Kur’ân’da Hayâ ve İffet
Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “hayâ” ve “iffet” kelimelerine bakıldığında anlam olarak birbirlerini tamamlar mahiyette kullanıldıkları görülmektedir. Mesela Kasas Sûresi’nde (25. âyet), Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin hayâ ile yürüyerek Hz. Musa ile konuşması anlatılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, A’râf Sûresi’nin 26. âyetindeki “libasü’t-takvâ” (takva elbisesi) insanın yaratılıştan sahip olduğu, onun ruhunu bezeyip ahlâkını koruyan “hayâ” anlamında tefsir edilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi hayâ, insanda fıtrî olarak bulunan bir duygudur. Dolayısıyla bu duyguya sahip olan insan, yaratılış gayesini ve yaratıcısını hiçbir zaman unutmamalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de iffet ile alâkalı âyetler de şöyledir: Meselâ Bakara Sûresi’nde (273. âyet) mal yardımı yapılmasına en çok layık olan yoksulların özelliklerinden bahsedilirken “iffetli davranışları sebebiyle onların zengin zannedildiği” anlatılmaktadır. Demek ki onlar fakir olmalarına rağmen iffetli ve haysiyetli olmalarından, yani kimseden bir şey istemeye tenezzül etmeyip, yoksulluğa katlanmalarından, sıkıntılara seve seve göğüs germelerinden, izzet-i nefislerini korumalarından dolayı zengin sanılmaktadır. Böylece bu insanların muhtaç olmalarına rağmen yüzsuyu dökerek dilenmedikleri belirtilmektedir.4 Peygamberimiz de yardıma en layık olan kimselerin iffetini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir.5 Nur Sûresi’nde ise evlenme vakti gelmiş bekârları evlendirmeyi öğütleyen âyetin devamında (32-33. âyetler) bu durum “Evlenme imkânı bulamayanlar ise Allah’ın lütfu ile yeterli imkâna kavuşuncaya kadar iffetlerini korusunlar.” şeklinde haber verilmektedir.
Kur’ân’daki iffetle ilgili âyetlerin ikisi (Bakara 273; Nisâ 6) mal mülk, yeme içme konularında ölçülü ve kanaatkâr olmayı, diğer ikisi de (Nur 33 ve 60) beşerî arzu ve isteklerde ölçülü ve edepli davranmayı ifade etmektedir. Yine Hz. Musa’nın, Hz. Şuayb’ın (a.s) yanında ücretli olarak çalıştığı 8-10 yıl boyunca iffetini koruduğundan övgüyle bahsedilmektedir.6 Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, kurtuluşa eren bahtiyar kişilerin, iman eden, iffetli, hayâlı olan ve edep yerlerini koruyanlar olduklarını haber vermektedir. (Bkz. Mü’minîn 23/5-7) Yine Kur’ân, iffetli yaşayan erkek ve kadınlara ayrı ayrı Allah’ın mağfiretini ve âhiretteki sürprizlerini hatırlatmaktadır. (Bkz. Ahzâb 33/35) Ayrıca Kur’ân, Hz. Yusuf ve Hz. Meryem gibi iffet âbidesi şahsiyetlerin hayâ ve edeple ilgili davranışlarını örnek olarak anlatmaktadır. Nitekim Hz. Yusuf, vezirinin hanımından gelen bir günah çağrısı karşısında “Yâ Rabbi! Zindan, bu kadınların beni davet ettikleri o işten daha iyidir.” (Yusuf 12/33) demiş, iffetine toz kondurmaktansa senelerce hapiste yatmayı göze almıştır. Hattâ kralın rüyasını yorumlaması ve hapishaneden çıkması için kendisine gönderilen elçiye “Efendine önce sor: kadınlar ellerini niye kesmişti?” (Yusuf 12/50-51) diyerek öncelikle suçsuzluğunu ve iffetinin tescilini istemiştir. Nitekim kadınlar da suçlarını itiraf edince hapishaneden çıkmıştır.
Yine Cenâb-ı Hakk’ın “İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem’i an. Biz ona ruhumuzdan üfledik, hem onu, hem oğlunu cümle âlem için bir ibret yaptık.” (Enbiya 21/91) diyerek anlattığı Hz. Meryem de bütün insanlık için tam bir iffet örneğidir. Hz. Meryem “Keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım.” (Meryem 19/23) diyerek, Hz. İsa’nın babasız doğumunu diline dolayanlara karşı üzüntülerini dile getiren iffetli bir Cennet kadını olmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen “hayâ” ve “iffet” kelimelerine bakıldığında anlam olarak birbirlerini tamamlar mahiyette kullanıldıkları görülmektedir. Mesela Kasas Sûresi’nde (25. âyet), Hz. Şuayb’ın kızlarından birinin hayâ ile yürüyerek Hz. Musa ile konuşması anlatılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de, A’râf Sûresi’nin 26. âyetindeki “libasü’t-takvâ” (takva elbisesi) insanın yaratılıştan sahip olduğu, onun ruhunu bezeyip ahlâkını koruyan “hayâ” anlamında tefsir edilmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi hayâ, insanda fıtrî olarak bulunan bir duygudur. Dolayısıyla bu duyguya sahip olan insan, yaratılış gayesini ve yaratıcısını hiçbir zaman unutmamalıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de iffet ile alâkalı âyetler de şöyledir: Meselâ Bakara Sûresi’nde (273. âyet) mal yardımı yapılmasına en çok layık olan yoksulların özelliklerinden bahsedilirken “iffetli davranışları sebebiyle onların zengin zannedildiği” anlatılmaktadır. Demek ki onlar fakir olmalarına rağmen iffetli ve haysiyetli olmalarından, yani kimseden bir şey istemeye tenezzül etmeyip, yoksulluğa katlanmalarından, sıkıntılara seve seve göğüs germelerinden, izzet-i nefislerini korumalarından dolayı zengin sanılmaktadır. Böylece bu insanların muhtaç olmalarına rağmen yüzsuyu dökerek dilenmedikleri belirtilmektedir.4 Peygamberimiz de yardıma en layık olan kimselerin iffetini korumaya çalışan yoksullar olduğunu bildirmiştir.5 Nur Sûresi’nde ise evlenme vakti gelmiş bekârları evlendirmeyi öğütleyen âyetin devamında (32-33. âyetler) bu durum “Evlenme imkânı bulamayanlar ise Allah’ın lütfu ile yeterli imkâna kavuşuncaya kadar iffetlerini korusunlar.” şeklinde haber verilmektedir.
Kur’ân’daki iffetle ilgili âyetlerin ikisi (Bakara 273; Nisâ 6) mal mülk, yeme içme konularında ölçülü ve kanaatkâr olmayı, diğer ikisi de (Nur 33 ve 60) beşerî arzu ve isteklerde ölçülü ve edepli davranmayı ifade etmektedir. Yine Hz. Musa’nın, Hz. Şuayb’ın (a.s) yanında ücretli olarak çalıştığı 8-10 yıl boyunca iffetini koruduğundan övgüyle bahsedilmektedir.6 Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, kurtuluşa eren bahtiyar kişilerin, iman eden, iffetli, hayâlı olan ve edep yerlerini koruyanlar olduklarını haber vermektedir. (Bkz. Mü’minîn 23/5-7) Yine Kur’ân, iffetli yaşayan erkek ve kadınlara ayrı ayrı Allah’ın mağfiretini ve âhiretteki sürprizlerini hatırlatmaktadır. (Bkz. Ahzâb 33/35) Ayrıca Kur’ân, Hz. Yusuf ve Hz. Meryem gibi iffet âbidesi şahsiyetlerin hayâ ve edeple ilgili davranışlarını örnek olarak anlatmaktadır. Nitekim Hz. Yusuf, vezirinin hanımından gelen bir günah çağrısı karşısında “Yâ Rabbi! Zindan, bu kadınların beni davet ettikleri o işten daha iyidir.” (Yusuf 12/33) demiş, iffetine toz kondurmaktansa senelerce hapiste yatmayı göze almıştır. Hattâ kralın rüyasını yorumlaması ve hapishaneden çıkması için kendisine gönderilen elçiye “Efendine önce sor: kadınlar ellerini niye kesmişti?” (Yusuf 12/50-51) diyerek öncelikle suçsuzluğunu ve iffetinin tescilini istemiştir. Nitekim kadınlar da suçlarını itiraf edince hapishaneden çıkmıştır.
Yine Cenâb-ı Hakk’ın “İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem’i an. Biz ona ruhumuzdan üfledik, hem onu, hem oğlunu cümle âlem için bir ibret yaptık.” (Enbiya 21/91) diyerek anlattığı Hz. Meryem de bütün insanlık için tam bir iffet örneğidir. Hz. Meryem “Keşke bu iş başıma gelmeden öleydim, adı sanı unutulup gitmiş biri olaydım.” (Meryem 19/23) diyerek, Hz. İsa’nın babasız doğumunu diline dolayanlara karşı üzüntülerini dile getiren iffetli bir Cennet kadını olmuştur.