KEVSER SURESİ OKUNUŞU VE MEALİ
Kevser Sûresi Hakkında
Kevser sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 3 âyettir. Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa sûresidir. İsmini birinci âyette geçen ve genel olarak “çok iyilik, çok nimet” mânasına gelen اَلْكَوْثَرُ (kevser) kelimesinden alır. Sûre اِنَّاۤ اَعْطَيْنَا (İnnâ a‘taynâ) ve اَلنَّحْرُ (Nahr) isimleriyle de anılır. Mushaf tertîbine göre 108, iniş sırasına göre 15. sûredir.
Kevser Sûresi Konusu
Allah Teâlâ’nın, Resûl-i Ekremi’ne ihsan ettiği nimetleri, lütfettiği feyiz ve bereketi, onun beşeriyetin gönlünde nâil olduğu şeref ve saltanatı beyân eder. Resûlullah (s.a.s.)’e uzanan dilleri susturup, onları ebedî bir ebterliğe mahkûm kılar.
Bir kısım inkârcılar, insanlığa en büyük rahmet tecellisi olarak gönderilen Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’in kıymetini bilemiyor, ona hakaretler ediyor ve düşmanlık yapıyorlardı. Efendimiz (s.a.s.)’in mübârek gönlünü üzecek uygunsuz, edep dışı sözler sarf ediyorlardı. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, pek sevdiği Rasûlü’nü zaman zaman teselli buyurmuştur. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Doğrusu biz, onların ileri geri söyledikleri kötü sözler yüzünden canının sıkıldığını, göğsünün daraldığını çok iyi biliyoruz. Sen şimdi Rabbini hamd ile tesbih et ve secde edenlerden ol.” (Hicr 15/97-98)
Müşriklerin, Efendimiz (s.a.s.)’e yönelik hakaretlerinden biri de, erkek çocuklarının yaşamaması sebebiyle ona “ebter”, yani “erkek evladı kanalıyla nesli devam etmeyecek olan”, “soyu kesik olan” demeleriydi. Rivayete göre bir defasında Peygamberimiz (s.a.s.)’in ismi zikredilince müşrikler: “Bırakın onu. Onun sonu kesiktir. Onun soyunu devam ettirecek erkek evladı yoktur. Ölünce ismi unutulur, gider. Biz de ondan kurtuluruz” demişlerdi. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Kevser sûresini indirerek Habib-i Edîbi’ni teselli buyurdu. (bk. Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXX, 426-427; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîhu’l-gayb, XXXII, 124)
Kevser Sûresi Nuzül
Mushaftaki sıraya göre yüz sekizinci, iniş sırasına göre on beşinci sûredir. Âdiyât sûresinden sonra Tekâsür sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Medine’de indiğine dair rivayetler de vardır (bk. İbn Âşûr, XXX, 571).