Osmanlı Devleti'nde Ermeniler

MURATS44

Özel Üye
Osmanlı Devleti'nde Ermeniler
*Nejat GÖYÜNÇ
*İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Emekli Müteveffa Öğretim Üyesi

Giriş
Nedir, ne anlama gelmektedir 24 Nisan? Birinci Dünya Harbi içerisinde 24/25 Nisan 1915 gecesi İstanbul'da 2345 Ermeni tutuklanır, aralarında doktor, avukat, gazeteci, din adamları da vardır. Bunlar Ermeni İhtilâl Örgütü üyesi olduklarından Anadolu'ya sevk olunurlar. Anadolu'nun özellikle Doğu ve Güney-Doğu kesimlerinde oturan Ermeniler de aynı muameleye tâbi tutulurlar.
Türk meslekdaşların Osmanlı-Ermeni ilişkilerinde üzerinde durdukları başlıca iki konu vardır: 1. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldıktan bir süre sonra Bursa'dan bir Ermeni din adamım getirterek Ermeni Patriki tayin etmiş, bütün Ermenilerin işlerini ona devretmiştir, tıpkı Rum ve Yahudi cemaatleri için de yaptığı gibi. 2. Ermeni sorunu 1878 Berlin Antlaşmasından sonra ortaya çıkmıştır. Şimdi bunlar üzerinde biraz duralım:
Ermeni Patrikliği Meselesi

Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u aldıktan sonra, bu şehirdeki Ermeni cemaatini 1461'de Bursa'dan bir kısım Ermeni aileleri ile birlikte getirttiği Piskopos Ovakim (Ermenice Yovakim)'in emrine vermiş, onların nizamını kendisinden istemiştir. Bu maksatla da Samatya'daki Sulu Manastır Kilisesi'ni Ermenilere tahsis etmiştir, denilir. Bu bilginin kaynağı l886'da Venedik'te basılan Çamiçyan'ın Ermeni Tarihi adlı eseridir. İstanbul Üniversitesi'nde Edebiyat Fakültesinde rektörlük yapan, çok kıymetli bir araştırıcı ve öğretici olan Hrand D. Andreasyan vasıtası ile Türk okuyuculara da intikal etmiştir. Bu satırların yazarı da vaktiyle bu malumatı kullanmıştırLâkin 1982'de Princeton Üniversitesindeki bir toplantının bildirileri yayınlanınca, bu bilginin pek de doğru olmadığı anlaşılıyor. Kevork B. Bardakjian "The Rise of the Armenian Patriarchate of Constantinople" başlıklı makalesinde Çamiçyan'ın yazdıklarını irdeliyor. Hayk Berberian'ın bu konuda çalışmalarından bahsederek, İstanbul'daki Ermeni ruhanî liderinin ancak Kanuni Süleyman zamanında Marhasa Grigor (1526-1537) ve onun halefi Astuacatur (1538-1543) devrinde güçlendiğini ve 1543'ten sonra da bu ikincive İstanbul Patrik'i denildiğini, Berberian'dan naklen kaydediyor.Stanford J.Shaw da Fatih devrinde Roma ile birleşme düşüncesine karşı olan Gennaclios Skolarios'un bütün Ortodoksların dinî reisi tayin edildiğini, Ermenilere millet statüsü verilmesinin ise Memlûk Sultanlığı'na karşı Osmanlıları desteklemek şartı ile, Yavuz Sultan Selim zamanında olduğu kanaatini belirtiyor."
Bardakjian yüzyılımızın başlarında İstanbul'da yaşayan Arsak Alpoyaçean'ın görüşlerine de makalesinde yer veriyor. Ermenilerin İstanbul'un fethinden öncede bu şehrin dini denetiminde olduğu, Osmanlı idaresinde ise İstanbul-Ermeni ruhanî liderliğinin alanının genişlediğini kaydediyor.
Bununla beraber Bardakjian, 1462-1487 tarihleri arasında Ankara, Amasya, Sivas, Trabzon ve Kefi'de yazılan Ermeni kolofonlarına dayanarak İstanbul Ermeni Patriği'nin o tarihlerde hiçbir yerde en yüksek Ermeni ruhani makamı olarak tanınmadığına işaret eder.Kolofon, Ermeni papazlarının tuttukları günlüklerdir.Bunlar dönemin olaylarını kısa kısa aktarır.
Çamiçyan'ın kaydettiği ve Hrand D. Andreasyan'ın Eremya Çelebi Kömürcüyan'ın İstanbul Tarihi'ne geniş notlarda naklettiği "altı cemaat" deyimininde ancak 1764'te Ermeni Patrikhanesi'ne verilen beratta zikr edildiğini ilâve ediyor. Netice olarak da eğer Fatih Sultan Mehmet Yovakim'i Bursa ve Ankara'dan getirdiği Ermenilere Patrik tayin etmişse, bu ancak İstanbul ve Galata'da, belki de Üsküdar'da tanınmıştı, hükmüne varıyor.
Ermeni Sorununun Siyaset Sahnesine Çıkması

Bunun 1878'den sonra olduğu doğrudur.Bununla beraber, bazı Ermeniler çok daha önceleri Osmanlı idaresinden kurtulmanın yollarını aramışlar, kendilerine destek bulmak için çabalamışlardır. Meselâ 1562'de aslen Tokatlı olan Abgar adlı bir Ermeni, aralarında oğlun da bulunduğu üç kişilik bir heyet hâlinde Roma'ya Papa'yı ziyarete gider. Roma'nın teklifi, dönüşünde Abgar'ın Ermeni Kralı ilân edilmesi, fakat Ermeni Kilisesi'nin Roma'nın hakimiyetini tanıması karşılığı kendisine yardım edilebileceğidir. Bu girişim sonuçsuz kalır.
1560'da Van'da bin kadar Hristiyan toplanır, üç gün bir arada kalır, fesat çıkartırlar. Olay Van Beylerbeyi tarafından Divan-ı Humayun'a bildirilir. Bunlar da Ermenilerdir.
Zeytun isyanları 1780'de başlar, uzun süre, aralıklı olarak devam eder. Böylece, bir ülke bütünlüğünü bozmaya çalışanların memleket içinde birilerini bulacaklarını, her zaman kendilerine yandaş temin edeceklerini unutmamak lazımdır. Fırsatı düştüğünde de siyasî mahiyet alır.
Ermeni sevkini diline dolayanlar, 1828-1829 Osmanlı Rus Harbinde Doğu Anadolu'dan ve İran'dan da 1828'de Rusya'ya türlü vaadlerle göçürülen, sonra da orada perişan edilen Ermenilerden neden bahsetmezler? Bunların sayısı tahmini yüzbini bulmaktadır.
17 Mayıs 1915'te de Ruslar Van'ı işgal ederler, şehirdeki Ermeniler onların tarafına geçmişlerdir. Müslümanları katletmeye başlarlar. 80.000 Müslüman Bitlis istikametine kaçmaya başlar, işgalden önce de Van Ermenilerinin ayaklandıkları, kaledeki zayıf Türk garnizonuna ağır kayıplar verdirdikleri, şehrin de asilerin eline geçtiği Alman Dışişleri Arşivlerindeki belgelerle sabittir. Belgeler de İstanbul'daki Alman Büyükelçisi Wangenheim'in raporlarıdır ve yayınlanmışlardır.
Bu tür belgeler, yayınlar nedense gözardı edilmektedir.
Ermeniler Osmanlı idaresinde geniş imkanlara sahip olmuşlardır. XVI. yüzyılda Vezir Mehmet Paşa XVII. yüzyılda Kaptan-ı derya ve Sadrazam olan Halil Paşa Ermeni asıllı olup, Müslüman olmuşlardır. 1523te Toroslarda Gülek kalesinde oturan 165 hane, 50 bekâr yaklaşık 875 kişi Ermenidir, kale hizmetlerinde çalıştıklarından olağanüstü vergilerden (avarız) muaftırlar. Karaisalı'da En-Nahşa kalesinde oturan Ermeniler de öşür, cizye ve bad-i hava gibi vergileri vermemektedirler, muaf tutulmuşlardır. Belli ki bazı hizmetleri karşılığında bu bağışıklığı kazanmışlardır. XVIII. yüzyılda Divrikli Düzyan ailesinden saray kuyumcuları,. Darphane nazırları, Şaşyan ailesinden saray hekimleri, XIX. yüzyılda Bezciyan ailesinden Darphane müdürleri, Dadyan ailesinden Baruthane nazırları, Balyan ailesinden mimarbasılar, II. Abdülhamid devrinde Ermeni hariciyeciler, Balkan harbi sırasında Hariciye Nazırı (Gabriel Noradonghian Efendi) vardır. Midhat Paşanın kahyası, yani en önemli yardımcısı Kirkor Odyan Efendidir. Kasım 1879'da Osmanlı Dahiliye Nezareti Genel Sekreteri Artin Dadyan Efendidir.
Doğu Anadolu'da oturan Ermeni nüfusun Osmanlı yönetimi buralarda güçlenince kırsal alanlardan büyük ticari şehirlere göçtükleri belgelerle sabittir. Osmanlı Tahrir defterleri verilerine göre, şehirlerde toplandıklarından kaza ölçeğinde Hristivan nüfus % 5 ile % 20 arasında değişmektedir. Bunların da ne kadarı Ermenidir belli değildir, çünkü aralarında Süryaniler de vardır.
XIX. yüzyılda Rusların ve Anadolu'daki misyoner okulları mensuplarının tahriki ile bir kısım Ermeniler ülkelerini terk ederek başka yerlere giderler. Rusya'ya göçürülenler dışında, Amerika'ya da 1890-1900 arasında 12.000 Ermeninin göç ettiği, XX. yüzyılın başlangıcında göçün daha da hızlandığı anlaşılmaktadır.
1885'ten sonra üç Ermeni İhtilal Örgütü kurulur. Bunlardan birisi Armenakan Partisi'dir. Kurucularından elebaşı Mıgırdıç Portakalyan'ın babası Mikael Portakalyan, gençliğinde Paris'e tahsile gönderilmiş, dönüşte 1858'de Bâb-Âlî Tercüme Odasında çalışmış, 1886'da Maliye Nezareti danışmanı, sonra da Ziraat Bankası müdürü olmuştur.Mıgırdıç, İstanbul'da Ermeni okullarından birinde öğrenim görmüş, genç yaşta siyasi faaliyetlere girişmiş, zaman zaman yurt içinde, bazen de yurt dışında Ermeni ayrılıkçı çabalarına katılmıştır. 1885'te Marsilya'da Armenia gazetesini çıkartmış, öğrencilerinden dokuzu da Armenakan Partisi'ni kurmuşlardır. Mıgırdıç Portakalyan'ın yayınlandığı Armenia gazetesi ve kendi matbaasında bastırdığı beyannameler Maraş'a gönderilerek dağıtılır. Çukurova'dan ve başka yerlerden Ermeni delikanlılarından layık olanlarının seçilerek Avrupa'ya gönderilmeleri, orada eğitildikten sonra tekrar memleketlerine yollanmaları istenmektedir. Gaye Ermenilerin kendilerini idare etmeleri, diğer bir deyişle bir Ermeni Devleti kurulmasıdır.
İkinci bir örgüt de Hınçak (Çan) Partisi'dir. Bunlar, 1887'de Cenevre'de Rusya'dan Avrupa üniversitelerine giderek tahsillerine başlayan iyi aile çocuğu yedi genç Ermenidir. Hepsi Marksisttir. Mıgırdıç Portakalyan ile yakın ilişkileri vardır. Anadolu'da Bafra, Merzifon, Amasya, Tokat, Yozgat, Eğin (Kemaliye), Arapkir ve Trabzon'da örgütlenirler. İstanbul'da da teşkilâtları vardır. 15 Temmuz 1890'da Kumkapı nümayişini, Ağustos 1894'te Sasun isyanını, 30 Eylül 1895'te Bâb-ı Alî yürüyüşünü, 24 Ekim 1895 Zeytun isyanını bunlar başlatır, yönetirler.
Bahis konusu olayların mahiyeti nedir, bunlara da değinmek gerekir.

İsyanlar ve Olaylar

Kumkapı Olayı
Hınçak Cemiyeti üyelerinden bir grup 15 Temmuz 1890 Pazar günü Kumkapı Ermeni Kilisesi'ne giderek ayine müdahele ederler, içlerinden biri Ermeni ıslahatı hakkında bir beyanname okur. Bu olay tarihe Kumkapı Nümayişi olarak geçer. Birkaç gün sonra da olayın elebaşısı Ermeni Patrikhanesi'ne giderek oradaki Türk armasını parçalar. Patrik'i zorla yanlarına alarak Yıldız Sarayı'na yürüyüşe geçerler. Askerler önlerini keser, çatışmada iki taraftan ölenler olur.
Sasun isyanı
Ağustos 1894'te Diyarbakır Vilâyetinin Sasun kazasında Hınçak Cemiyeti üyelerinden ve kumkapı olayının faillerinden Haçin (Saimbeyli)li Hamparsum Boyacıyan'ın tahrikleri sonucu Ermeniler ile Müslüman halk arasında çatışmalar çıkar. Boyacıyan önce Atina'ya kaçıp sonradan tekrar Türkiye'ye gelmiş, birçok şehirde halkı tahrikte bulunmuştur. Onun yaptıklarının çoğu zamanının Ermeni gazetelerinden tercüme edilerek Osmanlı İstihbaratına intikal etmiştir. 23 Ağustos 1894'te Osmanlı kuvvetleri isyanı bastırır. Bu olaya I. Sasun isyanı denilir.
Babıâli Yürüyüşü
30 Eylül 1895'te Hınçak grubuna mensup kalabalık bir Ermeni topluluğu Kumkapı'daki Ermeni Kilisesinde toplanarak Babıâli'ye yürüyüşe geçerler,kendilerine sadrazama isteklerini yazılı olarak vermeleri haberi gönderilir, yürüyüşten vazgeçmeleri de emrolunur.Lakin yürüyüşçüler kendilerine hükümet emrini getiren subayı şehit ederler. Büyük devletlerin müdahalesi ile II Apdülhamit olayı yatıştırmak için askerî birlik kullanmaktan vazgeçer, bunun üzerine halk galeyana gelir. İstanbul'da birkaç gün Müslümanlar ile Ermeniler arasında kanlı olaylar cereyan eder.
Zeytun isyanı
10 Ekim 1895'te Zeytun'un Alabaş köyüne bir tahkikat için giden iki jandarma Ermeniler tarafında öldürülür.Ekim'de bir grup Ermeni Zeytun'a gelirplan yaparlar, Türkleri esir alarak öldürürler. Bu olaya Ermeni kadınlar bile katılır. Olayın günlüğünü tutan Aghasi adlı Ermeni 20.000 Türk öldürdüklerini, bunların 13.000 asker olduğunu kaydetmiştir. İsyanı çıkartanlardan elebaşları yakalanır, lâkin yabancı devletlerin (Rus,İtalyan,Fransız ve İngiliz) konsoloslarının (Halep'teki) girişimi ile serbest bırakılır ve Marsilya'ya giderler.
Üçüncü örgüt Daşnaksutyun (Federasyon demek) 1890'da Tiflis'te bazı Ermeni milliyetçiler, Çarlık rejimini devirmeye niyetli sosyalistler. Rus ve Gürcü ihtilalcilerin işbirliği ile kurulmuştur. Yayın organları Droşak(Bayrak)'tır.
Bununla beraber, bu teşekkül İstanbul'da ve Doğu Anadolu'da bazı kesimlerde yayılır, yani niyet ile amel başka başkadır. 26 Ağustos 1896'da İstanbul Bankası'nı işgal ederler. Bomba kullanılır,memurlardan ölenler, yararlananlar olur. Baskını yapanlardan üçü olay sırasında ölmüş, altısı yaralanmıştır. Geriye kalanlar Osmanlı Bankası Müdürünün ve Rus Sefaretinin aracılığı ile bir Fransız gemisi ile Marsilya'ya giderler.Fakat halk galeyana gelir. İstanbul'da Ermeniler ve Müslümanlar arasında kanlı olaylar olur.
1904'te Sasun'da ikinci bir isyan gerçekleşir. Düzenleyenler yine daşnaksuryun mensuplarıdır. Bastırılır, fakat nisan ve temmuz arasındaki çatışmalarda bin civarında Türk. 19 Ermeni ölmüştür.
21 Temmuz 1905 Cuma günü Yıldız Sarayı önünde II. Abdülhamit'e yapılan suikast, hükümdarın gelişinden önce patladığından sonuçsuz kalır. Bu olayı da aynı tedhiş örgütü yapmıştır.
Ermeni ihtilal örgütleri mensuplarının İstanbul'da ve Anadolu'nun bazı şehirlerindeki faaliyetleri hakkında Avusturya arşivlerinde İstanbul'daki temsilcilerinin yolladıkları belgelere rastlanır. Meselâ 19 Eylül 1896'da Üsküdar'da bir evde bir Ermeni bomba imalâthanesi bulunur.
24 Eylül 1896'da da Galata Ermeni Kilisesi'nde, Beyoğlu'ndaki bir evde bombalar ve bunların yapımına yarayacak malzeme bulunur. l Eylül 1905'te Manisa'da bir evde 34kilo dinamit bulunur.
II. Meşrutiyet'in ilânından sonra, Nisan 1909'daki Adana ve çevresindeki olaylar da bunların eseridir. Anayasaya göre, herkesin silâh taşıyabileceğinin kabulü, Ermenilerin örgüt mensuplarının teşvik ve çeşitli hile ve yalanlar ile silâhlanmalarına yol açmış, ardından da Ermeni murahhası Muşeg'in tahrikleri ile Müslüman ve Ermeni halk arasında üç gün süren kanlı olaylar cereyan etmiştir (Nisan 1909). Muşeg, olaylar sırasında Mısır'da bulunmaktadır.
Ermeni ihtilal örgütlerinin aralarındaki yazışmaların Türkçe çevirileri (asılları Ermenice), bu örgütlerin giriştikleri kanlı olaylar Hüseyin Nazım Paşanın derlediği Osmanlı istihbarat raporlarından okunabilir.34
Yukarıda kısaca özetlenen olaylar ister istemez günümüzde Türkiye'de bazı benzeri durumları hatırlatıyor. İhtilalci örgüt mensuplarının liderleri ve elebaşıları batı devletleri tarafından korunmakta, silahlandırılmakta, asıl elebaşları ortada görünmemekte, Adana'da olduğu gibi, olaylar sırasında uzaklarda bulunmaktadırlar. Hepsi Anadolu kökenlidirler, fakat batı şehirlerinde eğitim görmüşlerdir.
Ermeni İhtilal Örgütlerinin en ziyade faaliyet gösterdiği yıllarda Ermeni nüfus da hep azınlıktadır. Bunlara da birkaç örnek verelim:

1885’te 1914’teMüslüman ErmeniMüslüman ErmeniErzurumVilayet445.548101.138673.279125.657Şehir27.1099.73083.07032.751AdanaVilayet341.37644.799341.90350.139Şehir58.0499.61271.61714.956SivasVilayet766.558116.545939.735143.406Şehir65.69820.44654.81923.812DiyarbakırVilayet289.59146.823493.10155.890Şehir42.68812.08352.28513.970Sonuç

Ermeniler ile Türkler arasındaki kültür ilişkileri çok derindir. Sanat, basın, ticaret alanlarında iki millet içiçedir. Ermeniler Türk âdetlerinin o kadar tesirinde kalmışlardır ki, 1835’te Osmanlı Devleti'ne gelen ve İstanbul'da. Anadolu'da pek çok incelemelerde de bulunmak fırsatını yakalayan Moltke "Bu Ermeniler hakikatte Hristiyan Türklerdir denilebilir." kanısına varmıştır. "
Yakın tarihi bilmek, bir kısım olayların sebeplerini ve sonuçlarını iyi öğrenmek Türk eğitim sisteminin temel taşı olmalıdır. Yalnız iyi ekonomi bilen, her şeye ekonomi açısından bakan bazı devlet adamları, Amerika'da da öyledir diye, silâh edinilmesini serbest bırakmış, bu da yakın zamanların en kanlı olaylarının en önde gelen etkeni olmuştur.
Geçmişte çatışan milletler, çeşitli tahriklerin kurbanı olmuşlardır. Onları bu olaylara itenler de zevk ü safa içerisinde keyif çatmışlardır. Bunun adı milliyetçilik, halka hizmet olarak tanıtılmaya çalışılsa da. hiçbir zaman bu sıfatlara lâyık değil, tam aksine memleketine ve halkına ihanettir.
Milletler arasındaki bu tür olayları zaman zaman deşmenin faydası emperyalist güçlerin ekmeğine tereyağı sürer. Milletleri kaynaştırmanın yolu aralarındaki kültür ilişkilerini geliştirmek, bunların ön plâna çıkmasına hizmet etmektir.
 
Üst Alt