Özürlü İnsanların Yaratılış Hikmeti
Özürlü insanların yaratılışında bir çok hikmetler vardır. Kainatta bir tek nokta bile hikmetsiz ve boşu boşuna yaratılmadığı gibi özürlü insanların yaratılmasında hem şahsi hayat açısından, hem de toplum ve cemiyet hayatı açısından sayısız hikmetler ve dersler vardır. Özürlü bir insan tüm insanlara fiili bir nimet dersi verir. Bizlere verilen nimetlerin ne kadar değerli, ne kadar kıymetli, ne kadar vazgeçilmez ilahi birer ikram olduğunu hatırlatır. Mesela görmek büyük bir nimettir.
Gözümüzle şu harika dünyanın harika manzaralarını seyrederiz. Bu nimetin değerini ise tam olarak görme özürlü bir insan sayesinde öğreniriz. Düşünün bir kez, günde kaç defa göz nimetini hatırlayıp idrak ediyoruz ve bu vesile ile ne kadar Rabbimize teşekkür ediyoruz? Çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor, değil mi? Ama ne zaman ki görme özürlü bir insan görsek, hemen gözlerimize dikkat kesiliriz. Bu nimetin ne kadar önemli olduğunu tam olarak idrak ederiz, zihnimizde fiili bir şükür kapısı açılmış olur.
Düşünmek ve akıl nimeti başlı başına bir nimettir. Düşünme özürlü bir insan bu nimetin insan için ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizlere tam olarak bildirir. İşte bu misaller gibi özürlü insanlar insanlara verilen nimetlerin değerini tam olarak bildirmekle halis ve safi bir şükrün kapısını açarlar.
Sual: Peki,kabul. Bu hikmetler doğru gözüküyor. Ancak insanlar ders alacak diye, nimetin değerini öğrenecek diye, veya toplumda bazı duygular gelişecek diye niçin ben özürlü yaratılayım? Özürlü olan benim, bu sıkıntıları yaşayan benim, bütün bunlardan bana ne? Ben niçin özürlü yaratıldım? Yoksa, Allah beni diğer insanlar ders alsın diye bir kobay olarak mı yarattı?
Cevap: Haşa!.. Cenab-ı Hak her insanı mükemmel ve yüzlerce nimet ve hikmet içinde yaratmış. Özürlü insanların yaratılışında da yine binlerce hikmet var. Ancak özürlü olarak yaratılışında insanlar önce kendilerine bakacaklar. Cenab-ı Hak her insanı mükemmel yaratıyor. Fakat bazı insanlar özürlü insan yaratılmasında fiili dua ile istekte bulunuyorlar. Dikkat ediniz! Özürlü çocukların dünyaya gelmesi ekseriyet itibari ile insanların hatası iledir. Yakın akraba evlilikleri, kan uyuşmazlıkları, güçsüz ve zayıf ve hastalıklı kadınların doğumları, ileri yaşlarda çocuk doğurmalar, bazı hastalıklar, hamilelik esnasında meydana gelen aşırı üzüntü, aşırı stres vs gibi daha bir çok sebep doğumlarda özürlü hallere sebep olur. Çocuk da özürlü olur. Yoksa Cenab-ı Hakkın Cemil, Rahim, Kerim, Kamil gibi isimleri özürlü bir insanın yaratılmasına müsaade etmezler. Ancak Hikmet ismi, dünyanın imtihan dünyası olması nedeni ile insanların fiili duasını kabul eder ve böylece özürlü çocuklar dünyaya gelir. Yani burada Cenab-ı Hak, kendi isteği ve rızası ile değil, kullarının fiili duaları neticesinde istediklerine müsaade etmesi ile özürlü insan yaratır. Cenab-ı Hak bütün eksikliklerden münezzehtir, hata ise tamamen anne ve babaya aittir.
Sual: Sosyal hayatın tecrübi verilerine baktığımız zaman bu doğru gözüküyor. Hakikaten özürlü çocuklar insanların hatası ile meydana geliyor. Ancak anne ve babamın hatalarını niye ben çekeyim? Benim suçum ne?
Cevap: Senin bir suçun yok. Her çocuk gibi dünyaya gelen özürlü çocuk da günahsız doğar. Her insan gibi özürlü insan da kendine verilen kabiliyet ölçüsünde imtihana tabi tutulur. Bu nedenle özürlü bir insan da kendisine verilen nimetler ölçüsünde sorumlu olacak. Ancak burada önemli bir husus var. 'Özürlü olmaya' karşı itiraz biraz sıkıntılı. Evet, anne ve baba bilerek veya bilmeyerek bir hata yapmış ve özürlü bir evladı dünyaya gelmiş. Özürlü de olsa bir hayat sahibi olmuş. İşte önemli olan bu. Bu hayata gelmek, hayatı görmek, bilmek, yaşamak. Şimdi şöyle bir kıyaslamaya gitsek, yani bir tercih yapma durumunda kalsak. Özürlü bir çocuğun olacak veya o çocuk hiç olmayacak, hiç hayata gelmeyecek. Burada elbette ki özürlü bir çocuğun olması tercih edilir. Çünkü özürlü de olsa hayatta olmak, var olmak, yaşamak, her zaman yok olmaya tercih edilir, edilmesi gerekir.
Sual:Elbette ki özürlü de olsa yaşamak ve hayat, yokluğa tercih edilir. Ama insanın aklına şöyle bir soru daha geliyor. Çocuk anne rahmine düşüyor, anne ve baba daha dört ay geçmeden hiçbir şeyden haberi olmuyor. Ancak Allah biliyor, rahimlerde ne olduğunu. Acaba Cenab-ı Hak kimse bilmeden özürlü çocuğun özürlerini gideriverse, onu da tam yaratsa olmaz mı? Bu durum Kudret , Rahmet ve Şefkatin de bir isteği değil mi?
Cevap: Evet, Kudret, Rahmet ve Şefkat bunu ister. Lakin Hikmet ismi buna müsaade etmez. Allah'ın bu dünyadaki isimlerinin tecellisi Hikmet ismine bağlıdır. Hikmet-i İlahi ise bu dünyayı bir imtihan dünyası olarak yaratmış. İmtihan dünyasında ise insanların iradesi önemlidir. İnsanların istekleri meşru dairede Kudret tarafından yerine getirilir. Yani insan fiili ve kavli olarak neye meylediyorsa o yerine getirilir. İyi istemişse iyiyi, kötüyü istemişse kötüyü, hayrı istemişse hayrı, şerri istemişse şerri, eksikliği istemişse eksikliği, güzelliği istemişse güzelliği yaratan Allah'tır. İşte özürlü insan da bir ölçüde anne ve babanın fiili istekleridir. Bu istek Allah tarafından yerine getirilir. Aksi halde kötü, eksilik, şer, bela, musibet vs. gibi zıtlıkların icrası anında Kudret tarafından iptal edilmiş olsa idi hem bu dünyanın, hem insanlığın, hem de böyle bir hayatın manası kalmayacaktı.
Netice-i kelam:
Evet, Cenab-ı Hak hikmetiyle özürlü bir insan yaratıyor. Bazen elden, bazen dilden, bazen kulaktan, bazen gözden, bazen koldan ve ayaktan, bazen de düşünüp konuşmaktan mahrum bırakıyor. Ancak bu eksilikleri ahirette hesapsız bir şekilde karşılayacağı Rahmet isminin bir gereğidir. Zaten insana verilen bir eksilik bir ölçüde bu dünyada bile rahmete vesile oluyor. Zira insandaki bir özür çevresindeki insanların şefkat ve merhametini kendine çekiyor. Allah verdiği bir özrün karşılığını, sağlıklı insanları özürlü insanların yardımına koşturarak daha bu dünyada iken vermeye başlıyor. Elbette ki aynı Kudret ve Rahmet ahirette özürlü insanın özründen dolayı meydana gelen eksiliği sonsuz rahmetiyle mükafatlandıracaktır. Önemli olan özürden dolayı Allah'a isyan etmeden, şükür ve sabır içinde Allah'a kulluğa devam etmektir.
Halil Akgünler[
Özürlü insanların yaratılışında bir çok hikmetler vardır. Kainatta bir tek nokta bile hikmetsiz ve boşu boşuna yaratılmadığı gibi özürlü insanların yaratılmasında hem şahsi hayat açısından, hem de toplum ve cemiyet hayatı açısından sayısız hikmetler ve dersler vardır. Özürlü bir insan tüm insanlara fiili bir nimet dersi verir. Bizlere verilen nimetlerin ne kadar değerli, ne kadar kıymetli, ne kadar vazgeçilmez ilahi birer ikram olduğunu hatırlatır. Mesela görmek büyük bir nimettir.
Gözümüzle şu harika dünyanın harika manzaralarını seyrederiz. Bu nimetin değerini ise tam olarak görme özürlü bir insan sayesinde öğreniriz. Düşünün bir kez, günde kaç defa göz nimetini hatırlayıp idrak ediyoruz ve bu vesile ile ne kadar Rabbimize teşekkür ediyoruz? Çoğu zaman aklımıza bile gelmiyor, değil mi? Ama ne zaman ki görme özürlü bir insan görsek, hemen gözlerimize dikkat kesiliriz. Bu nimetin ne kadar önemli olduğunu tam olarak idrak ederiz, zihnimizde fiili bir şükür kapısı açılmış olur.
Düşünmek ve akıl nimeti başlı başına bir nimettir. Düşünme özürlü bir insan bu nimetin insan için ne kadar vazgeçilmez olduğunu bizlere tam olarak bildirir. İşte bu misaller gibi özürlü insanlar insanlara verilen nimetlerin değerini tam olarak bildirmekle halis ve safi bir şükrün kapısını açarlar.
Sual: Peki,kabul. Bu hikmetler doğru gözüküyor. Ancak insanlar ders alacak diye, nimetin değerini öğrenecek diye, veya toplumda bazı duygular gelişecek diye niçin ben özürlü yaratılayım? Özürlü olan benim, bu sıkıntıları yaşayan benim, bütün bunlardan bana ne? Ben niçin özürlü yaratıldım? Yoksa, Allah beni diğer insanlar ders alsın diye bir kobay olarak mı yarattı?
Cevap: Haşa!.. Cenab-ı Hak her insanı mükemmel ve yüzlerce nimet ve hikmet içinde yaratmış. Özürlü insanların yaratılışında da yine binlerce hikmet var. Ancak özürlü olarak yaratılışında insanlar önce kendilerine bakacaklar. Cenab-ı Hak her insanı mükemmel yaratıyor. Fakat bazı insanlar özürlü insan yaratılmasında fiili dua ile istekte bulunuyorlar. Dikkat ediniz! Özürlü çocukların dünyaya gelmesi ekseriyet itibari ile insanların hatası iledir. Yakın akraba evlilikleri, kan uyuşmazlıkları, güçsüz ve zayıf ve hastalıklı kadınların doğumları, ileri yaşlarda çocuk doğurmalar, bazı hastalıklar, hamilelik esnasında meydana gelen aşırı üzüntü, aşırı stres vs gibi daha bir çok sebep doğumlarda özürlü hallere sebep olur. Çocuk da özürlü olur. Yoksa Cenab-ı Hakkın Cemil, Rahim, Kerim, Kamil gibi isimleri özürlü bir insanın yaratılmasına müsaade etmezler. Ancak Hikmet ismi, dünyanın imtihan dünyası olması nedeni ile insanların fiili duasını kabul eder ve böylece özürlü çocuklar dünyaya gelir. Yani burada Cenab-ı Hak, kendi isteği ve rızası ile değil, kullarının fiili duaları neticesinde istediklerine müsaade etmesi ile özürlü insan yaratır. Cenab-ı Hak bütün eksikliklerden münezzehtir, hata ise tamamen anne ve babaya aittir.
Sual: Sosyal hayatın tecrübi verilerine baktığımız zaman bu doğru gözüküyor. Hakikaten özürlü çocuklar insanların hatası ile meydana geliyor. Ancak anne ve babamın hatalarını niye ben çekeyim? Benim suçum ne?
Cevap: Senin bir suçun yok. Her çocuk gibi dünyaya gelen özürlü çocuk da günahsız doğar. Her insan gibi özürlü insan da kendine verilen kabiliyet ölçüsünde imtihana tabi tutulur. Bu nedenle özürlü bir insan da kendisine verilen nimetler ölçüsünde sorumlu olacak. Ancak burada önemli bir husus var. 'Özürlü olmaya' karşı itiraz biraz sıkıntılı. Evet, anne ve baba bilerek veya bilmeyerek bir hata yapmış ve özürlü bir evladı dünyaya gelmiş. Özürlü de olsa bir hayat sahibi olmuş. İşte önemli olan bu. Bu hayata gelmek, hayatı görmek, bilmek, yaşamak. Şimdi şöyle bir kıyaslamaya gitsek, yani bir tercih yapma durumunda kalsak. Özürlü bir çocuğun olacak veya o çocuk hiç olmayacak, hiç hayata gelmeyecek. Burada elbette ki özürlü bir çocuğun olması tercih edilir. Çünkü özürlü de olsa hayatta olmak, var olmak, yaşamak, her zaman yok olmaya tercih edilir, edilmesi gerekir.
Sual:Elbette ki özürlü de olsa yaşamak ve hayat, yokluğa tercih edilir. Ama insanın aklına şöyle bir soru daha geliyor. Çocuk anne rahmine düşüyor, anne ve baba daha dört ay geçmeden hiçbir şeyden haberi olmuyor. Ancak Allah biliyor, rahimlerde ne olduğunu. Acaba Cenab-ı Hak kimse bilmeden özürlü çocuğun özürlerini gideriverse, onu da tam yaratsa olmaz mı? Bu durum Kudret , Rahmet ve Şefkatin de bir isteği değil mi?
Cevap: Evet, Kudret, Rahmet ve Şefkat bunu ister. Lakin Hikmet ismi buna müsaade etmez. Allah'ın bu dünyadaki isimlerinin tecellisi Hikmet ismine bağlıdır. Hikmet-i İlahi ise bu dünyayı bir imtihan dünyası olarak yaratmış. İmtihan dünyasında ise insanların iradesi önemlidir. İnsanların istekleri meşru dairede Kudret tarafından yerine getirilir. Yani insan fiili ve kavli olarak neye meylediyorsa o yerine getirilir. İyi istemişse iyiyi, kötüyü istemişse kötüyü, hayrı istemişse hayrı, şerri istemişse şerri, eksikliği istemişse eksikliği, güzelliği istemişse güzelliği yaratan Allah'tır. İşte özürlü insan da bir ölçüde anne ve babanın fiili istekleridir. Bu istek Allah tarafından yerine getirilir. Aksi halde kötü, eksilik, şer, bela, musibet vs. gibi zıtlıkların icrası anında Kudret tarafından iptal edilmiş olsa idi hem bu dünyanın, hem insanlığın, hem de böyle bir hayatın manası kalmayacaktı.
Netice-i kelam:
Evet, Cenab-ı Hak hikmetiyle özürlü bir insan yaratıyor. Bazen elden, bazen dilden, bazen kulaktan, bazen gözden, bazen koldan ve ayaktan, bazen de düşünüp konuşmaktan mahrum bırakıyor. Ancak bu eksilikleri ahirette hesapsız bir şekilde karşılayacağı Rahmet isminin bir gereğidir. Zaten insana verilen bir eksilik bir ölçüde bu dünyada bile rahmete vesile oluyor. Zira insandaki bir özür çevresindeki insanların şefkat ve merhametini kendine çekiyor. Allah verdiği bir özrün karşılığını, sağlıklı insanları özürlü insanların yardımına koşturarak daha bu dünyada iken vermeye başlıyor. Elbette ki aynı Kudret ve Rahmet ahirette özürlü insanın özründen dolayı meydana gelen eksiliği sonsuz rahmetiyle mükafatlandıracaktır. Önemli olan özürden dolayı Allah'a isyan etmeden, şükür ve sabır içinde Allah'a kulluğa devam etmektir.
Halil Akgünler[