Kâbusnâme, 1082 yılında Kûhistan sultanı İskender bin Kâbus’un, oğlu Gilan Şah’a nasihatleridir. Tarih boyunca pek çok padişah, sultan ve devlet adamı tarafından birçok dillere çevrilir, birçok edebî, tarihî ve ahlâkî eserlere kaynak teşkil eder.
Kâbusnâme
Ey oğul, artık ben kocadım. Zayıf ve azıksız olarak yol ağzına kadar geldim. Ölüm mektubunu elime verdiler. O mektup, sakalın ağarmasıdır.
Şimdi ey oğul, tecrübelerle elde ettiğim birkaç öğüt sana yadigâr olsun. Bu öğütlere uyarak hareket edersen, her muradına erersin, zamanın elinden sille yemezsin. Çünkü baba şefkati, oğlunun azarlanmasını bile istemez. Öyleyse sen de kulağını bu öğütler için açık tut, sonra pişman olmayasın.
Gençler kendi bilgilerini yaşlıların bilgisinden üstün görürler. Bunu bildiğim halde, sana yol göstermek için susarsam doğru olmaz. Bütün tecrübelerimi az ve öz olarak yazdım. Her şeyin azı ve özü faydalıdır.
Değerli mal, değerli insana vermek için saklanır. Benim de en değerli şeyim bu öğütlerdir ve en değerli kimsem de sensin. Bu öğütleri hor görme, bu sözlerden hem hikmet, hem saltanat kokusu gelir. Çünkü bu sözler hem padişahların sözüdür, hem de hukemanın sözüdür. Öyleyse yaşlılığında başına bir iş gelirse sıkıntı çekmemek için, bu sözleri gençlik çağında öğren. Çünkü yaşlılar çok yaşadıkları için çok tecrübe elde ederler, sıkıntılı anlarda bunların faydası olur.
***
Akıllı ol ve kendi soyunun itibarını iyi gözet, tâ ki, şerefsizlerden olmayasın. Akıllı ve kabiliyetlisin, ama öğüt de aklın süsüdür, benim vereceğim şeyle aklını süsle. Süslemezsen yine sen kaybedersin.
Benim ölümüm yakındır, senin de yerime gelmen yakındır. Öyle çalış ki bu dünyada bir azık hazırlayasın, o yolda sana yardımcı olsun. Çünkü, (Dünya ahiretin tarlasıdır) buyurulmuştur. Kendini öyle ver ki, senin yerine başka biri ekmesin.
***
Ölümsüz diyarı, bu ölümlü diyar ile değiştirmeye kalkma. İyiler aslana, kötüler ite benzer. Çünkü it bulursa bulduğu yerde yer; aslan ise kendi inine götürür, sonra yer. Bu şu demektir: İt nefsinin esiridir, bulduğunu burada yer, aslan zekidir, ne bulursa, ne avlarsa o öteki diyara götürür. Gayret et, senin de avın iyilik olsun, öteki diyarda lazım olur. İyilikten murat, ibadettir. Kul için ibadetten daha iyi av yoktur. Çünkü ibadet eden ateşe benzer. Ateş ne kadar alçak yerde yansa da, alevi yükselir. İbadet etmeyenler de, suya benzer, su ne kadar yukarı akıtılsa da, aşağı düşer, göklere yükselmez. Boynumuzun borcu olan ibadet ateşini öyle kuvvetli yak ki, alevi göklere yükselsin.
***
Allahü teâlânın emrine uygun şükredersen, azı çok yerine geçer. Allahü teâlâ da çok değil, sadece beş türlü ibadet emretti. Çok olsa idi yapmaktan âciz kalırdık. Bunlardan biri Allah'ın birliğini ve Muhammed aleyhisselamın peygamberliğini dil ile söylemek ve kalb ile tasdik etmektir. Diğeri namaz ve oruçtur. Zenginlere farz olan hac ve zekât da vardır.
Kelime-i şehadet, batıllardan Allahü teâlâya sığınmaktır. Namaz o kabullenişin hakikatini kulluğunda uygulamaktır. Oruç, o kabullenişin ve kulluğun hakikatini Allah'a bildirmektir. Madem ki Allah’ın kuluyuz, öyleyse o kullukta sağlam durmak gerektir. Namaz ve oruç Allahü teâlânın has nimetidir, onları has kullarına nasip kılmıştır. Kötü kimseler bu nimetlerden uzak kalır. Eğer bu iki nimette kusur edersen seçkinlerden olamazsın, ayak takımından olursun.
Zekâtını severek ver. Zekât malın kiridir. Kirli malla iş yaparsan temiz işlerin de kirlenir. Ömürde bir kere hac yap. Hac, günahları temizler. Bir farz hac, yirmi kez Allah yolunda savaşmaktan daha sevaptır.
Namazda maddi faydalar da vardır. Her şeyden önce, namaz kılanın bedeni ve elbisesi devamlı temizdir. Namaz kılan kişide büyüklenme olmaz, çünkü namazın aslı tevazudur. Kendini tevazuya alıştırırsan, bedenin de sana uyar, tevazu kazanır. Sen tevazuyu gözetince, Allahü teâlâ makamını yüceltir.
Oruç tutmak yılda bir aydır. Yılda bir ay olan kulluğu dahi eksiklikle geçiren namert olur, aklı olan namertliği kendine reva görmez.
Oruç tutmakta fitneci olma. Kadı gibi şehrin ileri gelenleri ne zaman oruç tutarlarsa, sen de o zaman tut; onlar ne zaman yerse sen de ye, cahillerin sözüne uyarak bir gün önce tutma.
Oruçla kulun ağzı mühürlenir. Sen bu mührü bütün bedenine, diline, gözüne, ayağına, eteğine de vurmalısın ki oruç senden razı olsun.
***
Şahsiyetini ana babanın verdiği adla değil de, kendi gayretinle kazanmaya çalış. Çünkü anan ve baban sana Ahmet, Mehmet gibi bir ad verdi. Oysa senin kazandığın ad, ya âlim, ya hâkim, ya doktor, ya öğretmen veya sanatkâr olacaktır. Bu adlar halk arasında makbul olduğunu gösterir.
***
Tatlı dille konuşmayı alışkanlık haline getir. (Dili tatlı olanın dostları çok olur) demişlerdir. Ne kadar tatlı söylersen söyle, sözün yerini bilmedikçe söyleme. Çünkü yerinde söylenmeyen söz, tatlı ve güzel de olsa acı ve çirkin görünür.
Kendini sıkıntıya sokacak sözü söyleme. Bu durumda susmak daha iyidir. Güzel söz söyleyen güzel cevap işitir. İstediğini söyleyen istemediğini işitir. (Kötü söz insanı dinden, tatlı dil yılanı ininden çıkarır) derler.
***
Birine gelen belaya sevinmezsen, sana gelen belaya da kimse sevinmez. Senden zayıf olana zulmetme, böylece sen de, senden kuvvetli olanlardan zulüm görmezsin.
Çorak yere tohum eken ürün alamaz. Nanköre iyilik eden, çorak toprağa tohum eken gibidir, fayda görmediği gibi zarar da görebilir. Fakat iyiliği, lâyık olandan esirgeme.
Elinden iyilik etmek gelmezse, bari halkı iyiliğe yönelt. Çünkü (Eddâllü alel-hayri kefâilihî), yani (Hayra yönlendiren, o hayrı işlemiş gibi olur) buyurmuşlardır.
Yaptığın iyilikten dolayı pişman olma ve kötülükten çok sakın. Çünkü iyiliğin ve kötülüğün karşılığı ölmeden sana erişir. İyilik ettiğin kişinin gönlü ne kadar rahat olursa, senin de gönlüne o kadar rahat erer. Kötülük ettiğin kişinin gönlüne ne kadar sıkıntı gelirse, senin de gönlüne o kadar sıkıntı gelir, belki de sen daha çok sıkıntı çekersin.
İki yüzlü olma, buğday gösterip arpa satma, halka kendini iyi gösterip gizlice kötü işler yapma, bu riya nişanıdır. Riyakârlıktan çok sakın.
***
İnsan iki hâl üzeredir: Sevinç ve keder. İster kederli, ister sevinçli ol, kederini ve sevincini öyle birine söyle ki, üzüldüğün zaman o da seninle birlikte üzülsün, sevindiğin zaman o da seninle birlikte sevinsin.
İyiliğe ve kötülüğe çabuk sevinme ve üzülme, bu çocukların işidir. Olmayacak şey için kendinden geçme, yani olur olmaz şey için kendi durumunu değiştirme. Çünkü akıllı kişiler, olur olmaz şey için kendilerinden geçmezler ve değme yel ile deprenmezler.
Sevinçli iken bir musibet gelince kederlenme, refaha kavuşunca da hemen sevinme. Akıllı kişiler bunları hoş görmezler. Her yokuşun bir inişi, her zorluğun bir ferahlığı vardır. Sevinmenin sonunda bir üzüntü, üzülmenin sonunda bir sevinç vardır.
Ummadığın bir yerden ümidini temelli kesme ve bir şey umduğun yerden de sakın çok ümitli olma. Çünkü genelde nasip, umduğu yerden değil, ummadığı yerden gelir.
İyiye iyi, kötüye kötü de, hakkı inkâr etme. Yani sevmediğin bir kişi bile, bir şeye iyi diyorsa, o şey gerçekten de iyi ise, ona sakın kötü deme. Kötü derlerse, sen de kötü olduğunu biliyorsan; ona iyi deme. Hakkı kabul etmenin, hakkı inkâr etmekten iyi olduğunu unutma.
***
Öfkelenme. Biri sana öfkelenip sert söylerse sen ona yumuşaklıkla cevap ver. Ama ahmaklara susmaktan başka çare yoktur. Nitekim (Ve ma cevab-ül ahmak-ı illes-sükut), yani (Ahmağa verilecek en güzel cevap ancak susmaktır) demişlerdir.
Senin üzerinde emeği olanın emeğini boşa çıkarma. Eğer o emeğin karşılığını ödemiyorsan bari nankör olma. Senin için emek çeken düşmanın ise, ona da elinden gelen her iyiliği, ihsanı yap. Çünkü insan ihsanın kuludur.
Bazı iyi işler vardır, onları âdet edinen hem halk katında, hem de Hak katında itibar görür. Bunlar, ilim, edeb, tevazu, zühd, doğruluk, iffet, kimseyi incitmemek ve halka kolaylık göstermektir. Bunların hepsinin sermayesi hayadır. Nitekim Peygamber efendimiz (El hayâü minel iman) yani (Haya, imandandır) buyuruyor. Haya varsa iman da var. İman varsa, o iyi işlerin hepsi de hâsıl olur.
***
Cahili, beceriksizi, insan yerine sayma, bunlarla beraber oturma, hele kendini âlim sayan cahilden, aslandan kaçar gibi kaç. Cahille sohbet etme, iyilerle sohbet et. Çünkü, iyilerin sohbeti yüzünden senin adın da iyi olur.
Şırlağan susam yağıdır, ne zaman gülle sohbet eder, hemhâl olur, artık ona susam yağı demezler, gül yağı derler, menekşeyle hemhâl olursa menekşe yağıdır derler. Gül ve menekşe gibi güzel çiçeklerin hassaları, rayihaları yüzünden, onlarla kırk gün düşüp kalkınca, susamın adı unutuldu, gül ve menekşe ile anılır oldu. Hatta bu durumu hiç bilmeyen onu gül yağı menekşe yağı sandı. Onun için Peygamber efendimiz, (Bir kavimle kırk gün düşüp kalkan, onlardan olur) ve (Kişinin dini, arkadaşının dini gibidir) buyurdu. Demek ki iyilerle veya kötülerle beraber olan onlar gibi olur.
***
Sana yapılan iyilikleri asla unutma. Senden bir şey bekleyene, sitemle "Benden bir şeyler umuyorsun galiba" diyerek başına kakma; çünkü senden bir şey bekleyene sitem etmek "ben de bir menfaat bekliyorum" demek olur ki, bu da himmetsizliktir. İyi huyu ve iyi kişiliği meslek edin, kötü huylardan uzak ol. Kimseye zararın, azarın ve nazarın değmesin. Zarar verici olmak iyi değildir; çünkü zarardan eksiklik doğar, eksiklikten ise şerefsizlik. Öyleyse halk içinde şerefsiz olmak iyi değildir.
Seni akıllı kişiler övsün, cahil kişiler övmesin. Çünkü akıllılar ileri gelenlerdir, cahiller ayak takımıdır. Bu iki grup birbirinin zıddıdır. Akıllının bilgilice işini cahil beğenmez, cahilin bilgisizce işini akıllı zaten beğenmez. Çünkü akıllı olan kendi mizacına uygun olarak bilgilice iş görür, seni onun için beğenir; cahil de kendi mizacına uygun olarak iş görür, seni onun için över. Cahilin övdüğü işten sakınmak gerek, tâ ki akıllıların eğlencesi olmayasın; çünkü sıradan kişilerin katında övülen insan, ileri gelenlere maskara olur.
***
Kimseyi incitme. Biri seni incitse de, sen onu incitme ki, büyüklüğün nişanı budur.
Tecrübeli, şefkatli dostların sana öğüt verirlerse, öğütlerine kulak ver. Öğüt veren böylesi dostların yanına yalnız olarak git ve öğütlerinden nasibini al. Çünkü faydalı öğüt yalnızken verilir, halk arasında verilen öğüt kulağa girmez olur, hem de sitem gibi olur.
Bir konuda bilgin tam olsa da bilginle gururlanma. Ne zaman sana bir iş düşse, iyice bilsen ki sen o işi başarabilirsin, buna güvenme, bir akıllı kişiye danışmadıkça o işe başlama. Kendi görüşünü beğenenlerden olma.
Bir bilene akıl danışmayı ayıp sanma, "Doğru görüş benim görüşümdür, başkası bana elverişli olanı ne bilir" deme, kendi bildiğine gitme. Çünkü kendi görüşüyle iş tutan kişi, pişman olur. Akıllı yaşlılarla ve şefkatli insanlarla yani o işin ehli ile istişare et, sonra o işe el at.
Nasıl bir gözle görmek, iki gözle görmek gibi olmazsa, iki kişinin görüşü de bir kişinin görüşü gibi değildir. Ehli olan çok kişi ile istişare daha iyidir. Bir doktor hastalansa kendi kendini ameliyat edebilir mi? İhtiyaç sahibi biri senin yanına gelecek olsa, onun için çalış, çabala; emeğini ondan esirgeme. Bu, düşmanın veya seni çekemeyen biri olsa da, farklı davranma. Ola ki o düşmanlık dostluğa dönüşe.
Sözden anlayan kişiler sana gelecek olsalar, onlara hürmet et ve iyi davran. Çünkü onların sana gelmeleri seni ağırladıkları yani sana kıymet verdikleri içindir. Sen de onları ağırlarsan yani onlara kıymet verirsen, bu kez sana gelmeye daha istekli olurlar. Şahsiyetsiz kişinin yanına, kimse gelmek istemez.
***
Doğru konuş, sakın yalan söyleme ve yalana benzeyen gerçeği de söyleme. Çünkü bir gerçek ki yalana benzer, o da yalan olmuş olur. Hep sözünün doğruluğuyla tanınmış biri olarak bilinmeye çalış.
Sözü yerine uygun olarak söyle, uygunsuz söz söyleme. Çünkü beğenilen sözün hem söyleyene yararı var, hem de işitene. Uygunsuz sözün zararı ise, söyleyene de, işitene de olur.
Sözünün başına ve sonuna dikkat et. Birine bir şey söyleyecek olursan yüzüne karşı söyle, arkasından konuşma. Böylece sözü bilerek söyleyenlerden olursun. Çünkü lafını bilmeden konuşan kişi, açık ve anlaşılır konuşan papağana benzer. Papağan sarf ettiği sözden habersizdir. Papağan gibi olanlara, "konuşur ama konuşmasını bilir" demezler. Öyleyse konuşan ve konuşmasını bilen odur ki, konuştuğu zaman kim olursa olsun ondan bir şey anlayabilmeli. Böyle olmayana insan demezler, çünkü böyleleri insan suretinde hayvandır.
Söz yüce bir şeydir, sen de sözü yüce bil. Çünkü söz en yüksek yerden gelmiştir, onun için azizdir. Bu aziz sözün yerini bulunca bildiğinden sakınma. Ve yeri değilse sözü harcama, tâ ki sözün zayıf olmasın, aklına ve bilgine zarar gelmesin.
***
Yok yere, anlamsız iddiada bulunma. Bir ilimden habersizsen, o ilimle ilgili iddiayı bırak. Dilediğini, o bilmediğin ilimle elde edemezsin, ama bildiğin ilimle ne gerekirse elde edersin.
Sana faydası veya zararı olmayan sırrı öğrenmeye heveslenme ve sırrını kimseye söyleme. Birkaç kişi bir yere toplanıp otursa, orada biriyle fısıldaşma. İyi dahi konuşsan halk kötüye yorar: "Kim bilir ne uygunsuz söz ki, fısıltıyla söylüyor" der. Çünkü halkın birbirine olan şüphesi kötüdür, öyleyse sözü açık söyle, ama ne söylersen kendi değerince söyle, kendinden büyük söyleme.
Birinden işittiğin sözü dinle, fakat o sözle çabuk hareket etme. Ne söylesen, önce düşün, sonra söyle, tâ ki sonra o sözünden pişman olmayasın; çünkü derhal söylemenin bir şekli var: Ya yarar, ya zarar. Ama düşünüp söylemek iki şekildir:
1- O sözün zararlıysa düşünmekle anlarsın, o zararlı işten sakınırsın.
2- Yararlısını doğru bilirsin, çekinmeden o yararlı şeyi elde etmeye gayret edersin.
Nerede olursan çok bilgili ve az sözlü ol. Susmak ikinci sağlıktır. Çünkü çok kişi sağlıklı iken, sözü yüzünden hasta olur. Az söylemek ve öz söylemek akıl nişanıdır. Çok söylemek bilgisizlik nişanıdır. Çünkü bir kişi ne kadar akıllı ve kâmil olsa da, ne zaman çok sözlü olursa -sözleri hep yerinde olsa bile- ayak takımı arasında adı beyinsiz olur. Eğer cahil ve sıradan biri de olsa, ne zaman susmuştur ve konuşmaz, sıradan kişiler onu akıllı ve hünerli kişilerden sayarlar.
***
Ne kadar temiz gönüllü, ne kadar iyi kalbli olsan da, kendini övücü olma. Kişi kendine iyiyim diye şahitlik ederse şahitliği geçmez. Çünkü şahitliği kendin için yaparsan onu dinlemezler. Çalış ki, seni başkaları övsün. Kendi kendini övme.
Gücün yettikçe söz dinlemekten ürkme. Çünkü insan söz dinlemekle söz ehli olur. Buna delil şudur: Bir çocuk doğunca yer altında bir kubbede besleseler, süt emzirseler ve anasıyla dadısı yanında hiç konuşmasalar, o çocuk büyüdüğü zaman dilsiz olur. Ama orada iki çocuk olsa ve hiçbir söz işitmeseler, ikisi birbiriyle konuşmakla bir dil oluştururlar ve o dili de ancak ikisi bilir, başkaları bilmez. Öyleyse halkın sözünü işit ve kabul et. Özellikle geçmiş beylerin ve âlimlerin sözlerini can kulağıyla dinlemek ve itimat etmek gerek.
Son düzenleme: