faruk islam
Özel Üye
KALB
Ey Allahım, kalbimi Dinin üzerine sabit kıl (sağlamlaştır).
a-Kalbin Mahiyeti:
‘Kalb’, Kur’an-ı Kerim’de tekil ve çoğul olarak sıkça kullanılan bir kavramdır. İnsanın manevi hayatında çok önemli bir yeri olan ‘kalb’, imanın ve küfrün, sevginin ve nefretin, cesaretin ve korkaklığın, iyiliğin ve kötülüğün, kısaca; bütün duyguların merkezidir.
Kalb, derken iki şeyi anlatmış oluruz:
Biri sol göğüs altındaki organımızdır. Kanı toplar ve bütün vücuda pompalar. Buna Türkçede ‘yürek’ deriz.
Biri de, bütün sezgi ve duygularımızın, düşünme gücümüzün kaynağı, manevi hayatımızın merkezi olan, ama yeri belli olmayan, içimizdeki kalb’tir.
Buna insan ruhu da diyenler olmuştur. İnsanın asıl gerçeği de bu kalb’tir. Bir çok hayvanın kalbi, yani yüreği vardır. Hepsinin görevi de kanı toplayıp vücuda pompalamaktır.
Hayvanlarda olan bu organa ikinci anlamdaki kalb adı verilmez. Kalbin günlük dildeki bir adı da gönüldür. Gönüllü insan deriz ama gönüllü hayvan demeyiz.
İnsanın bilgin, anlayışlı, inançlı olmasını ifade eden, hakkında konuşulan, sorumlu tutulan özü bu kalbidir. İnsanın içindeki ‘ben’dir. Ruha, akla iradeye, bedene buradan geçilebilir. Kalp, bir anlamda ruhumuzun gözüdür. Sezgi kalbimizin bakışı, akıl onun ruhu, irade de onun kuvvetidir.
‘Kalb’ bazen akıl yerine de kullanılır. ‘Gönlümden geçti’, ‘aklımdan geçti’ aynı anlamda kullanılmaktadır.
‘Kalb’in kelime anlamı, bir halden bir hale, bir durumdan diğerine geçiş demektir. Nitekim, insan yüreğine de bir kararda durmadığı, şekilden şekile geçtiği, hızlı bir şekilde değiştiği için ad verilmiştir.
Kalb ile kastedilen ‘ruh, ilim, cesaret gibi kavramların söylendiği bir anlamdır’. Demek ki kalb, insana özgü ruhaní hayata ait sırların merkezidir ve insanın özü de burasıdır.
Batılı bilim adamlarından Pascal demiş ki:
“Kalb geomatrik anlamaya karşı sonsuzu yakalayan anlayışın kısa adıdır.” (Nak. K. Temel Kavramları, 268)
İnsanlar, gözleriyle veya duyularıyla şeklini gördükleri, duydukları şeyleri anlarlar. Ama kalb, geomatrik şekillerin ötesindeki sonsuz duyguları anlayan bir yeteneğin merkezidir.
Kalbin insan hayatındaki yeri bellidir. Bütün sezgi ve duyuların merkezi olduğunu söyledik. İmanın ve küfrün, kabul etmenin ve reddetmenin, sevgi ve nefretin, idrak etmenin, anlamanın yeri, itaat ve isyan duygularının mekanı orasıdır. İnsan, inanç esaslarını diliyle sayar, tekrar eder, anlar ama kalbiyle doğru olduğuna karar verir (tasdik eder).
b-Selim Kalb-Hastalıklı Kalb:
‘Kalb’, Allah sevgisinin yerleştiği yerdir aynı zamanda. Allah sevgisi kalbin tümüne yayılırsa, diğer sevgiler bunun izinde gelişir. Kalbte en büyük sevgi Allah’a ait olmalıdır. Diğer sevgiler de Allah sevgisine bağlı olarak kalbe girerler. Allah sevgisine aykırı sevgileri kalbine koyanlar; inaçlarında, davranışlarında ve tercihlerinde mutlaka yanlış yaparlar.
Allah katında insanların mallarının ve dünyalıklarının hiç bir değeri yoktur. O insanlardan ‘selim bir kalb’ istemektedir. (26 Şuara/89)
Mü’minlerin kalbleri ancak Allah’ı anarak (zikrederek) doyar, onların kalbleri Allah’ı hatırlayarak gıda alırlar. (13 Ra’d/28) Allah, mü’minlerin kalbini takva için imtihan eder. (49 Hucurat/3) Allah’ın adı anıldığı zaman mü’minlerin kalbi ürperir. (8 Enfal
Mü’minlerin kalbi, münafıkların kalbi gibi bir o yana bir bu yana yalpa yapmaz. Şüphe içerisinde değillerdir. İman o kalblerde kökleşmiştir. Onlar Allah’a teslim olmuş kimselerdir. Kalplerinde kin, şüphe, nifak, aldatış, kötü niyet yoktur. Onlar kalplerini Allah’ı zikirle doyururlar, takva ile beslerler ve salih amelle temizlerler.
Bir takım kalplerde maraz (hastalık) vardır. Çünkü o kalpler, Allah karşısında görevlerini yapmıyorlar. Bu maraz daha çok münafıkların kalblerindedir. (2 Bekaar/10) Bu marazın en önemli sebebi, samimiyetsiz ve iki yüzlü olmaktır. Bir takım kalbler ise son derece katıdır. Onlar Allah’a verdikleri sözü tutmamış ve kendi hevalerine (isteklerine) uymuşlardır. Aşırı hırs, dünyaya tutkunluk kalb katılığını (kasvetini) artırır. (57 Hadid/16) İnsan yanlış işleri yapmaya devam ederse kalbi yavaş yavaş paslanır ve sonunda körleşir. İnkâra ve inada devam edenleri de Allah mühürler. (2 Bekara/7. 4 Nisa/155) Mühür vurulan bir kalb imandan mahrum kaldığı gibi iyi duygulardan da uzaklaşır. Allah’ın birliğini kabul etmeyenler, yeryüzünde dağılırlar, bir araya gelemezler. (59 Haşr/14)
Kalb bozukluğunun en önemli belirtisi, dil ile kalbin farklı oluşudur. Bu da münafıklıktır. Bazıları dilleriyle müsliman olduklarını iddia ederler, ancak onlar şeytanları ile başbaşa kalınca Allah’a ve müslümanlara gizli düşmanlık yaparlar. Bunların kalbi baştan ayağa fesatla doludur. (2 Bekara/206)
c-Kalbin GüCÜ
İnsanın bu manevi merkezi olan kalb ile olursa bütün beden de iyi olur. O bozuk olursa beden ve onun yaptığı işler de bozuk olur. İslâm öncelikli olarak insanın kalbini hedef alır. Önce yüreklerin Kur’an’ın davetini idrak etmesini, imanı kabullenmesini ister. İnsan bedenini bir ülke kabul edersek, bu ülkenin başkenti kalb’tir. Her ülke gibi beden ülkesi de başşehirden yönetilir. Beden ülkesinin iyi yönetimi de kalb’ten başlar. Yürekte iman iktidar olursa, bedenin diğer organları iyi yönetilir ve imanın gereğini yaparlar. Yürekte Allah sevgisi kökleşirse, başka sevgilere yer kalmaz ve diğer sevgiler bir anlam kazanır. Kalb’e şeytan ve onu sevindiren şeyler iktidar olursa, yüreğin öteki şehirleri sayılan beden fesada gider. Seytanın hakimiyeti bütün organlara kendi amacına hizmet ettirir.
Peygamberimiz (sav) uzun bir hadisin son kısmında şöyle buyuruyor:
“…Haberiniz olsun bedende bir et parçası vardır ki, eğer o sağlıklı olursa bedenin tamamı sağlıklı olur; eğer o bozulursa bedenin tamamı bozulur. Haberiniz olsun o et parçası kalb’tir.” (Müslim, Müsakât/107, Hadis no: 1599, 3/1219. Ebu Davud, Büyu’/3, Hadis no: 3329-3330, 3/243.)
Günah işlemek kulun kalbinin kirlenmesine ve giderek pas tutmasına sebep olur. Günahın kiri bütün kalbi sardığı zaman kişi hatasını savunmaya başlar ve giderek inkârcı olur. İnkârcılığı devam edenlerin kalpleri hidayete karşı mühürlenebilir.
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:
“Kul bir günah işlediğinde kalbinde bir leke oluşur. Eğer o hatasından döner, Allah’tan bağışlanma diler ve tevbe ederse kalbi temizlenir. Ama aynı kabahati tekrar işlerse kalbindeki lekenin miktarı artırılır. Hatta zamanla bütün kalbini sarar. İşte bu, Allah’ın şu âyetinde sözü edilen pastır:
“Hayır. Doğrusu onların kazandıkları şeyler kalpblerinin üzerinde pas tutmuştur.” (83 Mutaffifín/14) (Tirmizí, Tefsir/75, Hadis no: 3334, 5/4345.)
Dünyaya çok dalma, hırs, oyun ve eğlenceler, çok gülme, tefekkürden uzak kalma ve ölümü unutma kalbi katılaştırır. Allah’ın âyetleri karşısında inatçılık yapanların kalbleri taş gibi katılaşır. Hatta taştan da daha katı olurç Öyleki bazı taşlar yarılır ve göğsünden sular fışkırır, inatçı kâfirlerin kalbleri ise Hakka karşı çok katı olarak kalır. (2 Bekara/74)
Zikir, ibadet, ölümü ve sonrasını düşünme, ağlama ve merhamet duyguları kalbi diriltir. Akleden bir kalbe sahip olmak aynı zamanda kalb gözünü açar. Haktan gelen daveti anlamasını sağlar. Gerçekte kafadaki gözler değil, göğüslerdeki kalbler kör olur. (22 Hacc/46)
Kimi yürekler Hakikate karşı aykırı konumdadırlar. Bu da hakikat karşı ya iç, ya da dış kaynaklı bir engelle kapanmasıdır. Kur’an, kalbin hakikate karşı bir daha açılmamacasına kapanmasına ‘mühürlenme’, hakikati göremeyecek denli ışıksız kalmasına ‘körlük’, hakikati yansıtamayacak kadar cilasını dökülmesine ‘kararma’, hakikatí yanlış ve yanlı anlamsına ‘hastalık’, hassasiyetini yitirmesine ‘taşlaşma’, (Yürek Fethi, s:34) günaha pervsızca dalmasına ‘paslanma’ diyor.
Allah, insanlardan tıpkı İbrahim (as) gibi selim bir kalb ile kendisine kulluk istiyor. (37 Saffât/34)
Müslümanlar Peygamberimizin şu duasını sürekli tekrar etmeliler ki kalıptan kalıba girebilecek, değişebilecek ve yalancı sevgilere kapılarını açabilecek kalbi hidayetten ayrılmasın:
“Ey Allahım, kalbimi Dinin üzerine sabit kıl (sağlamlaştır). (Tirmizí, Kader/7, Hadis no: 2341, 4/448. İbni Mace, Dua/3, Hadis no: 3834, 2/1260)ALINTI
Ey Allahım, kalbimi Dinin üzerine sabit kıl (sağlamlaştır).
a-Kalbin Mahiyeti:
‘Kalb’, Kur’an-ı Kerim’de tekil ve çoğul olarak sıkça kullanılan bir kavramdır. İnsanın manevi hayatında çok önemli bir yeri olan ‘kalb’, imanın ve küfrün, sevginin ve nefretin, cesaretin ve korkaklığın, iyiliğin ve kötülüğün, kısaca; bütün duyguların merkezidir.
Kalb, derken iki şeyi anlatmış oluruz:
Biri sol göğüs altındaki organımızdır. Kanı toplar ve bütün vücuda pompalar. Buna Türkçede ‘yürek’ deriz.
Biri de, bütün sezgi ve duygularımızın, düşünme gücümüzün kaynağı, manevi hayatımızın merkezi olan, ama yeri belli olmayan, içimizdeki kalb’tir.
Buna insan ruhu da diyenler olmuştur. İnsanın asıl gerçeği de bu kalb’tir. Bir çok hayvanın kalbi, yani yüreği vardır. Hepsinin görevi de kanı toplayıp vücuda pompalamaktır.
Hayvanlarda olan bu organa ikinci anlamdaki kalb adı verilmez. Kalbin günlük dildeki bir adı da gönüldür. Gönüllü insan deriz ama gönüllü hayvan demeyiz.
İnsanın bilgin, anlayışlı, inançlı olmasını ifade eden, hakkında konuşulan, sorumlu tutulan özü bu kalbidir. İnsanın içindeki ‘ben’dir. Ruha, akla iradeye, bedene buradan geçilebilir. Kalp, bir anlamda ruhumuzun gözüdür. Sezgi kalbimizin bakışı, akıl onun ruhu, irade de onun kuvvetidir.
‘Kalb’ bazen akıl yerine de kullanılır. ‘Gönlümden geçti’, ‘aklımdan geçti’ aynı anlamda kullanılmaktadır.
‘Kalb’in kelime anlamı, bir halden bir hale, bir durumdan diğerine geçiş demektir. Nitekim, insan yüreğine de bir kararda durmadığı, şekilden şekile geçtiği, hızlı bir şekilde değiştiği için ad verilmiştir.
Kalb ile kastedilen ‘ruh, ilim, cesaret gibi kavramların söylendiği bir anlamdır’. Demek ki kalb, insana özgü ruhaní hayata ait sırların merkezidir ve insanın özü de burasıdır.
Batılı bilim adamlarından Pascal demiş ki:
“Kalb geomatrik anlamaya karşı sonsuzu yakalayan anlayışın kısa adıdır.” (Nak. K. Temel Kavramları, 268)
İnsanlar, gözleriyle veya duyularıyla şeklini gördükleri, duydukları şeyleri anlarlar. Ama kalb, geomatrik şekillerin ötesindeki sonsuz duyguları anlayan bir yeteneğin merkezidir.
Kalbin insan hayatındaki yeri bellidir. Bütün sezgi ve duyuların merkezi olduğunu söyledik. İmanın ve küfrün, kabul etmenin ve reddetmenin, sevgi ve nefretin, idrak etmenin, anlamanın yeri, itaat ve isyan duygularının mekanı orasıdır. İnsan, inanç esaslarını diliyle sayar, tekrar eder, anlar ama kalbiyle doğru olduğuna karar verir (tasdik eder).
b-Selim Kalb-Hastalıklı Kalb:
‘Kalb’, Allah sevgisinin yerleştiği yerdir aynı zamanda. Allah sevgisi kalbin tümüne yayılırsa, diğer sevgiler bunun izinde gelişir. Kalbte en büyük sevgi Allah’a ait olmalıdır. Diğer sevgiler de Allah sevgisine bağlı olarak kalbe girerler. Allah sevgisine aykırı sevgileri kalbine koyanlar; inaçlarında, davranışlarında ve tercihlerinde mutlaka yanlış yaparlar.
Allah katında insanların mallarının ve dünyalıklarının hiç bir değeri yoktur. O insanlardan ‘selim bir kalb’ istemektedir. (26 Şuara/89)
Mü’minlerin kalbleri ancak Allah’ı anarak (zikrederek) doyar, onların kalbleri Allah’ı hatırlayarak gıda alırlar. (13 Ra’d/28) Allah, mü’minlerin kalbini takva için imtihan eder. (49 Hucurat/3) Allah’ın adı anıldığı zaman mü’minlerin kalbi ürperir. (8 Enfal
Mü’minlerin kalbi, münafıkların kalbi gibi bir o yana bir bu yana yalpa yapmaz. Şüphe içerisinde değillerdir. İman o kalblerde kökleşmiştir. Onlar Allah’a teslim olmuş kimselerdir. Kalplerinde kin, şüphe, nifak, aldatış, kötü niyet yoktur. Onlar kalplerini Allah’ı zikirle doyururlar, takva ile beslerler ve salih amelle temizlerler.
Bir takım kalplerde maraz (hastalık) vardır. Çünkü o kalpler, Allah karşısında görevlerini yapmıyorlar. Bu maraz daha çok münafıkların kalblerindedir. (2 Bekaar/10) Bu marazın en önemli sebebi, samimiyetsiz ve iki yüzlü olmaktır. Bir takım kalbler ise son derece katıdır. Onlar Allah’a verdikleri sözü tutmamış ve kendi hevalerine (isteklerine) uymuşlardır. Aşırı hırs, dünyaya tutkunluk kalb katılığını (kasvetini) artırır. (57 Hadid/16) İnsan yanlış işleri yapmaya devam ederse kalbi yavaş yavaş paslanır ve sonunda körleşir. İnkâra ve inada devam edenleri de Allah mühürler. (2 Bekara/7. 4 Nisa/155) Mühür vurulan bir kalb imandan mahrum kaldığı gibi iyi duygulardan da uzaklaşır. Allah’ın birliğini kabul etmeyenler, yeryüzünde dağılırlar, bir araya gelemezler. (59 Haşr/14)
Kalb bozukluğunun en önemli belirtisi, dil ile kalbin farklı oluşudur. Bu da münafıklıktır. Bazıları dilleriyle müsliman olduklarını iddia ederler, ancak onlar şeytanları ile başbaşa kalınca Allah’a ve müslümanlara gizli düşmanlık yaparlar. Bunların kalbi baştan ayağa fesatla doludur. (2 Bekara/206)
c-Kalbin GüCÜ
İnsanın bu manevi merkezi olan kalb ile olursa bütün beden de iyi olur. O bozuk olursa beden ve onun yaptığı işler de bozuk olur. İslâm öncelikli olarak insanın kalbini hedef alır. Önce yüreklerin Kur’an’ın davetini idrak etmesini, imanı kabullenmesini ister. İnsan bedenini bir ülke kabul edersek, bu ülkenin başkenti kalb’tir. Her ülke gibi beden ülkesi de başşehirden yönetilir. Beden ülkesinin iyi yönetimi de kalb’ten başlar. Yürekte iman iktidar olursa, bedenin diğer organları iyi yönetilir ve imanın gereğini yaparlar. Yürekte Allah sevgisi kökleşirse, başka sevgilere yer kalmaz ve diğer sevgiler bir anlam kazanır. Kalb’e şeytan ve onu sevindiren şeyler iktidar olursa, yüreğin öteki şehirleri sayılan beden fesada gider. Seytanın hakimiyeti bütün organlara kendi amacına hizmet ettirir.
Peygamberimiz (sav) uzun bir hadisin son kısmında şöyle buyuruyor:
“…Haberiniz olsun bedende bir et parçası vardır ki, eğer o sağlıklı olursa bedenin tamamı sağlıklı olur; eğer o bozulursa bedenin tamamı bozulur. Haberiniz olsun o et parçası kalb’tir.” (Müslim, Müsakât/107, Hadis no: 1599, 3/1219. Ebu Davud, Büyu’/3, Hadis no: 3329-3330, 3/243.)
Günah işlemek kulun kalbinin kirlenmesine ve giderek pas tutmasına sebep olur. Günahın kiri bütün kalbi sardığı zaman kişi hatasını savunmaya başlar ve giderek inkârcı olur. İnkârcılığı devam edenlerin kalpleri hidayete karşı mühürlenebilir.
Ebu Hureyre’nin rivayetine göre Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor:
“Kul bir günah işlediğinde kalbinde bir leke oluşur. Eğer o hatasından döner, Allah’tan bağışlanma diler ve tevbe ederse kalbi temizlenir. Ama aynı kabahati tekrar işlerse kalbindeki lekenin miktarı artırılır. Hatta zamanla bütün kalbini sarar. İşte bu, Allah’ın şu âyetinde sözü edilen pastır:
“Hayır. Doğrusu onların kazandıkları şeyler kalpblerinin üzerinde pas tutmuştur.” (83 Mutaffifín/14) (Tirmizí, Tefsir/75, Hadis no: 3334, 5/4345.)
Dünyaya çok dalma, hırs, oyun ve eğlenceler, çok gülme, tefekkürden uzak kalma ve ölümü unutma kalbi katılaştırır. Allah’ın âyetleri karşısında inatçılık yapanların kalbleri taş gibi katılaşır. Hatta taştan da daha katı olurç Öyleki bazı taşlar yarılır ve göğsünden sular fışkırır, inatçı kâfirlerin kalbleri ise Hakka karşı çok katı olarak kalır. (2 Bekara/74)
Zikir, ibadet, ölümü ve sonrasını düşünme, ağlama ve merhamet duyguları kalbi diriltir. Akleden bir kalbe sahip olmak aynı zamanda kalb gözünü açar. Haktan gelen daveti anlamasını sağlar. Gerçekte kafadaki gözler değil, göğüslerdeki kalbler kör olur. (22 Hacc/46)
Kimi yürekler Hakikate karşı aykırı konumdadırlar. Bu da hakikat karşı ya iç, ya da dış kaynaklı bir engelle kapanmasıdır. Kur’an, kalbin hakikate karşı bir daha açılmamacasına kapanmasına ‘mühürlenme’, hakikati göremeyecek denli ışıksız kalmasına ‘körlük’, hakikati yansıtamayacak kadar cilasını dökülmesine ‘kararma’, hakikatí yanlış ve yanlı anlamsına ‘hastalık’, hassasiyetini yitirmesine ‘taşlaşma’, (Yürek Fethi, s:34) günaha pervsızca dalmasına ‘paslanma’ diyor.
Allah, insanlardan tıpkı İbrahim (as) gibi selim bir kalb ile kendisine kulluk istiyor. (37 Saffât/34)
Müslümanlar Peygamberimizin şu duasını sürekli tekrar etmeliler ki kalıptan kalıba girebilecek, değişebilecek ve yalancı sevgilere kapılarını açabilecek kalbi hidayetten ayrılmasın:
“Ey Allahım, kalbimi Dinin üzerine sabit kıl (sağlamlaştır). (Tirmizí, Kader/7, Hadis no: 2341, 4/448. İbni Mace, Dua/3, Hadis no: 3834, 2/1260)ALINTI