Cenâb-ı Hak, Kur'an-ı Ke-rim'de: "İyi düşünün ki Allah, bütün yeryüzünü bile ölümünden sonra diriltiyor; (gevşeyen ve uyuklayan gönülleri de böylece diriltebilir).
Zaten aklını çalıştıran, zihnini işleten kimseler için bu canlanmayı gerçekleştirecek ayetlerimizi iyice açıklamış bulunuyoruz." (Hadîd, 57/17) buyuruyor. Ölü toprağı dirilttiği, can verip, bitkileri ve çiçekleri filizlendirdiği, ekinler ve meyveler yetiştirdiği gibi, eğer dilerse adeta felç olmuş kalblere de yeniden hayat verebileceğini ifade ediyor. Dahası, bu beyan-ı ilahîden sonra da, kalbi ihya edip ona rikkat kazandıracak vesilelerden biri olarak Allah yolunda infakta bulunmayı nazara veriyor.
Bu hususu teyid eden bir hadis-i şerifte, Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, "Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun." buyuruyor.
Kalbin yumuşamasının en önemli vesilesi, tefekkür etmek ve kâinatı ibret nazarıyla süzmektir. Tefekkür sayesinde, kalb nurlanır, vesvese ve şüphelerden sıyrılır, şeytanın hile ve desiselerine karşı dayanıklılık kazanır. Aksi hâlde, okumayan, düşünmeyen ve kendini yenilemeyen kimseler, sararır solar ve savrulur giderler. Bu itibarla, ülfete düşmemek ya da düşme eşiğinde bulunanları oradan çekip almak için âfakî ve enfüsî sağlam bir tefekkür şarttır.
Ayrıca, Kur'an-ı Kerim, kalblerin, Allah'ı zikirle yumuşadığını belirtir. Cenâb-ı Hakk'ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün sıfât-ı kudsiyesiyle yâd etmek, O'nun hamd ü senâsıyla gürlemek, yerinde tesbîh u temcîdlerle gerilmek, yerinde Kitab'ını okumak ve onun rehberliğine sığınmak; kâinat kitâbındaki âyât-ı tekvîniyesini mânâ-yı harfiyle mırıldanmak; aczini, fakrını dua ve münacât lisânıyla ilân etmek.. evet, bütün bunların hepsi birer zikirdir. Zikir, kalbi titretir, yumuşatır ve daha sonra da onu itminan ile doldurur. Özellikle de gece yapılan zikirler, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati muhafaza etme mevzuunda hayatî ehemmiyeti haizdir. Gecelerini ihya edemeyenlerin kalb rikkatini korumaları çok zordur.
Ölümü düşünmek de, ülfetin tesirlerini kırıp zararlarını giderebilecek bir vesiledir. Hazreti Aişe (radıyallahu anha), kalbinin katılığından şikayet eden bir kadına "Ölümü çok hatırla, mevti düşünmek kalbi yumuşatır." demiştir. "Râbıta-ı mevt" denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesinin yanı sıra, hastaların ve engellilerin hallerinden ibret almak ve kabirleri ziyaret etmek de ülfete karşı bir çare olarak sayılabilir.
Zaten aklını çalıştıran, zihnini işleten kimseler için bu canlanmayı gerçekleştirecek ayetlerimizi iyice açıklamış bulunuyoruz." (Hadîd, 57/17) buyuruyor. Ölü toprağı dirilttiği, can verip, bitkileri ve çiçekleri filizlendirdiği, ekinler ve meyveler yetiştirdiği gibi, eğer dilerse adeta felç olmuş kalblere de yeniden hayat verebileceğini ifade ediyor. Dahası, bu beyan-ı ilahîden sonra da, kalbi ihya edip ona rikkat kazandıracak vesilelerden biri olarak Allah yolunda infakta bulunmayı nazara veriyor.
Bu hususu teyid eden bir hadis-i şerifte, Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, "Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir. Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun." buyuruyor.
Kalbin yumuşamasının en önemli vesilesi, tefekkür etmek ve kâinatı ibret nazarıyla süzmektir. Tefekkür sayesinde, kalb nurlanır, vesvese ve şüphelerden sıyrılır, şeytanın hile ve desiselerine karşı dayanıklılık kazanır. Aksi hâlde, okumayan, düşünmeyen ve kendini yenilemeyen kimseler, sararır solar ve savrulur giderler. Bu itibarla, ülfete düşmemek ya da düşme eşiğinde bulunanları oradan çekip almak için âfakî ve enfüsî sağlam bir tefekkür şarttır.
Ayrıca, Kur'an-ı Kerim, kalblerin, Allah'ı zikirle yumuşadığını belirtir. Cenâb-ı Hakk'ı bütün esmâ-i hüsnâsıyla, bütün sıfât-ı kudsiyesiyle yâd etmek, O'nun hamd ü senâsıyla gürlemek, yerinde tesbîh u temcîdlerle gerilmek, yerinde Kitab'ını okumak ve onun rehberliğine sığınmak; kâinat kitâbındaki âyât-ı tekvîniyesini mânâ-yı harfiyle mırıldanmak; aczini, fakrını dua ve münacât lisânıyla ilân etmek.. evet, bütün bunların hepsi birer zikirdir. Zikir, kalbi titretir, yumuşatır ve daha sonra da onu itminan ile doldurur. Özellikle de gece yapılan zikirler, kalbe rikkat kazandırma ve bu rikkati muhafaza etme mevzuunda hayatî ehemmiyeti haizdir. Gecelerini ihya edemeyenlerin kalb rikkatini korumaları çok zordur.
Ölümü düşünmek de, ülfetin tesirlerini kırıp zararlarını giderebilecek bir vesiledir. Hazreti Aişe (radıyallahu anha), kalbinin katılığından şikayet eden bir kadına "Ölümü çok hatırla, mevti düşünmek kalbi yumuşatır." demiştir. "Râbıta-ı mevt" denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesinin yanı sıra, hastaların ve engellilerin hallerinden ibret almak ve kabirleri ziyaret etmek de ülfete karşı bir çare olarak sayılabilir.
Moderatör tarafında düzenlendi: