MURATS44
Özel Üye
Ölüm, Müminin Dostudur
Hazreti Hamza, ömrünün sonlarında, düşman saflarına hücum etmek için zırhsız ve kendinden geçmiş bir halde savaşa gelirdi. Göğsü açık, vücudu çıplak olduğu halde ileri gider, kendini kılıçlara atardı. Halk: Ey Rasulullah'ın amcası, ey saflar yaran aslan, ey erler padişahı, Sen Allah'ın buyruğunda, “Kendinizi tehlikeye atmayın.” emrini okumadın mı? O halde neden harp meydanında kendini böyle tehlikeye atıyorsun, diye sordular. Sen genç, kuvvetli ve metanetli iken düşman safına zırhsız gitmezdin. İhtiyarlayıp zayıflayınca, belin bükülünce tedbirsiz dolaşıyorsun. Kılıca ve mızrağa karşı aldırmaz şekilde harp ediyorsun. Oysa kılıç ihtiyara hürmet etmez. Kılıç ve okta insanı ayırt etmek özelliği yoktur.
Bî-haber dostlar, bu şekilde gayret ve muhabbetlerinden dolayı ona nasihat veriyorlardı. Hamza cevaben dedi ki: Ben genç iken ölümü dünyaya veda etme olarak görürdüm. Ölüme doğru kim isteyerek gider? Ejderha karşısında kim çıplak durur? Lakin, Muhammed'in nuru sayesinde ben, bu fani memlekete (dünyaya) boyun eğmiş ve bağlı değilim. Zahiri hislerin ötesinde, Hakikat Şahı'nın ordugâhını, Hak Nuru askerleriyle dolu görüyorum. O ordugâhta çadırlar çadırlara geçmiş; çadır ipleri iplere sarılmış... Beni gaflet uykusundan uyandıran Allah'a şükür ve hamd olsun. Ölüm kimin nazarında tehlike ise “tehlikeye atılmayın” emri de onadır. Nazarında ölüm, hakikat kapısının açılma sebebi olan kimseye ise hitap olarak “çabuk olun” emri vârit olmuştur.
Ey Allah'ın lütfunu görmüş olanlar, ferahlanın! Ey ilâhi kahra mazhar olanlar, siz de üzülün! Her kim ölümü Yusuf gördü ise, ona canını feda etti; her kim ölümü kurt gördü ise hidayetten ayrıldı.
Hazreti Hamza, ömrünün sonlarında, düşman saflarına hücum etmek için zırhsız ve kendinden geçmiş bir halde savaşa gelirdi. Göğsü açık, vücudu çıplak olduğu halde ileri gider, kendini kılıçlara atardı. Halk: Ey Rasulullah'ın amcası, ey saflar yaran aslan, ey erler padişahı, Sen Allah'ın buyruğunda, “Kendinizi tehlikeye atmayın.” emrini okumadın mı? O halde neden harp meydanında kendini böyle tehlikeye atıyorsun, diye sordular. Sen genç, kuvvetli ve metanetli iken düşman safına zırhsız gitmezdin. İhtiyarlayıp zayıflayınca, belin bükülünce tedbirsiz dolaşıyorsun. Kılıca ve mızrağa karşı aldırmaz şekilde harp ediyorsun. Oysa kılıç ihtiyara hürmet etmez. Kılıç ve okta insanı ayırt etmek özelliği yoktur.
Bî-haber dostlar, bu şekilde gayret ve muhabbetlerinden dolayı ona nasihat veriyorlardı. Hamza cevaben dedi ki: Ben genç iken ölümü dünyaya veda etme olarak görürdüm. Ölüme doğru kim isteyerek gider? Ejderha karşısında kim çıplak durur? Lakin, Muhammed'in nuru sayesinde ben, bu fani memlekete (dünyaya) boyun eğmiş ve bağlı değilim. Zahiri hislerin ötesinde, Hakikat Şahı'nın ordugâhını, Hak Nuru askerleriyle dolu görüyorum. O ordugâhta çadırlar çadırlara geçmiş; çadır ipleri iplere sarılmış... Beni gaflet uykusundan uyandıran Allah'a şükür ve hamd olsun. Ölüm kimin nazarında tehlike ise “tehlikeye atılmayın” emri de onadır. Nazarında ölüm, hakikat kapısının açılma sebebi olan kimseye ise hitap olarak “çabuk olun” emri vârit olmuştur.
Ey Allah'ın lütfunu görmüş olanlar, ferahlanın! Ey ilâhi kahra mazhar olanlar, siz de üzülün! Her kim ölümü Yusuf gördü ise, ona canını feda etti; her kim ölümü kurt gördü ise hidayetten ayrıldı.