Kelime-i şehadeti söylemek

ceylannur

Yeni Üyemiz
Sual: Kelime-i şehadet getiren herkese Müslüman denir mi? Başka inanacağı şeyler yok mudur?
CEVAP
Müslüman denmesi için, kelime-i şehadet getirmek yetmez. Amentü’de bildirilen altı şarta da inanmak şarttır. Amentü’nün birinci şartı olan Allahü teâlâya iman ettim demek de yetmez. Allah’a nasıl inanıyor? Her şeyi yaratan; ama başka hiçbir şey karışmayan ilaha mı? Yoksa noksan sıfatları olan ilaha mı? Bunun için, sıfat-ı zatiye ve sıfat-ı sübütiye denilen, Allahü teâlânın sıfatlarını bilmesi gerekir. Allahü teâlâya, böyle sıfatlarını bilerek inandığı gibi, meleklere de, peygamberlere de sıfatlarıyla inanması gerekir. Mesela, meleklerin kız olmadıkları gibi, erkek de olmadıklarını bilmesi gerekir. Peygamberlerin de sıfatlarını da bilmesi gerekir. Mesela, onların yalancı olmadıklarını bilmesi gerekir. Diğer şartlara da, bildirildiği gibi inanması gerekir. Bunlardan biri noksan olursa, o iman geçerli olmaz.

Yukarıda bildirilen bütün şartlara inandıktan sonra, İslam Ahlakı kitabında bildirilen şu şartları da yerine getirmesi gerekir. Kelime-i şehadet getirmenin dört şartı vardır:
1- Dille söylerken, kalb hazır olmak: Kalb hazır olmadan yani ne söylediğinin farkında olmadan, rast gele kelime-i şehadet getirmek geçerli olmaz.

2- Manasını bilmek: Kalb hazır, fakat ne söylediğini bilmiyor. Bu da geçerli olmaz. Kendisinden başka ilah olmayan Allahü teâlâya ve onun Resulü Muhammed aleyhisselama inandığını bilmesi şarttır.

3- Hulus-i kalble söylemek: Kalb hazır, ne söylediğini de biliyor, fakat ihlâsla söylemiyor. Söyle dedikleri için, şaka için veya bir menfaat için, yani inanmadığı halde söylüyor. Bu da geçerli olmaz. Gerçekten inandığı için, Allah rızası için söylemesi gerekir.

4- Tazimle söylemek: Bunların hepsi tamam; ama saygısızca, hiç önem vermeden, Müslüman olmak da neymiş dercesine, tazim göstermeden, alaylı bir şekilde söylemek de geçerli olmaz.

Şehadet getirmenin yüz otuz kadar faydası vardır; fakat dört şeyden biri bulunursa, faydası yoktur. O dört şey: Şirk, şek, teşbih, ta’til’dir. Bunları açıklayalım:

Şirk: Allahü teâlâya bir şeyi ortak koşmak demektir. Şirke birkaç örnek verelim: Puta tapmak, ineğe tapmak, İsa heykeli denilen puta tapmak şirktir. Kâfirlerin bayramlarında, onların ibadet olarak yaptıklarını, ibadet niyetiyle yapmak şirktir. Hastalıktan kurtulmak için papazdan imdat beklemek şirktir. Allah’tan başka yaratıcı olduğuna inanmak şirktir.

Şek: Şüphe demektir. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek demektir. Meksetmek, tevakkuf etmek, durmak demektir. Bir kimse Allahü teâlânın varlığı ile yokluğu arasında duraklarsa, cevap veremezse, şüpheye düşerse, şek etmiş olur. Şek edince kelime-i şehadet fayda vermez.

Teşbih: Allahü teâlâyı, yarattığı bir mahlûka benzetmek demektir. Bu teşbihi yapan fırkaya Müşebbihe veya Mücessime denir. Bu fırka mensupları kâfirdir. Bu fırkayı ilk çıkaran Yahudi İbni Sebe’dir. Allahü teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden, Kur’an-ı kerimdeki müteşabih âyetlere yanlış mana verip, Allah’ın el, yüz gibi organlarının olduğunu iddia eden sapık fırkadır. Müşebbihe denilen fırkalar, Allah’ı yürüyen, oturan, madde, cisim gibi görür. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.) [Şura 11]

Teşbih sahipleri, yani Müşebbihe denilen bozuk fırka mensupları, kâfir oldukları için, onların kelime-i şehadet söylemelerinin hiç kıymeti yoktur.

Ta’til: (Allah âleme karışmaz, her şey, vakti gelince kendi kendine olur) diyen bir felsefi görüşün inancıdır. Bu felsefecilere göre, hâşâ Allahü teâlâ, robot gibi olup, hiçbir şeye karışmaz, emirleri, yasakları yoktur. Bu, ilah yok demenin başka şeklidir. Hâlbuki Allahü teâlâ, kâinatı ve insanları başıboş bırakmamıştır. Bir âyet-i kerime meali de şöyledir:
(Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?) [Müminun 115]
 
Üst Alt