Kervan Bohçaya Sığar mı ?

Ayyüzlüm

Yeni Üyemiz
Kervan Bohçaya Sığar mı ?
Henüz İslam gelmemiş... Hz. Hatice sermaye ortağı olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) an be an gözlemekte, hâline, ahlakına hayran olmaktadır. Şamseferinden dönüşünde evinin damından kervanı seyrederken, Hz. Muhamed’in başı üzerinde gölgelik eden bulutu fark etmekte gecikmez. Karar vermiştir; evlenme teklif edecektir.

Hizmetkarı Naile Hatun’la haber yollar. Hz. Muhammed teklifi kabul edince Mekke ulularının bulunduğu bir söz yemeği yenir. Ardından karşılıklı bohça yollanması ile nişan yapılacaktır.

İşte o günler... Hz. Muhammed biraz tedirgin ve telaş içinde... Hz. Hatice gibi hem madden hem de ahlaken saygın bir hanıma layık bohçayı kendi imkanları ile nasıl hazırlayacaktır? Bunun sıkıntısı ile can dostu, biricik arkadaşı Hz. Ebubekr’in dükkanına uğrar bir öğle vakti. Ticaretle meşgul olan Hz. Ebubekir; kapıdan girer girmez can dostunun yüzüne yansıyan sıkıntıyı fark eder. Zaten gönül bağı olanlar, değil yüz yüze, kilometreler ötesinden dahi sezmektedir birbirlerinin hâlini. Aralarında aşk olanlar için mesafe engel değildir hissetmeye.

Buyur edip yer gösterdikten sonra sorar Hz. Ebubekir:
-Hayrola Ya Muhammed? Anlat hele... Bir sıkıntın var senin!..
Hz. Muhammed (s.a.v.):
-Evet Ya Ebubekir, biliyorsun Hatice ile söz kestik.. Bugün yarın bir de nişan bohçası yollamak lazım.. Hâlimiz malum.. Bir miktar borç verir misin? Hatice’ye bir şeyler almak için!..
Hz. Ebubekir gülümser ve çıraklarına seslenir:
-Soğuk su verin hele!.. Sonra bal şerbeti ikram edin.. Muhammed pek sever bal şerbetini!.. Düşündüğün sıkıldığın şey bu mu Ya Muhammed? Bekleyelim, elbette Rabbimiz bir kolaylık ihsan eder.. Otur biraz, bizim Şam kervanı hele bir dönsün, bakarız çaresine...

Hz. Muhammed ferahlamıştır. Hz. Ebubekir, kervan gelince kumaşlar ve türlü mücevherattan bir bohça nasılsa hazırlayacaktır.
Güneş ikindiden akşam serinliğine doğru ağarken, Mekke öğle uykusundan uyanmış sokaklara can gelmiştir. Dışarıda bir şenlik havası esmeye başlar. Çocuklar bağrışmaktadır: “Kervan geldiii... Kervan geldiii!..”

Ticaretle uğraşan Kureyş için kervanların geliş-gidişi şenlik ve düğündür. Deve çıngırakları ve at kişnemeleri dükkana yaklaşmaktadır. Az sonra Hz. Ebubekri’in kervanbaşı kapıda görünür ve seferle ilgili raporunu arz eder:
-Efendimiz!.. Seferimiz oldukça bereketli geçti. 60 deve dolusu mal, 20 at, 30 işçi ile döndük.. Kervanı çarşıya mı çekelim, yoksa depoya mı?
Hz. Ebubekir:
-Hayır, hayır, hayır!... Ne depoya ne çarşıya!... Kervanı doğruca Hz. Hatice’nin evine çekin.. Bu kervanı Muhammed’imin söz bohçası olarak her şeyi ile ona bağışlıyorum!..
Kapıda duran kervanbaşı bu infak karşısında küçük dilini yutmak üzere iken Hz. Ebubekir devam eder:
-Haa, Unutmadan!.. Doğrudan gitmeyin, Kabe’nin oradan dolaşın!... Davullar çalın, ezgiler söyleyin, şenlikle gidin. Mekke uluları görsünler yetim dedikleri Muhammed’imin söz bohçasını!...
Kervanbaşı “Emredersiniz” deyip işine dönerken Hz. Muhammed’le Hz. Ebubekir birbirlerinde Cemalullah’ı seyrederek tebessüm etmektedirler.

Aşıklar doyamaz birbirinin yüzüne bakmaya. O an seyredilen Hakkın Vechidir çünkü.

Mekke ileri gelenleri günlerce bu olayı konuşur. Ebubekir koca kervan bağışlamıştır Muhammed’ine.

Bu sevgiyi maddi kalıplarla izah güçtür. Aşkla bağışlananı, akılla kim kavrayabilmiş ki?!...

Bizim Yunus
Böl : Alemlerin Özü : Aşk
Mehmet Doğramacı
 
Üst Alt