Kültürü Oluşturan Öğeler ,Kültürü Oluşturan Öğeler nedir,

ceylannur

Yeni Üyemiz
<A href="http://img560.imageshack.us/my.php?image=6967.jpg" rel=nofollow target=_blank>


Kültür, toplumdan topluma, milletten millete değişen davranış ve yaşayış biçimlerinin ve dünya görüşlerinin ortaya koyduğu maddî ve manevî ürünler olduğuna göre, bu ürünleri oluşturan öğeler de çok yönlü ve çeşitlidir. Söz gelişi bir toplumun yazılı olmayan hukuk kavramları demek olan örf ve adetleri ile bunları yazılı bir esasa bağlayan hukuk sistemi kültürün vazgeçilmez öğeleridir. Nitekim, Türk örf ve adetlerindeki sosyal yardımlaşma biçimleri ve konukseverlik anlayışı ile sözlü geleneğe bağlı olan halk bilgisi (folklor), iyiyi kötüyü birbirinden ayıran vicdanî değerlendirmelerde yol gösterici olan ahlak anlayışı kendine özgü özellikler taşır.
Kişisel tutum ve davranışlardan başlayarak aile yapısını ve toplum ilişkilerini düzenleyen; hatta devlet anlayışının özellik ve ayrıntılarına kadar uzanan dünya görüşü de kültürün başlıca öğeleri arasındadır. Yine, Türk toplumunda aile fertleri arasındaki sıkı bağlılık, aile yapısına verilen büyük değer, devletin insan saadetinin kaynağı olarak görülmesi ve dolayısıyla devlet ve devlet otoritesine karşı saygı ve bağlılığın bir fazilet olarak kabulü, Türk dünya görüşünün özelliğidir.

İnsanoğlunun manevî bir tatmin aracı, kişiliğinin geliştirilmesinde ve ahlaki değerlendirmelerinde bir dayanak, bir ölçü vazifesi gören din de kültürün içinde yer alan bir sosyal kurumdur. Kişinin kendi kendisiyle ve çevresi ile uyumlu bir yaşayış sürdürmesini sağlayan inanç ve ibadetler bütünüdür. Çeşitli olaylar karşısında bunalan ve kendisini yönlendirmede ruhuna manevî bir sığınak arayan insanoğlu dine ve Tanrı'ya bağlanmıştır.

İnsanlığın kendi kendini ifade edebilmesi ve dünyayı bir zevk ve duygu süzgecinden geçirerek yorumlayabilmesi demek olan çeşitli san'at dallan da kültürün öğeleri arasındadır. El sanatlarından başlayarak, mimarî, resim, heykel gibi sanat ürünleri, minyatür, hat, gibi süsleme ve yazı sanatları; sese dayanan musikî, söze dayanan edebiyat hep bu çerçeve içine irer. Kültüre, bir milletin bilim alanındaki verilerinden felsefe ve ekonomiye kadar uzanan daha pek çok verilerini katabiliriz. Yazıya geçen her eser kültüre dahildir. Ne var ki, çok etkili ve sürekli bir kültür aracı olması bakımından edebiyatın öteki kültür eserleri arasında ayrıcalıklı bir yeri vardır. Duygu ve düşünceyi geliştiren ve şekillendiren elbette dildir. Ancak, dili geliştiren, yaygınlaştıran, zenginleştiren ve bir san'at eserine dönüştürerek daha etkili kılan vasıta da şüphesiz edebiyattır.

Kültürün zaman içindeki siyasî ve sosyal akışım ve sürekliliğin; sağlayan tarih de kültürün temel unsurlarından biridir. Denebilir ki, bir milletin tarihi, onun bütün kültür varlıklarının aksiyon haline gelmiş ifadesidir. İnsanlığın gelişmesi, kendi geçmişleri ve gelecekleri ile ilgilenmeleri ile başlamıştır. Bu bakımdan, tarih, toplumun zaman içindeki gelişme yönünü belirleyen, insanın kendi toplumu ile diyalog kurmasını ve bütünleşmesini sağlayan, ondaki toplum bilincini canlı tutan bir kültür hazinesidir.
Yukarıdan beri saydığımız kültür öğeleri arasında dil'in apayrı ve pek müstesna bir yeri vardır. Fakat konumuz gereği ayrı bir bölüm halinde ele alacağımız dil-kültür ilişkisine geçmeden önce, kültür ile ilgili diğer bir iki noktaya daha işaret etmek gerekiyor.
Yukarda özet halinde vermeğe çalıştığımız öğelerin ve bunlardaki kültür değerlerinin birleşimi, toplumda öyle bir sosyal ruh ve o sosyal yapıyı etkileyen öyle bir öz oluşturur ki, o öz, bir milletin her türlü davranışında ortaya çıkar ve kendini belli eder. Sırasında bir askerî savunmada ve bir harbin kazanılmasında bile bu ruh hakim olur. Nitekim, Ziya Gökalp'in de üzerinde durduğu gibi, Türk ordusunun İstiklal Savaşı'ndaki başarıları, öteki önemli etkenler yanında, özellikle, ordumuzun devlet ve millet varlığına büyük değer veren inanç ve felsefesi ile ilgilidir. J. Rostand adlı Fransız filozofunun "Bir komutan için karşısındaki düşman ordusunun ne kadar askeri, ne kadar silah ve mühimmatı olduğunu bilmek çok yararlıdır. Ancak, onun için bundan çok daha yararlı olan bir şey vardır ki, o da karşısındaki ordunun felsefesini bilmektir" sözleri bu gerçeği ve kültürün sosyal hakimiyetin; dile getiren yerinde bir tespittir.
Alman filozofu Erich Rothacker'e göre, tarih ancak devletlerin varlığı ile meydana elir. Devletler büyük sosyal organizasyonlardır. Fakat, asıl olan devletlerden çok milletlerdir. Çünkü devletlerin temelinde milletler vardır. Devlete şekil veren güç millettir. Devletler, milletlerin kendilerini korumak, yaşatmak ve yükseltmek için kurdukları sosyal organizasyonlardır. Tarihin akışı içinde, zaman zaman devletlerin yıkıldığı görülmüştür. Ancak, şurası da açık bir gerçektir ki, eğer devleti meydana getiren millet yaşama gücüne sahipse, yıkılan devletin yerine bir yenisin; kurabilmektedir. Tarihte Türk milleti bunun birçok örneğini vermiştir. Siyasî varlığını kaybederek çöken Osmanlı Devleti'nin yerine, en ağır, şartlar altında mücadele vere vere yepyeni bir Türkiye Cumhuriyetinin kurulabilmiş olması, millet varlığında devam edegelen bu yasama güç ve azminin eseridir. Görülüyor ki, bir devleti var eden ve yaşatan temel varlık millettir. Ancak, bir milleti yaşatan, ona dinamizm ve ruh veren temel güç de kültürdür. Bu bakımdan, milletlerin devlet varlıklarını devam ettirerek sürekli bir gelişme temposu ile yol alabilmeleri, kültürlerine verecekleri değer ve ilgi ile orantılıdır. Bunun için de her millet kendi, kültürü ile yakından ilgilenmek, bunu beslemek ve geliştirmek durumundadır. Bu tarihî ve sosyal gerçek, Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür" sözleriyle veciz bir şekilde dile getirilmiştir.


Alıntı
 
Üst Alt