Adilbey
Aktif Üyemiz
Kediler, çok eski zamanlardan beri insanlarla beraber yaşayan hayvanlardandır. Onlar evlerimizin en cana yakın, en munis, en sevimli sakinlerinden biridir.
Özellikle kış günlerinde sobalı evlerde, soğuktan korunmak için mırıltıları eşliğinde yatağımızın bir köşesine ilişiveren bu sevimli varlıklar, gecelerimize de eşlik eder. Öylesine hayatımıza girmişlerdir ki; çizgi film, hikâye, roman ve sinemanın da vazgeçilmez kahramanları olmuşlardır. Onlarsız bir köy, bir mahalle, bir sokak düşünülemez. Bazen varlıklarının pek farkında olmasak da, onlar hep yanıbaşımızdadırlar. Oyunlar vazgeçilmezleridir. Hemen her şey, onların oyuncağı olabilir. Saldırgan değillerdir. Ayrıca temizlik konusunda da oldukça titizdirler.
Kediler; gözleri kapalı, kulakları duymaz şekilde dünyaya gönderilir ve doğuştan gelen kabiliyetlerini zamanla geliştirir. Görme duyuları her geçen gün biraz daha gelişir. Yavruların, yetişkin bir kedinin görme meziyetlerine erişebilmesi için beş ay gibi bir süre geçmesi gerekmektedir. Yüce Yaratıcı (celle celâluhu), kedilerin görme duyusundaki bu eksikliklerini, onları mükemmel koku alma duyusuyla donatarak tamamlamıştır. Anne kedide, her yavruya ait bir meme vardır. Annelerini emerlerken birbiriyle çekişiyor gibi görünen kedi yavrularına bakıldığında, aslında durumun böyle olmadığı, her yavru kedinin kendisine ait olan memeye ulaşmaya çalıştığı görülür. Gözleri kapalı olarak dünyaya gelen kedi yavrularına, kendisine ait memeyi bulmakta sevk-i İlahi'ye aracı olan mükemmel koklama duyuları yol gösterir. Bu, Rezzak-ı Hakiki'nin beslenme sırasında kardeşler arasında çıkabilecek muhtemel kavgalara mâni olmak için onlara bahşettiği bir lütuftur.
Kedilerin yaramazlıkları, onlarda av hissinin olduğunu göstermektedir. Oyunlarla, her zaman av kabiliyetlerinin geliştirilmesi hedeflenir. Yavru kediler, altı haftadan önce korku nedir bilmez. Bu kısa sürede hayatta kalabilmek için tecrübe edinmeleri gerekir. Bir yaşına geldiklerinde, kedilerin kas gücü ve olağanüstü fizikî koordinasyonu da dâhil olmak üzere bütün hususiyetleri tamamlanmış olur.
Kedilerin vücudu oldukça esnektir. Onlarda insana göre fazladan 40 kemik bulunmaktadır. Bu kemiklerin çoğu, omurga ve kuyruk kısmına yerleştirilmiştir. Belkemiğinin son derece esnek olması, kediye kıvraklık sağlar. Bu yüzden koşan zıplayan, atlayan bir kedinin hareketleri, diğer hayvanlarınkinden hem daha kıvrak, hem de daha zariftir. Omurlar arasına konulmuş diskler, insan omurgasındaki disklerden çok daha sıkıdır. Bu hususiyet, tabiî olarak bu hayvanlara daha farklı hareket edebilme ve vücudunu % 11 oranında esnetebilme imkânı sağlar.
Kediler, bir avla karşılaştığında avı ile arasındaki mesafeyi bir bakışta kestirip, hız almadan 1,5 metrelik bir atlayış gerçekleştirebilir. Bu da, bir insanın hız almadan 8,5 metre sıçrayabilmesi mânâsına gelir.
Kediler, köprücük kemikleri olmadığından, kafalarının sığabildiği her yerden geçebilir. Ayrıca oldukça güçlü bacaklara sahiptir ve patileri, iniş ânında saniyenin küçük bir bölümünde toparlanıp yoluna devam etmesini sağlayacak hususiyette yaratılmıştır. Kolaylıkla tırmanabilmelerini ve tutunabilmelerini mümkün kılan ve içeri çekilebilen pençeleri, tamamen çıkarıldığında âdeta birer kanca vazifesi görür.
Kedilerin 32. kattan (100 m) düşmesi hâlinde bile sakatlanma ihtimali azdır. Deneyler 7. kattan düşmenin kediler için daha tehlikeli olduğunu göstermiştir. Bu durum ilk ânda çelişkili gelebilir. Düşerken bacaklarını yan taraflara açarak paraşüt tesiri meydana getirir. Böylece hızını büyük ölçüde frenleyerek inişin yumuşak olmasını sağlar ve ender rastlanabilecek bir refleksle ayaküstü düşer. Alçak yerlerden düştüklerinde kaslarını yeterince gevşetemediği için paraşüt tesiri tam gerçekleşmez. Dengede olmadıkları zaman iç kulaklarında bulunan sıvı, çalkalanır ve patileri üzerine düşmelerini sağlayan bir refleks geliştirmelerine imkân tanınır. Kulak içindeki bu sıvının tekrar dengeye gelmesini sağlamak için başını hızlı bir şekilde sağa sola sallar.
Kedilerin birçok hissi, insanların hislerine göre daha güçlü yaratılmıştır. Görme ve işitme; avlanma ve hayatta kalabilmesi için gerekli olan, yani bir mânâda diğerlerinin önüne geçen iki temel histir. Duydukları her ses, kedilere oldukça güçlü gelir. Meselâ saatin tik-taklarını bizim duyduğumuzdan dört kat daha şiddetli algılar. Kedilere, insan hattâ köpeklerin bile farkına varamadığı yüksek frekanstaki sesleri ayırt edebilme kabiliyeti verilmiştir. Bu kabiliyet, kedilerin evdeki kişilerin seslerini ayırt edebilmesini mümkün kılar. Ayrıca kedilerin her kulağında 20'den fazla kas vardır. Bu da onların kulaklarını birbirinden bağımsız şekilde hareket ettirip yönlendirebilmesini sağlar. Böylece sesin geldiği yeri, hızlı ve kesin bir biçimde belirleyebilir ve en küçük bir hareketten avının tam olarak nerede olduğunu saniyenin 1/16'sı gibi kısa bir sürede tespit edebilir.
Bu sevimli hayvanlara en küçük titreşimleri algılama kabiliyeti de verilmiştir. Bu kabiliyet sayesinde nasıl olduğu tam olarak bilinmese de kedilerin, bazı hayvanlarda olduğu gibi depremi birkaç gün öncesinden hissetme kabiliyeti olduğu belirtilmektedir. Muhtemeldir ki bu hayvanlar, ölçüm sistemleri tarafından algılanamayacak kadar ufak titreşimleri bile hissedebilmektedir.
Bilim insanları, modern ve teknolojik âletlerle dahi depremin meydana geliş zamanını önceden tahmin etmekte zorlanmaktadırlar. Ancak pek çok hayvan türü, zelzeleden saatler ve hattâ günler öncesinde anormal davranışlar sergilemektedir. Bu durum artık bilinen bir gerçek olsa da, hayvanların nasıl ve neye karşı böyle bir tepki verdiği hâlâ sırrını korumaktadır. Bu sebeple hayvanlar üzerinde yapılacak detaylı çalışmalar ile elde edilecek veriler, depremlerin kesin tahmini konusunda şüphesiz pek çok fayda sağlayacaktır.
Kedilerin gözleri de avına odaklanmasına imkân tanıyacak hususiyette yaratılmıştır. Bir gece avcısı için keskin bakışlar, işitme duyusu kadar önemlidir. Avlanma sırasında hedef, odak noktasındadır ve geri kalan her şeyi puslu olarak görür. Gözler, insana göre, ışığı algılamaya yarayan çok daha fazla hücreye, ortamda bulunan ancak kullanılamayan bütün ışığı soğurmalarını sağlayan ve retinanın gerisinde yer alan kristal bir tabakaya sahiptir. Diğer gececi (nokturnal) hayvanlar gibi kedilerin gözlerinde "Tapetum lucidum" olarak adlandırılan bir tabaka bulunur. Bu tabaka ışığı bir ayna gibi yansıtır ve kedilerin gözleri, karanlıkta bu sebeple parlar. Bu yansıma tesiri, kedilerin ortamdaki en küçük ışık dalgasından bile faydalanabilmelerine imkân tanır. Işığın kuvvetine göre, tıpkı fotoğraf makinesinin diyaframı gibi genişleyip daralabilen gözbebeği, kediye karanlıkta bile etrafını seçebilmesini sağlar. Tapetum lucidumun diğer bir özelliği de, ışığın belli bir açıdan kedinin gözüne çarptığı zaman, kedinin gözlerinin az ışıkta bile parlamasına sebep olmasıdır.
Karanlıkta görme kabiliyetleri insanlardan beş kat güçlü olmakla birlikte, gece görme kabiliyetlerinin de bir sınırı vardır ve tamamen karanlık bir ortamda bu eksikliği bıyıklarıyla kapatırlar. Bıyıklar, havadaki en ufak değişimlerin bile algılanmasını sağlar. Dar yerlerden geçerken kullandığı sensör vazifesi gören bıyıkları, bir radar sistemi gibi çalışır; güçlükle görebildiği nesneleri ana hatlarıyla algılamasını sağlar.
Kedilerin insana göre daha zayıf olan tek duyusu, tat almadır. İnsan dilindekinden % 25 daha az papillaya (tat alma noktası) sahiptir ve köpeklerden farklı olarak şekerli yiyeceklerden pek hoşlanmazlar. Bu hayvanların yemekten aldığı zevk, koku ve tat alma duyusuna ek olarak kendilerine verilmiş olan bir başka duyuyla alâkalıdır. Kediler, insanlarda olmayan ve damağın hemen ön kısmında yer alan bir organa sahiptir (Jacobson organı). Kokular ağza doğru girer ve ön dişlerin arkasında yer alan iki damağın arasından geçerek küçük bir torbacıkta son bulur. Bu kokular, burada muhafaza edilir. Bu da, aslında onların kokuları tatmaya muktedir olduğu mânâsına gelir. Koku alma duyusu bakımından kedilerin köpek gibi hayvanlarla rekabet edebilmesi pek mümkün olmasa da, bu kabiliyetleri insanlarınkinden 14 kat kuvvetlidir. Bu kabiliyet, daha ziyade sosyal manada iletişim için kullanılır. Beraber yaşadıkları insanları, muhtemelen görüntülerinden çok, kokuları sayesinde ayırt edebilmektedir. İnsan burnunda sadece 5 milyon koku hücresi bulunurken kedilerin küçücük burnuna 200 milyon civarında koku alma hücresi yerleştirilmiştir. Beyinlerinin mühim bir kısmı da kokuları algılamak, değerlendirmek ve uygun cevabı vermek için hazırlanmıştır.
Kediler, zamanlarının mühim bir kısmını temizlenmeye ayırır. Bu hayvanlar, temizlik seanslarından gerçekten büyük zevk alır. Zîrâ kılları dolaştığında onları düzeltmek için uzun bir zamana ihtiyaç duyarlar. Ayrıca soğuk hava ve yağmur gibi dış tesirlerin, vücuduna nüfuz etmesine mâni olmak için kıllarının parlak ve iyice temizlenmiş olması gerekir. Kediler, yüzlerini temizlemek için patilerini yalayıp bir eldiven gibi kullanır. Dilleri bir hayli uzundur ve üzerinde bulunan pütürcükler arka kısımda yer alır. Bu pürüzlü yapı adeta bir fırça vazifesi görerek onun kıllarını daha iyi temizleyebilmesini sağlar. Dilin bu darbeleri, kıllarının alt kısmında bulunan yağ bezlerinin harekete geçmesine yarar. Üretilen bu salgı da kılların su geçirmez bir yapıya kavuşmasına imkân verir.
İnsanların dayanamayacağı çok yüksek sıcaklıklara bile dayanabilen kediler, kürküne rağmen bu sıcaklıktan rahatsız olmaz. Sahip olduğu kıllar onu sıcak tutmak bir yana, ortamdan yalıtarak bu sıcaklığı hissetmesinin önüne geçmektedir. Bu hayvanlar ayrıca acıya karşı da oldukça direnç gösterebilen hayvanlardır. Bu durum, onların sahip olduğu endorfin -ağrının azaltılması için üretilen hormon- miktarının daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
Kediler, hayatlarının 2/3 sini uykuda geçirir. Bu yüzden uyku konusunda yapılan araştırmalarda denek olarak kullanılmaktadır. Uyku mekanizmaları ve uyumanın tesiri üzerine sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunu kedilere borçlu olduğumuz söylenebilir.
Kediler yön bulmada kullanacakları mükemmel bir donanımla yaratılmışlardır. Deneyler, ait oldukları yere tekrar dönebilmek için kilometrelerce yol katedebildiklerini göstermiştir. Bu hayvanların güneş ve yerin manyetik çekiminden faydalanarak yönlerini buldukları düşünülmektedir. Ancak açıklanması oldukça güç olan diğer bir husus, kedilerin nasıl olup da eski sahiplerinin taşındıkları yeni evi bulabildiğidir. Hâlâ bu kabiliyetin duyu dışı birtakım algı mekanizmasından mı kaynaklandığı, yoksa kedilerin bizim düşündüğümüzden çok daha hassas duyulara sahip kılınmasından mı olduğu bilinmemektedir. Bu soruların cevabı ne olursa olsun, kedilerin sevk-i İlâhîye mazhar hayvanlar olduğunu söyleyebiliriz.
Özellikle kış günlerinde sobalı evlerde, soğuktan korunmak için mırıltıları eşliğinde yatağımızın bir köşesine ilişiveren bu sevimli varlıklar, gecelerimize de eşlik eder. Öylesine hayatımıza girmişlerdir ki; çizgi film, hikâye, roman ve sinemanın da vazgeçilmez kahramanları olmuşlardır. Onlarsız bir köy, bir mahalle, bir sokak düşünülemez. Bazen varlıklarının pek farkında olmasak da, onlar hep yanıbaşımızdadırlar. Oyunlar vazgeçilmezleridir. Hemen her şey, onların oyuncağı olabilir. Saldırgan değillerdir. Ayrıca temizlik konusunda da oldukça titizdirler.
NOT
Kedilerin uyurken çıkardıkları seslerin mânâsız olmadığını, rızıklarının insanların rızıkları içinde bereket sûretinde gönderildiğini ve onların minnetsizliklerinin nankörlük olmadığını hikmetli bir ders ile anlatan Bediüzzaman şunları şöyler: "Hatırıma geldi, 'Nasıl bu vazifesiz canavarcıklara mübarek denir?' Sonra gece yatmak için uzandım. Baktım, o kedilerden birisi geldi, yastığıma dayandı, ağzını kulağıma getirdi. Sarih bir surette, 'Yâ Rahîm, Yâ Rahîm, Yâ Rahîm'... diyerek, güya hatırıma gelen itirazı ve tahkiri, taifesi namına reddedip yüzüme çarptı."
Kediler; gözleri kapalı, kulakları duymaz şekilde dünyaya gönderilir ve doğuştan gelen kabiliyetlerini zamanla geliştirir. Görme duyuları her geçen gün biraz daha gelişir. Yavruların, yetişkin bir kedinin görme meziyetlerine erişebilmesi için beş ay gibi bir süre geçmesi gerekmektedir. Yüce Yaratıcı (celle celâluhu), kedilerin görme duyusundaki bu eksikliklerini, onları mükemmel koku alma duyusuyla donatarak tamamlamıştır. Anne kedide, her yavruya ait bir meme vardır. Annelerini emerlerken birbiriyle çekişiyor gibi görünen kedi yavrularına bakıldığında, aslında durumun böyle olmadığı, her yavru kedinin kendisine ait olan memeye ulaşmaya çalıştığı görülür. Gözleri kapalı olarak dünyaya gelen kedi yavrularına, kendisine ait memeyi bulmakta sevk-i İlahi'ye aracı olan mükemmel koklama duyuları yol gösterir. Bu, Rezzak-ı Hakiki'nin beslenme sırasında kardeşler arasında çıkabilecek muhtemel kavgalara mâni olmak için onlara bahşettiği bir lütuftur.
Kedilerin yaramazlıkları, onlarda av hissinin olduğunu göstermektedir. Oyunlarla, her zaman av kabiliyetlerinin geliştirilmesi hedeflenir. Yavru kediler, altı haftadan önce korku nedir bilmez. Bu kısa sürede hayatta kalabilmek için tecrübe edinmeleri gerekir. Bir yaşına geldiklerinde, kedilerin kas gücü ve olağanüstü fizikî koordinasyonu da dâhil olmak üzere bütün hususiyetleri tamamlanmış olur.
Kedilerin vücudu oldukça esnektir. Onlarda insana göre fazladan 40 kemik bulunmaktadır. Bu kemiklerin çoğu, omurga ve kuyruk kısmına yerleştirilmiştir. Belkemiğinin son derece esnek olması, kediye kıvraklık sağlar. Bu yüzden koşan zıplayan, atlayan bir kedinin hareketleri, diğer hayvanlarınkinden hem daha kıvrak, hem de daha zariftir. Omurlar arasına konulmuş diskler, insan omurgasındaki disklerden çok daha sıkıdır. Bu hususiyet, tabiî olarak bu hayvanlara daha farklı hareket edebilme ve vücudunu % 11 oranında esnetebilme imkânı sağlar.
Kediler, bir avla karşılaştığında avı ile arasındaki mesafeyi bir bakışta kestirip, hız almadan 1,5 metrelik bir atlayış gerçekleştirebilir. Bu da, bir insanın hız almadan 8,5 metre sıçrayabilmesi mânâsına gelir.
Kediler, köprücük kemikleri olmadığından, kafalarının sığabildiği her yerden geçebilir. Ayrıca oldukça güçlü bacaklara sahiptir ve patileri, iniş ânında saniyenin küçük bir bölümünde toparlanıp yoluna devam etmesini sağlayacak hususiyette yaratılmıştır. Kolaylıkla tırmanabilmelerini ve tutunabilmelerini mümkün kılan ve içeri çekilebilen pençeleri, tamamen çıkarıldığında âdeta birer kanca vazifesi görür.
DOKUZ CANLI HAYVANLAR
Kedilerin 32. kattan (100 m) düşmesi hâlinde bile sakatlanma ihtimali azdır. Deneyler 7. kattan düşmenin kediler için daha tehlikeli olduğunu göstermiştir. Bu durum ilk ânda çelişkili gelebilir. Düşerken bacaklarını yan taraflara açarak paraşüt tesiri meydana getirir. Böylece hızını büyük ölçüde frenleyerek inişin yumuşak olmasını sağlar ve ender rastlanabilecek bir refleksle ayaküstü düşer. Alçak yerlerden düştüklerinde kaslarını yeterince gevşetemediği için paraşüt tesiri tam gerçekleşmez. Dengede olmadıkları zaman iç kulaklarında bulunan sıvı, çalkalanır ve patileri üzerine düşmelerini sağlayan bir refleks geliştirmelerine imkân tanınır. Kulak içindeki bu sıvının tekrar dengeye gelmesini sağlamak için başını hızlı bir şekilde sağa sola sallar.
DEPREMİ HİSSEDEN YARATIKLAR
Kedilerin birçok hissi, insanların hislerine göre daha güçlü yaratılmıştır. Görme ve işitme; avlanma ve hayatta kalabilmesi için gerekli olan, yani bir mânâda diğerlerinin önüne geçen iki temel histir. Duydukları her ses, kedilere oldukça güçlü gelir. Meselâ saatin tik-taklarını bizim duyduğumuzdan dört kat daha şiddetli algılar. Kedilere, insan hattâ köpeklerin bile farkına varamadığı yüksek frekanstaki sesleri ayırt edebilme kabiliyeti verilmiştir. Bu kabiliyet, kedilerin evdeki kişilerin seslerini ayırt edebilmesini mümkün kılar. Ayrıca kedilerin her kulağında 20'den fazla kas vardır. Bu da onların kulaklarını birbirinden bağımsız şekilde hareket ettirip yönlendirebilmesini sağlar. Böylece sesin geldiği yeri, hızlı ve kesin bir biçimde belirleyebilir ve en küçük bir hareketten avının tam olarak nerede olduğunu saniyenin 1/16'sı gibi kısa bir sürede tespit edebilir.
Bu sevimli hayvanlara en küçük titreşimleri algılama kabiliyeti de verilmiştir. Bu kabiliyet sayesinde nasıl olduğu tam olarak bilinmese de kedilerin, bazı hayvanlarda olduğu gibi depremi birkaç gün öncesinden hissetme kabiliyeti olduğu belirtilmektedir. Muhtemeldir ki bu hayvanlar, ölçüm sistemleri tarafından algılanamayacak kadar ufak titreşimleri bile hissedebilmektedir.
Bilim insanları, modern ve teknolojik âletlerle dahi depremin meydana geliş zamanını önceden tahmin etmekte zorlanmaktadırlar. Ancak pek çok hayvan türü, zelzeleden saatler ve hattâ günler öncesinde anormal davranışlar sergilemektedir. Bu durum artık bilinen bir gerçek olsa da, hayvanların nasıl ve neye karşı böyle bir tepki verdiği hâlâ sırrını korumaktadır. Bu sebeple hayvanlar üzerinde yapılacak detaylı çalışmalar ile elde edilecek veriler, depremlerin kesin tahmini konusunda şüphesiz pek çok fayda sağlayacaktır.
NOT
Suffe ashabından olan ve kedileri çok seven Abdurrahman İbn Sahr'ın, elbisesinin kolu içerisinde bir kedi taşıdığını gören Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), onu "kedicik babası" mânâsına gelen "Ebû Hureyre" diye künyelendirmiştir. Sahabe Efendilerimiz içinde en çok hadîs rivayet eden Ebû Hureyre'nin rivayet ettiği bir hadîste "kedisini aç bırakıp eziyet eden bir kadının Cehennem'e gittiğinden" bahsedilmektedir.
"KEDİ GÖZÜ"
Kedilerin gözleri de avına odaklanmasına imkân tanıyacak hususiyette yaratılmıştır. Bir gece avcısı için keskin bakışlar, işitme duyusu kadar önemlidir. Avlanma sırasında hedef, odak noktasındadır ve geri kalan her şeyi puslu olarak görür. Gözler, insana göre, ışığı algılamaya yarayan çok daha fazla hücreye, ortamda bulunan ancak kullanılamayan bütün ışığı soğurmalarını sağlayan ve retinanın gerisinde yer alan kristal bir tabakaya sahiptir. Diğer gececi (nokturnal) hayvanlar gibi kedilerin gözlerinde "Tapetum lucidum" olarak adlandırılan bir tabaka bulunur. Bu tabaka ışığı bir ayna gibi yansıtır ve kedilerin gözleri, karanlıkta bu sebeple parlar. Bu yansıma tesiri, kedilerin ortamdaki en küçük ışık dalgasından bile faydalanabilmelerine imkân tanır. Işığın kuvvetine göre, tıpkı fotoğraf makinesinin diyaframı gibi genişleyip daralabilen gözbebeği, kediye karanlıkta bile etrafını seçebilmesini sağlar. Tapetum lucidumun diğer bir özelliği de, ışığın belli bir açıdan kedinin gözüne çarptığı zaman, kedinin gözlerinin az ışıkta bile parlamasına sebep olmasıdır.
Karanlıkta görme kabiliyetleri insanlardan beş kat güçlü olmakla birlikte, gece görme kabiliyetlerinin de bir sınırı vardır ve tamamen karanlık bir ortamda bu eksikliği bıyıklarıyla kapatırlar. Bıyıklar, havadaki en ufak değişimlerin bile algılanmasını sağlar. Dar yerlerden geçerken kullandığı sensör vazifesi gören bıyıkları, bir radar sistemi gibi çalışır; güçlükle görebildiği nesneleri ana hatlarıyla algılamasını sağlar.
KOKUYU TADAN HAYVANLAR
Kedilerin insana göre daha zayıf olan tek duyusu, tat almadır. İnsan dilindekinden % 25 daha az papillaya (tat alma noktası) sahiptir ve köpeklerden farklı olarak şekerli yiyeceklerden pek hoşlanmazlar. Bu hayvanların yemekten aldığı zevk, koku ve tat alma duyusuna ek olarak kendilerine verilmiş olan bir başka duyuyla alâkalıdır. Kediler, insanlarda olmayan ve damağın hemen ön kısmında yer alan bir organa sahiptir (Jacobson organı). Kokular ağza doğru girer ve ön dişlerin arkasında yer alan iki damağın arasından geçerek küçük bir torbacıkta son bulur. Bu kokular, burada muhafaza edilir. Bu da, aslında onların kokuları tatmaya muktedir olduğu mânâsına gelir. Koku alma duyusu bakımından kedilerin köpek gibi hayvanlarla rekabet edebilmesi pek mümkün olmasa da, bu kabiliyetleri insanlarınkinden 14 kat kuvvetlidir. Bu kabiliyet, daha ziyade sosyal manada iletişim için kullanılır. Beraber yaşadıkları insanları, muhtemelen görüntülerinden çok, kokuları sayesinde ayırt edebilmektedir. İnsan burnunda sadece 5 milyon koku hücresi bulunurken kedilerin küçücük burnuna 200 milyon civarında koku alma hücresi yerleştirilmiştir. Beyinlerinin mühim bir kısmı da kokuları algılamak, değerlendirmek ve uygun cevabı vermek için hazırlanmıştır.
NEZİH CANLILAR
Kediler, zamanlarının mühim bir kısmını temizlenmeye ayırır. Bu hayvanlar, temizlik seanslarından gerçekten büyük zevk alır. Zîrâ kılları dolaştığında onları düzeltmek için uzun bir zamana ihtiyaç duyarlar. Ayrıca soğuk hava ve yağmur gibi dış tesirlerin, vücuduna nüfuz etmesine mâni olmak için kıllarının parlak ve iyice temizlenmiş olması gerekir. Kediler, yüzlerini temizlemek için patilerini yalayıp bir eldiven gibi kullanır. Dilleri bir hayli uzundur ve üzerinde bulunan pütürcükler arka kısımda yer alır. Bu pürüzlü yapı adeta bir fırça vazifesi görerek onun kıllarını daha iyi temizleyebilmesini sağlar. Dilin bu darbeleri, kıllarının alt kısmında bulunan yağ bezlerinin harekete geçmesine yarar. Üretilen bu salgı da kılların su geçirmez bir yapıya kavuşmasına imkân verir.
İnsanların dayanamayacağı çok yüksek sıcaklıklara bile dayanabilen kediler, kürküne rağmen bu sıcaklıktan rahatsız olmaz. Sahip olduğu kıllar onu sıcak tutmak bir yana, ortamdan yalıtarak bu sıcaklığı hissetmesinin önüne geçmektedir. Bu hayvanlar ayrıca acıya karşı da oldukça direnç gösterebilen hayvanlardır. Bu durum, onların sahip olduğu endorfin -ağrının azaltılması için üretilen hormon- miktarının daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır.
UYUYAN GÜZELLER
Kediler, hayatlarının 2/3 sini uykuda geçirir. Bu yüzden uyku konusunda yapılan araştırmalarda denek olarak kullanılmaktadır. Uyku mekanizmaları ve uyumanın tesiri üzerine sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunu kedilere borçlu olduğumuz söylenebilir.
HİLKATTEN GELEN NAVİGASYON
Kediler yön bulmada kullanacakları mükemmel bir donanımla yaratılmışlardır. Deneyler, ait oldukları yere tekrar dönebilmek için kilometrelerce yol katedebildiklerini göstermiştir. Bu hayvanların güneş ve yerin manyetik çekiminden faydalanarak yönlerini buldukları düşünülmektedir. Ancak açıklanması oldukça güç olan diğer bir husus, kedilerin nasıl olup da eski sahiplerinin taşındıkları yeni evi bulabildiğidir. Hâlâ bu kabiliyetin duyu dışı birtakım algı mekanizmasından mı kaynaklandığı, yoksa kedilerin bizim düşündüğümüzden çok daha hassas duyulara sahip kılınmasından mı olduğu bilinmemektedir. Bu soruların cevabı ne olursa olsun, kedilerin sevk-i İlâhîye mazhar hayvanlar olduğunu söyleyebiliriz.