TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
Dünyada halen Hazar adı ile anılan bir millet veya topluluk mevcut değildir. İsa sonrası VI-XI. yüzyıllar arasında yaşadıkları ve büyük bir devlet kurdukları kesinlikle bilinen Hazarların, hiçbir iz ve eser bırakmadan tarih sahnesinden silinmiş olması mantıken mümkün görülemez. Dolayısıyla onların devamı ve mirasçıları sayılabilecek bir topluluğun dünyada var olması gerekir. …Bu varis topluluğu öncelikle eski Hazar devleti sınırları içinde aramak gerekir. Yapılan araştırmalar sonunda eski Hazar devleti sınırları içinde Hazarların bakiyesi sayılabilecek bir topluluk tespit edilmiştir ki, bu topluluk “Karaylar” veya “Karaim Türkleri” dir.
Kafkasya (Hazar Devleti alanı) çevresinde yaşayan, Türkçe konuşan fakat Tevrat’a ve Hz. Musa’ya inanan Musevi bir topluluktur. Karayların dilleri Türkçe, dinleri ise Musevîliktir. Kısmen Yahudiliği benimsemiş olan Hazarlarla, halen eski Hazar devleti sınırları içinde yaşayan, onların kültürlerini taşıyan ve Tevrat’a inanan Karay Türkleri arasında bir ilişkinin olması tabidir. Dolayısı ile Hazarlarla Karaylar arasındaki ilişkiyi ele alıp incelemek ve bu iki topluluğun siyasi ve dini tarihlerini kısaca gözden geçirerek konuya açıklık getirmek yerinde olacaktır.
Hazarlar
Hazar kelimesi “gez” anlamına gelen “kaz” kökünden türetilmiş Türkçe bir kelimedir. “kazar”, gezer anlamına gelmekte olup, Anadolu Türkçesinde serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan göçebe demektir. Muhtemelen kelime, gezer, gazar, kazar ve hazar şeklinde etimolojik bir seyirden sonra nihai şeklini almıştır. Hazar kelimesi diğer dillerden Arapçada “el-Hazar”, İbranicede “Huzari, Kozar”, Latincede “Gazari, Chazari”, Gürcücede “Hazari”, Macarcada “Huszar” ve Çincede “Ko-sa, ka-sat” şeklinde kullanılmaktadır.
Tarihçilerin büyük bir çoğunluğunun Türklerin bir boyu olarak kabul ettiği Hazarları, bazı Batılı bilim adamları sonraları Türkleşmiş bir boy olarak isimlendirmişlerdir. Hazar adının Türkçe bir kelime olması bir yana, en eski Çin kaynaklarında “Tu-kuo Ko-sa” yani Türk-Hazar tabirinin geçmesi ve Hazarlarla çağdaş olan Arap kaynaklarının büyük bir kısmında onların Türk menşe’li olarak takdim edilmesi, Hazarların Türklüğünü hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyar. Hazar devletinin kurucusu olan Hazar boyu özbeöz Türktür. Hazarlar konusunda batılıların da itibar edip kabul ettiği en sağlam delil, Hazar Hakanı Yusuf’un Endülüs veziri Hasday B. Şarput’a yazmış olduğu mektupta Hakan Yusuf, kendi soy kütüklerini şöyle açıklamaktadır.
“Atalardan kalma soy kütüğümüze göre Togarma’nın on oğlu vardı. Bunları soylarından Uygur, Dursu, Avar, Hun, Basila, Tarniak,Hazar, Zagora, Bulgar ve Sabirler gelmektedir. Biz yedinci oğul Hazar’ın soyundan geliyoruz. Mektupta bahsetilen Togarma, Yasef’in oğlu olup soy kütüğü kitaplarına göre Türklerin babasıdır. Bu ifada birinci derecede mühim bir kaynaktan çıktığına göre ona itibar etmek gerekir.
Hazar bölgesinde yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan malzemeler arasında Türkistan kökenli kılıçlar, baltalar vb. kültür malzemeleri bulunmuştur. Bu durum, Hazarların Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye Türkistan’dan geldiklerini ve onların Türk menşe’li olmalarının gerekliliğini gösterir.
Hazarların sosyal hayatı tamamı ile Türk tarzına göre düzenlenmiştir. Devlet sistemleri ve bilinen dil kalıntıları bütün ile Türk özelliği göstermektedir. Hakan Yusuf’un mektubuna göre, Hazar Hakanlarının, İbranice isimlerinden ayrı olarak öz Türkçe isimleri de vardı. Bu durum, onların Türk menşe’li olduklarını açıkça gösterir.
Bazı araştırmacıların Hazarları, Sabirlere, Göktürklere veya Suvarlara bağlamak istemelerine rağmen, biz onların çok eski dönemlerden itibaren ayrı bir Türk boyu olarak var olduklarını kabul ediyoruz. Ancak onlar devletlerini kurmadan önce fazla etkili olmadıklarından, fazlaca bilinmemiş ve tanınmamış olmalıdırlar. Belki de onlar o dönemlerde tabi oldukları hakim zümrelerin adları ile anılmışlardır. Onlar güçlenerek devletlerini kurmuşlar ve siyasi bir güç haline geldikten sonra Hazar adını tarih sahnesine çıkarmışlardır.
Hazarların Orta Asya’dan çıkarak Hazar Denizi kıyıların gelmiş olduklarını daha önce belirtmiştik. Ancak bu göçün ne zaman meydana geldiğini tespit etmek çok güçtür. Hazar Devletinin kuruluş tarihi olan M.S. 558 yılından önceki dönem hakkında verilen bilgileri ihtiyatlı olarak karşılamakla beraber bu bilgileri kısaca belirtmekte fayda görüyoruz.
Gürcü kaynaklara göre Hazarlar, bu bölgeye İsa öncesi devirlerde gelmişlerdir. Gürcü tarihlerine göre Gürcü kralı Mirvan (M.Ö. 167-123) Hazarlara karşı savaşmıştır. Ermeni vb. kaynaklara göre Hazarlar, Milattan sonra II. yüzyılın ilk dönemlerinde Ermenilere karşı savaşmışlardır.
M.S. III. Yüzyıldan itibaren Hazarları bazen Roma İmparatorluğu, bazen de Pers İmparatorluğu saflarında savaşırken görürüz. V. Yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan Avarların bir süre Hazarlara hakim olduklarını tespit ettiğimiz gibi, VI. Yüzyılda Hazar-Pers savaşlarının giderek arttığını, sonunda Anuşirvan tarafında Bab el-Ebvab’ın Hazarlardan korunmak üzere inşa edildiğini görüyoruz. VI. yüzyılda bir süre Göktürk devletinin hakimiyeti altına giren Hazarlar, çevrelerindeki Sabir ve Sargur kütlelerini de bünyelerine alarak Göktürk Devletinin batı kolu şeklinde 558 yılında Hazar Devletini kurdular.
Bu zamana kadar teşkilatlı bir devlet, görünümü vermeyen ve sadece akını bir hüviyette görünen Hazarlar, bundan sonra belli bir devlet teşkilatına ve sistemine kavuşmuşlardır. 558 yılından 620 yılına kadar olan dönemde Sabir, Saragur, Semender, Belencer vb. Kuzey Kafkasya kabileleri üzerinde hakimiyet sağlayarak bir kabileler federasyonu şeklinde Göktürklere bağlı olarak yaşayan Hazarlar, 627 yılında Göktürk devletinin yıkılmasından sonra 630 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.
Tam bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışlarından sonra Hazarlar, çevrelerindeki diğer devlet ve kabileleri itaatleri altına almaya başlamışlar, öncelikle Bulgarlar ve Slavlar üzerine akınlar yaparak onlara hakimiyetlerini kabul ettirmişlerdir.
VII. Yüzyıl içinde Araplarla karşılaşmaya başlayan Hazarlar, bir asrı aşkın bir süre Müslüman Araplara karşı savaşmışlar, bazen onları yenerek, bazen de mağlup olmuşlardır. VII ve VIII. Yüzyıllarda bir yandan Araplarla savaşırken öbür yandan Doğu Avrupa ve Orta Avrupa ve Balkanlara doğru yayılmaya devam eden Hazarlar, Ruslar başta olmak üzere Slav kabilelerini, Macarları itaatleri altına almışlar, hatta onların devlet kurmalarına ve örgütlenmelerine yardımcı olmuşlardır.IX. yüzyıldan itibaren daha önce himayelerine almış oldukları ve teşkilatlandırdıkları Ruslar, Bizans’ın da tahrikleri neticesinde Hazarlara karşı hücuma geçmeye başlamışlardır. Daha önce Hazarlara itaat eden bazı Türk boylarının da bu saldırılara destek vermesi neticesinde Hazar devleti zayıflamaya başlamıştır.
965 senesinde Rus, Bizans ve Peçenek müşterek saldırısı karşısında dayanamayan Hazar devleti, Rusların eli ile bu tarihte çökertilmiş ve bir daha kendine gelememiştir. Şöyle veya böyle 1030 yılına kadar ayakta kalabilen Hazar devleti, çevredeki diğer Türk boylarının da saldırıları neticesinde bu tarihte devlet varlığını kaybetmiş ve tarih sahnesinden silinmiştir.
1030’lu yıllardan itibaren yerini Kıpçaklara bırakan Hazarlar, devlet olarak değilse bile, bir topluluk olarak varlıklarını bölgede uzun süre koruyabilmişlerdir. XII, XIII ve XIV. yüzyıllarda bölgede varlıkları tespit edilebilen Hazarların adı, XV. yüzyıldan itibaren bölgeden kaybolmuştur.
Kafkasya (Hazar Devleti alanı) çevresinde yaşayan, Türkçe konuşan fakat Tevrat’a ve Hz. Musa’ya inanan Musevi bir topluluktur. Karayların dilleri Türkçe, dinleri ise Musevîliktir. Kısmen Yahudiliği benimsemiş olan Hazarlarla, halen eski Hazar devleti sınırları içinde yaşayan, onların kültürlerini taşıyan ve Tevrat’a inanan Karay Türkleri arasında bir ilişkinin olması tabidir. Dolayısı ile Hazarlarla Karaylar arasındaki ilişkiyi ele alıp incelemek ve bu iki topluluğun siyasi ve dini tarihlerini kısaca gözden geçirerek konuya açıklık getirmek yerinde olacaktır.
Hazarlar
Hazar kelimesi “gez” anlamına gelen “kaz” kökünden türetilmiş Türkçe bir kelimedir. “kazar”, gezer anlamına gelmekte olup, Anadolu Türkçesinde serbest dolaşan, bir yere bağlı olmayan göçebe demektir. Muhtemelen kelime, gezer, gazar, kazar ve hazar şeklinde etimolojik bir seyirden sonra nihai şeklini almıştır. Hazar kelimesi diğer dillerden Arapçada “el-Hazar”, İbranicede “Huzari, Kozar”, Latincede “Gazari, Chazari”, Gürcücede “Hazari”, Macarcada “Huszar” ve Çincede “Ko-sa, ka-sat” şeklinde kullanılmaktadır.
Tarihçilerin büyük bir çoğunluğunun Türklerin bir boyu olarak kabul ettiği Hazarları, bazı Batılı bilim adamları sonraları Türkleşmiş bir boy olarak isimlendirmişlerdir. Hazar adının Türkçe bir kelime olması bir yana, en eski Çin kaynaklarında “Tu-kuo Ko-sa” yani Türk-Hazar tabirinin geçmesi ve Hazarlarla çağdaş olan Arap kaynaklarının büyük bir kısmında onların Türk menşe’li olarak takdim edilmesi, Hazarların Türklüğünü hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya koyar. Hazar devletinin kurucusu olan Hazar boyu özbeöz Türktür. Hazarlar konusunda batılıların da itibar edip kabul ettiği en sağlam delil, Hazar Hakanı Yusuf’un Endülüs veziri Hasday B. Şarput’a yazmış olduğu mektupta Hakan Yusuf, kendi soy kütüklerini şöyle açıklamaktadır.
“Atalardan kalma soy kütüğümüze göre Togarma’nın on oğlu vardı. Bunları soylarından Uygur, Dursu, Avar, Hun, Basila, Tarniak,Hazar, Zagora, Bulgar ve Sabirler gelmektedir. Biz yedinci oğul Hazar’ın soyundan geliyoruz. Mektupta bahsetilen Togarma, Yasef’in oğlu olup soy kütüğü kitaplarına göre Türklerin babasıdır. Bu ifada birinci derecede mühim bir kaynaktan çıktığına göre ona itibar etmek gerekir.
Hazar bölgesinde yapılan kazılar sonucunda ortaya çıkan malzemeler arasında Türkistan kökenli kılıçlar, baltalar vb. kültür malzemeleri bulunmuştur. Bu durum, Hazarların Karadeniz ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye Türkistan’dan geldiklerini ve onların Türk menşe’li olmalarının gerekliliğini gösterir.
Hazarların sosyal hayatı tamamı ile Türk tarzına göre düzenlenmiştir. Devlet sistemleri ve bilinen dil kalıntıları bütün ile Türk özelliği göstermektedir. Hakan Yusuf’un mektubuna göre, Hazar Hakanlarının, İbranice isimlerinden ayrı olarak öz Türkçe isimleri de vardı. Bu durum, onların Türk menşe’li olduklarını açıkça gösterir.
Bazı araştırmacıların Hazarları, Sabirlere, Göktürklere veya Suvarlara bağlamak istemelerine rağmen, biz onların çok eski dönemlerden itibaren ayrı bir Türk boyu olarak var olduklarını kabul ediyoruz. Ancak onlar devletlerini kurmadan önce fazla etkili olmadıklarından, fazlaca bilinmemiş ve tanınmamış olmalıdırlar. Belki de onlar o dönemlerde tabi oldukları hakim zümrelerin adları ile anılmışlardır. Onlar güçlenerek devletlerini kurmuşlar ve siyasi bir güç haline geldikten sonra Hazar adını tarih sahnesine çıkarmışlardır.
Hazarların Orta Asya’dan çıkarak Hazar Denizi kıyıların gelmiş olduklarını daha önce belirtmiştik. Ancak bu göçün ne zaman meydana geldiğini tespit etmek çok güçtür. Hazar Devletinin kuruluş tarihi olan M.S. 558 yılından önceki dönem hakkında verilen bilgileri ihtiyatlı olarak karşılamakla beraber bu bilgileri kısaca belirtmekte fayda görüyoruz.
Gürcü kaynaklara göre Hazarlar, bu bölgeye İsa öncesi devirlerde gelmişlerdir. Gürcü tarihlerine göre Gürcü kralı Mirvan (M.Ö. 167-123) Hazarlara karşı savaşmıştır. Ermeni vb. kaynaklara göre Hazarlar, Milattan sonra II. yüzyılın ilk dönemlerinde Ermenilere karşı savaşmışlardır.
M.S. III. Yüzyıldan itibaren Hazarları bazen Roma İmparatorluğu, bazen de Pers İmparatorluğu saflarında savaşırken görürüz. V. Yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan Avarların bir süre Hazarlara hakim olduklarını tespit ettiğimiz gibi, VI. Yüzyılda Hazar-Pers savaşlarının giderek arttığını, sonunda Anuşirvan tarafında Bab el-Ebvab’ın Hazarlardan korunmak üzere inşa edildiğini görüyoruz. VI. yüzyılda bir süre Göktürk devletinin hakimiyeti altına giren Hazarlar, çevrelerindeki Sabir ve Sargur kütlelerini de bünyelerine alarak Göktürk Devletinin batı kolu şeklinde 558 yılında Hazar Devletini kurdular.
Bu zamana kadar teşkilatlı bir devlet, görünümü vermeyen ve sadece akını bir hüviyette görünen Hazarlar, bundan sonra belli bir devlet teşkilatına ve sistemine kavuşmuşlardır. 558 yılından 620 yılına kadar olan dönemde Sabir, Saragur, Semender, Belencer vb. Kuzey Kafkasya kabileleri üzerinde hakimiyet sağlayarak bir kabileler federasyonu şeklinde Göktürklere bağlı olarak yaşayan Hazarlar, 627 yılında Göktürk devletinin yıkılmasından sonra 630 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmıştır.
Tam bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkışlarından sonra Hazarlar, çevrelerindeki diğer devlet ve kabileleri itaatleri altına almaya başlamışlar, öncelikle Bulgarlar ve Slavlar üzerine akınlar yaparak onlara hakimiyetlerini kabul ettirmişlerdir.
VII. Yüzyıl içinde Araplarla karşılaşmaya başlayan Hazarlar, bir asrı aşkın bir süre Müslüman Araplara karşı savaşmışlar, bazen onları yenerek, bazen de mağlup olmuşlardır. VII ve VIII. Yüzyıllarda bir yandan Araplarla savaşırken öbür yandan Doğu Avrupa ve Orta Avrupa ve Balkanlara doğru yayılmaya devam eden Hazarlar, Ruslar başta olmak üzere Slav kabilelerini, Macarları itaatleri altına almışlar, hatta onların devlet kurmalarına ve örgütlenmelerine yardımcı olmuşlardır.IX. yüzyıldan itibaren daha önce himayelerine almış oldukları ve teşkilatlandırdıkları Ruslar, Bizans’ın da tahrikleri neticesinde Hazarlara karşı hücuma geçmeye başlamışlardır. Daha önce Hazarlara itaat eden bazı Türk boylarının da bu saldırılara destek vermesi neticesinde Hazar devleti zayıflamaya başlamıştır.
965 senesinde Rus, Bizans ve Peçenek müşterek saldırısı karşısında dayanamayan Hazar devleti, Rusların eli ile bu tarihte çökertilmiş ve bir daha kendine gelememiştir. Şöyle veya böyle 1030 yılına kadar ayakta kalabilen Hazar devleti, çevredeki diğer Türk boylarının da saldırıları neticesinde bu tarihte devlet varlığını kaybetmiş ve tarih sahnesinden silinmiştir.
1030’lu yıllardan itibaren yerini Kıpçaklara bırakan Hazarlar, devlet olarak değilse bile, bir topluluk olarak varlıklarını bölgede uzun süre koruyabilmişlerdir. XII, XIII ve XIV. yüzyıllarda bölgede varlıkları tespit edilebilen Hazarların adı, XV. yüzyıldan itibaren bölgeden kaybolmuştur.