, Hz. Ebû Mûsâ el-Eş´arî ve râşid halife Hz. Ebû Bekir (r.a.e.) sarığa mesh etmişlerdir. Hz. Ömer (r.a.) ise, "Sarık üze­rine mesh etmekle abdesti yeterli görmeyeni ALLAH temiz kılmasın" demiş­tir. Buna göre sarık üzerine mesh etmek değişik bölgelerdeki âlimlere gö­re Hz. Peygamber (s.a.v.)´den beri devam ede gelen meşhur bir sünnettir. Gerek kendisinin gerekse Münzirî´nin (HaşiyeiiVs-sünen, I, 95) herhangi bir açıklamada bulunmadıkları Ebû Davud´un Sevbân´dan naklettiği hadis şöyledir: Resûlullah (s.a.v.) askerî bir birlik göndermişti. Şiddetli bir so­ğuğa tutuldular. Resûlullah (s.a.v.)´in yanına döndükleri zaman onlara (bu gibi durumlarda) sarıklarının ve ayakkabılarının üzerine mesh etmelerini emretti.[21]

İbn Hacer Bulûğu´l-merâm´´da (I, 11) şu bilgiyi vermektedir: Bu hadisi Ahmed b. Hanbel ve Ebû Dâvûd rivayet etmiş Hâkim en-Nîsâbûrî de sa­hih olduğunu söylemiştir. Ahmed b. Hanbel´in Müsned´inde Abdürrezzak > Muhammed b. Raşid > Mekhûl > Nuaym b. Hımâr isnadıyla rivayetine göre Resûîullah (s.a.v.), "Mestlere ve başlığa mesh edin" buyurmuştur.[22]

Hadisin isnadında yer alan Abdürrezzak Kütüb-i sitte ravilerindendir. Hadis münekkitlerinin çoğu güvenilir olduğunu soylemişlerse de Muham-med b. Râşid hakkında ihtilaf edilmiştir. Mekhûl Buhârî hariç Kütüb-i sit­te ravilerindendir. İsnadında yer alan Hz. Nuaym, Nuaym b. Himar´dır. İbn Himar, Hidar, Hımar ve Hımar el-Gatafânî eş-Şâmî olarak da zikredilmek­tedir. Kendisi şahabıdır. Burada raviler hakkında verdiğimiz bilgilerin kay­nağı İbn Hacer´in Tehz.îbü´t~Tehzıb isimli eseridir. Birinci hadiste ifade edi­len serpuşa (başlığa) mesh, mazeretle ilgilidir. Yıkamaktan zarar geleceği endişesi olduğunda söz konusu şekilde mesh edilebilir.

Zeylaî hadisi naklettikten sonra şöyle demiştir: Ahmed b. Hanbel´in, "Daha Önce vefat ettiği için Râşid b. Sa´d Sevbân´dan işitmiş olamaz" şeklindeki açıklaması da tartışmaya açıktır. Zira âlimler Râşid b. Sa´d´ın Muâviye ile birlikte Sıffin savaşına katıldığını, Sevbân´m 54 senesinde, Râ-şid´in 108 yılında vefat ettiğini söylemişlerdir. Ayrıca İbn Maîn, Ebû Ha­tim, İclî, Ya´kub b. Şeybe ve Nesâî onun güvenilir olduğunu ifade etmiş­lerdir. İbn Hazm onlara muhalefet ederek zayıf olduğunu söylemişse de doğru olan bu değil, onların açıklamalarıdır. Hadiste yer alan "asâib" keli­mesi sarık, "et-tesâhîn" ise ayakkabı anlamındadır. (Nasbu´r-râye, I, 86) Yapı­lan itirazlarla ilgili cevaplar ilerdeki sayfalarda ele alınacaktır.

4. Hz. Enes b. Mâlik (r.a.) şöyle demiştir: Ben Resûlullah (s.a.v.)´i ba­şında Kıtr kumaşından bir sarıkla abdest alırken gördüm. Elini sarığın altı­na sokarak başının ön tarafını mesh etti, başından sarığı çözmedi. Hadisi Ebû Dâvûd ("Taharet". 58)[23] rivayet etmiş, herhangi bir değerlendirme yap­mamıştır. Hadis onun kriterlerine göre delil olmaya elverişlidir. Azimabâ-dî hem Ebû Davud´un hem de Münzirî´nin Telhisimde herhangi bir açıkla­ma yapmadıklarım söylemiştir. (Ğâyetü´l-maksûd, I, 145) Şevkânî de İbn Ha­cer´in ´isnadı problemlidir´ dediğini nakletmiştir. Bunun sebebi ise hadisi Hz. Enes b. Mâlik´ten nakleden Ebû Ma´kıl diye zikredilen râvinin kim ol­duğunun bilinmemesidir. İsnadda yer alan diğer raviler ise Sahih´in ravilerindedir. (Neylü´l-evtâr, 1, 52)

ibn Hacer "Resûlullah (s.a.v.) sarığını başından çıkarttı ve başının ön kısmini mesh etti" şeklinde aşağıda zikredeceğimiz mürsel rivayeti naklettik­ten sonra şöyle demiştir: Bu mürseldir. Ancak başka bir isnadla muttasıl olarak rivayet edildiği için güçlenmiştir. Ebû Dâvûd onu Hz. Enes b. Mâ­lik (r.a.)´ten rivayet etmiştir. İsnadında Ebû Ma´kıl vardır. Bununla birlik­te mürsel ve mevsul rivayet birbirini desteklemek suretiyle güçlenmişler­dir. Konuyla ilgili Hz. Osman (r.a.)´in abdestin alınışım anlatan rivayetin­de "başının ön kısmını mesh etti" ifadesi bulunmaktadır. Bunu Saîd b. Man-sur rivayet etmiştir. İsnadında güvenilirliğinde ihtilaf edilen Halid b. Yezid b. Ebî Mâlik bulunmaktadır. Hz. İbn Ömer (r.a.)´nın başın bir kısmının mesh edilmesinin yeterli olacağı görüşünde olduğu sahih bir yolla nakle­dilmiştir. İbnü´l-Münzir ve diğer âlimler de bu görüştedirler. İbn Hazm´ın belirttiğine göre bu hususta sahabeden farklı bir görüş ileri süren de bilin­memektedir. Bütün bunlar söz konusu mürsel rivayeti güçlendirmektedir. (Fethu´l-bârî, 1,254)

Müellif gerek söz konusu iki hadisin gerekse İbn Ömer (r.a.)´in uygu­lamasının konuyla ilgili delâletlerinin açık olduğunu belirtmiştir.

5. İbn Ömer (r.a.) başını mesh edeceği zaman serpuşunu kaldırır ve ba­şının ön tarafını mesh ederdi. (Dârekutnî, es-Sünen, I, 40). Azimabâdî bu habe­rin isnadının sahih olduğunu söylemiştir. (et-Ta´lîkıı´l-muğnî, I, 107)

6. Müslim İbn Cüreyc tarikiyle Atâ´dan şöyle nakleder: Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken sarığını sıyırır ve başının ön tarafını -veya perçemini su ile- mesh ederdi.[24]

7. İmam Mâlik´in belağ sigasiyla nakline göre sarığın meshiyle ilgili so­ruya Câbir b. Abdullah el-Ensâri (r.a.)´e sarığa mesh soruldu. O, "Hayır, saç su ile mesh edilmedikçe yeterli olmaz" diye cevap verdi.[25]

Süfyan İmam Mâlik´in "belağanî" şeklinde belağ sigasıyla naklettiği haberlerin isnadının güçlü olduğunu söylemiştir. Benzeri açıklamayı el-Kâ-rî de yapmıştır. {et-Ta´lîku´l-mümecced, s. 70) Söz konusu haberi Tirmizî Ebû Ubeyde b. Muhammed b. Ammâr b. Yâsir vasıtasıyla muttasıl bir isnadla rivayet etmiştir. Buna göre Ebû Ubeyde şöyle anlatmıştır: Hz. Câbirb. Ab­dullah (r.a.)´e mest üzerine meshi sordum. "Sünnettir, yeğenim" diye kar­şılık verdi. Sarık üzerine meshi sordum. "Saçın mesh edilmesi gerekir" di­ye cevapladı. (Tirmizî, ´Taharet", 75)

Ebû Ubeyde hariç sözü edilen haberin ravileri güvenilirdir. Ebû Ubey­de ise Sünen-i erbaa ravilerinden olup İbn Maîn ve Abdullah b. Ahmed b. Hanbel onun güvenilir olduğunu söyler. İbn Ebî Hâtim´in nakline göre ise babası Ebû Hatim rivayetlerinin münker, başka bir yerde ise hadislerinin sahih olduğunu söylemiştir. (İbn Hacer, Tehzîb, I, 460) Bu durumda bize göre hadis hasendir.

Bize göre İmam Mâlik´in belağ sigasıyla rivayet ettiği sözü edilen ha­dis sadece başlığa mesh etmenin yeterli olmayacağını açıkça ifade eden bir delildir. Sahabe ve tabiînden birçok âlim baş mesh edilmeden sadece sarı­ğa meshin yeterli olmayacağı görüşündedir. Süfyan es-Sevrî, Mâlik b. Enes, Abdullah b. Mübarek ve Şafiî de bu görüşü benimseyen âlimlerdir. Tirmizî´nin nakline göre (Tirmizî, "Taharet", 75) Ebû Hanife ve öğrencileri de aynı görüştedirler. Biz bunu yukarıda ifade etmiştik. İbn Hacer de Fethu´l-bârî isimli eserinde, âlimlerin çoğunun sarığa mesh etmenin yeterli olma­yacağı görüşünü benimsediklerini ifade ettikten sonra Hattâbî´nin, "ALLAH başın mesh edilmesini farz kılmıştır. Hadiste söz konusu edilen sarığa mesh ise yoruma açıktır. Bu durumda kesin bilgi ifade eden âyet yoruma açık olan hadis sebebiyle terk edilemez" şeklindeki açıklamasını nakletmekte­dir.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
a. Sarığa Meshi İfade Eden Hadislerin Değerlendirilmesi



Burada yukarıda zikredilen hadislerden önce kavlî daha sonra da fiilî olanların konuya delâletlerini inceleyeceğiz. Öncelikle Sevbân hadisinin sarığa mesh edilmesine açıkça delâlet etmediğini ifade etmeliyiz. Zira ha­diste yer alan asâib kelimesi ısâbe´nin çoğulu olup mendil, bez parçası ve sarık gibi sargı olarak kullanılabilen her türlü eşya anlamına gelmektedir. Nitekim el-Kamus´´ta, "Isâbe, sargı ve sarık gibi dolamalı olarak kullanılan eşyadır. Teassabe ise sargılandı anlamına gelir" denilmektedir. (Firuzabâdî, el-Kâmus, i, 64) Dolayısıyla hadiste yer alan "ısâb" kelimesiyle sarık da yara üzerine sarılan sargı bezi de kastedilmiş olabilir. Eğer ikinci manası kaste-dilmişse bu, Hz. Peygamber (s.a.v.)´in yara üzerine sarılmış sargı bezleri­ne mesh edilmesini emrettiği anlamına gelmektedir. Fıkıh ve hadiste isâbe kelimesinin bu manadaki kullanımı ise yaygındır.

Taberânî´nin İshak b. Dâvûd es-Savvâf > Muhammed b. Abdullah b. Ubeyd b. Ukayl > Hafs b. Ömer > Râşid b. Sa´d > Mekhûl isnadıyla nak­line göre Hz. Ebû Ümâme (r.a.), ´ibn Kami´e Uhud harbinde yaraladığın­da Resûlullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm. Sargıyı çözdü ve üzerine ab-dest suyu ile mesh etti" demiştir.[26]

Hadisin isnadında yer alan ravilerin hepsi güvenilirdir. Heysemî´nin açıkladığına göre (Mecmaü´z-zevâid, I, 3) Zehebî Mîzânü´l-i´tidârde Taberâ­nî´nin İshak b. Dâvûd es-Savvâf da dâhil hadis aldığı hocalarından herhan­gi birinin zayıf olduğunu söylememiştir. Muhammed b. Abdullah´ın güve­nilirliğini Nesâî "lâ be´se bin", Müslim ise "sika" lafızlarıyla ifade etmiş­lerdir. (İbn Hacer, Tehzîb, IX, 164) İbn Ebî Hatim, Hafs b. Ömer el-Adenî´nin güvenilir, (İbn Hacer, Tehzîb, II, 410) diğer hadis münekkitleri ise zayıf oldu­ğunu söylemişlerdir. İsnadda yer alan diğer raviler güvenilirlikleriyle ta­nınmaktadır.

Hadiste bulunan "isâbe" kelimesiyle Resûlullah (s.a.v.)´in yarası üzeri­ne sardığı bezin kastedildiği açıktır.. Sevbân hadisinde yer alan "isâbe" ke­limesiyle de aynı şeyin kastedilmesi uzak bir ihtimal değildir. Zira savaşa katılanlar yaralanıyor ve yaralarına sargı sarıyorlardı. Resûlullah (s.a.v.) de soğuğun vereceği zarara engel olmak amacıyla yara üzerindeki sargılara mesh etmelerini emrediyordu. İhtimal ifade eden bir hadis delil olarak kul­lanılamaz.

Nuaym b. Hımar hadisini Resûlullah (s.a.v.)´den rivayet eden aslında Hz. Bilâl (r.a.)´dir. Nitekim Ahmed b. Hanbel´in Müsned´inden de anlaşıl­dığı üzere Ebû Nadr Haşini b. Kasım el-Bağdâdî, Hişam b. Saîd et-Talakâ-nî ve Benî Hâşim´in azatlısı Ebû Saîd söz konusu hadisi Muhammed b. Râ­şid > Mekhûl > Nuaym b. Hımar > Bilâl isnadıyla rivayet etmişlerdir. (Ah­med b. Hanbel, VI, 12, 13, I4)[27] Bu sebeple Ahmed b. Hanbel hadisi Nuaym b. Hımar değil "Müsnedi Bilâl" başlığı altında zikretmiştir. Ayrıca başlık üze­rine meshle ilgili Bilâl hadisi hem isnad hem de metni açısından problem­lidir. İsnad açısından sorunludur. Çünkü İmam Müslim, A´meş > Hakem >

Abdurrahman b. Ebî Leylâ > Ka´b b. Ucre > Bilâl isnadıyla Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´in mest ve başlık üzerine mesh ettiğini rivayet etmiştir. (Müslim, ´Taharet´*, 84) Dârekutnî bu hadisin senedini tenkit etmiş ve hadisin isnadın­da ve A´meş´ten rivayet hususunda ihtilaf bulunduğunu, bazı ravilerin is-naddan Hz. Bilâl (r.a.)´i düşürerek Ka´b b. Ucre´den rivayet ederken diğer­lerinin Bilâl´i zikrederek Ka´b b. Ucre´yi düşürdüklerini, bazı ravilerin Hz. Bilâl (r.a.) ile Abdurrahman b. Ebî Leylâ arasına Berâ´yı ilave ettiklerini, bazılarının ise Hz. Ali b. EbîTâlib (r.a.) vasıtasıyla Hz. Bilâl (r.a.)´den nak­lettiklerini söylemiştir.[28]

Burada hadisin Ahmed b. Hanbel´in Müsned´inde (VI, 12, 13) olduğu gibi bazı raviler tarafından Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.) vasıtasıyla Hz. Bilâl (r.a.)´den nakledildiğini, ayrıca yukarıda geçtiği üzere Muhammed b. Râşid´in ise Mekhûl > Nuaym b. Himâr > Bilâl isnadıyla rivayet ettiğini hatırlatmalıyım.

Hadisin metnindeki probleme gelince, Müslim rivayetinde olduğu gibi Hz. Bilâl (r.a.)´in bazen onu "Hz. Peygamber (s.a.v.) mestleri ve başlığı üzerine mesh etti" veya buna yakın bir ifade ile "Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestleri ve örtüsü üzerine mesh ederken gördüm" şeklinde rivayet eder­ken bazen de Ahmed b. Hanbel´in Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.) vasıta­sıyla naklettiği gibi "Hz. Peygamber (s.a.v.) mestleri, başlığı ve sarığı üze­rine mesh etti" (Ahmed b. Hanbel, VI, 12) veya yine Ahmed b. Hanbel´in "Hz. Peygamber (s.a.v.) mestleri ve başlığı üzerine mesh ederdi" (Ahmed b. Han­bel, VI, 15) şeklinde nakledilmesidir. Bütün bu rivayetlerdeki ihtilaf Hz. Peygamber (s.a.v.)´in uygulamasıyla ilgilidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in konuyla ilgili açıklaması Muhammed b. Râşid tarafından "Mestlere ve ba~ şınızdaki örtüye mesh edin´1 şeklinde rivayet edilmiştir. Bu ise hadisin de­lil olarak kullanılmamasını gerektiren bir durumdur. Bu rivayetler arasında isnadı ve metni açısından tercihe şayan olanı İmam Müslim´in el-Câmiu´s-sahfh* inde naklettiği olmalıdır. Nitekim Nevevî de, "Bu hadisi rivayet edenlerin çoğu Müslim´in naklettiği gibi rivayet etmişlerdir" demiştir, (ei-Minhâcjf Şerhi Sahîhi Müslim, I, 135) Bunun Hz. Peygamber (s.a.v.)´in uygula­ması olduğu açıktır. Bu tür uygulamalar genellenemez. Aşağıda zikredile­ceği ü?ere farklı şekillerde yorumlanmaya açıktır.


 

ceylannur

Yeni Üyemiz
b. Konuyla İlgili Şâz Hadis ve Hükmü



Muhammed b. Râşid´in "mesh edin" şeklindeki emir ifade eden riva­yeti mûnkerdir. Çünkü sika ravilerden onun dışında bu şekilde rivayet eden bulunmamaktadır. Hz. Bilâl (r.a.)´den rivayet edenlerin tamamı onu Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sözü değil uygulaması olarak nakletmişlerdir. Bu hu­susta Muhammed b. Râşid´i destekleyen de yoktur. Muhammed b. Râşid ile diğer raviler arasındaki söz konusu durum aralarını gidermek mümkün olmayan bir çelişkidir. Söz ile uygulama arasında ise çok önemli fark bu­lunmaktadır. Suyûtî´nin de belirttiği gibi böylesi bir muhalefet adalet ve zabt sahibi güvenilir raviler tarafından yapıldığında merdud şâz kapsamına girer. Ebû Dâvûd ve Tirmizî´nin Abdülvahid b. Ziyad > A´meş > Ebû Sa­lih > Ebû Hureyre isnadıyla merfû olarak rivayet ettikleri "İki rekât sabah namazını kılan sağ yanı üzerine uzansın" (Ebû Dâvûd, "Salât", 293; Tirmizî, "Sa-lât", 311)[29] hadisi metni açısından merdud şazın misalidir. Nitekim Beyha-kî´nin açıklaması şöyledir: Abdülvahid b. Ziyad birçok raviye muhalefet etmiştir. Zira bunu güvenilir raviler Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sözü değil uygulaması olarak rivayet etmişlerdir. Abdülvahid b, Ziyad, A´meş´in ra-vileri arasında onu Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sözü olarak nakletmekte tek kalmıştır.

Abdülvahid b. Ziyad Kütüb-i sitte ravilerinden olup güvenilir biridir. Buna rağmen görüldüğü gibi güvenilir ravilere muhalefeti ve rivayetinde tek kalması sebebiyle naklettiği hadis merdud şâz olarak nitelendirilmiştir. Buna göre güvenilirliği hususunda ihtilaf edilen Muhammed b. Râşid´in rivayetinin durumunu düşünün. Bazıları onu sika bulmaktadır. İbn Hibbân onun takva sahibi biri olmakla birlikte hadis âlimi olmadığını, birçok mün-ker rivayetinin bulunması sebebiyle terk edilmesi gerektiğini, Dârekutnî tek başına rivayet ettiklerinin delil olamayacağını, İbn Hıraş zayıf olduğu­nu söylemişlerdir. İbn Hacer´in Tehzîbü"t~Tehzîb\çki (IX, 159-160) açıkla­maları kısaca bundan ibarettir. O et-Takrîb´de ise "doğru sözlü fakat yam-lan biriydi, kaderi olmakla itham edilmiştir" (İbn Hacer, Takrîb, s. 182) açıkla­masını yapmıştır.

Bütün bu açıklamalardan sonra Muhammed b. Râşid´in Hz. Peygamber (s.a.v.)´in "Mestlere ve başımzdaki örtüye mesh edin" şeklinde emrettiği­ne dair rivayetinin delil olamayacağı ortaya çıkmaktadır. Bu rivayet onun münker ve hatalı rivayetlerinden biridir. Sahih (mahfuz) olan ise çoğunlu­ğun naklettiği Hz. Peygamber (s.a.v.)´in söz konusu uygulamasıdır. Şayet Muhammed b. Râşid´in rivayeti sahih olsaydı, Hz. Peygamber (s.a.v.)´in bunu Hz. Bilâl (r.a.)´e özel bir durum sebebiyle emrettiği onun ise genel bir hüküm olarak anlayıp naklettiği şeklinde yorumlanması gerekirdi. Hz. Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.)´nin rivayeti de bu görüşü teyit etmektedir. O şöyle anlatmaktadır: Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir gazveye katılmıştık. Bir göl kenarına gelince Resûlullah (s.a.v.) devesinden indi. Biz de indik. Na­maz vakti gelince Resûlullah (s.a.v.) Bilâl´e "Bilal! Kalk ezan oku!" bu­yurdu. Hz. Bilâl (r.a.) önce su döktükten sonra gölün kenarına geldi. Yü­zünü ve ellerini yıkadıktan sonra mestlerine eğildi. Onun iki siyah mesti bulunmaktaydı. Bu durum Resûlullah (s.a.v.)´in gözleri önünde cereyan et­mekteydi. Resûlullah (s.a.v.) Bilâl´e hitaben, "Mestlere ve başındaki örtü­ye mesh et" diye seslendi.[30] Bu rivayetin isnadında Gassan b. Avf vardır. Ezdî´nin de belirttiği gibi o zayıf bir ravidir. {Heysemî, Mecmau´z-z.evâid,\, 104)

Gassan b. Avf, Ebû Davud´un ravilerindendir. O onun hakkında ´şeyhun Basriyyun´ demiştir, (bk. İbn Hacer, Tehzîb, VIII, 247) Suyûtî´nin de belirttiği gi­bi bu ifade ta´dîl lafızlarından biridir. (Suyûtî, Tedrtb, s. 126) Zehebî de mahal-lühü´s-sıdk, lâ be´se bih, salihu´l-hadîs, yüktebü hadîsuhu, şeyh ve benzeri tabirlerin ravilerde mutlak bir zayıflığın bulunmadığına delâlet ettiğini söy­lemiştir. (Zehebî, Mîzânü´l-i´tidâl, I, 3) İbn Hacer onun hakkında leyyinü´1-ha-dîs tabirini kullanmış, (İbn Hacer, Takrîb, s. 168) Ebû Dâvûd da Sünen´inde ("Taharet", 59) hadis hakkında herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Bu durumda onun rivayet ettiği hadis en azından hasen seviyesindedir.

Bu rivayet Hz. Peygamber (s.a.v.)´in baştaki örtüye mesh etmeyi bir gazve esnasında Hz. Bilâl (r.a.)´e özel olarak emrettiğini ve bunun genel bir hüküm olmadığını göstermektedir. Hz. Bilâl (r.a.) rivayetinde ´mesh edin´ yerine ´mesh et´ ifadesinin kullanılması da bu durumu teyit etmekte­dir. Hz. Peygamber (s.a.v.)´in söz konusu emri, bir özründen dolayı ona özel bir durum iken Hz. Bilâl (r.a.)´in genel bir hüküm haline getirmesi de mümkündür. Konuyla ilgilenenlerin bildiği üzere hadislerde buna benzer birçok misal bulunmaktadır. Hz. Âişe (r.anhâ)´nin açıkça ifade ettiği üzere üç talakla boşanan Fatıma bint Kays da, kendisiyle ilgili Hz. Peygamber (s.a.v.)´in "barınma ve nafaka hakkı yok" (Müslim, "Talak", 37) ifadesini ka­dınlarla ilgili genel bir hüküm haline getirmiştir. Yoruma açık metinlerin delil olarak kullanılması yanlıştır.

Hz. Ömer´in, "sarık üzerine mesh etmekle abdestini yeterli görmeyeni ALLAH temiz kılmasın"[31] açıklaması, Cûzecânî tarafından isnadsız olarak nakledilmiştir. Bunun, sahih olduğu kabul edilirse, sarığını çıkarmadan ba­şının bir kısmını mesh etmeyi yeterli görmeyip vesveseye kapılan kimseler hakkında bir reddiye olmak üzere söylendiği şeklinde anlaşılabilir. Bu ise yasak olan dinde aşırılık anlamına gelmektedir.. Şöyle ki Hz. Peygamber (s.a.v.)´in sangını başından çözmeden perçemini mesh ettiği sabittir.. İbn Ebî Şeybe´nin rivayeti de bu durumu desteklemektedir. Onun nakline gö­re Hz. Ömer (r.a.), "ister sangın üzerine mesh et istersen sarığını çıkar öyle yap" demiştir. (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, I, 22; Ali el-Muttakî, Kenzii´l-ummâl, V, 112) Böylece sarık üzerine meshe mukabil sarığı çıkarmayı zikretmiştir. Bi­zim söylediğimiz de bundan farklı değildir. Bu, istersen sarığı çıkarmadan başının bir kısmını istersen sarığı çıkarıp başın tamamını mesh edebilirsin demektir. Alâ ba´dı re´sike (başının bir kısmını) ifadesinde yer alan "alâ" konuşmalarda olduğu gibi beraber manasındaki "maa" anlamındadır. Nite­kim el-Kâmûs´ta, Sibeveyh´in de ifade ettiği gibi "alâ" üzerinde ve bera­berlik belirten "maa" anlamında bir isim olarak da kullanılmaktadır. Nite­kim "Tutkuyla mallarını harcar" âyetinde[32] de bu anlamda kullanılmıştır" (Fîrûzâbâdî, el-Kâmûs, II, 96) açıklaması yapılmıştır. Bir metin yoruma açık olduğunda, delil olamaz.


c. Konuyla İlgili Fiilî Hadislerin Değerlendirilmesi



Şimdi de konuyla ilgili delil olarak zikredilen Hz. Peygamber (s.a.v.)´in uygulamaları hakkındaki iddialara cevap verelim. Cevabımızın daha anla­şılır olması ve doğrunun sabah gün ışığı gibi ortaya çıkması için bazı husus­ların zikredilmesi yerinde olacaktır. Öncelikle belirtelim ki ALLAH (c.c), "başlarınızı mesh edin"[33] âyetiyle başın mesh edilmesini farz kılmıştır. Âyetin anlamı da açıktır. İkincisi sarığın mesh edilmesi hakikat anlamında başın mesh edilmesi değildir. Bir sözün hakikat anlamıyla amel etmek mümkün olduğu sürece mecaz anlamına gidilmez. Kelimeyi hakikat manasında anlamak mümkün olduğu sürece mecaza yorulmaz. Üçüncüsü, haber-i vâhid Kur´ân´a ilavede bulunamayacağı gibi onu nesh de edemez. Dördüncüsü, hadis meşhur veya mütevâtir, delâleti de açıksa Kur´ân´a ila­ve bulunduğu gibi onu nesh de edebilir.

Birinci husus ayrıca izaha ihtiyaç duymayacak şekilde açıktır. Zira âyet­te zikredilen mesh ve baş ile kastedilen herkes tarafından bilinmektedir. İkinci husus da açıktır. Çünkü âyette zikredilen "baş" bilinen uzvumuz an­lamında hakikattir ve açıktır ki sarık değildir. Bu itibarla sarık üzerine ya­pılan mesh hakikat anlamda başa yapılmış mesh olmaz. Dolayısıyla sarık âyetin kapsamına dâhil değildir. Şevkânî´nin konuyla ilgili karşı açıklama­sı şöyledir: Baş olarak isimlendirilmediği halde saça mesh etmek abdest için yeterli oluyor. Burada "saç ona bitişik olduğu için mecaz anlamıyla baş olarak da isimlendirilebilir" diye itirazda bulunulabilir. İyi ama sarık­la baş arasında da aynı mecazî ilişki vardır. Nitekim birinin sarığını öpen kimse "onun başını öptüm" diyebilmektedir. (Şevkânî, Neylü´l-evtâr, I, 161) Ne var ki Şevkânî saçlı başa mesh etmekle sadece saça meshi birbirine karış­tırmıştır. Birincisi gerçekte başa mesh etmek iken diğeri mecaz yoluyla ba­şa mesh etmek anlamına gelmektedir. Zira baş üzerinde saç bulunsun ve­ya bulunmasın bilinen bir uzvumuzdur. Asıl olan da saçlı olmasıdır. Elbet­te ki üzerinde saç bulunan başı mesh etmek aynı zamanda saçları da mesh etmek şeklinde olacaktır. Elleri gezdirerek mesh etmek hakikat anlamda başı mesh etmektir. Bu durumda elin sadece saça değmiş olmasının yeter­li görülmesi, saça meshten değil saçla örtülü başa mesh olduğu içindir. Ni­tekim başa dokunmadan sadece saçın baştan sarkan kısımlarını mesh etmek yeterli değildir. Zira bu saçla örtülü başı değil, sadece saçı mesh etmek de­mektir. Saç ise baş olarak isimlendirilemez. Bu, üzerinde ot bulunsun ve­ya bulunmasın yere oturan kimseye ´yere oturdu´ dememiz gibidir. Bu du­rumda söz konusu kimse hakikat anlamında yere oturmuştur. Üzerinde ha­sır veya sergi bulunan yere oturan kimseye ´yere oturdu´ dememiz ise me­cazîdir. Buna göre başında saç bulunan kimsenin mesh etmesi üzerinde ot bulunsun veya bulunmasın yere oturan kimse gibi hakikat anlamındadır. Sarık üzerine mesh ise hasır veya sergi bulunan yere oturan kişi de olduğu gibi mecazîdir. Buna göre birincisi âyetin anlamına dâhil ikincisi ise hariç­tir. Bu durum, başında saç bulunan kimsenin meshi ile sarık bulunan kişi­nin meshinin aynı olduğu iddiasının yanlışlığını ortaya koymaktadır. Birçok kimsenin yanıldığı husus olan bu noktaya dikkat edilmelidir.

Mecazî olarak başı mesh etmek anlamına geleceğinden hareketle sarığa mesh etmenin yeterli olacağı görüşünü kabul edenlere, öyle ise teyem­mümde yaşmak veya eldivenler üzerine meshin de yeterli olması gerekir şeklinde karşı bir cevap verilebilir. Zira sarığı öptüğü halde ´başını öptüm´, eldivenleri öptüğü halde ´ellerini öptüm´ veya yaşmağını öptüğü halde ´yü­zünü öptüm´ denmesi de hakiki manada değil mecazî anlamdadır. Âlimle­rin çoğunun görüşüne göre böyle bir şeyin olmayacağı ise bilinmektedir.

Üçüncü ve dördüncü hususları usul âlimleri kitaplarında ele aldıkları için burada konu uzatılmayacaktır. Bütün bunlardan sonra burada diyoruz ki: Sarığa mesh etmekle ilgili haberlerin tümü, abdest âyetinin nüzulünden sonra söz konusu olduğu ve meşhur veya mütevâtir yolla gelip başa hiç dokunmadan sadece sarığa mesh etmenin yeterli olacağına delâlet ettiği tespit edilmedikçe delil olamayacağına vurgu yapmamız gerekmektedir.

Bunun aynı zamanda Cûzecânî´nin "değişik bölgelerdeki âlimlere göre sarık üzerine mesh etmek Resûlullah (s.a.v.)´den beri uygulana gelen meş­hur bir sünnettir" açıklamasına da cevap teşkil ettiği fark edilecektir. Zira o söz konusu ifadesiyle bizzat sarık üzerine de mesh etmeyi kastetmişse, İbn Hacer el-Askalânî´nin onun nâsıbî bir bid´atçı olduğuna dair açıklama­sını da dikkate almadan (Hedyü´s-sârî, s. 388) bunu kabul etmek mümkündür. Ancak o bununla başı değil de sadece sarığı mesh etmenin meşhur sünnet olduğunu kastetmişse bunu kabul etmek mümkün değildir. Zira meşhur sünnet bir tarafa bunun ahâd haberlerle bile gelmesi mümkün değildir. Bu bütünüyle yanlış bir anlayıştır.

Bütün bu açıklamalardan başla birlikte sarığın ayaklarla birlikte mestler gibi olduğu anlaşılmaktadır. Sadece sarığa mesh etmenin başa mesh yerine geçtiğini söyleyebilmek için mestlere mesh etmek hususundaki gibi meş­hur veya mütevâtir olarak gelen bir haberde Hz. Peygamber (s.a.v.)´in il­gili âyet nazil olduktan sonra bununla yetindiğinin veya herhangi bir ma­zeretleri olmadığı halde insanlara bunu emrettiğinin açıkça ifade edilmesi gerekir. Nitekim Ebû Hanife mestlere mesh etmek hususunda, "gündüzün aydınlığı gibi apaçık bir bilgi ifade eden haberler gelmeseydi mest üzerine mesh edileceğini söylemezdim" demiştir. Ebû Yusuf da, "Kur´an´ın sün­netle neshi ancak mestlere mesh etmek hususundaki hadisler gibi (meşhur) hadislerle mümkündür" açıklamasını yapmıştır. (Kâsânî, Bedâiu´s-sanâi, I, 7)

Konuyla ilgili İbn Hacer şöyle demiştir: Îbnü´l-Münzir´in nakline göre Abdullah b. Mübarek, "Mestler üzerine mesh etmek hususunda ashap ara­sında herhangi bir ihtilaf bulunmamaktadır. Nitekim onlardan olumsuz gö­rüş ifade edenlerden aynı zamanda müsbeti de rivayet edilmiştir" demiştir, îbn Abdilber de şöyle demiştir: Bu konuda îmam Mâlik dışında olumsuz görüş beyan eden herhangi bir âlim bilmiyorum. Ancak sahih haberler onun da olumlu kanaatte olduğu yönündedir. Hadis hafızlarından birçok kimse mestler üzerine mesh hakkındaki haberlerin mütevâtir seviyesinde olduğunu belirtmişlerdir. Bazı âlimlere göre konuyla ilgili hadisler seksen sahabe tarafından rivayet edilmiştir. Aşere-i mübeşşere de bunlar arasında bulunmaktadır. İbn Ebî Şeybe (bk. İbn Hacer, Fethü´l-bârî, 1,366) ve diğer hadis kaynaklarında belirtildiğine göre Hasan-ı Basrî, "Mest üzerine mesh konu­sunu bana yetmiş sahabe rivayet etti" demiştir. (İbn Hacer, Fethü´l-bârî, I,264)

Buhârî´de şöyle rivayet edilir. Cerir (r.a.) küçük abdestten sonra abdest aldı ve mestlerine mesh etti. Sonra da namaz kıldı. Kendisine bu durum so­rulduğunda ise "Resûlullah (s.a.v.)´i böyle yaparken gördüm" diye cevap verdi. (Buhârî, "Salât", 25) İbrahim en-Nehaî, "Bu, âlimlerin hoşuna giden bir haberdir. Zira Cerir abdest âyetinden çok sonra müslüman olanlardandır" demiştir. İbn Hacer´in açıklaması şöyledir: îmam Müslim, Cerir´in müslü­man olması Mâide suresinden sonra olduğu için bu haberi tercih etmiştir. (Buhârî, "Salât", 25) Ebû Dâvûd da, ´Cerir, Mâide suresinden sonra müslü­man oldum´ ifadesi vardır. (Ebû Dâvûd, "Taharet", 60)[34] Taberânî´nin Muham-med b. Sîrin vasıtasıyla Cerir´den nakline göre söz konusu olay veda hac-cında meydana gelmiştir.[35] Tirmizî hadis hakkında şu bilgileri vermekte­dir: Bu hadis konuya açıklık getirmektedir. Zira mestler üzerine meshi ka­bul etmeyenler Hz. Peygamber (s.a.v.)´in mestleri üzerine meshinin Mâide suresinde söz konusu edilen abdest âyetinden önce olduğunu ve âyetin bu­nu nesh ettiğini ileri sürmüşlerdir. Cerir ise Mâide suresi nazil olduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestleri üzerine mesh ettiğini gördüğünü ifade etmektedir. Mestler üzerine meshi kabul etmeyenlerin görüşlerini çü­rüttüğü için İbn Mes´ud´un talebeleri de Cerir hadisini tercih etmişlerdir. (İbn Hacer, Fethü´l-bârî, I, 416)

Buhârî´nin Muğire b. Şu´be´den nakline göre Hz. Peygamber (s.a.v.) ih­tiyacı için dışarı çıktı. Muğire su kabıyla onu takip etti. İhtiyacını giderdik­ten sonra Hz. Peygamber (s.a.v.) abdest aldı Muğire de ona su döktü. Re­sûlullah (s.a.v.) abdestinde mestleri üzerine mesh etti. (Buhârî, "Vudu", 48) Ibn Hacer´in hadisle ilgili açıklaması şöyledir: Hadisin İmam Mâlik, Ah-med b. Hanbel ve Ebû Dâvûd´da yer alan Abbâd b. Ziyad > Urve b. Mu­ğire isnadıyla rivayetinde, olayın Tebük gazvesinde ve sabah namazında meydana geldiğinde şüphe bulunmadığı ifade edilmektedir.[36] İbn Hacer, hadisin Mâide süresindeki abdestle ilgili âyetle nesh edildiği düşüncesiyle mestler üzerine meshi kabul etmeyenlerin görüşlerini çürüttüğünü söyle­miştir. Çünkü abdest âyeti Müreysi´ gazvesinde nazil olmuş söz konusu olay ise ittifakla ondan sonra Tebük gazvesinde meydana gelmiştir. Bez-zâr, olayı Hz. Muğire (r.a.)´den altmış kişinin rivayet ettiğini belirtmiştir. İbn Hacer´in açıklamaları bazı ufak tasarruflarla bu şekildedir. (İbn Hacer, Fethü´l-bârU 1,265-266) Tahâvî de mukim ve misafir için meshin müddeti ko­nusunda mest üzerine mesh ile ilgili Hz. Peygamber (s.a.v.)´den yapılan ri­vayetlerin mütevâtir olduğunu söylemiştir. (Şerhu meâni´1-âsâr, I, 83)

Özet olarak ifade etmek gerekirse, mukim ve yolculuk halinde ayakları yıkamak yerine mestler üzerine mesh etmenin yeterli olacağına dair Hz. Peygamber (s.a.v.)´den nakledilen hadisler mütevâtir seviyesindedir. Bu durumda -ALLAH aşkına cevap verin- size göre Mâide süresindeki abdest âyetinden sonra sarık üzerine meshin başa yapılan mesh yerine geçeceğine dair bunu açıkça ifade eden meşhur seviyesinde bir hadis nakledilmiş mi­dir? Bu soruya kesinlikle olumlu cevap veremezsiniz.
 

ceylannur

Yeni Üyemiz
d. Fiilî Hadislerle İlgili İddiaların Değerlendirilmesi



Şimdi de konuyla ilgili zikredilen hadislere ve bunların değerlendiril­mesine geçebiliriz. Bunlardan biri Ahmed b. Hanbel´in rivayet ettiği Hz. Selman-ı Fârisî (r.a.) hadisidir. Buna göre abdesti bozulduğu için mestleri­ni çıkaran birini gören Hz. Selman-ı Fârisî (r.a.), ona mestlerine ve sarığı­na mesh etmesini emrederek, "Ben Resûlullah (s.a.v.)´i mestlerine ve ba­şındaki örtüye mesh ederken gördüm" demiştir. (Ahmed b. Hanbel, V, 439)[37] Şevkânî hadisi Tirmizî´nin de el-llelü´l-kebîr´mde (s. 56) rivayet ettiğini[38] ancak "başörtüsü" yerine "Perçemi" lafzını zikrettiğini söylemiştir. Hadi­sin isnadında Ebû Şureyh bulunmaktadır. Hadisle ilgili Tirmizî şu açıkla­mayı yapmıştır: Muhammed b. İsmail el-Buhârî´ye ´senedinde yer alan Ebû Şureyh´in ismi nedir?´ diye sordum. ´Bilmiyorum´ dedi. İsnadında yer alan Zeyd b. Savhan´ın azatlısı Ebû Müslim de bilinmeyen bir kimsedir. Nitekim Tirmizî onun hakkında "ismini ve bundan başka bir hadis rivayet ettiğini de bilmiyorum" demiştir.

Bize göre Ebû Şureyh meçhul bir ravi değildir. Zira Katâde ve Muham­med b. Zeyd el-Abdî´nin kendisinden rivayette bulunmaları Ebû Şureyh´in kim olduğuyla ilgili bilinmezliği (cehâletü´l ayn) ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca onu İbn Hibbân es-Sikâfmda İbn Hacer de et-Tehzîb´İnde (XII, 126) zikretmişlerdir. İbn Hacer et-Takrîb´inde ise onun makbul bir ravi olduğu­nu ifade etmiştir. Meçhu* bir ravi sika ve makbul olarak vasıflandınlamaz. Hz. Selman (r.a.) hadisi Ahmed b. Hanbel´de "Selman-ı Fârisî abdesti bo­zulduğu için mestlerini çıkaran birini gördü ve ona mestlerine ve sarığına ve perçemine mesh etmesini emretti" lafızlarıyla rivayet edilmektedir. (Ahmed b. Hanbei, V, 439-440)[39] Burada Hz. Selman-ı Fârisî (r.a.)´in sadece sarığa mesh etmekle yetinmeyip başına da mesh etmesini emrettiği açıkça ifade edilmektedir. Ancak Hz. Selman-ı Fârisî (r.a.)´in Hz. Peygamber (s.a.v.)´in uygulamasıyla ilgili naklettiği ise ihtilaflıdır. Nitekim Ahmed b. Hanbel Hz. Selman-ı Fârisî (r.a.)´in Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestlerine ve başörtüsüne mesh ettiğini gördüğünü rivayet ederken Tirmizî onun Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestlerine ve perçemine mesh ettiğini gördüğünü haber vermekte­dir. Bu sebeple de hadis delil olamamaktadır. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Sel-man-ı Fârisî (r.a.) rivayetleri cem ederek, "Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestle­rine, sarığına ve perçemine mesh ettiğini gördüm" şeklinde nakletmektedir. Ancak raviler ihtisar yoluna gitmiş ve bir kısmı "başındaki örtüye" diğerle­ri de "Perçemine" şeklinde rivayet etmişlerdir.

Konuyla ilgili başka bir rivayet Ahmed b. Hanbel ve Bezzâr´m naklet­tiği Sevbân hadisidir.[40] Buna göre Sevbân, "Resûlullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm. Mestlerine ve baş üstündeki örtüye mesh etti" demiştir. (Ahmed b. Hanbel, v, 281) İsnadında yer alan Utbe b. Ebî Ümeyye´yi İbn Hibbân es-Sikâfmda zikretmiş ve ´isnadı kopuk (munkatı) hadisler nakleder´ demiştir. Heysemî de Mecmau´z-zevâid1İnde (I, 104) aynı açıklamayı yap­mıştır. Utbe hadisi Ebû Sellâm el-Esved > Sevbân isnadıyla nakletmiştir. Yahya b. Marn ve Ali b. Medînî´ye göre Ebû Sellâm el-Esved, Sevbân´dan hadis işitmemiştir. Ahmed b. Hanbel de,´ ´Onun Sevbân´dan hadis işittiği­ni zannetmiyorum" demiştir. (İbn Hacer, Tehzîb, X, 296) Aşağıda zikredilece­ği üzere Ahmed b. Hanbel´in rivayeti "Hz. Peygamber (s.a.v.) mestlerine, başındaki örtüye sonra da sarığına mesh etti" şeklindedir.

Konuyla ilgili bir diğer rivayet Taberânî´nin naklettiği Hz. Enes b. Mâ­lik (r.a.) hadisidir.[41] Enes b. Mâlik şöyle anlatmıştır: "Vefatından bir ay ön­ce ResûluUah (s.a.v.)´e abdest aldırdım. Mestlerine ve sangına mesh etti." Heysemî, isnadında yer alan Ali b. Fudayl b. Abdülazîz´i zikreden bir kim­se bulamadığını ifade etmiş, bu hadisi "Vefatından bir ay önce" kısmı hariç İbn Mâce´nin de rivayet ettiğini belirtmiştir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 104) Burada İbn Mâce´nin "sarığına" kısmını da zikretmediğini hatırlatma­lıyız. Zira İbn Mâce´nin rivayetine göre Enes şöyle anlatmaktadır: Bir sa­vaşta ResûluUah (s.a.v.) ile birlikteydim. "Su var mı?" diye sordu. Sonra abdest aldı. Mestlerine mesh etti ve orduya imamlık yaptı. (İbn Mâce, "Taha­ret" 84)[42] Görüldüğü gibi burada ve Taberânî rivayetinde sarığa mesh söz konusu edilmemektedir. AH b. Fudayl´ın durumu bilinmedikçe bu rivayet delil olarak kullanılamaz. Sahih olduğu kabul edilse bile hadisin eksik nak­ledildiği düşünülmelidir. Zira Ebû Davud´un Hz. Enes b. Mâlik (r.a.)´ten naklinden de anlaşıldığı üzere ravi burada başa mesh kısmını hazf etmiştir. Ebû Davud´un Enes b. Mâlik´ten rivayeti şöyledir: Resûhıllah (s.a.v.)´i ba­şında Kıtr kumaşından bir sarıkla abdest alırken gördüm. Elini sarığın altı­na sokarak başının ön tarafını mesh etti de sangı başından çözmedi.[43] Azi-mabâdî, Ebû Dâvûd ve Münzirî´nin hadisin sıhhatiyle ilgili herhangi bir açıklama yapmadıklarını söylemiştir. (Ğâyetül-maksûd, 1, 145)

Bizce söz konusu hadis her ikisine göre de delil olabilecek seviyededir. İbn Hacer, Ebû Ma´kıl er-Râvî > Enes isnadında meçhul bir ravi bulundu­ğunu tespit etmiş daha sonra İmam Şafiî´nin Müsned´inde yer alan mürsel rivayetin onu desteklediğini ifade etmiştir. Nitekim İmam Şafiî´nin Müs­lim > İbn Cüreyc > Atâ isnadıyla nakline göre ResûluUah (s.a.v.) abdest alırken sarığını geriye doğru kaldırdı ve başının ön kısmına veya perçemine suyla mesh etti. (Şafiî, Müsned, s. 14) İbn Hacer, "mürsel ve muttasıl rivayet birbirini desteklemiş ve güç kazanmışlardır" demiştir. (Fethü´l-bâri, I, 254) Bu durumda "ResûluUah (s.a.v.)´in baş yerine sadece sarığını mesh etmek­le yetindi" şeklindeki Taberânî´nin rivayet ettiği Hz. Enes b. Malik (r.a.) hadisi delil olamaz. Aslında Hz. Enes (r.a.) hadisinin zahirinden Resûlul-lah (s.a.v.)´in hem başını hem de sarığını mesh ettiği anlaşılmaktadır. Bazı raviler sadece sarığını diğerleri ise başını mesh ettiğini rivayet etmişlerdir. Bu durumda kesin bilgi ifade etmeyen yoruma açık hadis delil olarak kul­lanılamaz.

Konuyla ilgili bir başka rivayet Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebîr ve Mu´cemü´l-evsat´mda rivayet ettiği Hz. Ebû Ümâme (r.a.) hadisidir.[44] Hz. Ebû Ümâme (r.a.)´nin nakline göre ResûluUah (s.a.v.) Tebük savaşında mestlerine ve sarığına mesh etmiştir. İsnadında yer alan Ufeyr b. Ma´dân zayıf bir ravidir. (Heysemî, Mecmuu´z-zevâid, I, 105)

Bu rivayet sarığa mesh etmenin başa mesh yerine geçeceğine dair delil olamaz. Zayıf olmasının yanında İmam Müslim´in Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.)´den rivayeti de onun delil olamayacağını göstermektedir. Nitekim Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.)´in nakline göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken perçemine, sarığına ve mestlerine mesh etmiştir. (Müslim, "Taharet", 83) İbn Hacer´in bunun Tebük savaşında olduğuna dair açıklaması yukarıda zikre­dilmişti. Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.) hadisinin sahih olması durumunda Ebû Ümâme rivayetinin olayın tamamını ifade etmediği anlaşılır. Hz. Ebû Ümâ­me (r.a.) rivayetinin isnadı hakkında gerekli bilgi verilmişti. Sonuç olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)´in Mâide süresindeki abdest âyeti nazil olduktan sonra sarığa mesh etmekle yetindiği anlamı açık ve sahih bir delil ile sabit olmuş değildir.

Ölümünden bir ay önce sadece sarığına mesh ettiğini belirten Hz. Enes (r.a.) hadisi ile Tebük savaşında sarığına rnesh ettiğini ifade eden Hz. Ebû Ümâme (r.a.) rivayetinin zayıf olmaları yanında olayın tamamını ihtiva et­medikleri de anlaşılmaktadır. Hz. Enes b. Mâlik (r.a.)´ten nakledilen başka bir hadiste Resûlullah (s.a.v.)´in başın ön kısmını mesh ettiğinin açıkça be­lirtilmesi ve Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.) rivayetinde Hz. Peygamber (s.a.v.)´in Tebük savaşında hem başına hem de sarığına mesh ettiğinin ifa­de edilmesi de bu durumu teyit etmektedir.

Konuyla ilgili bir diğer rivayet, Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebîr´inde[45] yer verdiği Hz. Ebû Ümâme (r.a.) hadisidir. Buna göre Resûlullah (s.a.v.) yolculukta mestlerine ve sangına üç gün, yolcu olmadığı zaman bir gün mesh ederdi. Zehebî ve Heysemî´nin (Mecmau´z-zevâid, i, 106) ifade ettikleri gibi bir hadisin isnadında bulunan Ebû Seleme bilinmeyen (meçhul) bir kimsedir. Bize göre meshin müddetiyle ilgili rivayetler mütevâtirdir. Bun­ların hiç birinde bu rivayette olduğu gibi sarığa mesh söz konusu edilme­mektedir. İsnadında bulunan ravinin meçhul olmasının yanında güvenilir ravilerin rivayetlerine de aykırı olan böyle bir habere dayanarak hüküm ve­rilemez.

Konuyla ilgili bir başka rivayet Taberânî´nin Mu´cemü ´l-evsat´ına (I, 256) aldığı Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) hadisidir. O şöyle anlatmaktadır: Resû­lullah (s.a.v.)´i abdest alırken gördüm. Sarığına ve mestlerine mesh etti.[46] İsnadında bulunan Abdülhakim b. Meysere zayıf bir ravidir. (Heysemî, Mec­mau´z-zevâid, 1, 104) Dârekutnî´nin mesh konusunda Hz. Ebû Hüreyre (r.a.)´den gelen bütün rivayetlerin zayıf olduğunu //erinde ifade ettiğini Zeylaî´nin et-Telkîh müellifinden naklettiğini (Nasbu´r-râye, 1,88) burada ha­tırlatmalıyım.

Konuyla ilgili bir diğer rivayet Taberânî´nin Mu´cemü´l-kebîr´md[47] naklettiği Hz. Ebû Eyyüb (r.a.) hadisidir. O "Hz. Peygamber (s.a.v.)´i mestlerine ve başındaki örtüye mesh ederken gördüm" demiştir. İsnadında bulunan Salt b. Dînâr metruk bir ravidir. (Heysemî, Mecmau´z-zevâid, I, 105)

Hz. Ebû Eyyüb (r.a.)´den sahih olarak nakledilen haber ise şöyledir: Ab­dest almak üzere mestlerini çıkarırken çevresindekiler ona bakınca, "Resû­lullah (s.a.v.)´i mestler üzerine mesh ederken gördüm. Fakat bana abdest almak daha güzel geliyor"[48] diye karşılık vermiştir. Bunu Ahmed b. Han-bel ve Taberânî rivayet etmişlerdir. Kavileri güvenilirdir. (Heysemî, Mec­mau´z-zevâid, I, 401) Birinci rivayetteki ´başındaki örtü´ kısmı ravilerinden Salt b. Dînâr´in hatasından kaynaklanmaktadır.

Konuyla ilgili başka bir rivayet Taberânî´nin Mu´cem´inde[49] yer verdi­ği Hz. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.) hadisidir. İsâ b. Sinan > Dahhak b. Abdur-rahman > Hz. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.) isnadıyla nakline göre Resûlullah (s.a.v.) abdest almış ve çoraplarına ve pabuçlarına mesh etmiştir. Hadis Nasbu´r-râye´de (i, 97) de bu şekildedir. Ğâyetü" l-maksâd´da. (I, 144) Şev-kânî´den yapılan nakilde ise "sarığına" ilavesi de bulunmaktadır ve Tabe­rânî´nin ´İsâ b. Sinan rivayetinde tek kalmıştır´ açıklamasına yer verilmek­tedir. Ebû Dâvûd da "isnadı muttasıl değil, sıhhat bakımından güçlü değil" açıklamasını yapmış, Beyhakî bunu, ´Dahhak b. Abdurrahman Hz. Ebû Musa el-Eş´arî (r.a.)´den hadis iş itmem iştir. İsâ b. Sinan´ın da rivayetleri delil olarak kullanılamayacak zayıf bir ravidir´ sözleriyle açıklamıştır. (Nas­bu´r-râye, 1, 97) İbn Hacer de et-Takrîb´de leyyinü´l-hadîs tabirini kullanmak suretiyle onun rivayetinde gevşek olduğunu ifade etmiştir. Bu durumda onun rivayetinde tek kaldığı hadisleri makbul değildir.

Konuyla ilgili diğer bir rivayet Taberânî´nin Mu´cemü´l-evsafmda[50] naklettiği Hz. Ebû Zer (r.a.) hadisidir. Buna göre o, "ResûTulIah (s.a.v.)´i çizmelerine ve başındaki örtüye mesh ederken gördüm" demiştir. Hadis Ğâyetü´l-maksûd´da (I, 144) aynı şekildedir. Burada îbn Adiy´in isnadda yer alan Müseyyeb b. Vâdih´m birçok münker rivayetini zikrettiğini, Kü-îüb-i sitîe müelliflerinin de onun hadislerini almadıklarını hatırlatmalıyım. Nesâî´nin ona bakışının olumlu, İbn Hibbân´ın da es-Sikât´m& almasına rağmen[51] Dârekutnî Sünen* inin birçok yerinde onun zayıf olduğunu söyle­miş, es-Sâcî birçok rivayetinin tenkit edildiğini belirtmiştir. Şu halde onun hakkında ihtilaf edilmiştir. Geniş açıklama aşağıda gelecektir.

Konuyla ilgili başka bir rivayet Taberânî´nin Mu´´cemü´s-sağır´´ine[52] al­dığı Hz. Ebû Talha (r.a.) hadisidir. Onun nakline göre Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken mestlerine ve başındaki örtüye mesh etmiştir. Taberânî Mu´cemü´l-evsat´t&[53] da Hz. Huzeyme b. Sabit (r.a.)´in "Resûlullah (s.a.v.) mestlerine ve başındaki örtüye mesh ederdi" dediğini nakletmiştir. Mec-maü´z-zevâid´de de ifade edildiği gibi bu hadisin isnadı hasen seviyesinde­dir.

Konuyla ilgili diğer bir rivayet Hz. Bilâl (r.a.) hadisidir. O, "Resûlullah (s.a.v.) mestlerine ve başındaki örtüye mesh etmiştir" demiştir. Bu hadis, İmam Müslim, Ahmed b. Hanbel, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce tarafından rivayet edilmiştir.[54] Hadisle ilgili Nesâî´nin Sünen´me haşiye yazan Sin-dî´nin sarığa meshin başı mesh yerine geçeceğine dair görüş belirtenlere karşı cevabı şöyledir: Hadiste geçen hımar (başörtüsü) ile sarık kastedil­mektedir. Zira erkekler başlarını sarık, kadınlar ise başörtüsüyle örterler.

Hadîse rağmen sarığa meshin yeterli olmayacağını söyleyenler, onun bir haber-i vâhid olduğunu ve Kur´an´la çelişemeyeceği görüşünde oldukları için haklıdırlar. Kur´an, başın meshini farz kılmakta, sarığın meshi ise ba­şın mesh edilmesi anlamına gelmemektedir. Kaldı ki hadiste Hz. Peygam­ber (s.a.v.)´in bir uygulaması nakledilmektedir. Resûlullah (s.a.v.)´ın başın­daki sarığı altına su geçirecek derecede küçük ve ince olabilir. Hımar keli­mesiyle ifade edilmesi de bu durumu teyit etmektedir. Hımar, kadınlzrm başlarını örttükleri örtüdür ve genelde bol su ile mesh edildiğinde altına su­yu geçirecek şekilde ince olur. Başörtüsü gibi küçük olması sebebiyle Re­sûlullah (s.a.v.)´in başındaki sarığın hadiste "hımar" diye isimlendirildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca söz konusu hadisin abdest âyetinin nazil olmasın­dan önceki uygulamayla ilgili olması da muhtemeldir. (Sindî, Haşiye alâ su-nen´in Nesâî, I, 31)

Hz. Bilal (r.a.) hadisiyle İlgili Sindî´nin birinci cevabını Ahmed b. Han-bel´deki Hz. Abdurrahman b. Avf (r.a.) rivayetinin de desteklediğini bura­da hatırlatmalıyım. Zira bu rivayet "Resûlullah (s.a.v.) mestlerine ve san­gın örtüsüne mesh etti" (Ahmed b. Hanbel, VI, 12) şeklindedir. Ahmed b. Han-bel´deki Sevbân hadisi ise "Resûlullah (s.a.v.) mestlerine, başörtüsüne sonra da sarığa mesh etti" Iafızlarıyla yer almaktadır. Her iki rivayet de da­ha önce zikredilmişti. Bu son rivayetten başörtüsü (hımar) ile sarığın fark­lı şeyler olduğu anlaşılmaktadır. Burada humardan, başın yağından koru­mak amacıyla sarığın altına konulan örtü kastedilmiş olabilir. Bu ise bol su ile mesh edildiğinde genellikle altına suyu geçirecek şekilde olur. Bu du­rumda kesin bilgi ifade etmeyen yoruma açık hadis delil olarak kullanıla­maz.

Sindî´nin ikinci cevabını İmam Muhammed´in Muvaîta isimli eserinde­ki "sarık üzerine mesh başlangıçtaydı daha sonra terk edildi" şeklindeki açıklaması desteklemektedir. Bu, aynı zamanda isnadları sahih, delâletleri açık olduğu takdirde sarığa mesh etmenin yeterli olduğunu ifade eden kav-Iî hadisler için de söz konusudur. Bunların dışındakiler ise yukarıda zikre-dildiği üzere dikkate alınmayacak derecede zayıf munkatı rivayetlerdir. Kaldı ki, konuyla ilgili Hz. Peygamber (s.a.v.)´in fiilî hadisleri, farklı şe­killerde yoruma açık uygulamalarıdır ve genelleşemez. Nitekim Muham­med Tahir el-Fettenî´nin konuyla ilgili açıklaması şöyledir: Sözü edilen ha­disleri Hz. Peygamber (s.a.v.)´in başın üst ön kısmına mesh etmekle farzı yerine getirdiği, sarığa meshin ise ona tabi olarak kemal için olduğu şeklinde yorumlamışlardır. "O halde ravi başın üst ön kısmını (nâsiye) neden zikretmemiştir?" diye sorulabilir. Ancak ravi başın üst ön kısmına (nâsiye) mesh etmenin herkes tarafından bilindiğini düşünerek zikretmeye gerek görmemiş, önemine dikkat çekmek amacıyla kemal için olan sarığa meshi nakletmek istemiştir. (Fettenî, Meanau´l-bihâr, I, 39) Hemen belirtelim ki ilk dönemlerden itibaren ravilerin hadiste ihtisar yaparak sadece önemli gör­dükleri kısmını rivayet etmelerinin yaygın oluşu bu durumu desteklemek­tedir. Hadislerin bütün tariklerini bir araya getirenlerin yakinen bildikleri gibi bazı raviler hadisi tamamıyla rivayet ederken bazıları da önemli gör­dükleri kısmı nakletmekle yetinmektedirler. Nitekim Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.) hadisini Muhammed b. Beşşâr bir yerde "Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken mestlerine ve sarığa mesh etti" bir başka defasında ise "Resûlullah (s.a.v.) başının üst ön kısmına ve sarığına mesh etti" şeklinde rivayet etmiş­tir. Tirmizî şöyle demektedir: Hz. Muğire b. Şu´be (r.a.) hadisi birçok ta­rikten rivayet edilmektedir. Bir kısmı onu "Resûlullah (s.a.v.) başının üst ön kısmına ve sarığına mesh etti" şeklinde rivayet ederken bazıları ise ba­şının üst ön kısmını (nâsiye) zikretmemektedir. (Tirmizî, "Taharet", 75)

Bazı rivayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v.)´in başının üst ön kısmını (nâsi­ye) mesh ettiği açıkça zikredilmesinden hareketle sadece sarığına mesh et­tiğine dair rivayetlerin ihtisar edildiği şeklinde anlamak gerekmektedir. Zi­ra Şevkânî´nin İbnü´l-Kayyim´den naklettiği gibi bir şeyi zikretmemek onun yok olduğunu göstermez. (Neylü´l-evtâr, i, 151)

İbnü´l-Kayyim´in açıklaması, "Hz. Enes b. Mâlik (r.a.)´in zikretmeme­si onun (başının üst ön kısmını meshin) yokluğuna delâlet etmez. Nitekim Hz. Muğîre b. Şu´be (r.a.) hadisi bunun varlığını ifade etmektedir. Açıkça başa veya başın üst ön kısmına meshin terk edilmesini ifade eden hadis ol­madıkça sadece sarığa meshten bahseden rivayetler delil olarak kullanıla­maz. Açıkça başa veya başın üst Ön kısmına meshin terk edilmesini ifade eden herhangi bir hadis de bilinmemektedir. Ayrıca böyle bir hadis bulun­duğu takdirde bunun Mâide suresinden sonra söz konusu olduğu ve her­hangi bir mazeretle ilgisinin bulunmadığı da tespit edilmelidir. Böyle bir durumda ise anlamı kapalı (mücmel) olan mânası açık (müfesser) olana, belirli bir kayıtla sınırlı olmayan (mutlak) sınırlı olana (mukayyed) göre yo­rumlanır. Bu, mânası açık (müfesser) ve belirli bir kayıtla sınırlı (mukay­yed) olanın isnadı daha sahih ve diğerlerinden meşhur ise özellikle uygu­lanması gereken bir husustur. Burada da böyle bir durum söz konusudur.

Zira Hz. Muğîre b. Şu´be (r.a.) hadisi konuyla ilgili rivayetlerin en meşhu­rudur ve sarıkla birlikte başın üst ön kısmının mesh edilmesini de ifade et­mektedir.

Hz. Ebû Bekir´in başını mesh etmeden sadece sarığına mesh ettiği açık­ça ifade edilmedikçe Cûzcânî´nin, "Râşid halife Hz. Ebû Bekir (r.a.) de böyle uygulamıştır" şeklindeki açıklamasının herhangi bir önemi olamaz. Hz. Ebû Bekir (r.a.)´in başmı mesh etmeden sadece sarığına mesh ettiği.ıi açıkça ifade eden herhangi bir rivayet de bulunmamaktadır. Nitekim İbn Ebî Şeybe´nin Abdurrahman b. Useyle es-Sunâbihî´den nakli, "Hz. Ebû Bekir´i başının üzerindeki örtüye mesh ederken gördüm" (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef\ I, 22) şeklindedir. Diğer rivayetlerde olduğu gibi burada da başın üst ön kısmına mesh yaygın olarak bilindiği için zikretmeye gerek görül­meden önemine dikkat çekmek amacıyla sadece örtüye mesh söz konusu edilmiş olabilir. Aynca başının üzerindeki örtü anlamında zikredilen hımar kelimesiyle yukarıda zikredilen açıklamalar da kastedilmiş olabilir.

Konuyla ilgili Umdetü´r-riâye´de şöyle denilmektedir: Sarığa, başlığa ve yüz örtüsüne mesh etmek caiz değildir. Zira meshin, su ile yapılan yıka­ma hükmü yerine geçeceği kıyasa aykırıdır. Bu gibi durumlarda naslarla belirlenen miktarla sınırlı kalınır. Bu sayılan şeylere mesh ile yetinilebile-ceğine, meshin yıkama yerine geçeceğine dair herhangi bir şer´î açıklama bulunmamaktadır. Bu konu, rey ve içtihat ile belirlenecek bir alan da de­ğildir ki, mest üzerine meshe kıyas edelim de cevazına hükmedelim. Bun­lar âlimlerin çoğunun benimsediği görüşlerdir. Ahmed b. Hanbel ve Ev-zâî´nin mestlere meshin birçok rivayette yeterli olacağı belirtilmesine rağ­men sarık üzerine meshi caiz görmeleri, sadece Ömer b. Ümeyye ed-Dam-rî (Buharı, "Vudu", 48) ve Hz. Bilâl (r.a.) (Müslim, "Taharet", 275) rivayetleri İle Hz. Peygamber (s.a.v.)´den sabit olması (kıyasla değil) sebebiyledir. Onlar­da da Resûlullah (s.a.v.)´in perçemine ve sarığına mesh ettiği açıkça ifade edilmektedir. Mest üzerine meshe gelince, bu konuda pek çok hadis sade­ce meshin yeterli olacağını göstermektedir.. (Umdetü´r-riâye, l, 97)

Bize göre de bu, karşı çıkılamayacak bir cevaptır. Sarığa mesh edilebi­leceğini ileri sürenlerin delili ise sadra şifa verecek derecede değildir. Doğrusu Hattâbî´nin açıkladığı şekildir. ALLAH başı mesh etmeyi farz kıl­mıştır. Sarığa meshle ilgili hadis ise yoruma açıktır. Kesin bilgi veren delil, yoruma açık olanla terk edilemez. İbn Hacer´in sarığa meshle ilgili başın üst ön kısmından sonra sanğa da mesh edilebilmesi şeklindeki izahı kabul

edilebilir. Buna aykırı herhangi bir delil bulunmamaktadır. Bazılarının bu durumun kavlî hadislerde bulunmadığına dair iddialarını daha önce reddet­miştik. Sonuç itibariyle herhangi bir kimse sarığa meshle ilgili rivayetlerin tevatür veya meşhur seviyesinde olduğunu iddia ederse bunu kabul edebi­liriz. Bu bizim görüşümüze de aykırı değildir. Ancak başa meshi terk ede­rek sadece sarığa meshin yeterli olduğu konusunda tevatür bulunduğu id­diasını kabul etmek mümkün değildir. Haber-i vâhid ile Kur´ân´a ilave hü­küm getirmek söz konusu olamaz. Sıhhati ve delâleti tartışmaya açık olan haberlerin ise herhangi bir hüküm getirmesi zaten düşünülemez. Doğruya ulaştıran sadece ALLAH (c.c.)´dür.

ip.gif
Kayıtlı zaten düşünülemez. Doğruya ulaştıran sadece ALLAH (c.c.)´dür.

ip.gif
Kayıtlı zaten düşünülemez. Doğruya ulaştıran sadece ALLAH (c.c.)´dür.

ip.gif
Kayıtlı
 
Üst Alt