Şahı_zaman
Aktif Üyemiz
BÜYÜK KÜÇÜK BÜTÜN İNSANLARA
BÜYÜK BİR GERÇEKTEN HABER VEREN CÜMLE:
"Canım sıkılıyor!"
Yediden yetmişe her birimize "Canım sıkılıyor!" cümlesi oldukça tanıdıktır. İnsanoğlu can sıkıntısından kurtulmak için neler yapmaz ki?!
"Neden sıkılıyorsun?" diye sorulduğunda hatta
"Neden sıkılıyorum?" diye kendi kendimize sorduğumuzda
birçok kez cevabını bulamayız.
İnsanın sebebini açıklayamadığı belki de sebepsiz zannettiği
bu ruh daralmaları aslında hiç de sebepsiz değil.
Can sıkıntılarının en önemli sebebi bir
hakîkat arayan ruhun hakîkat arayışının göz ardı edilmesidir.
İnsanoğlu sadece gözüyle gördüğü şeylerle yani maddeyle çok meşgul olduğundandır ki; ruhundaki bu arayışın farkına varmaz.
Farkına varsa da ruhunun seslenişini bir şekilde bastırmaya,
duymamaya çalışır.
Hakîkat arayışının göz ardı edilmesi neticesinde ise ruh sesini
can sıkıntıları ile (ki; bu ileride bunalımlara dönüşecektir)
duyurmaya çalışır.
Ruhlarımızın aradığı en büyük hakîkat ise; Allah'tır.
Fakat insanoğlu kaçar.
En büyük hakîkatten yani Allah'ından kaçar.
Oysa insanın yaşanması zor zannederek kaçtığı tek bir Allah inancı,
yaratıcısını tanıması ve Rabbinin isteklerini yapması bütün bunalımlarını ortadan kaldıracak en kolay ve bir tek yoldur.
Allah'a kulluk etmek insanın nefsine külfet görünüyor.
Fakat günde beş vakit ibâdet külfetinden kaçan insan cahilliği ile sinek ısırmalarından kaçıp yılanların ısırmasına yakalanıyor.
Çünkü kulluk gıdasından mahrum bırakılan bir ruh bunalımlarla
dünyada perişan olurken ahiret saadetinden de mahrum kalıyor.
FITRAT (YARATILIŞ) YALAN SÖYLEMEZ
Siz bir limon çekirdeğinden elma ağacı çıkaramazsınız.
Bir tavuk yumurtasından da bir ördek.
Bir kavun çekirdeği kavun olmak için programlıdır.
"Ben bir kavun olacağım" der ve asla bir karpuz olmaz.
Yaratılan her şey için geçerlidir bu.
İnsan da ibâdet için yaratılmıştır.
Ebedî bir zata kul olmak için yaratılan ruh ve kalplerimiz bu iştiyaktan
asla vazgeçemezler.
Ve O ebedî zâtı anmadan ve Ona secde etmeden
asla huzur bulamayacaklardır.
Hepimizin bildiği gibi bir çekirdeğin iki neticesi vardır.
Ya gayret edip toprağın üstüne çıkar çiçek açar, meyve verir ya da toprağın altında börtü böceğe teslim olup çürüyüp gider.
Elbette insan için de iki netice var: Ya fıtratının gereği olan tek bir Allah'a iman ve ibâdet ederek dünya toprağından cennete çiçek açacak
ya da nefis haşaratına teslim olup insaniyetini çürütecektir.
MUTLULUK İMAN NİSPETİNDEDİR
Sıkıntı ve bunalımların en büyük sebebi Allah'a inanmamak
veya O'nu tanımamak, O'nu anmamaktadır.
Nasıl canlıların yaşaması ve gelişmesi için hava, su,
ışık gerekiyorsa ruhlarımız için de Allahın varlığını kabul edip
Onu tanımak ve Allah'ı anmak o derece gereklidir.
Ne yazık ki Allah'a iman ve itaatten kaçanlar
huzurdan mutluluktan kaçtıklarının,
kendilerine eziyet ettiklerinin farkına varamayacak kadar cahiller.
Öyle ki Allah'a secde izzetini kabul etmeyenler
dünya ve içindekilere secde zilletini tercih ederler de
bunun farkında bile olmazlar!
Allah'a secde etmeye tenezzül etmeyip
birçok aciz varlıklara secde edilmesi çok tuhaf değil midir?
"N'olur dünya! Bizi zevklerinden mahrum etme!"
yalvarışlarıyla dünya lezzetleri peşinde koşturan
zavallı dilencilerle dolu asrımız.
Lakin onlar dünyaya dilenci olurken
dünya onlara mağrur ve gaddar bir zengin rolündedir.
Çünkü gerçekte dünya insan ruhunun istediği
ebedîyeti ve huzuru asla veremeyecek kadar fakirdir.
"Ben inanmıyorum ama mutluyum" diyenler
kendilerini bile kandıramadıklarını bildiğimizi bilmeliler.
Görünüşte eğlenceli, lezzetli ve debdebeli hayatlarının
iç yüzü karanlık bir boşluktur.
Allah inancı zayıf olan toplumların neden alkol ve uyuşturucularla
beyinlerini uyuşturma ihtiyacı duydukları ortada değil midir?
Ve ahlaksızlığın yıldızları sayılanların ki;
zenginlik ve şöhretleri zirvelerdeyken yüzde doksanı
acaba neden uyuşturucu müptelasıdır?
İnsan neden en güzel nimetlerden biri olan aklını
uyuşturmayı tercih eder ki?
Hatta insanı insanlıktan çıkararak
çok da aşağı bir hale düşüren sarhoşluğu insan olan insan
nasıl tercih edebilir!?
Bazen aklıma gelir:
İnançsızların veya Allah'ın razı olmadığı bir hayat yaşayanların
ruh dünyalarıyla sadece beş dakikalık bir değişim yaşayabilseydik
ne olurdu acaba?
Sanırım onlar bizim daha dünyadayken yaşadığımız cenneti görüp
imana gelecek, biz de onların daha dünyadayken yaşadıkları
cehennemi görünce dehşet alıp secdeye kapanacak iman ve
İslâm için tekrar tekrar Rabbimize şükürler sunacaktık.
ALLAH'A İNANANLARIN NEDEN CANI SIKILIR?
İslâm'a yeni girmiş insanlarda bir coşku hali gözlemleriz.
Onlara fevkalade bir huzurla sevinç gözyaşları döktüren sebep
ruhun hasretle beklediğine kavuşma hissidir.
Ruh aradığını bulmuş ve Rabbine kavuşmuştur.
Yüz binlerle tecrübe edilmiş bir hakîkattir ki
şehadet iman lezzetiyle harika bir huzur kazandırır.
İmanı olduğu halde ruhsal sıkıntılara düşülmesindeki
en mühim sebep ise iman edilen zatın tanınmayışıdır.
Ruhlarımız Allaha iman ve ibâdet için yaratıldıkları gibi
Allah'ı tanımaya da bir o kadar müştak ve muhtaçtırlar.
Sebepler perdesini aşıp Allah'ın her an
bizimle olduğunu hissedebilmek için Allah'ı tanımak gerekir.
Şah damarımızdan daha yakın olan Allah (cc) ile birliktelikten
gelen lezzeti yakalayabilmek elbette Marifetullahsız olamaz.
Hem insan tanımadığı bir zâtı sevemediği gibi itaat de edemez.
Evet insan iman ettiği zâtı tanımalı.
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe de ondan gelene râzı olacaktır.
Meseâ: Musibeti musibet yapan
Allah'tan geldiğini düşünmemek değil midir!?
Yani musibet acısını çekilebilir kılan musibet anında
Allah'ı tefekkür edebilmektir.
Ancak Allah'ını tanıyan bir kul gelen musibetlerin
Rabbinden geldiğini düşünebilir.
Allah'ın insana çekemeyeceği yükü yüklemeyeceğini söz verdiğini,
bütün annelerden daha şefkatli oluşunu,
hiç abes iş yapmadığını biliyorsak şayet "kahrında hoş,
lütfun da hoş"mısralarındaki hakîkat ortaya çıkacak
kederler ve sıkıntılar lezzete dönecektir.
Allah'ımızı tanıdığımızda her an tüm düşünce ve hislerimizle
O'na (cc) yönelecek ve artık bize düşen iki dünya saadetinden
başkası olmayacaktır.
İman, marifetullah ve muhabbetullahı elde etmiş insanlar da
zaman zaman içlerinde huzursuzluk değil fakat bir boşluk hissederler.
Bu da bir kudsi hadiste buyrulduğuna göre
ruhun Allah'ın cemalini özlemesidir.
Ya Rabb!
İçimizdeki can sıkıntılarımızın sebebi olan boşluğa
sana olan imanı yerleştir,
marifetin ile doldur,
muhabbetin ile tamamla.
Ve bizlere dünyada ibâdet lezzetini nasip ettiğin gibi
cennette ru'yet-i cemâline kavuşmak lezzetiyle
kendinden geçen kullarından olmayı ihsan et..
Amin
BÜYÜK BİR GERÇEKTEN HABER VEREN CÜMLE:
"Canım sıkılıyor!"
Yediden yetmişe her birimize "Canım sıkılıyor!" cümlesi oldukça tanıdıktır. İnsanoğlu can sıkıntısından kurtulmak için neler yapmaz ki?!
"Neden sıkılıyorsun?" diye sorulduğunda hatta
"Neden sıkılıyorum?" diye kendi kendimize sorduğumuzda
birçok kez cevabını bulamayız.
İnsanın sebebini açıklayamadığı belki de sebepsiz zannettiği
bu ruh daralmaları aslında hiç de sebepsiz değil.
Can sıkıntılarının en önemli sebebi bir
hakîkat arayan ruhun hakîkat arayışının göz ardı edilmesidir.
İnsanoğlu sadece gözüyle gördüğü şeylerle yani maddeyle çok meşgul olduğundandır ki; ruhundaki bu arayışın farkına varmaz.
Farkına varsa da ruhunun seslenişini bir şekilde bastırmaya,
duymamaya çalışır.
Hakîkat arayışının göz ardı edilmesi neticesinde ise ruh sesini
can sıkıntıları ile (ki; bu ileride bunalımlara dönüşecektir)
duyurmaya çalışır.
Ruhlarımızın aradığı en büyük hakîkat ise; Allah'tır.
Fakat insanoğlu kaçar.
En büyük hakîkatten yani Allah'ından kaçar.
Oysa insanın yaşanması zor zannederek kaçtığı tek bir Allah inancı,
yaratıcısını tanıması ve Rabbinin isteklerini yapması bütün bunalımlarını ortadan kaldıracak en kolay ve bir tek yoldur.
Allah'a kulluk etmek insanın nefsine külfet görünüyor.
Fakat günde beş vakit ibâdet külfetinden kaçan insan cahilliği ile sinek ısırmalarından kaçıp yılanların ısırmasına yakalanıyor.
Çünkü kulluk gıdasından mahrum bırakılan bir ruh bunalımlarla
dünyada perişan olurken ahiret saadetinden de mahrum kalıyor.
FITRAT (YARATILIŞ) YALAN SÖYLEMEZ
Siz bir limon çekirdeğinden elma ağacı çıkaramazsınız.
Bir tavuk yumurtasından da bir ördek.
Bir kavun çekirdeği kavun olmak için programlıdır.
"Ben bir kavun olacağım" der ve asla bir karpuz olmaz.
Yaratılan her şey için geçerlidir bu.
İnsan da ibâdet için yaratılmıştır.
Ebedî bir zata kul olmak için yaratılan ruh ve kalplerimiz bu iştiyaktan
asla vazgeçemezler.
Ve O ebedî zâtı anmadan ve Ona secde etmeden
asla huzur bulamayacaklardır.
Hepimizin bildiği gibi bir çekirdeğin iki neticesi vardır.
Ya gayret edip toprağın üstüne çıkar çiçek açar, meyve verir ya da toprağın altında börtü böceğe teslim olup çürüyüp gider.
Elbette insan için de iki netice var: Ya fıtratının gereği olan tek bir Allah'a iman ve ibâdet ederek dünya toprağından cennete çiçek açacak
ya da nefis haşaratına teslim olup insaniyetini çürütecektir.
MUTLULUK İMAN NİSPETİNDEDİR
Sıkıntı ve bunalımların en büyük sebebi Allah'a inanmamak
veya O'nu tanımamak, O'nu anmamaktadır.
Nasıl canlıların yaşaması ve gelişmesi için hava, su,
ışık gerekiyorsa ruhlarımız için de Allahın varlığını kabul edip
Onu tanımak ve Allah'ı anmak o derece gereklidir.
Ne yazık ki Allah'a iman ve itaatten kaçanlar
huzurdan mutluluktan kaçtıklarının,
kendilerine eziyet ettiklerinin farkına varamayacak kadar cahiller.
Öyle ki Allah'a secde izzetini kabul etmeyenler
dünya ve içindekilere secde zilletini tercih ederler de
bunun farkında bile olmazlar!
Allah'a secde etmeye tenezzül etmeyip
birçok aciz varlıklara secde edilmesi çok tuhaf değil midir?
"N'olur dünya! Bizi zevklerinden mahrum etme!"
yalvarışlarıyla dünya lezzetleri peşinde koşturan
zavallı dilencilerle dolu asrımız.
Lakin onlar dünyaya dilenci olurken
dünya onlara mağrur ve gaddar bir zengin rolündedir.
Çünkü gerçekte dünya insan ruhunun istediği
ebedîyeti ve huzuru asla veremeyecek kadar fakirdir.
"Ben inanmıyorum ama mutluyum" diyenler
kendilerini bile kandıramadıklarını bildiğimizi bilmeliler.
Görünüşte eğlenceli, lezzetli ve debdebeli hayatlarının
iç yüzü karanlık bir boşluktur.
Allah inancı zayıf olan toplumların neden alkol ve uyuşturucularla
beyinlerini uyuşturma ihtiyacı duydukları ortada değil midir?
Ve ahlaksızlığın yıldızları sayılanların ki;
zenginlik ve şöhretleri zirvelerdeyken yüzde doksanı
acaba neden uyuşturucu müptelasıdır?
İnsan neden en güzel nimetlerden biri olan aklını
uyuşturmayı tercih eder ki?
Hatta insanı insanlıktan çıkararak
çok da aşağı bir hale düşüren sarhoşluğu insan olan insan
nasıl tercih edebilir!?
Bazen aklıma gelir:
İnançsızların veya Allah'ın razı olmadığı bir hayat yaşayanların
ruh dünyalarıyla sadece beş dakikalık bir değişim yaşayabilseydik
ne olurdu acaba?
Sanırım onlar bizim daha dünyadayken yaşadığımız cenneti görüp
imana gelecek, biz de onların daha dünyadayken yaşadıkları
cehennemi görünce dehşet alıp secdeye kapanacak iman ve
İslâm için tekrar tekrar Rabbimize şükürler sunacaktık.
ALLAH'A İNANANLARIN NEDEN CANI SIKILIR?
İslâm'a yeni girmiş insanlarda bir coşku hali gözlemleriz.
Onlara fevkalade bir huzurla sevinç gözyaşları döktüren sebep
ruhun hasretle beklediğine kavuşma hissidir.
Ruh aradığını bulmuş ve Rabbine kavuşmuştur.
Yüz binlerle tecrübe edilmiş bir hakîkattir ki
şehadet iman lezzetiyle harika bir huzur kazandırır.
İmanı olduğu halde ruhsal sıkıntılara düşülmesindeki
en mühim sebep ise iman edilen zatın tanınmayışıdır.
Ruhlarımız Allaha iman ve ibâdet için yaratıldıkları gibi
Allah'ı tanımaya da bir o kadar müştak ve muhtaçtırlar.
Sebepler perdesini aşıp Allah'ın her an
bizimle olduğunu hissedebilmek için Allah'ı tanımak gerekir.
Şah damarımızdan daha yakın olan Allah (cc) ile birliktelikten
gelen lezzeti yakalayabilmek elbette Marifetullahsız olamaz.
Hem insan tanımadığı bir zâtı sevemediği gibi itaat de edemez.
Evet insan iman ettiği zâtı tanımalı.
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe de ondan gelene râzı olacaktır.
Meseâ: Musibeti musibet yapan
Allah'tan geldiğini düşünmemek değil midir!?
Yani musibet acısını çekilebilir kılan musibet anında
Allah'ı tefekkür edebilmektir.
Ancak Allah'ını tanıyan bir kul gelen musibetlerin
Rabbinden geldiğini düşünebilir.
Allah'ın insana çekemeyeceği yükü yüklemeyeceğini söz verdiğini,
bütün annelerden daha şefkatli oluşunu,
hiç abes iş yapmadığını biliyorsak şayet "kahrında hoş,
lütfun da hoş"mısralarındaki hakîkat ortaya çıkacak
kederler ve sıkıntılar lezzete dönecektir.
Allah'ımızı tanıdığımızda her an tüm düşünce ve hislerimizle
O'na (cc) yönelecek ve artık bize düşen iki dünya saadetinden
başkası olmayacaktır.
İman, marifetullah ve muhabbetullahı elde etmiş insanlar da
zaman zaman içlerinde huzursuzluk değil fakat bir boşluk hissederler.
Bu da bir kudsi hadiste buyrulduğuna göre
ruhun Allah'ın cemalini özlemesidir.
Ya Rabb!
İçimizdeki can sıkıntılarımızın sebebi olan boşluğa
sana olan imanı yerleştir,
marifetin ile doldur,
muhabbetin ile tamamla.
Ve bizlere dünyada ibâdet lezzetini nasip ettiğin gibi
cennette ru'yet-i cemâline kavuşmak lezzetiyle
kendinden geçen kullarından olmayı ihsan et..
Amin