Kur’an-ı Kerim’de yer alan 14 konu vardır. Bunları maddeler halinde açıklamak gerekirse;
1. İnanç hükümleri. Başta Allah’a iman olmak üzere, meleklere, kitaplara, ahiret gününe, kaza ve kadere, âhirete ait önemli konular inançla ilgili çeşitli meseleler Kur’an’ın kapsadığı konuların başında gelir. İnanç hükümleri daha çok Mekke döneminde gelmiş, insanların önce yanlış kanaat, inanç ve hurafelerden arındırılması amaçlanmıştır.
2. İbadetler. Kur’an’da müslümanların yapmakla yükümlü bulunduğu namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetler özlü şekilde yer almış uygulama, şekil ve ayrıntı sünnete bırakılmıştır. Hadislerde şöyle buyurulur: “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın” [1] “Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız.” [2]
Diğer yandan ibadet veya muamelelerdeki eksikliği veya yanlışlığı gidermek için öngörülen; zıhâr,[3] yemin,[4] ve bir mü’mini yanlışlıkla öldürme kefâretleri[5] de ibadet niteliğindedir.
3. Muâmeleler. Kur’an toplum fertlerinin birbiriyle veya fertlerin devletle olan ilişkilerini düzenleyen birtakım hükümler de getirmiştir. Alış-veriş, kiralama, trampa, rehin, kefâlet, ortaklık, borçlanma ve taahhütte bulunma, emânet, bağış, vasiyet, miras, aile hayatı, evlenme ve boşanma gibi gerçek veya tüzel kişiler arasında yapılan muameleler bunlar arasında sayılabilir.
4. Ukûbât. Ferdin işleyeceği suçlar ve bunlara verilecek cezalar bu gruba girer. Ceza hükümleri; mal, can, ırz, nesep ve aklı korumayı amaç edinir. Âyet veya hadisle belirlenen cezaya “had” denir. Hırsızlık, yol kesme, zina, zina iftirası, içki kullanma cezaları gibi. İslâm Devleti’nin toplumun yararı ve kamu düzeninin sağlanması için koyacağı cezalara ise “ta’zîr” adı verilir. Uyarma, dayak, sürgün ve hapis cezası gibi.
5. Kaza hükümleri: Davaların görülmesinde; şahitlik, yemin, hüküm gibi insanlar arasında adaleti gerçekleştirmek için gerekli icraatı düzenlemeyi amaç edinir.
6. İdare edenlerle idare edilenler arasındaki ilişki: Bu hükümler; adalet, şûrâ, maslahat, yardımlaşma ve koruma gibi esaslara dayanır. Adalet, bir devlet yönetiminin en başta gözetmesi gereken bir prensiptir. Kur’an-ı Kerîm’de adaleti emreden âyetler vardır: “Şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” [6] “Şüphe yok ki, Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder.” [7] Şûrâ prensibi de, devlet yönetiminde en güzel yöntemleri belirlemede yardımcı olur. Keyfî yönetim isteklerini engeller. Âyetlerde şöyle buyurulur: “Onların işleri, aralarında şûrâ (danışma) iledir.” [8] “İş konusunda onlarla istişare et. Bir kere karar verince de, artık Allah’a güvenip dayan.” [9]
Yukarıdaki ilk âyet, metinden anlaşılan anlamıyla İslâm idaresinin, müslümanlar arasında şûrâ esasına dayandığını ifade etmektedir. Diğer yandan işaret yoluyla da; müslüman toplumun, İslâm devlet başkanını kontrol edecek ve devlet işlerini düzenlemede ona yardımcı olacak bir topluluğu seçip iş başına getirmesi gereğini de kapsamaktadır.[10]
7. Devletler hukuku: Kur’an-ı Kerim, gayrimüslim ülkelerle olan ilişkileri de düzenleyici esaslar getirmiştir. Âyetlerde devletler arası anlaşma yapılırsa, buna uyulması istenir.[11] İslâm Devleti karşısında, gayrimüslimler üç statüde bulunabilir: a) Zımmî ve muâhedler (antlaşmalılar), b)Müste’menler (vizeli pasaportlular), c) Muharip veya harbîler. Bu sonuncu grubun, İslâm ülkesi ile sürekli savaş halinde bulunması gerekmez. Bunların da her an müslüman olarak İslâm toplumuna katılması veya birinci ya da ikinci grup içinde yer alması mümkündür.
İktisat ve maliye hukuku: zekat, öşür, fey’ ve ganimet, vasiyet, miras, nafaka, kefillik, rehin, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve bunların paylaşımı gibi mâlî yönü bulunan konular Kur’an’da genel ilkeler halinde yer almıştır. Bunların da uygulama şekil ve şartlarını sünnet belirlemiştir.
8. Ahlâk hükümleri: Mü’minin imanının güçlenmesine, ihlâs, takva ve fazilet sahibi olmasına, beşerî münasebetlerinde en güzel davranışları kazanmasına yönelik hükümler, ibretli peygamber kıssaları, özendirme veya sakındırma anlamı taşıyan âyetler bu gruba girer.
9. Öğüt ve tavsiyeler. Mü’minlerin emir ve yasaklar konusunda duyarlı olmalarını, dünyayı ahirete tercih etmemelerini, ahirette hesaba çekileceğin unutulmamasını hatırlatan hükümler de Kur’an’da yer alır.
10. Söz verme ve korkutma. Güzel amel işleyenlerin cennete, yasaklara uymayanların ise cehenneme gideceğini bildiren pek çok âyet vardır.
11. Bilimsel gerçekler. Kur’ân bir çok pozitif bilim konularına da yer vermiştir. Kur’an’da hayatın esasının su oluşu[12] ve Allah’ın her şeyi çift yarattığı bildirilmiştir. Çift yaratılma insan, hayvan ve bazı bitkiler için biliniyordu. Bugünkü bilim, bütün bitkilerin erkekli dişili olduğunu, hepsinde erkeklik dişilik hücrelerinin bulunduğunu ispat etmiştir. Kur’an’da buna şöyle yer verilir: “Allah meyvelerin hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer ikişer yaratmıştır.” [13] Başka bir ayette; “Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.” [14] “Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah, eksikliklerden uzaktır.” [15]
Bu son âyetlerde çift yaratılmanın cansız varlıklara da teşmil edildiği görülür. Mıknatısta artı ve eksi kutuplar, atomun yapısında, birisi artı diğeri eksi iki gücün bulunması bu çifte kişiliği düşündürmektedir.
Yine çift yaratılmanın başka bir görüntüsü, bitkiler arasında aşılayıcı rüzgârlardır. Pozitif bilimlerin yakın bir zamanda farkettiği bu gerçek Kur’an’ın, “Biz aşılayıcı rüzgarlar gönderdik.” [16] âyeti ile ifade edilmiştir.
Dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşten kopmuş olması, bilimin ortaya koyduğu teorilerdendir. Kur’an bunu şöyle haber vermektedir: “Göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları birbirinden ayırdık” [17]
Yâsin sûresinde güneşin hareketinden söz edilmektedir: “Güneş de kendisi için belirlenmiş yer ve zamana doğru akıp gitmektedir.” [18] Bu hareket, kendi ekseni çevresinde olabileceği gibi, kendisi için belirlenen bir durma yeri veya zamanına doğru sistemiyle birlikte, uzayda yapmakta olduğu hareketi de kapsamaktadır. Çünkü âyetteki “müstekarr” sözcüğü bütün bu anlamları içine almaktadır. [19]
Yine rüzgârın Süleyman (a.s)’ın emrine verilerek, bir günde bir aylık yolu katedebilmesi,[20] rüzgâr enerjisine dikkat çektiği gibi, Yemen’de bulunan Belkıs’ın tahtının göz açıp kapayıncaya kadar Kudüs’e nakledilmesi,[21] günümüzdeki “ışınlama” yoluyla maddeyi nakletme çalışmalarına ışık tutabilecek güçtedir. Hadîd (demir) sûresinde, demirin şiddet, güç ve insanlara yarar gibi üç niteliğinin bildirilmesi,[22] savaş âleti olarak sert çeliğe, sanayi ve yapıların güçlendirici temel maddesine ve insan kanındaki demirin önemine işaret ettiğini söylemek mümkündür.
12. Kıssalar. Kur’an-ı Kerîm önceki ümmetlerle, peygamberlerin haberlerinden de uzunca söz eder. Ancak bu bilgiler bir tarih kitabı gibi değil, hikmetli ve ibretli olaylar olarak verilir ve ibret alınması istenir. Kur’an, Âd, Semûd kavimlerine; Lut, Nuh ve İbrahim peygamberlerle kavimlerine ait haberler vermektedir. Yine Musa (a.s) ile Firavun’un kıssaları, Hz. Meryem’in, Hz. İsa ve Yahya peygamberlerin biyografileri anlatılmaktadır. Hiçbir hocadan eğitim görmemiş olan ümmî bir peygambere indirilen bir kitapta, tarihi bilgilerin gerçeğine uygun olarak bildirilmesi, onun Allah katından gelişinin delilidir.
Kur’an’da sözü edilen bu kavimlerin ve olayların arkeolojik ve antropolojik açıdan incelenmesi pek çok gerçeğin su yüzüne çıkmasını sağlayacağında şüphe yoktur.
13. Dualar. İnsan dünya hayatında sürekli olarak Allah’ın yardım ve bağışlamasına muhtaç olduğu için, Kur’an-ı Kerîm’de bir çok dua örnekleri yer almıştır.
14. Gelecekten haber verilmesi. Kur’an Mekke’nin fethini, İslâm’ın gelişip dünya dini haline geleceğini ve diğer dinlere üstün olacağını haber vermiş ve bunlar gerçekleşmiştir. Şu olay daha açık bir örnek teşkil eder:
614 miladi yılında yapılan bir savaşta, Hıristiyan olan Bizanslılar’ın Mecûsî olan İranlılar’a yenilmeleri üzerine, müslümanlar, ehl-i kitabın yenilmesine üzülmüş, Mekke müşrikleri ise bu sonuca sevinerek; “İranlılar’ın Rumlar’ı yenmesi gibi, biz de sizi yeneceğiz” demişlerdi. Bunun üzerine şu âyet inmiştir: “Rumlar yenildiler. Yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından birkaç yıl içerisinde (üç ila dokuz yıl arasında) üstün geleceklerdir.” [23] Gerçekten, 622 miladi yılında yapılan bir savaşta, Rumlar İranlılar’ı yenmiştir.[24]
Kur'ân-ı Kerim'in muhtevasının eşsiz bir zenginlikte olduğu, hemen hemen bütün âlimler tarafından ifade edilmiştir[1]. Süyûtî (ö. 911/1505) "Kur'ân'dan isitinbat edilen ilimler" bölümünün başında bu fikirde olan müelliflerin görüşlerine[2] yer verir. Onlar "Sana bu kutlu Kitabı indirdik ki her şeyi açıklasın."[3] âyeti ve "Kur'ân'da, sizden önce yaşamış olanların durumları, sizden sonra gelecek olanların haberleri ve aranızdaki meselelerin hükümleri mevcuttur. (...) Bir de onun bedî' mânâları tükenmez."[4] hadisi gibi nasları buna delil getirirler. Rağıb el-İsfehanî (ö. 502/1108 ) "Bu Kitabın mu'cizevî yönlerinden biri de, küçük hacmine rağmen, beşer akıllarının saymaktan âciz oldukları derecede, pek çok mânâyı ihtiva etmesidir."[5] diyerek bu görüşü en özlü bir şekilde dile getirmiştir.
İlk asırlardan beri Ali İbn İsa, Taberî, Rağıb el-İsfehanî, Gazzalî ve Fahreddin Razî gibi âlimlerimiz Kur'ân'ın kapsadığı ilimleri ana bölümler hâlinde tasnif etmişlerdir. Bu tasniflerin çoğunu naklettikten sonra Süyûtî de, onlara göre daha uzun olan tasnifini arz eder[6]. Çağdaş dönemde de Muhammed Hudarî[7], M. Fuad Abdulbakî[8], Muhammed Ebû Zehra[9] gibi Müslümanların yanında, Hirschfeld, Jules La Beaume[10] gibi müsteşrikler de farklı tasnifler öne sürmüşlerdir. Bu dönemde hazırlanan çeşitli konu fihristleri de mevzuumuzla ilgili olarak değerlendirilmelidir. Bu statik fihristlerin yanında, tabir caiz ise, dinamik ve konuların birbiri ile kombine edilebildiği orijinal bir fihristi de anmamız gerekir[11]. Daha yakın zamanda, Kur'ân'daki konulardan istifadeyi daha da kolaylaştıran Mürşid gibi bilgisayar programları memnuniyetle zikredeceğimiz çalışmalar arasındadır.
Bu tasnifler arasında, Kur'ân'ın muhtevası hakkında toplu bir fikir verme bakımından, kanaatimizce en uygun olanı, Şah Veliyyullah Dihlevi'nin (ö. 1176/1764) şu tasnifidir: Ona göre, Kur'ân'ın kapsadığı ilimler, şu beş nev'in dışına çıkmaz:
1- Ahkâm ilmi.
2- Cedel ilmi.
3- Allah'ın nimetlerini bildiren ilim.
4- Eyyamullah, kıssalar ilmi (Allah nezdinde önemli olan tarihî hâdiseler).
5- Ölüm ve ölüm sonrası âhiret hâllerini bildiren ilim[12]. Hiç unutmamak gerekir ki Kur'ân'ın bütün konularının etrafında döndüğü merkez, kendi iradesiyle yaratılmayan insanın, kendi akıl ve iradesiyle Allah'a kulluk etmesidir[13].
Gelecek kısımda, bu tasniften hareket ederek, Kur'ân-ı Kerim'in muhtevası hakkında nisbeten etraflı bilgi sunmaya çalışacağız.
I- Ahkâm çeşitli kısımlara ayrılabilir:
1- Akaide dair esaslar (Kâinatın Yaratıcısının varlığı ve birliği, esma ve sıfatları, O'nun çeşitli görevlerde çalıştırdığı melekler, O'nun buyruklarını getiren peygamberler, O'nun vahyettiği kitaplar, nübüvvet, bütün kâinatta O'nun hükmünün ve takdirinin yürüdüğünü bildiren kaza ve kader inancı, dünya hayatının hasılatının ortaya çıkacağı ebedî âhiret inancına dair âyetler).
2- İbadet ahkâmı (İnsanların Allah'a olan tâzim ve şükürlerini ifade edecek, onların ruhlarını arındıracak, topluma karşı görevlerini düzene koyacak, toplum hayatını sağlamlaştıracak ibadetler) ezcümle: Namaz (hikmet ve gayesi, vakitleri, nevileri ve rükünleri), zekât ve sadakalar, oruç, hac, Kâbe, kurban, dua, niyaz, zikir, takva, tevekkül ilh...)
Gıybet, nemime, başkalarını alaya alma, fitne, öfke, çekişme, yalan, iftira, bozgunculuk, haset, kibir, tecavüz, hayasızlık, kin, bencillik, riyakârlık, zulüm, cimrilik, hilekârlık, korkaklık, israf, aldatma, ucüb (kendini beğenme), suizan gibi bir çok kötü ahlâkın zararlarını bildirip yasaklar.
4- Toplumu düzeltmeye yönelik hükümler. İnsanların eşitliğini bildirip ırk üstünlüğünü yasaklayan, toplum hayatını düzenleyen ve adam öldürme, zina, livata, rüşvet, sarhoşluk, kumar, hırsızlık, taassup, fitne, hıyanet, riba gibi topluma ve fertlere zarar veren kötülükleri yasaklayarak içtimâî bünyeyi sağlamlaştıran hükümler.
Bazı siyasi, hukuki ve idari işleri düzenlemeye matuf, ahkâm ve muamelâtta adalet ve fazilet esaslarını, sözleşmelere riayet, aldatma ve hıyanetten, zulümden, tarafgirlikten sakındırmaya yönelen hükümler.
5- İktisadi ve mali düzenlemeler. İsrafı önleme, malı zayi etmekten sakındırma, tutumlu olmayı teşvik, insanın şahsi ve toplumsal haklarını eda edecek şekilde harcamaya yönelten talimatlar. Miras, ticaret, şirket (ortaklık), vakıf, akitler, rehin, noterlik, borçlanma, vasiyyete dair hükümler.
6- Aileyi himaye, kadın ve erkek münasebetlerini, evlenilmesi caiz olan ve olmayan insanlar, birden fazla kadınla nikâh, hıtbe (nişanlanma), mehir, boşanma bedeli, muhalâ'a gibi evlenme ve boşanma meselelerini, çocukların haklarını, emzirme, hidane, yetim hakları gibi meselelere dair hükümler.
7- Savaş hukukunu düzenleyen esaslar. Cihad, barışı tercih etme, harp olacaksa onu insanların hayrına olarak düzenleme, ahitlere riayet ve merhamet esaslarına göre düzenleme.
8- Köle hakları, kölelikle mücadele, mevcut köleleri (azad etmeye büyük mükâfat vaad ederek teşvik, mükâtebe kurumunu yürürlüğe koyma, ayrıca adam öldürme, oruç, yemin, zıhar keffaretlerinde köle azadını şart koşmak gibi) çeşitli yollarla köleliği ortadan kaldırmaya yönelen düzenlemeler.
9- Akılları ve fikirleri hürriyete kavuşturma, baskıyı, zorlamayı ve işkenceyi ve istibdadı yasaklama.
II- Cedel ilmi.
Yani Allah hakkında çeşitli bâtıl inançlara zahip olan belli başlı dinî gruplarla yani müşrikler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve münafıklarla olan mücadeleleri ihtiva eder. Kur'ân bazen bâtıl inanca değinir ve bozukluğunu bildirmekle yetinir. Bazen da kafirlerin ve müşriklerin, bâtıl grupların içine düştükleri şüpheleri nakledip onlara karşı cevaplar verir, şüphelerini delillerle çürütür. Tevhid, şirk, dini tahrif meselelerine girer, risaleti ve haşri inkâr edenlerin iddialarına cevaplar verir. Yahudilerin Tevrat'ı tahrif ettiklerini, bazı âyetleri gizlediklerini, onda olmayan şeyleri ilâve ettiklerini, dinî hükümleri infaz etmekte kusurlarını, Hz. Musa (aleyhisselâm) başta olarak peygamberlerine isyanlarını, milliyetlerinde taassup gösterdiklerini, Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) risaletini inkârlarını, Allah'a karşı nankörlüklerini, cimrilik, hırs, riya gibi bir çok düşük ahlâklarını ortaya koyup onları ıslah-ı nefs etmeye teşvik eder.
Hıristiyanların, Hz. İsa'nın (aleyhisselâm) tabiatı hakkındaki ihtilâfları, bu konudaki sapmaları, Rab, Baba, Oğul, tecelli, ittihad, Allah'ın evlâtları gibi bazı tabirleri yanlış kullanmaları, ruhbanlık, ruhbanları kutsallaştırma, İncil'i yanlış yorumlamaları, Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) geleceğine dair müjdeleri inkâr etmeleri gibi konulara değinilir.
Münafıklığın itikadî ve amelî çeşitlerine işaret eder, münafıkların vasıflarını bildiren âyetlerden, Müslümanların her dönemde istifade etmeleri gerektiğine dikkat çekmeler, münafıkların iman ile küfür arasındaki bocalamaları, aslında kendi kendilerini aldatmaları, riya ederek zahiren güzel sözler söylemeleri, görevden kaçmaya çalışmaları, riya, gösteriş ve kendini beğenmişlikleri, menfaatlerine aşırı düşkünlükleri, korkaklıkları ve döneklikleri, sözlerinde durmayışları, mü'minler arasında bozgunculuk yapıp fitne ve tefrika çıkarmaya çalışmaları, âhirette onları bekleyen büyük ziyanı anlatır.
III- Allah Teâlâ'yı ve O'nun nimetlerini tanıtan kısım
Allah'ın isim ve sıfatlarını, fiillerini, bu cümleden olarak O'nun varlığını, birliğini, kudretini, ilmini, iradesini, takdirini, hakimiyetini beşeriyetin genel seviyesine hitap edecek bir sadelikle anlatma, göklerin ve yerin yaratılışında Allah Teâlâ'nın ilim, kudret ve rahmetine dair deliller, onların ihtiva ettiği mu'cizevî eserler, Allah'ın emirlerini icra etmede çalıştırdığı melekler, ilâhi iradeye isyan eden ve insanı saptırmayı başlıca iş edinen İblis ve onun tabileri olan cinler, Allah'ın insanlığa vahyettiği talimatları ihtiva eden Kur'ân ile daha önce vahyedilmiş olan kutsal kitaplar, Kur'ân'ın sıfatları, işlevleri. ilâhi vahye mazhar olan ve Allah'ın dinini insanlara tebliğ eden peygamberlerin gönderilmelerine dair âyetler.
IV- Allah'ın insanlık tarihine müdahaleleri
Kur'ân'ın nüzûl çağındaki Arapların tafsilâtlı bilmeseler de ismen bilip az çok haberdar oldukları Hûd, Salih ve Şuayb, İbrahim, İsmail (aleyhimüsselâm) gibi peygamberler ile ancak isimlerini duydukları Âdem, Nuh, İdris, Lût, İshak, Ya'kub, Eyyub, Yunus, Lukman, Zülkarneyn, Musa, Harun, Davud, İlyas, Elyasa', Zülkifl, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, Meryem, İsa (aleyhimüsselâm). Allah'ın mü'minlere olan nimetleri ve yardımları ile isyankârlara verdiği cezalar, Firavun, İsrailoğullarının dinî ve ahlakî tutumları, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdûd, Âl-i İmran ,Ye'cüc ve Me'cüc, Ashab-ı fil, Rumlar vs.
Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) risaletinin mahiyeti, Allah'ın onun risaletini te'yid etmesi, onun şahsiyeti, bazı hususiyetleri, Mekke'de dini tebliğ gayretleri, İsra ve Mi'racı, hicreti, Medine dönemindeki tebliğ ve cihad faaliyetleri (Bedir, Uhud, Ahzab, Huneyn, Tebûk gazveleri), Mekke'yi fethetmesi ve dinin kemale ermesi.
V- Ölüm ve ölümden sonraki safhalar
Ölüm gerçeği, ölümün zorlukları, kabir azabı, kıyametin dehşetleri, ölümden sonraki dirilme, mahşerde hüküm için toplanma, hesap verme zorlukları, âhiretteki pişmanlıklar veya mü'minlerin nail olacakları mükâfatlar, Cehennem'in korkunç sıfatları, Cennet'in güzellikleri ve nimetleri, ceza ve sevap diyarlarının ebediliğini anlatan âyetler.
Hulasa, Kur'ân, insanları ıslah etmek için, Allah'ın gönderdiği düsturdur[14]. Dünyanın şeklini, tarihin akışını değiştirmiştir[15]. Maksadı, üslûbu ve mânâsı ile olduğu gibi, muhtevasının sınırsız zenginliği ile de mu'cizdir. Kur'ân; dinî, tarihî, sosyolojik, psikolojik, kültürel, ahlâkî, felsefî çok konulara değinir. Fakat diğer kitaplardan farklı olarak, ele alacağı konuları, liste hâlinde vermez ve konu esasına göre bölümlere ayırmaz. O, bazı okuyucuların tahmin ettiği tarzda bir din kitabı da değildir. Okuyucu, peşin hükümden ve beklentiden uzak olarak, ilâhi kitap karşısında olduğunu bilmeli, zihnini kalıplaşmış kavramlardan kurtarıp, Kur'ân'ın, diğer bütün kitaplardan farklı, eşsiz bir hitap olduğunu düşünüp onu anlamaya yönelmelidir[16]. Kur'ân okuyan, şu üç unsuru, yani onun mahiyetini, merkezî fikrini ve gayesini, bir an bile gözden uzak tutmaksızın ondan istifadeye çalışmalıdır.
Kur'ân'ın esas konusu, insan ve kaderidir. İnsanlığa hidayet rehberi olması itibariyle de, başta ulûhiyyeti tanıtmaktan sonra, insanla ilgili hemen her şeyden bahseder. Muhatap, mezkûr üç esası hatırında tutarsa, konuların sıralanmasında bir tuhaflık bulmaz. Nitekim gökyüzündeki yıldızlar ilk bakışta rastgele serpilmiş zannedilse de, o milyonlarca yıldızdan her birini tam yerinde olduğu, astronomi bilginlerince pek iyi bilinmektedir[17].
Kur'ân dünyanın en çok okunan kitabıdır. Müslüman, ondan bazı kısımları namazda okumakla kalmaz, hayatı boyunca da onu hatmeder ve üzerinde tefekkür eder. Brahmanların, Mecusîlerin, Musevî ve Hıristiyanların kutsal kitaplarının böylesine yoğun bir kullanılışı yoktur[18]. Müslümanlar, onda değişmez kaideleri, ibadetleri ve duaları, içtimâî hayatı düzenleyen esasları, kanunları ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacak hükümleri bulmuşlardır. Bir kaç mazlumdan ibaret ilk İslâm cemaati gibi, Atlas Okyanusundan Pasifik Okyanusuna kadar hükmettiği zamandaki ümmeti de tatmin etmiştir[19]. Kur'ân, muhtevasının zenginliği yönünden mukaddes bir haritadır. Sayılamayacak kadar çok konuyu sarahat veya işaretleriyle ihtiva eder. "Vahyedilmiş cümle, bir sinyaller dizisidir. Okuyucu, sözcüklerin mânevî geometrisine daldıkça, onları anlayıp kavradıkça, o simgelerden kıvılcımlar fışkırır. Sözcükler, bitmez tükenmez bir öğreti için işaret noktalarıdır. Üstü kapalı anlam, her şeydir. Harfi harfine anlamın kapalılıkları, muhtevanın zenginliğine işarettir"[20]. Aynı zamanda Kur'ân, lüzum görülen meselelerde ihtiyaç nisbetinde açıklamalarda bulunmuştur. Lüzumlu olmayan yerlerde veya zihinlerin hazırlıklı olmadığı konularda veyahut zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile icmal etmiştir. Yani esasları vazetmiş, fakat o esaslardan alınacak hükümleri veya esaslara bina edilecek füruatı akıllara havale etmiştir. Gerçekten, şunu unutmamalıdır ki Kur'ân'da ayrıntılara nadiren girilip, ekseriya temel prensipler vurgulanır. Zira, onları açıklayacak ve uygulamalarıyla örnek olacak bir Peygamber ile birlikte olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber'in (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünneti ile beraber ele alınmak suretiyle, Kur'ân eksiksiz bir hayat düsturu olur. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği ilimlerin üçte biri bile, ilimlerin çok ilerlediği bu modern dönemde, en medenî yerlerde, en zeki bir insanda bile bulunamaz. Dolayısıyla, vicdanında insaf bulunan zat, bu şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, hele hele eski zamanda, beşer takatinden hariç bir hakikat olduğunu tasdik etmekten başka çare bulamaz[21].
Kur'ân bu konulardan, Arap Dili ve kültürünü vasıta edinerek bahseder. Fakat sırf bundan ötürü, onun evrensel hitabının tarihsel olduğu iddia edilemez. Dünyada özel durumlara ve müşahhas örneklere başvurmaksızın, her şeyi mücerret plânda ele alan ne bir din, ne bir felsefe ve ne de bir nizam olamaz. Faraza, böyle bir anlatım olsa bile, böyle bir nizam kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olur[22]. Diğer taraftan, bütün insanlığa yönelik evrensel bir dinin, uluslararası bir seviyeden işe başlaması yararlı ve gerekli değildir. Bilâkis, tebliğ, doğduğu yerden işe başlamalı, istenilen modeli orada gerçekleştirdikten sonra, onlar vasıtasıyla öbür milletlere ulaşmalıdır. Tarihseli evrenselden ayıran ölçü şudur: Yerel sistem, diğer milletlere karşı üstünlük ileri sürer ve bazı özellikleri sebebiyle öteki milletlere ve zamanlara uygulanamazsa, işte o takdirde yerel olur. Böyle olmadıkça, onun evrensel olduğunun kabul edilmesi gerekir.
1. İnanç hükümleri. Başta Allah’a iman olmak üzere, meleklere, kitaplara, ahiret gününe, kaza ve kadere, âhirete ait önemli konular inançla ilgili çeşitli meseleler Kur’an’ın kapsadığı konuların başında gelir. İnanç hükümleri daha çok Mekke döneminde gelmiş, insanların önce yanlış kanaat, inanç ve hurafelerden arındırılması amaçlanmıştır.
2. İbadetler. Kur’an’da müslümanların yapmakla yükümlü bulunduğu namaz, oruç, hac, zekat gibi ibadetler özlü şekilde yer almış uygulama, şekil ve ayrıntı sünnete bırakılmıştır. Hadislerde şöyle buyurulur: “Ben namazı nasıl kılıyorsam, siz de öyle kılın” [1] “Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden alınız.” [2]
Diğer yandan ibadet veya muamelelerdeki eksikliği veya yanlışlığı gidermek için öngörülen; zıhâr,[3] yemin,[4] ve bir mü’mini yanlışlıkla öldürme kefâretleri[5] de ibadet niteliğindedir.
3. Muâmeleler. Kur’an toplum fertlerinin birbiriyle veya fertlerin devletle olan ilişkilerini düzenleyen birtakım hükümler de getirmiştir. Alış-veriş, kiralama, trampa, rehin, kefâlet, ortaklık, borçlanma ve taahhütte bulunma, emânet, bağış, vasiyet, miras, aile hayatı, evlenme ve boşanma gibi gerçek veya tüzel kişiler arasında yapılan muameleler bunlar arasında sayılabilir.
4. Ukûbât. Ferdin işleyeceği suçlar ve bunlara verilecek cezalar bu gruba girer. Ceza hükümleri; mal, can, ırz, nesep ve aklı korumayı amaç edinir. Âyet veya hadisle belirlenen cezaya “had” denir. Hırsızlık, yol kesme, zina, zina iftirası, içki kullanma cezaları gibi. İslâm Devleti’nin toplumun yararı ve kamu düzeninin sağlanması için koyacağı cezalara ise “ta’zîr” adı verilir. Uyarma, dayak, sürgün ve hapis cezası gibi.
5. Kaza hükümleri: Davaların görülmesinde; şahitlik, yemin, hüküm gibi insanlar arasında adaleti gerçekleştirmek için gerekli icraatı düzenlemeyi amaç edinir.
6. İdare edenlerle idare edilenler arasındaki ilişki: Bu hükümler; adalet, şûrâ, maslahat, yardımlaşma ve koruma gibi esaslara dayanır. Adalet, bir devlet yönetiminin en başta gözetmesi gereken bir prensiptir. Kur’an-ı Kerîm’de adaleti emreden âyetler vardır: “Şüphesiz ki, Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” [6] “Şüphe yok ki, Allah adaleti, iyilik yapmayı ve akrabaya yardım etmeyi emreder.” [7] Şûrâ prensibi de, devlet yönetiminde en güzel yöntemleri belirlemede yardımcı olur. Keyfî yönetim isteklerini engeller. Âyetlerde şöyle buyurulur: “Onların işleri, aralarında şûrâ (danışma) iledir.” [8] “İş konusunda onlarla istişare et. Bir kere karar verince de, artık Allah’a güvenip dayan.” [9]
Yukarıdaki ilk âyet, metinden anlaşılan anlamıyla İslâm idaresinin, müslümanlar arasında şûrâ esasına dayandığını ifade etmektedir. Diğer yandan işaret yoluyla da; müslüman toplumun, İslâm devlet başkanını kontrol edecek ve devlet işlerini düzenlemede ona yardımcı olacak bir topluluğu seçip iş başına getirmesi gereğini de kapsamaktadır.[10]
7. Devletler hukuku: Kur’an-ı Kerim, gayrimüslim ülkelerle olan ilişkileri de düzenleyici esaslar getirmiştir. Âyetlerde devletler arası anlaşma yapılırsa, buna uyulması istenir.[11] İslâm Devleti karşısında, gayrimüslimler üç statüde bulunabilir: a) Zımmî ve muâhedler (antlaşmalılar), b)Müste’menler (vizeli pasaportlular), c) Muharip veya harbîler. Bu sonuncu grubun, İslâm ülkesi ile sürekli savaş halinde bulunması gerekmez. Bunların da her an müslüman olarak İslâm toplumuna katılması veya birinci ya da ikinci grup içinde yer alması mümkündür.
İktisat ve maliye hukuku: zekat, öşür, fey’ ve ganimet, vasiyet, miras, nafaka, kefillik, rehin, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ve bunların paylaşımı gibi mâlî yönü bulunan konular Kur’an’da genel ilkeler halinde yer almıştır. Bunların da uygulama şekil ve şartlarını sünnet belirlemiştir.
8. Ahlâk hükümleri: Mü’minin imanının güçlenmesine, ihlâs, takva ve fazilet sahibi olmasına, beşerî münasebetlerinde en güzel davranışları kazanmasına yönelik hükümler, ibretli peygamber kıssaları, özendirme veya sakındırma anlamı taşıyan âyetler bu gruba girer.
9. Öğüt ve tavsiyeler. Mü’minlerin emir ve yasaklar konusunda duyarlı olmalarını, dünyayı ahirete tercih etmemelerini, ahirette hesaba çekileceğin unutulmamasını hatırlatan hükümler de Kur’an’da yer alır.
10. Söz verme ve korkutma. Güzel amel işleyenlerin cennete, yasaklara uymayanların ise cehenneme gideceğini bildiren pek çok âyet vardır.
11. Bilimsel gerçekler. Kur’ân bir çok pozitif bilim konularına da yer vermiştir. Kur’an’da hayatın esasının su oluşu[12] ve Allah’ın her şeyi çift yarattığı bildirilmiştir. Çift yaratılma insan, hayvan ve bazı bitkiler için biliniyordu. Bugünkü bilim, bütün bitkilerin erkekli dişili olduğunu, hepsinde erkeklik dişilik hücrelerinin bulunduğunu ispat etmiştir. Kur’an’da buna şöyle yer verilir: “Allah meyvelerin hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer ikişer yaratmıştır.” [13] Başka bir ayette; “Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.” [14] “Yerin bitirmekte olduğu şeylerden, insanların kendilerinden ve daha bilemeyecekleri nice şeylerden bütün çiftleri yaratan Allah, eksikliklerden uzaktır.” [15]
Bu son âyetlerde çift yaratılmanın cansız varlıklara da teşmil edildiği görülür. Mıknatısta artı ve eksi kutuplar, atomun yapısında, birisi artı diğeri eksi iki gücün bulunması bu çifte kişiliği düşündürmektedir.
Yine çift yaratılmanın başka bir görüntüsü, bitkiler arasında aşılayıcı rüzgârlardır. Pozitif bilimlerin yakın bir zamanda farkettiği bu gerçek Kur’an’ın, “Biz aşılayıcı rüzgarlar gönderdik.” [16] âyeti ile ifade edilmiştir.
Dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşten kopmuş olması, bilimin ortaya koyduğu teorilerdendir. Kur’an bunu şöyle haber vermektedir: “Göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları birbirinden ayırdık” [17]
Yâsin sûresinde güneşin hareketinden söz edilmektedir: “Güneş de kendisi için belirlenmiş yer ve zamana doğru akıp gitmektedir.” [18] Bu hareket, kendi ekseni çevresinde olabileceği gibi, kendisi için belirlenen bir durma yeri veya zamanına doğru sistemiyle birlikte, uzayda yapmakta olduğu hareketi de kapsamaktadır. Çünkü âyetteki “müstekarr” sözcüğü bütün bu anlamları içine almaktadır. [19]
Yine rüzgârın Süleyman (a.s)’ın emrine verilerek, bir günde bir aylık yolu katedebilmesi,[20] rüzgâr enerjisine dikkat çektiği gibi, Yemen’de bulunan Belkıs’ın tahtının göz açıp kapayıncaya kadar Kudüs’e nakledilmesi,[21] günümüzdeki “ışınlama” yoluyla maddeyi nakletme çalışmalarına ışık tutabilecek güçtedir. Hadîd (demir) sûresinde, demirin şiddet, güç ve insanlara yarar gibi üç niteliğinin bildirilmesi,[22] savaş âleti olarak sert çeliğe, sanayi ve yapıların güçlendirici temel maddesine ve insan kanındaki demirin önemine işaret ettiğini söylemek mümkündür.
12. Kıssalar. Kur’an-ı Kerîm önceki ümmetlerle, peygamberlerin haberlerinden de uzunca söz eder. Ancak bu bilgiler bir tarih kitabı gibi değil, hikmetli ve ibretli olaylar olarak verilir ve ibret alınması istenir. Kur’an, Âd, Semûd kavimlerine; Lut, Nuh ve İbrahim peygamberlerle kavimlerine ait haberler vermektedir. Yine Musa (a.s) ile Firavun’un kıssaları, Hz. Meryem’in, Hz. İsa ve Yahya peygamberlerin biyografileri anlatılmaktadır. Hiçbir hocadan eğitim görmemiş olan ümmî bir peygambere indirilen bir kitapta, tarihi bilgilerin gerçeğine uygun olarak bildirilmesi, onun Allah katından gelişinin delilidir.
Kur’an’da sözü edilen bu kavimlerin ve olayların arkeolojik ve antropolojik açıdan incelenmesi pek çok gerçeğin su yüzüne çıkmasını sağlayacağında şüphe yoktur.
13. Dualar. İnsan dünya hayatında sürekli olarak Allah’ın yardım ve bağışlamasına muhtaç olduğu için, Kur’an-ı Kerîm’de bir çok dua örnekleri yer almıştır.
14. Gelecekten haber verilmesi. Kur’an Mekke’nin fethini, İslâm’ın gelişip dünya dini haline geleceğini ve diğer dinlere üstün olacağını haber vermiş ve bunlar gerçekleşmiştir. Şu olay daha açık bir örnek teşkil eder:
614 miladi yılında yapılan bir savaşta, Hıristiyan olan Bizanslılar’ın Mecûsî olan İranlılar’a yenilmeleri üzerine, müslümanlar, ehl-i kitabın yenilmesine üzülmüş, Mekke müşrikleri ise bu sonuca sevinerek; “İranlılar’ın Rumlar’ı yenmesi gibi, biz de sizi yeneceğiz” demişlerdi. Bunun üzerine şu âyet inmiştir: “Rumlar yenildiler. Yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından birkaç yıl içerisinde (üç ila dokuz yıl arasında) üstün geleceklerdir.” [23] Gerçekten, 622 miladi yılında yapılan bir savaşta, Rumlar İranlılar’ı yenmiştir.[24]
KAYNAK
[1] Buhârî, Ezân, 18, Edeb, 27, Âhâd, 1.
[2] A. İbn Hanbel, Müsned, III, 318, 366.
[3] Mücâdele, 58/1-4.
[4] Mâide, 5/89.
[5] Nisâ, 4/92.
[6] Nisâ, 4/58
[7] Nahl, 16/90.
[8] Şûrâ, 42/38
[9] Âl- İmrân, 3/159
[10] Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 1377/1958, y.y., s. 100, 101, 141, 142; Abdülvehhâb Hallâf, İlmu Usûli’l-Fıkh, Terc. Hüseyin Atay, Ankara, 1973, s.176
[11] Nahl, 16/91.
[12] Enbiya, 21/30; Maurice Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat İncil ve Kur’an, Terc, Mehmet Ali Sönmez, Konya 1979, s. 297.
[13] Ra’d, 13/3.
[14] Zâriyât, 51/49.
[15] Yâsin, 36/36.
[16] Hicr, 15/22.
[17] Kasas, 21/30.
[18] Yâsin, 36/38.
[19] bk. H. Basri Çantay, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, 3. baskı, İstanbul 1959, II, 784, dipnot, 46.
[20] bk, Sâd, 38/35, 36; Sebe’, 34/12.
[21] 158. bk. Neml, 27/39, 40.
[22] bk. Hadîd, 57/25.
[23] Rûm, 30/2-3.
[24] Zürkanî, Menâhilü’l-İrfan fî Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır ts., II, 369; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 3795-3799
[2] A. İbn Hanbel, Müsned, III, 318, 366.
[3] Mücâdele, 58/1-4.
[4] Mâide, 5/89.
[5] Nisâ, 4/92.
[6] Nisâ, 4/58
[7] Nahl, 16/90.
[8] Şûrâ, 42/38
[9] Âl- İmrân, 3/159
[10] Muhammed Ebû Zehra, Usûlü’l-Fıkh, 1377/1958, y.y., s. 100, 101, 141, 142; Abdülvehhâb Hallâf, İlmu Usûli’l-Fıkh, Terc. Hüseyin Atay, Ankara, 1973, s.176
[11] Nahl, 16/91.
[12] Enbiya, 21/30; Maurice Bucaille, Müsbet İlim Yönünden Tevrat İncil ve Kur’an, Terc, Mehmet Ali Sönmez, Konya 1979, s. 297.
[13] Ra’d, 13/3.
[14] Zâriyât, 51/49.
[15] Yâsin, 36/36.
[16] Hicr, 15/22.
[17] Kasas, 21/30.
[18] Yâsin, 36/38.
[19] bk. H. Basri Çantay, Kur’an-ı Hakim ve Meal-i Kerim, 3. baskı, İstanbul 1959, II, 784, dipnot, 46.
[20] bk, Sâd, 38/35, 36; Sebe’, 34/12.
[21] 158. bk. Neml, 27/39, 40.
[22] bk. Hadîd, 57/25.
[23] Rûm, 30/2-3.
[24] Zürkanî, Menâhilü’l-İrfan fî Ulûmi’l-Kur’ân, Mısır ts., II, 369; Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, VI, 3795-3799
Kur'an-ı Kerim'in Muhtevası
Kur'ân-ı Kerim'in muhtevasının eşsiz bir zenginlikte olduğu, hemen hemen bütün âlimler tarafından ifade edilmiştir[1]. Süyûtî (ö. 911/1505) "Kur'ân'dan isitinbat edilen ilimler" bölümünün başında bu fikirde olan müelliflerin görüşlerine[2] yer verir. Onlar "Sana bu kutlu Kitabı indirdik ki her şeyi açıklasın."[3] âyeti ve "Kur'ân'da, sizden önce yaşamış olanların durumları, sizden sonra gelecek olanların haberleri ve aranızdaki meselelerin hükümleri mevcuttur. (...) Bir de onun bedî' mânâları tükenmez."[4] hadisi gibi nasları buna delil getirirler. Rağıb el-İsfehanî (ö. 502/1108 ) "Bu Kitabın mu'cizevî yönlerinden biri de, küçük hacmine rağmen, beşer akıllarının saymaktan âciz oldukları derecede, pek çok mânâyı ihtiva etmesidir."[5] diyerek bu görüşü en özlü bir şekilde dile getirmiştir.
İlk asırlardan beri Ali İbn İsa, Taberî, Rağıb el-İsfehanî, Gazzalî ve Fahreddin Razî gibi âlimlerimiz Kur'ân'ın kapsadığı ilimleri ana bölümler hâlinde tasnif etmişlerdir. Bu tasniflerin çoğunu naklettikten sonra Süyûtî de, onlara göre daha uzun olan tasnifini arz eder[6]. Çağdaş dönemde de Muhammed Hudarî[7], M. Fuad Abdulbakî[8], Muhammed Ebû Zehra[9] gibi Müslümanların yanında, Hirschfeld, Jules La Beaume[10] gibi müsteşrikler de farklı tasnifler öne sürmüşlerdir. Bu dönemde hazırlanan çeşitli konu fihristleri de mevzuumuzla ilgili olarak değerlendirilmelidir. Bu statik fihristlerin yanında, tabir caiz ise, dinamik ve konuların birbiri ile kombine edilebildiği orijinal bir fihristi de anmamız gerekir[11]. Daha yakın zamanda, Kur'ân'daki konulardan istifadeyi daha da kolaylaştıran Mürşid gibi bilgisayar programları memnuniyetle zikredeceğimiz çalışmalar arasındadır.
Bu tasnifler arasında, Kur'ân'ın muhtevası hakkında toplu bir fikir verme bakımından, kanaatimizce en uygun olanı, Şah Veliyyullah Dihlevi'nin (ö. 1176/1764) şu tasnifidir: Ona göre, Kur'ân'ın kapsadığı ilimler, şu beş nev'in dışına çıkmaz:
1- Ahkâm ilmi.
2- Cedel ilmi.
3- Allah'ın nimetlerini bildiren ilim.
4- Eyyamullah, kıssalar ilmi (Allah nezdinde önemli olan tarihî hâdiseler).
5- Ölüm ve ölüm sonrası âhiret hâllerini bildiren ilim[12]. Hiç unutmamak gerekir ki Kur'ân'ın bütün konularının etrafında döndüğü merkez, kendi iradesiyle yaratılmayan insanın, kendi akıl ve iradesiyle Allah'a kulluk etmesidir[13].
Gelecek kısımda, bu tasniften hareket ederek, Kur'ân-ı Kerim'in muhtevası hakkında nisbeten etraflı bilgi sunmaya çalışacağız.
I- Ahkâm çeşitli kısımlara ayrılabilir:
1- Akaide dair esaslar (Kâinatın Yaratıcısının varlığı ve birliği, esma ve sıfatları, O'nun çeşitli görevlerde çalıştırdığı melekler, O'nun buyruklarını getiren peygamberler, O'nun vahyettiği kitaplar, nübüvvet, bütün kâinatta O'nun hükmünün ve takdirinin yürüdüğünü bildiren kaza ve kader inancı, dünya hayatının hasılatının ortaya çıkacağı ebedî âhiret inancına dair âyetler).
2- İbadet ahkâmı (İnsanların Allah'a olan tâzim ve şükürlerini ifade edecek, onların ruhlarını arındıracak, topluma karşı görevlerini düzene koyacak, toplum hayatını sağlamlaştıracak ibadetler) ezcümle: Namaz (hikmet ve gayesi, vakitleri, nevileri ve rükünleri), zekât ve sadakalar, oruç, hac, Kâbe, kurban, dua, niyaz, zikir, takva, tevekkül ilh...)
Gıybet, nemime, başkalarını alaya alma, fitne, öfke, çekişme, yalan, iftira, bozgunculuk, haset, kibir, tecavüz, hayasızlık, kin, bencillik, riyakârlık, zulüm, cimrilik, hilekârlık, korkaklık, israf, aldatma, ucüb (kendini beğenme), suizan gibi bir çok kötü ahlâkın zararlarını bildirip yasaklar.
4- Toplumu düzeltmeye yönelik hükümler. İnsanların eşitliğini bildirip ırk üstünlüğünü yasaklayan, toplum hayatını düzenleyen ve adam öldürme, zina, livata, rüşvet, sarhoşluk, kumar, hırsızlık, taassup, fitne, hıyanet, riba gibi topluma ve fertlere zarar veren kötülükleri yasaklayarak içtimâî bünyeyi sağlamlaştıran hükümler.
Bazı siyasi, hukuki ve idari işleri düzenlemeye matuf, ahkâm ve muamelâtta adalet ve fazilet esaslarını, sözleşmelere riayet, aldatma ve hıyanetten, zulümden, tarafgirlikten sakındırmaya yönelen hükümler.
5- İktisadi ve mali düzenlemeler. İsrafı önleme, malı zayi etmekten sakındırma, tutumlu olmayı teşvik, insanın şahsi ve toplumsal haklarını eda edecek şekilde harcamaya yönelten talimatlar. Miras, ticaret, şirket (ortaklık), vakıf, akitler, rehin, noterlik, borçlanma, vasiyyete dair hükümler.
6- Aileyi himaye, kadın ve erkek münasebetlerini, evlenilmesi caiz olan ve olmayan insanlar, birden fazla kadınla nikâh, hıtbe (nişanlanma), mehir, boşanma bedeli, muhalâ'a gibi evlenme ve boşanma meselelerini, çocukların haklarını, emzirme, hidane, yetim hakları gibi meselelere dair hükümler.
7- Savaş hukukunu düzenleyen esaslar. Cihad, barışı tercih etme, harp olacaksa onu insanların hayrına olarak düzenleme, ahitlere riayet ve merhamet esaslarına göre düzenleme.
8- Köle hakları, kölelikle mücadele, mevcut köleleri (azad etmeye büyük mükâfat vaad ederek teşvik, mükâtebe kurumunu yürürlüğe koyma, ayrıca adam öldürme, oruç, yemin, zıhar keffaretlerinde köle azadını şart koşmak gibi) çeşitli yollarla köleliği ortadan kaldırmaya yönelen düzenlemeler.
9- Akılları ve fikirleri hürriyete kavuşturma, baskıyı, zorlamayı ve işkenceyi ve istibdadı yasaklama.
II- Cedel ilmi.
Yani Allah hakkında çeşitli bâtıl inançlara zahip olan belli başlı dinî gruplarla yani müşrikler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve münafıklarla olan mücadeleleri ihtiva eder. Kur'ân bazen bâtıl inanca değinir ve bozukluğunu bildirmekle yetinir. Bazen da kafirlerin ve müşriklerin, bâtıl grupların içine düştükleri şüpheleri nakledip onlara karşı cevaplar verir, şüphelerini delillerle çürütür. Tevhid, şirk, dini tahrif meselelerine girer, risaleti ve haşri inkâr edenlerin iddialarına cevaplar verir. Yahudilerin Tevrat'ı tahrif ettiklerini, bazı âyetleri gizlediklerini, onda olmayan şeyleri ilâve ettiklerini, dinî hükümleri infaz etmekte kusurlarını, Hz. Musa (aleyhisselâm) başta olarak peygamberlerine isyanlarını, milliyetlerinde taassup gösterdiklerini, Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) risaletini inkârlarını, Allah'a karşı nankörlüklerini, cimrilik, hırs, riya gibi bir çok düşük ahlâklarını ortaya koyup onları ıslah-ı nefs etmeye teşvik eder.
Hıristiyanların, Hz. İsa'nın (aleyhisselâm) tabiatı hakkındaki ihtilâfları, bu konudaki sapmaları, Rab, Baba, Oğul, tecelli, ittihad, Allah'ın evlâtları gibi bazı tabirleri yanlış kullanmaları, ruhbanlık, ruhbanları kutsallaştırma, İncil'i yanlış yorumlamaları, Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) geleceğine dair müjdeleri inkâr etmeleri gibi konulara değinilir.
Münafıklığın itikadî ve amelî çeşitlerine işaret eder, münafıkların vasıflarını bildiren âyetlerden, Müslümanların her dönemde istifade etmeleri gerektiğine dikkat çekmeler, münafıkların iman ile küfür arasındaki bocalamaları, aslında kendi kendilerini aldatmaları, riya ederek zahiren güzel sözler söylemeleri, görevden kaçmaya çalışmaları, riya, gösteriş ve kendini beğenmişlikleri, menfaatlerine aşırı düşkünlükleri, korkaklıkları ve döneklikleri, sözlerinde durmayışları, mü'minler arasında bozgunculuk yapıp fitne ve tefrika çıkarmaya çalışmaları, âhirette onları bekleyen büyük ziyanı anlatır.
III- Allah Teâlâ'yı ve O'nun nimetlerini tanıtan kısım
Allah'ın isim ve sıfatlarını, fiillerini, bu cümleden olarak O'nun varlığını, birliğini, kudretini, ilmini, iradesini, takdirini, hakimiyetini beşeriyetin genel seviyesine hitap edecek bir sadelikle anlatma, göklerin ve yerin yaratılışında Allah Teâlâ'nın ilim, kudret ve rahmetine dair deliller, onların ihtiva ettiği mu'cizevî eserler, Allah'ın emirlerini icra etmede çalıştırdığı melekler, ilâhi iradeye isyan eden ve insanı saptırmayı başlıca iş edinen İblis ve onun tabileri olan cinler, Allah'ın insanlığa vahyettiği talimatları ihtiva eden Kur'ân ile daha önce vahyedilmiş olan kutsal kitaplar, Kur'ân'ın sıfatları, işlevleri. ilâhi vahye mazhar olan ve Allah'ın dinini insanlara tebliğ eden peygamberlerin gönderilmelerine dair âyetler.
IV- Allah'ın insanlık tarihine müdahaleleri
Kur'ân'ın nüzûl çağındaki Arapların tafsilâtlı bilmeseler de ismen bilip az çok haberdar oldukları Hûd, Salih ve Şuayb, İbrahim, İsmail (aleyhimüsselâm) gibi peygamberler ile ancak isimlerini duydukları Âdem, Nuh, İdris, Lût, İshak, Ya'kub, Eyyub, Yunus, Lukman, Zülkarneyn, Musa, Harun, Davud, İlyas, Elyasa', Zülkifl, Süleyman, Zekeriyya, Yahya, Meryem, İsa (aleyhimüsselâm). Allah'ın mü'minlere olan nimetleri ve yardımları ile isyankârlara verdiği cezalar, Firavun, İsrailoğullarının dinî ve ahlakî tutumları, Ashab-ı Kehf, Ashab-ı Uhdûd, Âl-i İmran ,Ye'cüc ve Me'cüc, Ashab-ı fil, Rumlar vs.
Hz. Muhammed'in (sallalahu aleyhi ve sellem) risaletinin mahiyeti, Allah'ın onun risaletini te'yid etmesi, onun şahsiyeti, bazı hususiyetleri, Mekke'de dini tebliğ gayretleri, İsra ve Mi'racı, hicreti, Medine dönemindeki tebliğ ve cihad faaliyetleri (Bedir, Uhud, Ahzab, Huneyn, Tebûk gazveleri), Mekke'yi fethetmesi ve dinin kemale ermesi.
V- Ölüm ve ölümden sonraki safhalar
Ölüm gerçeği, ölümün zorlukları, kabir azabı, kıyametin dehşetleri, ölümden sonraki dirilme, mahşerde hüküm için toplanma, hesap verme zorlukları, âhiretteki pişmanlıklar veya mü'minlerin nail olacakları mükâfatlar, Cehennem'in korkunç sıfatları, Cennet'in güzellikleri ve nimetleri, ceza ve sevap diyarlarının ebediliğini anlatan âyetler.
Hulasa, Kur'ân, insanları ıslah etmek için, Allah'ın gönderdiği düsturdur[14]. Dünyanın şeklini, tarihin akışını değiştirmiştir[15]. Maksadı, üslûbu ve mânâsı ile olduğu gibi, muhtevasının sınırsız zenginliği ile de mu'cizdir. Kur'ân; dinî, tarihî, sosyolojik, psikolojik, kültürel, ahlâkî, felsefî çok konulara değinir. Fakat diğer kitaplardan farklı olarak, ele alacağı konuları, liste hâlinde vermez ve konu esasına göre bölümlere ayırmaz. O, bazı okuyucuların tahmin ettiği tarzda bir din kitabı da değildir. Okuyucu, peşin hükümden ve beklentiden uzak olarak, ilâhi kitap karşısında olduğunu bilmeli, zihnini kalıplaşmış kavramlardan kurtarıp, Kur'ân'ın, diğer bütün kitaplardan farklı, eşsiz bir hitap olduğunu düşünüp onu anlamaya yönelmelidir[16]. Kur'ân okuyan, şu üç unsuru, yani onun mahiyetini, merkezî fikrini ve gayesini, bir an bile gözden uzak tutmaksızın ondan istifadeye çalışmalıdır.
Kur'ân'ın esas konusu, insan ve kaderidir. İnsanlığa hidayet rehberi olması itibariyle de, başta ulûhiyyeti tanıtmaktan sonra, insanla ilgili hemen her şeyden bahseder. Muhatap, mezkûr üç esası hatırında tutarsa, konuların sıralanmasında bir tuhaflık bulmaz. Nitekim gökyüzündeki yıldızlar ilk bakışta rastgele serpilmiş zannedilse de, o milyonlarca yıldızdan her birini tam yerinde olduğu, astronomi bilginlerince pek iyi bilinmektedir[17].
Kur'ân dünyanın en çok okunan kitabıdır. Müslüman, ondan bazı kısımları namazda okumakla kalmaz, hayatı boyunca da onu hatmeder ve üzerinde tefekkür eder. Brahmanların, Mecusîlerin, Musevî ve Hıristiyanların kutsal kitaplarının böylesine yoğun bir kullanılışı yoktur[18]. Müslümanlar, onda değişmez kaideleri, ibadetleri ve duaları, içtimâî hayatı düzenleyen esasları, kanunları ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacak hükümleri bulmuşlardır. Bir kaç mazlumdan ibaret ilk İslâm cemaati gibi, Atlas Okyanusundan Pasifik Okyanusuna kadar hükmettiği zamandaki ümmeti de tatmin etmiştir[19]. Kur'ân, muhtevasının zenginliği yönünden mukaddes bir haritadır. Sayılamayacak kadar çok konuyu sarahat veya işaretleriyle ihtiva eder. "Vahyedilmiş cümle, bir sinyaller dizisidir. Okuyucu, sözcüklerin mânevî geometrisine daldıkça, onları anlayıp kavradıkça, o simgelerden kıvılcımlar fışkırır. Sözcükler, bitmez tükenmez bir öğreti için işaret noktalarıdır. Üstü kapalı anlam, her şeydir. Harfi harfine anlamın kapalılıkları, muhtevanın zenginliğine işarettir"[20]. Aynı zamanda Kur'ân, lüzum görülen meselelerde ihtiyaç nisbetinde açıklamalarda bulunmuştur. Lüzumlu olmayan yerlerde veya zihinlerin hazırlıklı olmadığı konularda veyahut zamanın kabiliyeti olmayan noktalarda, bir fezleke ile icmal etmiştir. Yani esasları vazetmiş, fakat o esaslardan alınacak hükümleri veya esaslara bina edilecek füruatı akıllara havale etmiştir. Gerçekten, şunu unutmamalıdır ki Kur'ân'da ayrıntılara nadiren girilip, ekseriya temel prensipler vurgulanır. Zira, onları açıklayacak ve uygulamalarıyla örnek olacak bir Peygamber ile birlikte olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber'in (sallalahu aleyhi ve sellem) Sünneti ile beraber ele alınmak suretiyle, Kur'ân eksiksiz bir hayat düsturu olur. Böyle bir şeriatın ihtiva ettiği ilimlerin üçte biri bile, ilimlerin çok ilerlediği bu modern dönemde, en medenî yerlerde, en zeki bir insanda bile bulunamaz. Dolayısıyla, vicdanında insaf bulunan zat, bu şeriatın hakikatinin bütün zamanlarda, hele hele eski zamanda, beşer takatinden hariç bir hakikat olduğunu tasdik etmekten başka çare bulamaz[21].
Kur'ân bu konulardan, Arap Dili ve kültürünü vasıta edinerek bahseder. Fakat sırf bundan ötürü, onun evrensel hitabının tarihsel olduğu iddia edilemez. Dünyada özel durumlara ve müşahhas örneklere başvurmaksızın, her şeyi mücerret plânda ele alan ne bir din, ne bir felsefe ve ne de bir nizam olamaz. Faraza, böyle bir anlatım olsa bile, böyle bir nizam kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm olur[22]. Diğer taraftan, bütün insanlığa yönelik evrensel bir dinin, uluslararası bir seviyeden işe başlaması yararlı ve gerekli değildir. Bilâkis, tebliğ, doğduğu yerden işe başlamalı, istenilen modeli orada gerçekleştirdikten sonra, onlar vasıtasıyla öbür milletlere ulaşmalıdır. Tarihseli evrenselden ayıran ölçü şudur: Yerel sistem, diğer milletlere karşı üstünlük ileri sürer ve bazı özellikleri sebebiyle öteki milletlere ve zamanlara uygulanamazsa, işte o takdirde yerel olur. Böyle olmadıkça, onun evrensel olduğunun kabul edilmesi gerekir.
KAYNAK
1- Süyuti, el-İtkan, 2/126; M. Ebû Zehra, el-Mu'cizetü'l-Kübra, paragraf: 155.
2- Süyuti, el-Itkan, 2/126.
3- Nahl 16, 89.
4- İmam Ahmed, Müsned, 1/91; Darimi, Sünen, Fedailu'l-Kur'ân, 1.
5- Suyûtî, el-İtkan, 2/128.
6- Suyûtî, el-İtkan, 2/129.
7- Muhammed el-Hudarî, Tarihu Teşrî'i'l-İslâmî, Daru'l-Fikr, 1387/1967, s. 29-30; O. Keskioğlu, Kur'ân-ı Kerim Bilgileri, s. 248.
8- M. Fuad Abdülbakî, Tafsîlu Âyâti'l-Kur'âni'l-Hakim.
9- M. Ebû Zehra, el-Mu'cizetu'l-Kübrâ:el-Kur'ân, paragraf: 155-233.
10- Le Koran Analyse, Paris 1878.
11- L'Analyse Conceptuelle du Coran, (H. Laoste 'un danışmanlığında M. Allarde ve üç mesai arkadaşı tarafından, bilgisayar teknolojisinin başlangıç döneminde, Kur'ân'da belirledikleri 550 ana konu itibariyle hazırlanmış perforee kartlar üzerine çıkartılmıştır), Paris 1964.
12- ed-Dihlevî, el-Fevzü'l-Kebîr fî Usûli't-Tefsir, (Trc. Selman ed-Nedevi) Kahire 1984, Daru's-Sahve, s. 29-30.
13- M. Said Ramazan el-Bûtî, Min Revai'i'l-Kur'ân, Dimaşk 1970, Mektebetü'l-Farabî, s. 156.
14- O. Keskioğlu, Kur'ân-ı Kerim Bilgileri, Ankara 1987, s. 249).
15- Filip di Trazi, el-Kur'ân, Mecmai'l-İlmi'l-Arabî (ROAD), 19 (1944), s. 417.
16- Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul, İnsan Yay., İstanbul 1996, 1/16.
17- S. Nursî, Sözler, Istanbul, Sinan Mat., 1958, s. 144.
18- M. Hamidullah, Kur'ân-ı Kerim Tarihi (Çev. Salih Tuğ), İstanbul, s. 23.
19- M. Hamidullah, a.g.e., s. 26.
20- M. Hamidullah, a.g.e., s. 76.
21- S. Nursi, İşaratu'l-İ'caz, (Trc. A. Nursi), Ankara, 1978, s. 126.
22- Mevdudi, Tefhimu'l-Kur'ân, 1/32.
2- Süyuti, el-Itkan, 2/126.
3- Nahl 16, 89.
4- İmam Ahmed, Müsned, 1/91; Darimi, Sünen, Fedailu'l-Kur'ân, 1.
5- Suyûtî, el-İtkan, 2/128.
6- Suyûtî, el-İtkan, 2/129.
7- Muhammed el-Hudarî, Tarihu Teşrî'i'l-İslâmî, Daru'l-Fikr, 1387/1967, s. 29-30; O. Keskioğlu, Kur'ân-ı Kerim Bilgileri, s. 248.
8- M. Fuad Abdülbakî, Tafsîlu Âyâti'l-Kur'âni'l-Hakim.
9- M. Ebû Zehra, el-Mu'cizetu'l-Kübrâ:el-Kur'ân, paragraf: 155-233.
10- Le Koran Analyse, Paris 1878.
11- L'Analyse Conceptuelle du Coran, (H. Laoste 'un danışmanlığında M. Allarde ve üç mesai arkadaşı tarafından, bilgisayar teknolojisinin başlangıç döneminde, Kur'ân'da belirledikleri 550 ana konu itibariyle hazırlanmış perforee kartlar üzerine çıkartılmıştır), Paris 1964.
12- ed-Dihlevî, el-Fevzü'l-Kebîr fî Usûli't-Tefsir, (Trc. Selman ed-Nedevi) Kahire 1984, Daru's-Sahve, s. 29-30.
13- M. Said Ramazan el-Bûtî, Min Revai'i'l-Kur'ân, Dimaşk 1970, Mektebetü'l-Farabî, s. 156.
14- O. Keskioğlu, Kur'ân-ı Kerim Bilgileri, Ankara 1987, s. 249).
15- Filip di Trazi, el-Kur'ân, Mecmai'l-İlmi'l-Arabî (ROAD), 19 (1944), s. 417.
16- Mevdudî, Tefhimu'l-Kur'ân, İstanbul, İnsan Yay., İstanbul 1996, 1/16.
17- S. Nursî, Sözler, Istanbul, Sinan Mat., 1958, s. 144.
18- M. Hamidullah, Kur'ân-ı Kerim Tarihi (Çev. Salih Tuğ), İstanbul, s. 23.
19- M. Hamidullah, a.g.e., s. 26.
20- M. Hamidullah, a.g.e., s. 76.
21- S. Nursi, İşaratu'l-İ'caz, (Trc. A. Nursi), Ankara, 1978, s. 126.
22- Mevdudi, Tefhimu'l-Kur'ân, 1/32.