MURATS44
Özel Üye
"Sabırla ve namazla (Allah'tan) yardım isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir." (2/Bakara, 45)
Sabr’ın Tanımı ve Mahiyeti
‘Sabır’ sözlükte, darlıkta kendini tutma, kontrol etme demektir. Sabır, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hâkim olmadır. Acıya katlanmak, o acıyı geçirmek için dayanmak ve karşı koymak da sabırdır ki, bu her türlü rahatlamanın ve başarının yoludur. Terim anlamı: İslâm'ın emir ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musi-betler karşısında yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir. Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır.
Sabır, yalnızca acılara ve felâketlere dayanma, katlanma değildir. Sözgelimi, musibet ve felâket zamanında dayanmak, tahammül göstermek sabır olduğu gibi, ki bunun zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır. Cihad anında kaçmayıp ayak diremek de sabırdır. Bunun zıddı korkaklık ve cihaddan fïrardır. Gerektiğinde sır saklamak, dili gereksiz şeyleri konuşmaktan korumak da sabırdır. Bunun zıddı boşboğazlıktır.
Sabır, ümmetin icmâıyla farz olup, imanın yarısıdır, İmanın diğer yarısı da şükürdür. Sabır, etkileyici, üzücü bir olay karşısında kendisine hâkim olmak, kızgın davranışlara girmemek, dili şikâyetten, uzuvları yanlış hareketten korumaktır. Sabır, nefsi mekruh/çirkin sayılan davranışlar karşısında boyun eğmekten sakındırmaktır. Sabır, nefsi, sonucu kestirilemeyen gizli sıkıntılar konusunda şikâyet etmekten sakındırmaktır.
Sabrın Önemi
Sabır, içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak ‘sabır ahlâkı’ sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak sabırla olabilir. İnsanın elinde olmadan başına gelen, karşılaşılan felâket ve sıkıntılara dayanmak, onları kolaylıkla atlatmak sabırla mümkündür. Herhangi bir konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek ancak sabır ahlâkıyla gerçekleşir.
Sabırsız insanlar her zaman bir darlık içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanıksızdır; çok şey isterler, küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş nimetin kıymetini bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir darlık görünce de perişan olurlar, tahammül edemezler. -
Sabrın pek çok sonuçlarından biri, nefis terbiyesi ve dünyalıklara fazla meyletmeyerek faydalı işlerle meşgul olmaktır. Kişi, başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terk etmenin verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah’ın emri doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş alıştırırsa; zorluklara katlanabilme gücü kazanır; bu yolla sabır makamından daha yüce makamlara erişir. Günahlara (masiyetlere) bulaşmamakta direnip sabretmek nefsin müttakî olmasına kaynaklık eder. Hakka itaatte bulunmakta direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır. Belâlara sabretmek ilâhî kaza ve kaderden razı olma imkânını doğurur. Sabır, insanın iç dünyasını ona ızdırap veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan sakındırır. Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır.
Nefsini sabra ve sebata (dayanıklılık) ahlâkına alıştıran kimseler başarılı ve rahat olurlar. Zorluk karşısında kalınca, o zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada direnirler. Bir darlığa ve felâkete düşünce de perişan olmazlar. O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten kurtaracak çareleri ararlar. Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim halindedir. Ni’metler de, rahatlıklar da, sıkıntılar da, zorluk ve darlıklar da hep değişirler. Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz. Dünya bir imtihan (deneme) dünyasıdır.
Kur’an’a gönül veren bir mü’min, her konuda sabırlı insandır. Sabır gerektiren bütün işlerde aceleci değildir. Her işini teenni ile (sükûnetle, dengeli ve ölçülü) yapar. Gerektiği yerde nefsine ve isteklerine hakim olur. Dünya hayatının zorluklarına tabii bir şekilde dayandığı gibi, âhiret güzelliklerini kazandıran ameller noktasında da kararlılık gösterir.
Sabrın namaz ve oruçla irtibatlandırılması da dikkat çekicidir. Bütün güçlüğüne rağmen namaz kılmak, hem bir sabır sınavıdır, hem de inancın somut bir şekilde ortaya konulmasıdır. Şüphesiz her gün, günde beş defa, bütün ömür boyu, durmadan Allah için namaz kılmak üstün bir sabrı gerektirir. Ramazan orucu ise en önemli sabır denemesidir. Insanın en zayıf tarafı midesi, yani yeme-içme ihtiyacı ile şehvetidir. Mü’min oruçla bu azgın isteklerini Allah için erteleyebilir, bu konudaki zorluğa sabreder. Oruç ibadeti başlı başına bir sabırdır. Mü’minler, Allah yolunda yapacakları çalışmalarında, ibadet ve amellerinde zorlukla, eziyet ve sıkıntı ile karşılaşırlarsa namaz ve sabırla Allah’tan yardım isterler. “(Gerçekleri yüklenip taşımakta) sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), kalbi Allah’a saygı ile ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (2/Bakara, 45) “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (2/Bakara, 153)
Sabır aynı zamanda, nefsin iyi bir şey yapmak veya kötülüklerden kaçınmak için acıya, meşakkate dayanma kuvvetidir. Bu iki şekilde görülür: Birincisi elem, acı ve külfete (karşılaşılan güçlüklere) sabırdır ki, itaat, mücadele ve amellerin zorluğuna katlanılarak elde edilir. Diğeri de haram lezzet ve şehvet isteklerine karşı sabırdır ki, kişi bu sabırla, nefsine hoş gelse de haram kılınmış olan tehlikeli ve zararlı şeylerden sakınabilir.
Hz. Ali diyor ki, iman dört direk üzerine oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört şubesi vardır: Arzu, korku, zühd ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini sınırlasın. Ateşten korkan haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir. Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder. (nak. A. Ünal, K. Temel Kavramlar, 489)
Nefsin boyunduruğundan ve esaretinden kurtulup özgür olmanın sonuçlarından ve meyvelerinden biri de sabırlı olmaktır. Bu anlamda ‘sabır’, hürriyeti elde etmede en önemli etkendir. Kişi sabrı sayesinde kötü şartlara, nefsin insanı zillete düşüren isteklerine direnir ve özgürlüğünü kazanır. Cafer Sadık’ın (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Özgür kişi her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder, musibetler üstüne sel gibi aksa yine de onu yenilgiye uğratamaz. Ama sabretmezse, kahırlı olur ve kolaylıklar güçlüğe dönüşür. Nitekim Yusuf (a.s.)'un köleleştirilmesi, esir edilmesi ve kahra uğraması onun özgürlüğüne gölge düşürmedi. Ne kuyunun karanlığı ona bir zarar verebildi, ne de başına gelen diğer musibetler. Derken Allah (c.c.) ona lütûfta bulundu ve yönetici yapıp ona zulmedenleri kendine hizmetçi etti. Sonra da peygamber yaptı ve onun sayesinde bir ümmete rahmette bulundu. İşte sabır bu şekilde ardından hayır getirir. Şu halde sabredin ve sabırla donanın ki ecre ulaşasınız.” (nak. Kırk Hadis Şerhi, 1/317)
Allah’ın güzel isimlerinden biri de ‘Sabûr’dur. Çok sabreden anlamındadır. Şüphesiz Allah’ın sabrı insanların sabrıyla kıyas edilemeyecek şekilde farklıdır. Rabbimiz, kullarının bütün isyan ve tuğyanlarını bildiği ve gördüğü halde onlara hemen ceza vermiyor, cezalarını âhirete erteliyor ve onlara nimetlerini vermeye devam ediyor. (1)
Kur’an’da Sabır
Sabır Kur’an’da 104 yerde zikredilir.
"Sabır ve namazla (Allah'tan yardım dileyin." (2/Bakara, 45)
"Ey iman edenler, sabır ve namazla (Allah'tan) yardım dileyin. Allah sabredenlerle beraberdir." (2/Bakara, 153) Bu âyetlerle Allah sabrı emretmektedir.
"Ey iman edenler, sabredin, direnin, savaşa hazırlıklı olun, uyanık bulunun." (3/Âl-i İmran, 200)
"Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için mallarını harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah görmektedir)." (3/Âl-i İmran, 117) Bu âyetler ve benzerleriyle sabredenleri Allah övmektedir.
"Allah sabredenlerle beraberdir." (2/Bakara, 153, 259; 8/Enfâl, 46, 66) ve benzeri âyetlerle Allah sabredenleri sevdiğini, onlarla beraber olduğunu bildirmektedir.
"Allah sabredenleri sever." (3/Âl-i İmran, 146)
"Sabrederseniz, bu, sabredenler için daha hayırlıdır." (16/Nahl, 126)
"Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir." (4/Nisâ, 25) âyetleri ve benzerleri sabrın, hayırlı sonuçlar vereceğini açıklar.
"Sen de azim sahibi elçilerin sabrettikleri gibi sabret., o (nankör)ler için acele etme..." (46/Ahkaf, 35)
"Fakat kim sabreder, affederse şüphesiz bu, çok önemli işlerdendir." (42/Şûrâ, 43) âyetleri sabrın, büyük irâde sahibi peygamberlerin yaptığı büyük bir iş olduğunu açıklamaktadır.
"Biz, sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz." (16/Nahl, 96)
"Sabredenlere, mükâfatları hesapsız/sınırsız ödenecektir." (39/Zümer, 10) gibi âyetler sabredenlerin, en güzel biçimde ödüllendirileceklerini müjdelemektedir.
"Sabredenleri müjdele!" (2/Bakara, 155) âyeti, başına gelen olaylara sabredenleri müjdelemesini Peygamber'e emretmektedir.
"Evet sabreder, takvâ sahibi olur/korunursanız, onlar hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder." (3/Âl-i İmran, 125) âyeti, sabredenlere zafer garantisi vermektedir.
"Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: 'Sabretmenize karşılık selâm size!' (derler)" (13/Ra'd, 24) âyeti sabredenlerin, âhirette de büyük derecelere nâil olacaklarını duyurmaktadır.
"İyilikle kötülük bir değildir. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur." (41/Fussılet, 34-35). Bu âyet ise kötülüklere tahammül edip dayanmanın, o kötülüğü iyilikle uzaklaştırmanın sabır anlamına geldiğini ve sabrın Allah tarafından büyük bir bağış, hayırdan büyük nasip olduğunu gösteriyor.
Sabr’ın Tanımı ve Mahiyeti
‘Sabır’ sözlükte, darlıkta kendini tutma, kontrol etme demektir. Sabır, aklın ve şeriatın gerektirdiği durumlarda nefsi hapsetme, kendine hâkim olmadır. Acıya katlanmak, o acıyı geçirmek için dayanmak ve karşı koymak da sabırdır ki, bu her türlü rahatlamanın ve başarının yoludur. Terim anlamı: İslâm'ın emir ve yasaklarını tatbik ederken ve imtihan özelliği olan musi-betler karşısında yılgınlık göstermeyip direnmek, cesaret ve dayanıklılık göstermek demektir. Sabır, hak yolda yaşamanın bedeli olan zorluklara göğüs germek, hedefe ulaşmak konusunda direnç, ahlâkî disiplin ve nefsi kontrol altında tutmaktır.
Sabır, yalnızca acılara ve felâketlere dayanma, katlanma değildir. Sözgelimi, musibet ve felâket zamanında dayanmak, tahammül göstermek sabır olduğu gibi, ki bunun zıddı acelecilik ve dayanıksızlıktır. Cihad anında kaçmayıp ayak diremek de sabırdır. Bunun zıddı korkaklık ve cihaddan fïrardır. Gerektiğinde sır saklamak, dili gereksiz şeyleri konuşmaktan korumak da sabırdır. Bunun zıddı boşboğazlıktır.
Sabır, ümmetin icmâıyla farz olup, imanın yarısıdır, İmanın diğer yarısı da şükürdür. Sabır, etkileyici, üzücü bir olay karşısında kendisine hâkim olmak, kızgın davranışlara girmemek, dili şikâyetten, uzuvları yanlış hareketten korumaktır. Sabır, nefsi mekruh/çirkin sayılan davranışlar karşısında boyun eğmekten sakındırmaktır. Sabır, nefsi, sonucu kestirilemeyen gizli sıkıntılar konusunda şikâyet etmekten sakındırmaktır.
Sabrın Önemi
Sabır, içine düşülen darlığın ve sıkıntının geçmesi için Allah’ın yardımını kazandırabilecek olan güzel bir davranıştır. Dayanılması zor ve insana ağır gelen sıkıntılara ancak ‘sabır ahlâkı’ sayesinde dayanılabilir. Bir hakkı savunma sabırla yapılabilir. Allah’ın emirlerini yerine getirmek, nefsin hoş gördüğü ama aklın ve dinin hoş görmediği şeylerden kaçınmak sabırla olabilir. İnsanın elinde olmadan başına gelen, karşılaşılan felâket ve sıkıntılara dayanmak, onları kolaylıkla atlatmak sabırla mümkündür. Herhangi bir konuda başarılı olmak, zor olan işlerin üstesinden gelmek ancak sabır ahlâkıyla gerçekleşir.
Sabırsız insanlar her zaman bir darlık içerisindedirler. Onlar olaylar karşısında dayanıksızdır; çok şey isterler, küçük şeylerden rahatsız olurlar. Ellerindeki geniş nimetin kıymetini bilemezler, daha fazlasına ve hatta başkalarının hakkına göz dikerler. Az bir darlık görünce de perişan olurlar, tahammül edemezler. -
Sabrın pek çok sonuçlarından biri, nefis terbiyesi ve dünyalıklara fazla meyletmeyerek faydalı işlerle meşgul olmaktır. Kişi, başına gelen kimi belâ ve sıkıntılara, bazı lezzetleri terk etmenin verdiği rahatsızlıklara ve ibadetlerin getirdiği zahmetlere Allah’ın emri doğrultusunda bir müddet sabreder ve zor da olsa nefsini bunlara yavaş yavaş alıştırırsa; zorluklara katlanabilme gücü kazanır; bu yolla sabır makamından daha yüce makamlara erişir. Günahlara (masiyetlere) bulaşmamakta direnip sabretmek nefsin müttakî olmasına kaynaklık eder. Hakka itaatte bulunmakta direnip sabretmek Hakka yakınlık kazandırır. Belâlara sabretmek ilâhî kaza ve kaderden razı olma imkânını doğurur. Sabır, insanın iç dünyasını ona ızdırap veren şeylerden, dili şikâyet etmekten ve organları da uygunsuz davranışlardan sakındırır. Bütün bunlar iman ehline ait yüce makamlardır.
Nefsini sabra ve sebata (dayanıklılık) ahlâkına alıştıran kimseler başarılı ve rahat olurlar. Zorluk karşısında kalınca, o zorluğu yenmek için çaba harcarlar ve bu çabada direnirler. Bir darlığa ve felâkete düşünce de perişan olmazlar. O sıkıntıyı uzaklaştıracak, o felâketten kurtaracak çareleri ararlar. Bilirler ki, hayatta her şey bir değişim halindedir. Ni’metler de, rahatlıklar da, sıkıntılar da, zorluk ve darlıklar da hep değişirler. Kişi bir hal üzerinde sürekli durmaz. Dünya bir imtihan (deneme) dünyasıdır.
Kur’an’a gönül veren bir mü’min, her konuda sabırlı insandır. Sabır gerektiren bütün işlerde aceleci değildir. Her işini teenni ile (sükûnetle, dengeli ve ölçülü) yapar. Gerektiği yerde nefsine ve isteklerine hakim olur. Dünya hayatının zorluklarına tabii bir şekilde dayandığı gibi, âhiret güzelliklerini kazandıran ameller noktasında da kararlılık gösterir.
Sabrın namaz ve oruçla irtibatlandırılması da dikkat çekicidir. Bütün güçlüğüne rağmen namaz kılmak, hem bir sabır sınavıdır, hem de inancın somut bir şekilde ortaya konulmasıdır. Şüphesiz her gün, günde beş defa, bütün ömür boyu, durmadan Allah için namaz kılmak üstün bir sabrı gerektirir. Ramazan orucu ise en önemli sabır denemesidir. Insanın en zayıf tarafı midesi, yani yeme-içme ihtiyacı ile şehvetidir. Mü’min oruçla bu azgın isteklerini Allah için erteleyebilir, bu konudaki zorluğa sabreder. Oruç ibadeti başlı başına bir sabırdır. Mü’minler, Allah yolunda yapacakları çalışmalarında, ibadet ve amellerinde zorlukla, eziyet ve sıkıntı ile karşılaşırlarsa namaz ve sabırla Allah’tan yardım isterler. “(Gerçekleri yüklenip taşımakta) sabır ve namazla Allah’tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), kalbi Allah’a saygı ile ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.” (2/Bakara, 45) “Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.” (2/Bakara, 153)
Sabır aynı zamanda, nefsin iyi bir şey yapmak veya kötülüklerden kaçınmak için acıya, meşakkate dayanma kuvvetidir. Bu iki şekilde görülür: Birincisi elem, acı ve külfete (karşılaşılan güçlüklere) sabırdır ki, itaat, mücadele ve amellerin zorluğuna katlanılarak elde edilir. Diğeri de haram lezzet ve şehvet isteklerine karşı sabırdır ki, kişi bu sabırla, nefsine hoş gelse de haram kılınmış olan tehlikeli ve zararlı şeylerden sakınabilir.
Hz. Ali diyor ki, iman dört direk üzerine oturur. Bunlardan biri sabırdır. Sabrın da dört şubesi vardır: Arzu, korku, zühd ve gözetme. Cenneti arzulayan şehvetlerini sınırlasın. Ateşten korkan haramlardan yüz çevirsin. Zühd sahibi olana musibetler kolay ve hafif gelir. Ölümü gözeten de hayır yapmakta acele eder. (nak. A. Ünal, K. Temel Kavramlar, 489)
Nefsin boyunduruğundan ve esaretinden kurtulup özgür olmanın sonuçlarından ve meyvelerinden biri de sabırlı olmaktır. Bu anlamda ‘sabır’, hürriyeti elde etmede en önemli etkendir. Kişi sabrı sayesinde kötü şartlara, nefsin insanı zillete düşüren isteklerine direnir ve özgürlüğünü kazanır. Cafer Sadık’ın (r.a.) şöyle dediği rivayet edilmektedir: “Özgür kişi her haliyle özgürdür. Başına musibet gelirse sabreder, musibetler üstüne sel gibi aksa yine de onu yenilgiye uğratamaz. Ama sabretmezse, kahırlı olur ve kolaylıklar güçlüğe dönüşür. Nitekim Yusuf (a.s.)'un köleleştirilmesi, esir edilmesi ve kahra uğraması onun özgürlüğüne gölge düşürmedi. Ne kuyunun karanlığı ona bir zarar verebildi, ne de başına gelen diğer musibetler. Derken Allah (c.c.) ona lütûfta bulundu ve yönetici yapıp ona zulmedenleri kendine hizmetçi etti. Sonra da peygamber yaptı ve onun sayesinde bir ümmete rahmette bulundu. İşte sabır bu şekilde ardından hayır getirir. Şu halde sabredin ve sabırla donanın ki ecre ulaşasınız.” (nak. Kırk Hadis Şerhi, 1/317)
Allah’ın güzel isimlerinden biri de ‘Sabûr’dur. Çok sabreden anlamındadır. Şüphesiz Allah’ın sabrı insanların sabrıyla kıyas edilemeyecek şekilde farklıdır. Rabbimiz, kullarının bütün isyan ve tuğyanlarını bildiği ve gördüğü halde onlara hemen ceza vermiyor, cezalarını âhirete erteliyor ve onlara nimetlerini vermeye devam ediyor. (1)
Kur’an’da Sabır
Sabır Kur’an’da 104 yerde zikredilir.
"Sabır ve namazla (Allah'tan yardım dileyin." (2/Bakara, 45)
"Ey iman edenler, sabır ve namazla (Allah'tan) yardım dileyin. Allah sabredenlerle beraberdir." (2/Bakara, 153) Bu âyetlerle Allah sabrı emretmektedir.
"Ey iman edenler, sabredin, direnin, savaşa hazırlıklı olun, uyanık bulunun." (3/Âl-i İmran, 200)
"Sabredenleri, doğru olanları, huzurunda gönülden boyun büküp divan duranları, Allah için mallarını harcayanları ve seherlerde istiğfar edenleri (Allah görmektedir)." (3/Âl-i İmran, 117) Bu âyetler ve benzerleriyle sabredenleri Allah övmektedir.
"Allah sabredenlerle beraberdir." (2/Bakara, 153, 259; 8/Enfâl, 46, 66) ve benzeri âyetlerle Allah sabredenleri sevdiğini, onlarla beraber olduğunu bildirmektedir.
"Allah sabredenleri sever." (3/Âl-i İmran, 146)
"Sabrederseniz, bu, sabredenler için daha hayırlıdır." (16/Nahl, 126)
"Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir." (4/Nisâ, 25) âyetleri ve benzerleri sabrın, hayırlı sonuçlar vereceğini açıklar.
"Sen de azim sahibi elçilerin sabrettikleri gibi sabret., o (nankör)ler için acele etme..." (46/Ahkaf, 35)
"Fakat kim sabreder, affederse şüphesiz bu, çok önemli işlerdendir." (42/Şûrâ, 43) âyetleri sabrın, büyük irâde sahibi peygamberlerin yaptığı büyük bir iş olduğunu açıklamaktadır.
"Biz, sabredenlerin karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz." (16/Nahl, 96)
"Sabredenlere, mükâfatları hesapsız/sınırsız ödenecektir." (39/Zümer, 10) gibi âyetler sabredenlerin, en güzel biçimde ödüllendirileceklerini müjdelemektedir.
"Sabredenleri müjdele!" (2/Bakara, 155) âyeti, başına gelen olaylara sabredenleri müjdelemesini Peygamber'e emretmektedir.
"Evet sabreder, takvâ sahibi olur/korunursanız, onlar hemen şu anda üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle yardım eder." (3/Âl-i İmran, 125) âyeti, sabredenlere zafer garantisi vermektedir.
"Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: 'Sabretmenize karşılık selâm size!' (derler)" (13/Ra'd, 24) âyeti sabredenlerin, âhirette de büyük derecelere nâil olacaklarını duyurmaktadır.
"İyilikle kötülük bir değildir. Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur. Buna (bu güzel davranışa) ancak sabredenler kavuşturulur; buna ancak (hayırdan) büyük nasibi olan kimse kavuşturulur." (41/Fussılet, 34-35). Bu âyet ise kötülüklere tahammül edip dayanmanın, o kötülüğü iyilikle uzaklaştırmanın sabır anlamına geldiğini ve sabrın Allah tarafından büyük bir bağış, hayırdan büyük nasip olduğunu gösteriyor.