Kötülük yapmayı düşünmek mesuliyet gerektirir mi?

ceylannur

Yeni Üyemiz
Kötülük yapmayı düşünmek mesuliyet gerektirir mi?
Cenab-ı Hakkın insanlar üzerindeki rahmet tecellileri çeşitlidir. İster iyilik, ister kötülük olsun insanların yaptıklarına rahmeti ile karşılık verir. Kur’an-ı Kerimde bir kimsenin iyilik yapmasına on kat sevap verileceği, kötülük yapmasına da misli kadar günah yazılacağının beyan buyurulması bu sonsuz rahmetin bir tecellisidir.

Resul-i Ekrem (a.s.m.) bir hadis-i şerifte bu hususu açıklamaktadır. “Allah iyiliklerin ve fenalıkların yazılmasını emretti” buyurduktan sonra şöyle devam etmektedir:
“Bir kimse bir iyilik yapmaya niyetlenir de yapamazsa, Allah kendi katında o kimse için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer hem niyetlenir, hem de o iyiliği yaparsa on iyilik sevabı yazar ve bu sevabı yedi yüze ve daha fazlasına kadar çıkarır. Ve eğer fenalık yapmaya niyetlenir de sonra vazgeçerse, Allah onun için tam bir iyilik sevabı yazar. Eğer kötü işe hem niyetlenir, hem de onu yaparsa, Allah o kimse için bir günah yazar.”(1)

Hadis-i şerifin izahında Allah’ın rahmetine, fazlına dikkati çeken Sahih-i Buhari Şarihi Ayni, “azm”le “niyet” etmek arasındaki farka da temas etmektedir. Bir kimse kötülük yapmayı niyet eder de yapmazsa mes’ul olmadığı gibi Cenab-ı Hakkın fazlından bir sevap kazanır. Fakat azmetmek ayrıdır. Azm bir kötülüğü yapmak hususunda kendi iç aleminde kalben ve fikren karar vermektir. İnsanın kötülük yapmaya karar vermesi bazı alimlere göre mes’uliyet gerektirir.(2)

Aynı şekilde iyiliğe niyet etmek sevabı kazandırdığı gibi, azmetmek de daha fazla sevabı kazandırır. Demek burada ister azm, ister niyet olsun, hep iyiden ve güzelden yana olmak her zaman menfaatimizedir.

İnsanın hayaline gelen kötü şeylerden insan mes’ul değildir. İnsan kötü hayalleri adet haline getirmemeli, kendi arzu ve isteğiyle o hayallere girmemelidir. Birisini dövmeyi düşünmek, bir gayri meşru fiili yapmayı düşünmek de bu kısma girer. Sorumluluk gerektirmez. Ancak kardeşlik ve sevgi gibi güzel düşüncelerimize zarar verebilir.

İnsan manevi ve hayırlı şeylerde karar vermese de yine sevaba mazhar olur. Çünkü güzel ve hayırlı şeyler nurludur. Cenab-ı Hakkın lütfuyla, insanın onları kendi aleminden geçirmesi dahi sevaba ve hayra vesile olur. Bir hadis-i şerifte mü’minin niyeti amelinden hayırlı olduğunu işaret edilmesi bu hakikatı ifade etmektedir.(3) Çünkü Cenab-ı Hakkın insanın ibadetine ve iyiliklerine ihtiyacı yoktur. İnsanın halis niyetini ibadet etmiş gibi kabul eder.

Resul-i Ekrem (a.s.m.) bir hadis-i şerifte bu hususu şöyle beyan eder:
“Geceleyin kalkıp nafile namaz kılmak niyeti ile yatağına giren ve sabah namazı zamanına kadar uyuya kalan kimse için niyet ettiği namazın sevabı yazılır ve onun uykusu, Rabbi tarafından kendisine verilen bağış olur”(4)

Aslında bu ilahi fazl ve rahmet mü’minleri daima şevk ve gayrete getirmelidir. Bütün hayatı ibadet haline getirebilecek bir noktayı dikkatten uzak tutmamak gerekir.

Bediüzzaman niyet hakkında şu mühim açıklamayı yapmaktadır. “Niyet öyle bir hasiyete maliktir ki, adetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acip bir iksir [ilaç> ve bir mayadır. Ve keza niyet ölü ve meyyit olan haletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur". (5)

O halde mü’minler hayal ve niyet gibi bütün duygularını ebedi hayatın kazanmasına faydası olacak şeylerde harcamalıdırlar. Hayal gibi güzel bir duyguyu basit ve adi şeylerde değil de ulvi ve manevi şeylerde harcamak en uygunudur.

1) Buhari, Rikak:31,
2) Umdetu'l-Kari, 23:80,
3) Keşfu'l-Hafâ, 2:324,
4) İbni Mace, İkame: 177,
5) Mesnevi-i Nuriye, s65

Kaynak: Mehmed Paksu Çağın Getirdiği Sorular
 
Üst Alt