Orhon Yazıtları’ndaki At İsimleri

TÜRKOĞLU

Aktif Üyemiz
Orhun yazıtlarında At isimleri
Orhun yazıtlarında At isimleri

Moğollar ve Türkler, Hunlar zamanından beri gerçek anlamda binicilikte usta halklar olarak ün yapmışlardır. Önemli dil belgesi olarak kabul edilen Orhon Yazıtlarında, eğer yaya olarak gidilmek mecburiyetinde olunsaydı o zaman biz bunu büyük bir yoksulluğun işareti olarak kabul edecektik.
etü. yadı-y, tü. yayıy, kar. yayaw, koyb. çazıy, çuv. şuran, yak. sat! “yaya”= mo. yada-gu, kalm. yadü “fakir, yoksul” (Ramstedt, KW 213b).
Orhon Yazıtları’nda da böyle anlatılır.

Örnek: I E 27-28 “her yere gitmiş olan halk öle yite, yaya ve çıplak olarak dönüp geldi”. Tonyukuk Yazıtı’nda da (satır 4) “bunlardan (üçte) iki kısmı at ile (üçte) bir kısmı da yaya…”. Burada Türk halkının yoksulluğu ve mutsuz durumunda ordunun bir amaç uğruna oluşturduğu birliğe işaret edilir. Bunun bir büyük anlamı daha vardır. Tabii ki at, halkın bütün taktik ve stratejilerinin belirlendiği savaşlarda elde edilir. Bu demektir ki, süvarinin en büyük ihtiyacı böylelikle sağlanmış olur. Batıda daha geç zamanlarda, mesela büyük Friedrich ve Napoleon da ondan yararlanmışlardır. Atlar ve onların bakımları başarılı bir operasyon için daima ön şarttır, krş. I E 39 “bizim ordumuzun ne atı ne de azığı vardı”. Düşman atlarının niteliğine göre planlar ve savaş taktikleri hazırlanır ve sonra da kendine özgü taarruz gerçekleşirdi. “biz az idik, kötü durumda idik; (onlar) bizi yenmek için geldiler” II E 32′ de olduğu gibi. Krş. Haenisch YC 193, 194, 199 vs. Savaşlarda, düşmanın iyi cins atlarının öldürülmesi ya da ganimet olarak alınması hedeflenir.

“Tangut halkını yok ettim, çocuklarını (gençlerini), kadınlarını, atlarını ve bütün varlıklarını o zaman aldım, ele geçirdim” cümlesinde olduğu gibi II E 24. Yine II E 38’de de “Türk halkı açlıktan eziyet çekiyordu, ben o at sürüsünü alarak, onları doyurdum, besledim”.

Atların anlamı üzerine eşsiz ve dokunaklı övgüler söz konusu iken, askerin binek hayvanı olan atlar Türk halkının sadece savaştaki kahramanlıklarında değil, bilakis Türkler atlarının ölümü veya yaralanmasını bile anlatırlar. Örnek I E 33 ol at anda ölti, “o at orada öldü” ve I E 36 ol tagdükda Bayirqunurj aq adyırıy udl(u)qın sıyu urtı “Bu saldırıda Bayırkunun aygırı (atı) uyluk kemiğini kırdı”, krş. Thomsen ZDMG 78 (1924), s.137.

Çok enteresandır ve dikkat edilmelidir ki atların her zaman gerçek adları vardır. YC’de ve daha geç hem Moğol hem de Türklerde atlar sadece farklı renklerle adlandırılırdı. Öyle ki YC I 3’te Dajir boro qojar külügüd agtastu bülüe, Burada Haenisch açıkça Çin yazısı işaretlerine dayanarak “büyük ve koyu gri iki iğdiş edilmiş aygır” şeklinde tercüme etmiştir. Ramstedt’e göre dajif de ses değişimi vardır. etü. yayız “kahve rengi, toprak rengi”[4] için örnek I N 5 ve 8. Buna uygun olarak mo. boro = etü. boz “gri”, bkz. I E 32, 33 ve 37 (krş. Ramstedt, KW 51b)

İlk yazıtta Kültegin’in atı (I E 32) şöyle anlatılır.arıilki tadıqın çurın boz [… önce (hücum etti) çurın Tadıqı (?) üstünde gri [at (?) ….]. Tadıq belki = tajik “Farslı, Tacik”.

Barthold’a göre (Dersler s.42, Not. 59) Tonyukuk Yazıtı’nda “Arap” anlamı vardır. Belki Türkler atı ganimet olarak alıyorlardı? Onun ölümünden sonra Kültegin yeni bir binek atı aldı: I E 33 ikinti Işbarayamtar boz atıy binip tagdi. Ol at anda ölti, Thomsen MSFOu V, s. 109’da metni şöyle tercüme eder: “En second liev il monta le cheval fut tué là”, fakat ZDMG 78, s. 151’de ” O Işbara Yamtar’ ın gri atına binerek hücum etti” O, bir at adı olarak dikkati çekmek istiyorsa da bu genitiv eki taşımayan bir addır. Vâmbéry de MSFOu XII (1898), s.53’te metni aynı şekilde anlar. Hem onun aşabara yamtar okuyuşu hem de “dört nala koşan, atik, gri renkli at” şeklindeki tercümesi hayal ürünüdür. Radloff ise Işbara kelimesine önce boy adı olarak dikkati çekmiş fakat sonra bu tahmininden vazgeçmiştir. (krş. Alttürkische Inschriften Sözlüğü’nde de farklı görüşler vardır). Bizim fikrimize göre bu ad Hintlilerle Türk halkının kültür birliği anlayışına enteresan bir katkı sağlar. Biz Işbara kelimesini Eski Hintçe ısvara ya bağlıyoruz. 1. Sıfat. “varlıklı, zengin”; 2. İsim. “bay, hükümdar, kral” vs. ( PW I, 854) ve yamtar ı eski Hintçe yantar (<V yam ” tutmak, dizginlemek” vs.) 1. “Sağlamlaştırıcı, verici, veren”; 2. (Yalın olarak) “süren (atı, taşıtı), muktedir, vali vs.” (PW VI, 60). Atın binicisi olarak ısvara-yantar “binici olarak hükümdar” anlamında bir kavram idi. Mesela vasudeva ile “vasu tanrılara sahip”, “vasu hükümdara sahip”

(PW VI, 848) karşılaştırılabilir. ısvara kelimesi, İhe-Hüşötü mezar taşında geçen, Işbara-Bilge Küli-çur adında da mevcuttur.

Marquart’ın T’oung- Pao’da yayımlanan [XI (1910), s.663] makalesinde ilk Bulgar hükümdarlarından Espererix (M. 664-691) adını Işbarurıy olarak okuması üzerine, Tuna Bulgarlarının Kronolojisini inceleyen Mikkola [JSFOu XXX, 33 (1914)] da ısvara yı hükümdarın atının sürücüsü olarak açıklamıştır. O, böylece Çince Sa-po-lio Jep-hu şeklinde transkripsiyon edilen Türk Kağanı Işbara yabgu ile karşılaştırmıştır. (bkz. Theophyl. Simok. VII, 8, 6).
Yamtar adı Orhon Yazıtları’nda II E 40 bir ünvan olarak geçer: Tudun Yamtarıy “Tudun Yamtar ı (ben gönderdim)”. Vâmbery, Tudun kelimesini Avarlara gönderilen bir büyük kişinin ünvanı olarak açıklar. Onun bu kelimeyi “bilgin, alim” ( <tud- “bilmek”) şeklinde anlamlandırması pek az inandırıcıdır. Çünkü Etymologicum Magnum 764, 24 (Oxford 1848)’de Tovöovvoı: oi ronorrjçr/raı naçâ Tovçxoıç olarak geçer ve DU CANGE ‘de Gloss. Med. Et inf. Graec (Lyon 1688) ‘de rovöovvoı şeklinde geçer ve “locum, tenentes, vicarii” şeklinde tercüme edilir. Eğer kelimenin Türk menşeli olduğu iddia edilecek olursa tut- “tutmak, yakalamak” fiili ile bağlantılı olabilir. Şayet Işbara burada bir at adı değilse I E 33’te olduğu gibi yamtar tabii ki “muktedir, vali” kelimeleriyle tercüme edilmelidir.

Biz Orta Asya’daki erken Hint tesirini hesaba katmak mecburiyetindeyiz. Sözgelimi Orhon Yazıtları’nda Maqaraç ünvanına işaret edilir.I N 13: Türgas qayanda Maqaraç tamyaçı … kalti “Türgiş-Kağan’dan Maqaraç adlı bir damgacı geldi”. Bu isim, Thomsen’in Turcica’sında (MSFOuXXVII, 1916, s.14) açıklandığı gibi Eski Hintçede açıkça Maharaf dır. Barthold, Çin kaynaklarına göre bu kişinin Buddhist mabetleri inşa etmek istemiş olduğunu fakat Buddhist öğretinin Türk halkının savaşçı niteliğine olumsuz etkisi olmasından ötürü vezir Tonyukuk tarafından reddedildiğini anlatır.

I N 5 ve 6 Kültegin azman aqıy binip oplayu tagdi “Kültegin Azman beyaz atına binerek hücum etti” cümlesindeki azman adının eski Hintçe ajma = grec. öy/uoç “career, march, road, course, train; geçiş, yol, sefer (at için) ve ajman = lat. agmen “career, passage, battle, geçiş, yol” ile bağlantısının olmaması mümkün değildir. (bkz. PW I 75 ve Monier-Williams, Sanscrit-English Diet., Oxford 1899). Thomsen ZDMG 78, s. 171’de bu adı şöyle açıklar: “Beş veya altı yaşında iğdiş edilmiş at”. Vâmbery’nin etimolojisinde (s. 62), bu kelime ona göre Farsçadır (asman “taş veya gök yüzü”, Bartholomae, Altiranisches Wb. 207, Strassburg 1904). Onun, Sibirya’nın Ruslarca işgali esnasındaki Asmanek şahıs adıyla bağlantı kurması hiç de inandırıcı değildir.

Alp-şalçı[8] adı için de çok kere ilginç açıklamalar sunulmuştur. I E 40 Alp-şalçı aq atın binip tagmiş “(Kültegin) Alp-şalçı adlı beyaz atına binerek hücum etmiş”. I N 2 ve I N 4’te de benzeri vardır. Buranın devamında ol at anda tüş[di] “o at orada düştü” cümlesi vardır. Bu adın birinci kısmı tabii ki tıpkı Alp-Arslan ve Alp-Tegin özel isimlerinde olduğu gibi etü. alp “alp, kahraman” şeklindedir. (Radloff Wb. I, 430), bkz. Enzykl. des Islams I, 336 ve 337), krş. alpayu, alpaut “kahraman vs.) örnek olarak I N 7.

İkinci bölümünde şüphesiz tü. fail eki -çi ~ -çı (Gabain s. 60) vardır. Fakat şal kelimesi için hiçbir etimoloji bulunamadı. (bkz. Gabain s. 336). Belki mümkün değil ama bizim görüşümüze göre bu eski Türkçe şekil jala “yönetmek” kalm. zal- (örnek: mör1 djolâ zalxo “bir atı idare etmek”, Ramstedt KW 465a) olduğu gibi jiluga ismi, kalm. djolâ “dizgin, gem”, buradan jilugaduqçi, kalm. djolâtşı “at arabası sürücüsü, at bakıcısı, sürücü” (Ramstedt KW 114b) ile bağlantı kurulabilir. Kelime başı j- sesi -p ile bitiyorsa ş- olur. Böylece eski Hintçe ısvara-yantaf ın Türkçeye tercümesi Alp- şalçı’ dır.
Orhon Yazıtları’nın geriye kalan at isimlerinden biri ögsiz “öksüz, annesiz” dir. I N 9 Kültegin Ögsiz aqın binip “Kültegin Ögsiz adlı beyaz atına binerek” cümlesi tamamen açıktır. I E 33’teki kadimlik adı için karar vermek zordur. Üçinç Yaginsilig bagin Kadimlig torıyat binip tagdi “Üçüncü saldırıyı Yeginsilig Bey’in kahverengi atı Kadimlige binerek gerçekleştirdi” şeklinde anlam çıkar. Bu kelime harfi harfine “elbiseli; giyimli” <kadim “elbise, giysi” şeklindedir (Radloff Wb II, 1139).

Vambery’nin kidimlik “rahvan giden at” (s. 54) şeklindeki okuyuşu pek inandırıcı değildir. Belki atın kırmızıya çalan kahverengi adı ile bir ilişkisi vardır.
I E 35 ve 36’da Bayırqu adı ya atın adı ya da (atın) sahibinin adı olarak değerlendirilir. (krş. Thomsen MSFOu V, s. 157, Not. 44). Bundan başka bu kelime I E 34 ve I S 4[9] te Oğuz boyunun adı olarak geçer. (krş. Gabain s. 301b). Aynı şekilde Az adı hem I N 5 ve 8 Kültegin Az yayızın binip “(Kültegin) Yağız (toprak rengi, siyaha çalan kahverengi) Azına binerek (hücüm etti)” cümlesinde at adı hem de bir halkın adı olarak geçer.[10] (I N 2 ve 3 Az-bodun).

I E 37’de Kültegin başyu boz at binip tagdi ” Kültegin Başyu adlı boz ata binerek hücum etti” cümlesinde geçen başyu adının anlamı ve etimolojisi de tam bir bilinmezdir. Tabii ki -yu eki isimden isim yapan ek -qu~ -kü, -yu~ -gü eki ile özdeştir. (Gabain s. 62) ve baş da etü. baş “baş, başlangıç, ilk, en üst” kelimesiyle herhangi bir anlam ilişkisinde olmalıdır.

Orhon Bölgesindeki Eski Türkçe yazıtlar Türk halkının hükümdarlarının otobiyografisi ve raporlarıdır. Kimi zaman duygu yüklü anlatım biçimi seçilir. Batıda bazı kere ifade edilen ama bu Şamanist göçebe kavimde hiçbir maddî barbarlığa rastlanmadığı da bir gerçektir. Bu hükümdarlar hem başarılarını hem de başarısızlıklarını anlatırlar ve hükümdarların görevlerine uygun olarak (Barthold s. 16) yazıtlar duygu yüklü ve kahraman bir eda ve heyecanla anlatıldığı halde Türk kağanları asla düşmanlarının kanlarının akıtılmasıyla övünmezler, bilâkis yenilgi zamanlarında kanlarının nehir gibi akmasından ve kemiklerinin dağ gibi yığılmasından bahsederler (I E 24). Halbuki Asur Krallarına ait, kanların akıtılmasıyla övünen belgeler ve raporlar mevcuttur. Atların da insanların dolayısıyla savaşçıların sadık dostu olduğunu dikkate almamız gerekir ve tabii ki bütün bunları, bu sade millete dikkatleri çekmek için, kanıt olarak verebiliriz.
PENTTI AALTO
Çeviri: Erhan AYDIN
(Türk Dili 587, Kasım 2000, 453-457)
 
Üst Alt